Tarık BALİOĞLU
Millî Mücadele döneminde Güney
Cephesinde Kuva-yı Millîye teşkilatını kurup bölge halkıyla işgalci Fransızlara
ve iş birlikçi Ermeni çetelerine karşı yürütülen mücadelenin Antep yöresindeki
önderlerinden birisi Özdemir Bey'dir. Asıl adı Ali Şefik olan Özdemir Bey,
1885'te Kahire'de doğmuştur. Aile kökenleri Yemen ve Habeşistan fatihi olarak
bilinen Özdemir Paşa'ya dayanır. Ali Şefik'in ifadesine göre ailesi, Kahire'de
Özdemiroğulları adıyla şöhret bulmuş köklü bir Türk ailesidir.
İlköğrenimini doğduğu şehir Kahire’de
yapan Ali Şefik, rüştiye ve idadi eğitiminden sonra Camiü’l-Ezher Medresesinin
İslam Edebiyatı Bölümünde okumuş, buradaki eğitimi sırasında Arapça, İngilizce
ve Fransızca öğrenmiştir.
Özdemir ailesi Mısır’ın önde gelen
köklü Türk ailelerinden biri olduğundan İngilizler tarafından işgalden sonra
gizli takibe maruz kalmış, İngiliz tazyiki Şefik Özdemir’in ana vatana katılma
isteklerini kamçılamıştır. Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması üzerine Şefik
Özdemir Bey, İstanbul’a gidip orduya katılmıştır. Birinci Dünya Savaşı
dönemince yedek subay olarak Suriye-Filistin Cephesinde görev yapmıştır.
Şefik Özdemir Bey, Teşkilat-ı Mahsusa
örgütü ile de temasa geçmiştir. Birkaç yabancı dil bilmesi onu avantajlı bir
konuma yükseltmiş, örgütte psikolojik harp teknik ve yöntemlerini öğrenerek
savaş süresince çeşitli Cephelerde görev yapmıştır. Halep'in İngilizlerin
işgaline maruz kaldığı sırada yaralanıp hastanede yaralı olarak tedavi gören
Özdemir Bey, İngilizlerin takibi üzerine önce Irak’a sonra tekrar Şam’a geçmiş
ve istihbarat faaliyetlerini sürdürmüştür. Irak ve Şam’da Osmanlı Devleti’nden
yana Arapları Türklerle bir araya getirerek Türk-Arap Birliğini kurup
İngilizlere karşı mücadelesini sürdürmüştür. Bu teşkilatı Hatay’a kadar yaygınlaştırmıştır.
Topladığı milis kuvvetleriyle Suriye’de önce İngilizlere sonra da Fransızlara
karşı yapılan mücadelenin liderliğini üstlenmiştir.
TBMM’nin açılmasından sonra millî
hükûmetin emrine giren Şefik Özdemir Bey, 2 Haziran 1920 tarihinde Mustafa Kemal
Paşa’nın emriyle Antep’e gelerek Fransızlara karşı mücadele eden birliklerin
başına geçmiştir. Antep halkının Fransızlara karşı kahramanca müdafaa
savaşlarını idare eden Şefik Özdemir Bey, daha sonra bu şehrin hemşerisi ilan
edilecek ve mebus seçilecektir. Özdemir Bey, 1922 yılında da Revandiz Harekâtı
adıyla bilinen Musul-Kerkük'e yönelik askerî harekâtın komutanı olarak görev
almış, şahsi yönden büyük gayretler sarf etmesine rağmen İngilizlerin üstün
kuvvetleri karşısında bölgede fazla tutunamamış ve geri çekilmiştir. TBMM
hükûmeti de Musul-Kerkük'ü diplomasi yoluyla elinde tutacağı umuduyla Lozan
Barış Konferansı’na katılmıştır.
Şefik Özdemir Bey, Cumhuriyet’in
ilanından sonra Antep'e yerleşmiş, ticaretle hayatını sürdürmüştür. TBMM’ye
altıncı dönemde, 14 Nisan 1939 tarihinde Siirt mebusu olarak girmiş; yedinci
dönemde de Gaziantep mebusu olarak TBMM’de görev almıştır. 5 Ağustos 1946
tarihine kadar TBMM’de milletvekili olarak görev yapmıştır. Evli ve iki erkek
çocuk babası olan Şefik Özdemir Bey, 18 Mayıs 1951 tarihinde vefat etmiş, çok
sevdiği Gaziantep şehrindeki Asrî Mezarlık’a defnedilmiştir.[1]
a. Özdemiroğlu Osman Paşa'nın Torunu:
Ali Şefik Özdemir
Ali Şefik Özdemir[2], Rumi 1301 miladi 1885 yılında Kahire’de doğdu.
Aile soyu, Kanuni Sultan Süleyman devrinde Yemen ve Habeşistan fatihi olarak ün
kazanan Kafkasya’dan Mısır’a gelip yerleşmiş olan Kıpçak Türklerinden Özdemir
Paşa’ya dayanır. Özdemir Paşa’nın oğlu Özdemiroğlu Osman Paşa ise Kafkasya’nın
Osmanlı idaresine bağlanmasında önemli başarılar kazanmış biridir. Ali Şefik’in
ailesi, Kahire’de Özdemiroğulları adıyla şöhret bulmuş köklü bir Türk
ailesidir. Babası, Mısır Hidivliği Nazırlar Meclisi Genel Müfettişliğinde
bulunmuş merhum Ahmet Cevdet Bey’dir. Annesi Haccehan Hanım'dır.[3]
Ali Şefik, ilköğrenimini Mısır'da
doğduğu şehir Kahire’de yapmıştır. Rüştiye ve idadi eğitiminden sonra
Camiü’l-Ezher Medresesinin İslam Edebiyatı Bölümünden başarıyla mezun
olmuştur.[4] Ali Şefik Bey, buradaki eğitimi sırasında Arapça, İngilizce ve
Fransızca lisanını öğrenmiştir. Bu lisanlardan başka yerel dillerden Kürtçeyi
de bilmektedir.
b. Şefik Özdemir Bey'in Birinci Dünya
Savaşı Döneminde Askerî Safahatı
Şefik Özdemir Bey, Ezher Medresesinden
mezun olduktan sonra amcasının oğlu Ahmet Cevdet Bey ile birlikte Mısır
Hidivlik ordusunda görev alır. Mısır Hidivi Abbas Hilmi Paşa'nın kızı Prenses
Fatma'nın muhafızlığını yapar. Ancak Şefik Özdemir Bey, İngiliz işgalinde
bulunan Mısır'da kalmaktan yana değildir. Fatma Sultan, onu saraya bağlı tutmak
için yakınlarından Kafkas kökenli Nazlı Hanım’la evlendirir. Bu evlilikten
Seyfettin ve Burhanettin adında iki çocukları olur.[5] Mısır’ın köklü
ailelerine mensup olduğundan, İngilizler tarafından işgalden sonra Özdemir
ailesi de diğer köklü Türk aileleri gibi zaman zaman takip altında alınmıştır.
İngiliz baskı ve tazyiki Şefik Özdemir’in kendi ifadesiyle "ana vatana
katılma isteklerini" kamçılamıştır. Birinci Dünya Savaşı’nın patlak
vermesi Şefik Özdemir’in İstanbul’a gidip orduya katılmasına zemin hazırlamıştır.
Birinci Dünya Savaşı başlayınca yedek subay olarak orduya katılıp
Suriye-Filistin Cephesinde görev almıştır.
Şefik Özdemir bu arada Teşkilat-ı
Mahsusa örgütü ile de temasa geçmiş; pek çok yabancı dil bilmesi onu avantajlı
bir konuma yükseltmiştir. Teşkilat-ı Mahsusa içinde psikolojik harp teknik ve
yöntemlerini öğrenmiş; milis subayı olarak çeşitli cephelerde görevlerde
bulunmuştur.
Osmanlı cepheleri içerisinde Filistin
Cephesi en çetin muharebelerin, Türk ordusuna karşı ihanetlerin yaşandığı bir
cephe olmuştur. Bu cephede Türk ordusunun çektiği sıkıntılara bir de Arapların
ihaneti eklenince cephe yarılmış ve İngilizler Eylül 1918’de Halep’e kadar
ilerlemişlerdir. Halep’in düştüğü sırada hastanede tedavi gören Şefik Özdemir,
tedaviden sonra Halep’te istihbarat faaliyetlerinde bulunmuştur. Halep’in
İngilizler tarafından işgalinden cesaret bulan Ermeni Taşnak Komitesine ve Arap
eşkıya gruplarına karşı mücadele etmiş, bölgedeki vatanseverlerden bir cemiyet
kurarak harekete geçip bunları engellemeye çalışmıştır.[6]
Şefik Özdemir Bey, İngilizlerin takibi
üzerine önce Irak’a sonra tekrar Şam’a geçmiş ve istihbarat faaliyetlerini
sürdürmüştür. Irak ve Şam’da Osmanlı Devleti’nden yana Arapları Türklerle bir
araya getirerek Türk-Arap Birliğini kurup İngilizlere karşı mücadelesini
sürdürmüştür. Bu teşkilatı Hatay’a kadar yaygınlaştırmıştır. Topladığı milis
kuvvetleriyle Suriye’de önce İngilizlere sonra da Fransızlara karşı yapılan
mücadelenin liderliğini üstlenmiştir.
c. Mütareke Döneminde Antep Kuva-yı
Millîyesi Tarafından İşgalcilere Karşı Yürütülen Mücadele
30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması’nın ardından
Halep'ten kuzeye doğru ilerleyen İngiliz işgal birlikleri tarafından 27
Aralık'ta Kilis, 01 Ocak 1919 tarihinde de Antep işgal edilmiştir.[7] Öte yandan Antep'in işgal tarihi Genelkurmay
ATASE Başkanlığı yayınlarında 17 Aralık 1918 olarak verilmektedir.[8] İngiliz
işgalini takip eden dönemde bundan cesaret bulan kimi Ermeni gruplarının
Türklere yönelik başlattıkları saldırı ve tehditler tarafları bir savaşın
eşiğine doğru sürüklemiştir.[9] Bir süre sonra da İngiliz ve Fransızlar
aralarında yaptıkları bir gizli antlaşma ile Antep ve civarını Fransızlara terk
etmişlerdir. Fransız işgal birlikleri Ermeni halkın coşkun gösterileriyle 29
Ekim 1919'da Antep'e girmişlerdir. Bunun üzerine Temsil Heyeti aldığı bir
kararla Fransızlara karşı Antep Kuva-yı Millîyesinin harekete geçeceği ifade
edilirken, Harbiye Nazırı Mersinli Cemal Paşa'ya gönderilen şifrede ise merkezî
hükûmetin işgallere kapsı tepki göstermesi istenmiştir.[10] 23 Kasım 1919
tarihinde Antep'te halkın katılımı ile işgali protesto kapsamında büyük bir
miting yapılmıştır. Fransız İşgal Kuvvetleri Komutanı General Querette, 13
Aralık 1919 tarihinde Antep, Maraş, Urfa Sancakları ahalisine hitaben
yayımladığı beyannamede artık barış dönemine girildiğini bütün ahalinin
Fransızların yanında yer alması gerektiğini belirtiyordu.[11] Diğer yandan
Fransız işgalini fırsat bilen Ermeni çetelerinin masum halka yönelik
başlattıkları taşkınlıkların ise önü ardı kesilmeyince Antep Cemiyet-i
İslamiyesi bunlara karşı gerekli tepkide bulunmak üzere harekete geçmiştir.
Kuruluş temelleri 1895'lere uzanan Cemiyet-i İslamiye Fransız işgalini takip
eden bu süreçte, Sivas Kongresi’nde alınan karar gereği Müdafaa-i Hukuk
Cemiyetine dönüşmüştür.[12]
Bu arada Doktor Ragıp Bey, Alay Kâtibi Avni, Telgrafçı Mahir Bey Meclis
İdare Başkâtibi Eşref Bey’in evinde toplanıp Antep'in işgalden kurtuluşu için
bir sözleşme yapmışlar, kurdukları heyetin deşifre olmasına engel olmak
maksadıyla Antep Heyet-i Merkeziyesi adıyla toplanmayı daha uygun bulmuşlardır.
Heyet-i Merkeziye bir süre sonra Üsteğmen Sait'i Antepli Şahin Bey adıyla
Antep-Kilis yolu Kuva-yı Millîye Komutanlığına getirmiştir. Şahin Bey bu sırada
yaklaşık 1000 kişiden oluşan Fransız birliğini püskürtmüş; 26 Mart 1920'de
yapılan muharebelerde kendisi şehit düşmüştür.[13] Bu sırada Antep'teki
gelişmeleri yakından takip eden Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti, 4 Nisan
1920'de Kılıç Ali'nin millî kuvvetleri örgütlemek üzere Antep'e gönderilmesine
karar vermiştir. Antep'e gelen Kılıç Ali, Antep Heyet-i Merkeziyesi ile bir
toplantı yapıp şehrin ikmal yolları ile savunma planını yeniden düzenlemiştir.
Kılıç Ali, evvela Fransızlarla Ermenileri birbirinden ayırmaya çalıştıysa da
bundan bir sonuç alamamıştır.[14] Bu arada Antep'te Türk ve Ermeni mahalleleri
arasındaki çatışmalar gün geçtikçe şiddetlenmiştir. Nisan ayı sonu ile Mayıs
başında çarpışmaların şiddeti daha da artmış göğüs göğüse muharebeler
yapılmıştır. Kilis'ten gönderilen takviye Fransız birlikleri yer yer şehre
hâkim olmuşlardır. TBMM'nin açılışından bir ay sonra Antep'ten 27 Mayıs 1920'de
Mustafa Kemal Paşa'ya gönderilen telgrafta; Fransızların sürdürdükleri
bombardımandan dolayı şehri harabeye döndüğü belirtildikten sonra mücadeleye
azimli olan Antep halkına yardımda bulunulması talebi dile
getirilmiştir.[15] Bu sırada TBMM
seçimleri yapılmış, Antep halkı Kılıç Ali'yi mebus olarak seçmiştir.[16]
ç. Şefik Özdemir Bey'in Antep'e Gelişi
ve Fransızlara Karşı Yürütülen Mücadele
Suriye ve Hatay’daki mücadelesi sırasında Mustafa Kemal Paşa’dan talimat
aldığını belirten Şefik Özdemir Bey, TBMM’nin açılmasından sonra millî
hükûmetin emrine girdiğini ifade etmektedir. 2 Haziran 1920 tarihinde Mustafa
Kemal Paşa’nın emriyle Antep’e atanmış, 8 Ağustos 1920'de Antep'e gelen Şefik
Özdemir Bey, Fransızlara karşı mücadele eden birliklerin başına geçmiştir. 11
Ağustos tarihinde Fransızlar şehrin teslimi yönünde sert bir ihtarda
bulunmuşlar[17]; Şefik Özdemir Bey bu ihtara çok sert bir tepki göstermiş ve şu
cevabı vermiştir: “Antep halkı ya ölmeyi
veyahut vatanı kurtarmayı kendisine düstur ittihaz etmiştir, bu sebeple
Antep’te canlı bir insan bulundukça ve memleket baştan başa yıkılmadıkça Fransız
askeri buraya kat’i surette giremeyecektir.”[18] Şefik Özdemir Bey bu sırada
çeşitli bahanelerle Fransızları oyalamaya çalışmışsa da Fransızların Antep'i
bombardımana tutmasına engel olamamıştır. Antep halkı Aralık (1920) ayı başına
kadar açlık ve susuzluğa dayanarak millî kuvvetlere destek vermiş, civar
şehirlerden gönderilen takviye güçlerle Fransızların kuşatması yarılmaya
çalışıldıysa da başarılı olunamamıştı. Fransız kuvvetleri şehri dört bir yandan
kuşatarak teslime zorlamak istemektedir. Nitekim 1 Aralık 1920’de General Goubeau, Kuva-yı
Millîye komutanı Şefik Özdemir Bey’e gönderdiği mektupta Sevr Antlaşması
şartlarını hatırlatarak şehrin teslimini istemiştir.[19] Böyle bir talep
karşısında Şefik Özdemir Bey aynı kararlılıkla sert bir cevap vermiştir.
Özdemir Bey cevabında;“Türk askerinin harp esiri addolunması doğru değildir.
Buraya hariçten gelmiş asker olmayıp vatanını müdafaa eden Antep’in öz
evlatlarıdır. İsteklerinizde ısrar edecek olursanız bizim için müdafaaya devam
ile şerefli bir ölüme intizardan başka çare yoktur.”[20] diyerek Fransızların
taleplerini kesin bir dille reddetmiştir. General Goubeau bunun üzerine şehrin
bombardımana tutulması emrini vermiştir. Bu arada Antep'te kaynakların
tükenmesi an meselesi iken Şefik Özdemir Bey, şehirde bulunan bütün erzak ve
ham maddenin iaşe ambarında toplanmasını sağlamıştır. Halk kıt kanaat idare
etmek zorunda kalmıştır. 6 Şubat 1921 tarihinde yapılan bir huruç harekâtıyla
Antep müdafileri şehirden dışarı çıkmaya muvaffak olmuşlar[21] ancak şehir 8
Şubat tarihinde Fransız birliklerince işgal edilmiştir. Bu arada iaşe yardımı
yapıldığı takdirde savunmaya devam edeceklerini bildiren Antep halkına,
Fransızlara karşı kahramanca müdafaası ve onlara karşı koymasından dolayı 6
Şubat 1921 tarihinde TBMM tarafından çıkarılan 93 sayılı Kanun’la “Gaziantep”
adı verilmiştir. Antep şehri Fransız işgaline karşı on bir ay kahramanca
dayanabilmiştir. Fransızlar Antep
şehrini on aylık bir işgalden sonra 25 Aralık’ta terk etmek zorunda kalmıştır.
Anteplilerin bu destansı mücadelesi Güney Anadolu Bölgesindeki Millî Mücadele
hareketinin en önemli safhalarını oluşturur. Nitekim Mareşal Fevzi Çakmak, bu
konuda şunları söylemiştir: "Antepliler yalnız Gaziantep’i değil,
Türkiye’yi de kurtardılar. Millî Mücadele’de mutlak muvaffak olacağımız
inancını bugün yapılmakta bulunan Antep müdafaası teyit etmektedir."[22]
Şefik Özdemir Bey, TBMM Arşivi’nde yer alan kısa öz geçmişinde Antep
Müdafaası’ndan sonraki çalışmalarını şöyle anlatır: “…Hükûmetin emriyle Hatay’a
geçtim ve oradaki mücahitlerin kumandasını deruhte ve Fransızlara ağır darbeler
indirerek ve Hatay istiklalini temin ve her türlü teşkilat-ı mülkiye ve
askeriye ile Hatay devletini daha 1337 (1921)’de kurarak Fransızlarla yapılan
Ankara İtilafnamesi’nin imzasına büyük bir amil oldum…”[23] Şefik Özdemir Bey,
Fransızlarla yapılan Ankara Antlaşması’ndan sonra Başkumandan Gazi Mustafa
Kemal Paşa ve Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa’nın emriyle Milis Kaymakamlığı
(yarbay) ve Antep müdafii rütbe ve unvanıyla taltif edilmiştir.
Şefik Özdemir Bey, Antep müdafaası sırasında
civardaki Türk, Kürt ve Arap aşiretlerini bir araya getirdiği gibi, Fransız
ordusundan iltica eden Müslüman Cezayir, Tunus vd. Kuzey Afrikalıları kendi
etrafında birleştirmeyi başardı. Bundaki başarısında iyi derecede Fransızca
bilgisi ve liderlik özellikleri son derece etkili olmuştur. O böylece öteden
beri iyi bir teşkilatçı olduğunu göstermiştir.
Antep halkının Fransızlara karşı
kahramanca müdafaa savaşlarını idare eden Şefik Özdemir Bey, daha sonra bu
şehrin hemşerisi ilan edilecek ve Cumhuriyet döneminde de Gaziantep'ten mebus
seçilecektir.
d. Osmanlı Coğrafyasında Petrol
Savaşının Başlaması:
"Bir damla petrol, bir damla kan!"
Sanayi inkılabı sonrası ham madde
arama yarışına girişen Avrupa’nın emperyalist devletleri 19. yüzyılın ikinci
yarısından itibaren Orta Doğu coğrafyası ile yakından ilgilenmeye başladılar.
Şark Meselesi’ni kendi çıkarları doğrultusunda çözümlemek isteyen emperyalistler,
bu meselede önemli bir sacayağı olan Musul, dolayısıyla petrol bölgesi ile
yakından ilgilenmeye başladılar. Birinci Dünya Savaşı sonuna kadar Osmanlı
egemenliğinde kalan Musul vilayetinin sahip olduğu zengin petrol kaynakları
emperyalist devletlerin iştahını kabartan bir konum arz ediyordu. İngiliz
devlet adamlarından Churchill’in ifadesiyle, “bir damla petrolün bir damla
kandan daha değerli olduğu” görüşünün
egemen olduğu bir sırada Musul coğrafyası bir cazibe merkezi olmuştur.[24]
İngiltere bölgeyi kontrol altına almak amacıyla General Marshall’a 1 Kasım
1918’de verdiği emirde Musul’a doğru taarruz etmesini istemiştir[25]. Hâlbuki
Mondros Mütarekesi’nin imzalandığı sırada Türk kuvvetleri
Süleymaniye-Köysancak-Kadıhane-Dipke-Gûvar, Büyük Zap Suyu mansabı, Hamam
Alil-Tel’afr-Sincar-Resulayn(Ceylanpınar)-Tel’ebyad(Akçakale)-Cerablus ve
Akçakoyunlu istasyonu hattına uzanan kesimi yani Musul, Erbil ve Süleymaniye
gibi şehirlerin önemli bir bölümünü ellerinde tutuyorlardı.[26]
İngiliz ordusu Musul coğrafyasında
ilerlerken aşiretleri kendi saflarına çekmek için her türlü propaganda
faaliyetinde bulundu. Özellikle Binbaşı Noel, Musul bölgesinde önemli casusluk
faaliyetlerini gerçekleştirdi.[27] İngilizlerin Mütareke hükümlerine hiçe
sayarak ileri harekâta geçtikleri sırada Mondros Mütarekesi hükümlerine boyun
eğen Türk kuvvetleri silah, teçhizat ve cephaneleri ile Musul’u tahliye ederek
Zaho hattına çekildi ve 10 Kasım 1918 tarihinde Musul vilayeti İngiliz ordusu
tarafından işgal edildi.[28]
e. Musul’un İşgalinden Sonra Meydana
Gelen Gelişmeler
İşgalden sonra İngilizler, Musul’un
siyasi geleceği hakkında karar vermekte tereddüt etmişlerdi. Musul konusunda
İngiliz bakanlıkları arasında da bir fikir birliği yoktu. Bölgede bulunan
İngiliz ajanları farklı önerilerde bulunuyorlardı. Bir kısmı Irak’ın geleceği
ve İngiliz çıkarları açısından Musul’u Irak manda rejimine bırakmayı önerirken
bölgenin etnik yapısını dikkate alan ajanlar ise İngiliz denetiminde kurulması
düşünülen Kürt Federasyonunun sınırlarına dâhil edilmesini teklif ediyorlardı.
Musul, Kerkük ve Süleymaniye’de bulunan Türkmenler İngiliz hâkimiyetine sıcak
bakmadıkları gibi, aksine İngilizlerin bölgedeki etkinliklerinden büyük
rahatsızlık duyuyorlardı[29]. İngilizler savaş yıllarında olduğu kadar, Musul,
Kerkük ve Süleymaniye bölgesini işgal ettikten sonra da Türklerin dışında kalan
topluluklara (Arap, Kürt, Nasturi, Yezidilere) bağımsızlık yönünde çeşitli
vaatlerde bulunuyorlardı. İngiliz casusları Türklerin dışındaki topluluklara
bağımsızlık vadettikleri sırada, bölgede Türklerin etkinliğini yok etmek için
her türlü propagandaya başvuruyorlardı. Nitekim İngiliz casusları bölgedeki
Türk idaresinin izlerini tamamen silmek, Türklere karşı düşmanlığı körüklemek
için sık sık “Arap memleketlerini satan Türklerdir. Türk ordusunda bulunan
Araplar, Türk zabitanını öldürüp evlerine dönsün…”[30] tarzındaki kışkırtıcı
ifadeleri her yerde kullanmaya özen gösteriyorlardı.
Asırlarca süren bir hâkimiyetten sonra Türk
ordularının Musul’dan çekilmesi, bölgedeki Türkmenleri ve Türk taraftarı
aşiretleri derinden etkilemiştir. Asırlardır süren alışılmış, uyum sağlanmış
Türk idaresinin birden ortadan kalkıp yerine menfaat ve hâkimiyet hisleri
bambaşka yabancı bir otoritenin Musul vilayetine hâkim olmasından doğan
sarsıntı ve keşmekeş yöre halkını uzun süre şaşırtıcı ve yıkıcı tesirler
altında bırakmıştır[31]. Nitekim işgali takip eden aylarda bölgedeki
Türkmenler, İngilizlere vergi vermekte direnmişler, sık sık sokak kavgaları
olmuştur. Musul halkı, Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışından
sonra Millî Mücadele hareketini gönülden desteklemiştir. Hatta bölgede bulunan
Araplar dahi İngilizlere karşı Mustafa Kemal Paşa ile iş birliğini
düşünmüşlerdir. Bu tezi destekleyen birtakım oluşumlar da meydana getirilmiş,
önde gelen din adamlarının da katılımı ile kurulan Cemiyet-i Hilaliye adındaki
bir teşkilat, Musul’da kamuoyunu İngiliz emperyalizmine karşı uyanık tutmaya
çalışmıştır. Cemiyet-i Hilaliye bu sırada yaptığı gizli propagandalarda halkı
tekrar Türk egemenliğine yönlendirmeye çalışırken İngilizlerin Irak’tan
kovulması için de gizli faaliyetlerde bulunmuştur. Cemiyet-i Hilaliye, TBMM’nin
açılışından sonra Ankara’ya bir heyet göndererek kendilerine destek olunmasını
istemiştir. Henüz yeni kurulmuş olan TBMM hükûmetine bağlı Genelkurmay
Başkanlığı da para, silah ve cephane yardımında bulunmuştur. [32]
f. Misak-ı Millî’de Musul Meselesi
Son Osmanlı Mebusan Meclisinde kabul
edilen Misak-ı Millî kararlarına göre, Musul vilayeti Misak-ı Millî sınırları
içerisinde yer almakta idi.[33] 23 Nisan 1920 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Ankara’da açılması ve hükûmetin kurulmasının ardından yeniden
düzenlenen millî ordunun[34] hedefi Misak-ı Millî’yi gerçekleştirmek, Mondros
Ateşkes Antlaşması’nın imzalandığı gün Türk ordusunun denetiminde bulunan
bölgeleri içine alacak şekilde millî bir devlet kurmaktı. Misak-ı Millî’de ülke
sınırları tespit edilirken Türklerin yoğun olarak yaşadıkları bölgeler esas
alınmıştı. Nitekim bu itibarla bakıldığında Musul vilayetinde Türkmenlerin
bulunduğu alanlar Musul’dan başlayıp Erbil’i geçerek Altunköprü, Kerkük,
Süleymaniye, Kifri, Kızılribat ve Mezdele’ye kadar olan yerleri içine
alıyordu.[35] Belirtilen bu bölgelerde Türkler, nüfusça yoğunluğu teşkil
ediyorlardı.
g. TBMM Hükûmetinin Musul Konusundaki
Duyarlılığı
TBMM hükûmeti Misak-ı Millî konusunda daha kuruluşunun ilk günlerinden
itibaren gerekli duyarlılığı göstermiştir. Mustafa Kemal Paşa tarafından 1
Mayıs 1920 tarihinde Büyük Millet Meclisinde yapılan tarihî konuşmada, “Hep
kabul ettiğimiz esaslardan birisi ve belki de birincisi olan, hudut meselesi
tayin ve tespit edilirken, hudud-ı millîmiz İskenderun cenubundan geçer, şarka
doğru uzanarak Musul’u, Süleymaniye’yi ve Kerkük’ü ihtiva eder. İşte hudud-ı
millîmiz budur dedik! Hâlbuki, Kerkük şimalinde Türk olduğu gibi Kürt de
vardır. Biz onları tefrik etmedik. Binaenaleyh muhafaza ve müdafaasıyla iştigal
ettiğimiz millet bittabi bir unsurdan ibaret değildir. Muhtelif anasır-ı
İslamiye’den mürekkeptir. Bu mecmuayı teşkil eden bir unsur-ı İslam, bizim
kardeşimiz ve menafii tamamıyla müşterek olan vatandaşımızdır…”[36]
açıklamasında bulunmuştur.
İngilizler bu sırada Mustafa Kemal Paşa’nın Yunanlıları yendikten sonra
muhtemelen gözlerini Musul’a çevireceği endişesini taşıyorlar, böylesi muhtemel
bir felaketi önlemenin tek çıkar yolunun ise Türklerle tez elden bir dostluk
köprüsü kurmak olduğunu ileri sürüyorlardı.[37]
h. Şefik Özdemir Bey Müfrezesinin
Kurulması
Revandiz bölgesindeki aşiretlerin
yardım istemeleri TBMM hükûmetinin bölge üzerinde yeniden otoriteyi ele
geçirmek için teşebbüse geçmesine sebep oldu.[38] Gerçi daha 1920 yılında
Revandiz’de ortaya çıkan bir ayaklanmada, TBMM hükûmetinden yardım da
istenmişti. Hatta 9 Şubat 1920 tarihli bir belgeye bakılırsa bölgedeki
aşiretler, Türk hükûmetine müracaat ederek memur ve asker gönderilmesini
istiyorlardı[39]. Bu sırada Elcezire Cephesinde TBMM hükûmetinin zayıf bir
tümeni bulunmakta idi. Ancak bir bölük (üç subay, 100 er) asker yardım için
Musul’a gönderilmiş, 9 Ağustos 1921 tarihinde de Binbaşı Şevki Bey Süleymaniye
Komutanlığına atanmıştır. Bu kuvvetin sayıca azlığı ve cephane ikmalinin
güçlüğünden dolayı, zorda kalmadıkça İngilizlerle çatışmaktan kaçınılması emri
verilmiştir[40]. Bu emre rağmen, TBMM hükûmeti tarafından gönderilen
kuvvetlerin moral desteğini alan Revandiz Türkmenlerinden oluşan birlikler,
fırsat bulduklarında İngilizleri baskın tarzı taarruzlarla püskürtmeye
çalışmışlar; hatta iki İngiliz uçağını bu sırada düşürmüşlerdir. 16 Aralık 1921
tarihinde hava desteği ile birlikte kalabalık bir kuvvetle Revandiz’e saldıran
İngilizlere; Babaçiçek Boğazı’nda büyük kayıp verdirmişlerdir[41].
Bu sırada TBMM hükûmetinin Elcezire
Cephesi Komutanı Cevat (Çobanlı) Paşa da Irak’taki gelişmeleri yakından takip etmiş,
Revandiz, Süleymaniye ve Kerkük havalisindeki Müdafaa-i Hukuk cemiyetlerine
gereken her türlü desteği sağlamaya çalışmıştır.[42]
1922 yılı Ocak ayında İngilizler
tarafından Erbil ve Revandiz’e yönelik saldırılarının artması üzerine Mustafa
Kemal Paşa, 1 Şubat 1922 tarihinde Millî Müdafaa Vekâletine çektiği telgrafta,
belirtilen bölgeye bir milis birliği gönderilmesi emretmiştir. Genelkurmay
Başkanlığı, mahallî durumu, bölgedeki aşiretleri, aşiret geleneklerini ve
çeteciliği bilen bir komutanın tayini üzerinde durmuş ve nihayet, Antep’te
Kuva-yı Milliye komutanlığı yapmış olan Milis Yarbayı Özdemir Bey’in bu göreve
atanması kararlaştırılmış[43] bu maksatla bir de talimat hazırlanmıştır. 1
Şubat 1922 tarihini taşıyan ve TBMM Başkanı ve Başkomutan Mustafa Kemal
imzasıyla hazırlanan talimatta özetle şu hususlara işaret ediliyordu[44]:
TBMM Hükûmeti 2. Şb. No: 717
Erkan-ı Harbiye-i Umumiye
Riyaseti Ankara, 1. 2. 1922
Mühim ve kişiye özeldir.
Özdemir Bey’e,
1. Faysal’ın Irak’ta hükûmet kurma
iddiasına ve Misak-ı Millî hudutlarına dâhil bulunan Musul vilayetinin bir
kısmını işgal ederek millî hudutlarımıza saldırıda bulunmasını engellemek,
işgale uğramış bölgeleri geri almak maksadıyla Özdemir Bey’in ekteki pusulada
yer alan kadronun başında bulunmak üzere Elcezire mıntıkasında faaliyete
geçmesi uygun bulunmuş ve kendisine gereken talimat verilmiştir.
2. Irak’ı siyasi açıdan himayeleri
altına aldıklarını bildiren İngilizlerle siyasi konularda müzakerede bulunmak
üzere bir konferans yapılması muhtemel olduğundan Özdemir Bey’in yapacağı
görevi hususi bir mahiyette ve kişisel bir teşebbüs şeklinde idare etmesi, dışa
karşı böyle bir görüntü vermesi şimdilik uygun görülmüştür.
3. Milis yarbayı rütbesine sahip
bulunan Özdemir Bey’in kendisi ve maiyetini teşkil eden kadro mürettebatı
Elcezire Cephesi tarafından gizli bir surette ordu icmaline dâhil edilerek o
surette iaşe edilecek, rütbeleri karşılığı maaşları düzenli olarak ödenecektir.
4. Elcezire Cephesi, Özdemir Bey’e
rütbesine karşılık olan maaşından başka, icra ettiği görevin derece ve önemine
uygun bir miktar parayı da örtülü ödenekten aylık olarak verecektir. Bu
tahsisatın miktarı Cephe komutanlığının takdirine bırakılmıştır.
5. Bu emir Millî Savunma Bakanlığı ile
Elcezire Cephe Kumandanlığına tebliği edilmiş ve Özdemir Bey’e de tevdi
olunmuştur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi
Başkumandan Mustafa Kemal
TBMM hükûmetinin Özdemir Bey’i bu
hareketin başına getirmesinin isabetli tarafları çoktu. Özdemir Bey; Musul
bölgesindeki hareketi düzene koyup yepyeni bir ruh ile sevk ve idare
edebilecek, aşiretleri etrafında toplayabilecek yetenek ve vasıflara sahip biri
idi. Diğer taraftan Özdemir Bey tarafından yürütülecek olan harekâta resmî bir
mahiyet verilmemesi, görünürde TBMM hükûmetiyle bir ilgisinin bulunmadığı
izlenimi yaratılması, şahsi ve mahallî teşebbüslerle meydana gelmiş bir hareket
olduğu görüntüsü uyandırılacaktı. Nitekim, Özdemir Bey’e verilen talimatta da
bu durum açıkça ifade edilmekte idi.[45]
TBMM hükûmeti tarafından Musul-Kerkük
bölgesindeki halkın ısrarlı arzuları üzerine, bölgede daha esaslı bir harekete
girişmek üzere bu hareketlerin bir komuta merkezinde, Türk hükûmeti lehine
dönüştürmek için bir seferî kuvvet hazırlanması yoluna gidildi. Buna TBMM
hükûmetine bağlı Genelkurmay Başkanlığı karar verdi. Seferî kuvvet Musul ve
çevresinde çeteciliğe önem verip İngilizlere gaileler çıkartacaktı[46]. Aslında
bu sırada Irak’taki gelişmelere bakılırsa, Musul civarında bulunan İngiliz
kuvvetleri, Türkiye’ye karşı ilan edilmemiş bir savaşı başlatmışlardı.[47]
Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi Fevzi Paşa ise Elcezire Cephesi
Komutanlığına gönderdiği 2 Mart 1922 tarihli şifre telgrafta Musul vilayeti
dâhilinde faaliyette bulunmak üzere Özdemir Bey’in iki üç güne kadar Ankara’dan
hareket edeceğini bildiriyor[48] ve Musul’a taarruz için gerekli hazırlığın
yapılmasını istiyordu[49]. Şefik Özdemir Bey’e ve maiyetine verilecek
subayların Türk ordusuna mensup subaylar olmamasına azami dikkat edilmiş,
müfrezeye alacağı şahısları seçme konusunda inisiyatif kendisine bırakılmıştı.
Bundan başka teşkilatın tamamlanması, ve ayrıca gerekli ödeneğin verilmesi için
Elcezire Cephesi Komutanlığına da emir verilmiştir.. Başkomutanlıkla birlikte
Özdemir’in fikirleri de alınarak 1 Şubat 1922’de Genelkurmay Başkanlığı 2. Şube
tarafından düzenlenen kadroya göre; bir binbaşı, altı yüzbaşı, altı üsteğmen,
dokuz teğmen, altı zabit vekili ve bir hesap memuru yardımcı verilmiştir.[50]
Bu kadronun er ihtiyacı da bölgedeki Türkmen ve diğer Türk idaresine sadık
aşiretlerden sağlanacak kişilerle Nizip’te bulunan ve Fransız ordusundan
kaçarak Türklere sığınan Tunuslu ve Cezayirli erlerden sağlanacaktı.[51]
Genelkurmay Başkanlığından emri alan Şefik Özdemir Bey, 9 Mart 1922
tarihinde Revandiz’e gitmek üzere Ankara’dan hareket etti. 22 Nisan’da
Diyarbakır’a vardı; Elcezire Cephe Kumandanı Cevat (Çobanlı) Paşa ile görüştü.
Para konusundaki sıkıntılar büyük ölçüde sonuçlandırıldıktan sonra Özdemir
Bey’in icra edeceği harekete dair bir de talimatname verildi.[52] Bu talimatta
şunlar yazılı idi:
“Özel teşebbüs ile hareket etmesi gereken Özdemir Bey müfrezesi, Misak-ı
Millî sınırları içinde kalan bölgelerin Faysal tarafından işgaline engel
olacaktır. Bu amacı sağlamak için, en elverişli yer Revandiz bölgesidir.
Görevin başarıyla yapılabilmesi için, subay ve erlerin aşağıdaki esaslara bağlı
kalması şarttır. Aksi takdirde memleket için zararlı sonuçlar verebilir:
a. Müfreze, ciddi ve sıkı bir disiplin
altında bulundurulacak ve eğitimle meşgul olacaktır.
b. Halkı, Türk hükûmetine bağlamak
için son derece eşit muamele yapacaktır.
c. Vazife zamanında ve vazife dışında
halka iyi muamele yapılacaktır.
d. Bölge halkının dinî inançları,
taassup derecesinde kuvvetli olduğundan subay ve askerler dinî esaslara saygılı
kalacaklar ve gerektiği zaman da halk aydınlatılacaktır.
e. Revandiz’de yapılacak yerli
teşkilatta halkın ve özellikle aşiret reislerinin düşünceleri sorulacaktır.
Halkla yapılacak görüşmelerde,
İngilizlerin İslâm birliğini parçalamak ve bu suretle memleketlerini işgal
etmek amacını güttükleri ve Faysal’ın da tamamen İngiliz isteklerine göre
hareket ettiği, açık olarak anlatılmalı; Süleymaniye’de bulunmakta olan Nemrut
Mustafa’nın kurduğu cemiyetin İngiliz çıkarlarına çalıştığı açıklanmalıdır.
Müfreze, Hakkari kanalıya sıkı ve devamlı irtibatta bulunmalıdır. Bu, başarı
için şarttır.”[53]
Özdemir Bey ve müfrezesi, 15 Mayıs 1922’de Diyarbakır’dan hareketle
Siirt’e geldi.[54]
12 Haziran 1922’de Hakkâri’den yola
çıkan müfreze, 15 Haziran’da Diza’ya, 17 Haziran’da Şemdinan’a, 19 Haziran’da
Benaük’e halkın coşkulu bir karşılaması ile varmış oldu.[55]. Özdemir Bey;
vardığı yerlerde hemen Türk hükûmeti adına teşkilat yapıyor, hükûmetsizlikten
doğan anarşik olayları önlüyordu. Müfreze, çetin ve yorucu bir yolculuktan
sonra 22 Haziran 1922 tarihinde Revandiz’e ulaştı.[56] Müfrezenin Revandiz’e
gelişi halk arasında çok parlak törenlere sahne oldu, şenlikler yapıldı,
etrafta bulunan aşiretler şehre gelerek müfrezeyi ve onun komutanını selamladı,
kurbanlar kesildi, dualar edildi. Bölgede Türk hükûmetinin zaten öteden beri
esmekte olan hâkimiyet atmosferi bu vesile ile daha da yükseldi. Özdemir Bey, derhâl bölgede teşkilat kurmaya
başladı, daha çok halkın genel istekleri doğrultusunda hareket etti. Uzun
süreden beri hükûmetsiz olan halk, Özdemir Bey’i Mustafa Kemal Paşa’nın
temsilcisi olarak alkışlıyor ve seviyordu. Halk Özdemir Bey’e Özdemir Paşa
demek suretiyle bağlılık göstermekte idi.[57] Özdemir Bey bölgede gün geçtikçe
teşkilatını yaygınlaştırdı. Kuzey Irak sahasını aşarak Rumiye Gölü’nün
güneyindeki Lahican mıntıkasına kadar sahasını genişletti. Türkmenlerin teşkil
etmiş oldukları Müdafaa-i Hukuk grupları da perde arkasından çıkarak,
korkusuzca faaliyetlerini sürdürüyorlardı. Özdemir Bey, Revandiz’de kontrolü ele
geçirdikten sonra, Kerkük, Süleymaniye, Akra ve Musul gibi merkezlerde de
etkinliğini hissedilir derecede artırmaya çalıştı. Revandiz’den Diyarbakır’a
çekilen telgraf hattı ile muhabere ağı da sağlanmış oldu.
Özdemir Bey müfrezesinin bölgede başarılı olabilmesi için tek çare
Türkmenlerin dışında diğer aşiretlerin de desteğini temin ederek bunları
Türkiye emelleri doğrultusunda kullanmaktı. Bu da son derece zor bir işti.
Çünkü bölgedeki Arap ve Kürt aşiretleri uzun yıllardır hep güçlü olanın yanında
yer aldığından sık sık taraf değiştirdiklerinden ne zaman nasıl bir siyaset
takip edecekleri konusu şüpheli idi. Bundan dolayı aşiretlerden yararlanabilmek
için akıl ve mantıktan çok duygulara hitap etmek ve maddiyata önem vermek
gerekiyordu.[58] Bunun dışında bu bölgede yalnız dini duyguların tahrik ve
galeyanıyla aşiret kuvvetlerinden yararlanmak mümkündü. Fakat bu hususu
destekleyecek ikinci kuvvet ise para idi. Nitekim İngilizler bölgede başarılı
olmanın bol ikram ve ihsana bağlı olduğunu çok iyi bildiklerinden aşiretlere
büyük miktarda para dağıtmışlardır. Türk hükûmetinin para dağıtacak bir gücü
bulunmadığından, Revandiz’deki milisler şimdilik ikinci kuvvete, ortak bağı
oluşturan dinî güce dayanmayı daha uygun hal tarzı olarak görüyorlardı.
Özdemir Bey, bölgedeki aşiretlerin gücünden büyük ölçüde yararlanarak
Akra, Ranya, Erbil ve Köysancak taraflarında kontrolü ele geçirdi. Türk
idaresinin gün geçtikçe genişlediğini gören İngilizler, Revandiz’i uçaklarla
bombalamaya başladılar. İlk bombalama 10 Temmuz 1922 tarihinde 12 uçakla
başlamış fakat arazi engebeli olduğundan İngilizler bu saldırılarda pek
başarılı olamamışlardır.[59] İngilizlerin dur durak bilmeyen saldırılarına
rağmen Özdemir Bey, Elcezire Cephe Komutanlığından gönderilen 2.000 altın ile
müfrezenin ve gönüllü birliklerin maaşlarını ödemiş; Şemdinli ile Revandiz
arasında 1.400 direk diktirerek telli muhabere hattını da tesis etmiştir[60].
31 Ağustos 1922’de Özdemir Bey
birlikleriyle İngilizlere saldırmıştır. İngilizlerin uçaklarına rağmen, Derbent
Muharebesi’ni kazanan Özdemir Bey müfrezesi; alçak uçuş yapan dört İngiliz
uçağını düşürdüğü gibi[61], İngilizlerden pek çok malzeme ile birlikte altı
adet makineli tüfek ve iki top ele geçirmiş; on dört civarında da şehit
vermiştir[62]. Nitekim Derbent Zaferi’nden sonra Musul’un tamamıyla Türkler
tarafından işgal edileceği endişesine kapılan İngilizler, Süleymaniye’de
“Kürdistan İmparatorluğu” adıyla bir İngiliz manda idaresi kurmaya
kalkıştılar.[63] İngilizler, Güney Irak’ta etkili olan Şeyh Mahmut’u bu
maksatla Süleymaniye’ye getirterek 10 Ekim 1922’de İngiliz mandası Kürdistan
hükûmetini resmen kurdular.[64] İngilizler böylece Irak halkının Türkiye’ye
iltihak etmek arzusunu önlemeyi ve bölgedeki iktisadi çıkarlarını sürdürmeyi
düşündüler.
Musul vilayetindeki gelişmeleri yakından takip
eden Başkomutan Mustafa Kemal Paşa ile Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa Özdemir
Bey’in kazandığı başarıların devamı için TBMM hükûmetince gizli olarak
desteklenmesini istiyorlardı. Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa 7 Eylül 1922
tarihinde Elcezire Cephe Kumandanlığına çektiği çok gizli kayıtlı telgrafta,
gerekirse Musul’un silahla alınması hususunu dile getirmekte ve şöyle
demekteydi[65]:
“Erkân-ı Harbiye-i Umumiye
Riyaseti 7 Eylül 1338/1922
“Şark Cephesi, Elcezire Cephesi
Kumandanlığına,
Müdafaa-i Millîye Vekâleti Riyasetine,
1. Musul mıntıkasında Misak-ı Millî
hududumuzun icap ederse silahla temini mukarrerdir. Çölemerik ve Revandiz hudut
kıtaatından teşkil edilecek bir cebel bataryasıyla takviye edeceği bir nizamiye
süvari livası, aşiret süvari fırkaları ve mahallî halk ile takviye edilecek
Özdemir’in müfrezesiyle İmadiye-Süleymaniye hattı üzerinde Musul-Kerkük hattına
taarruza memur edilecektir. Binaenaleyh bu nokta-i nazardan şimdiden istihzaratta
bulunulması ve asgari zamanda intacı elzem olan bu istihzaratın ne zaman kadar
ikmali ve harekâtın taarruz şeklinde idaresi hakkında mütalâa-i devletlerinin
işarı,
2. Elcezire ve Şark Cephesine yazıldı.
(İmza) F E V Z İ”
Türk Genelkurmayının çabaları
içerisinde en fazla dikkati çeken konu ise, Cephenin uçak bölüğü ile takviyesi
hususu idi.[66] Çünkü bölgede İngilizlerin hava gücü sayesinde üstünlük
kurabilecekleri görüşü ağırlıklı olarak etrafta dolaşıyordu. Genelkurmay
Başkanı Fevzi Paşa’nın emrine göre, Elcezire Cephesi bütün gücüyle Dicle’nin
iki tarafından, nehir boyunca Musul yönünde taarruza geçecekti.[67]. Doğu
Cephesinde ise Van, Hakkâri ve Iğdır sınır birliklerinden oluşan dağ
bataryalarıyla takviye edilen bir piyade tümeni, bir süvari tugayı ve
aşiretlerden oluşan süvarilerle İmadiye, Süleymaniye hattı üzerinden
Musul-Kerkük’e taarruzla görevlendirilecekti.[68] Hatta bu hazırlıklar olurken
Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa Elcezire Cephesinde süratli keşif ve savaş
uçaklarından oluşan bir uçak bölüğü teşkili yolunda da emirler verdi. Bu konuda
Millî Savunma Bakanı Kâzım Paşa ile de gerekli yazışmalar başlatıldı[69]. Bu
arada 6 Kasım 1922 tarihinde Özdemir Bey’den Elcezire Cephe Komutanlığına
gönderilen şifrede takviye kuvvetlerinin Revandiz’e ulaşmasını müteakip takip
edilecek hareketin bütün kuvvetlerle ilk önce Zaho’nun işgalini, bir kolun da
güneyden Dohuk üzerine inmesi diğer bir kolun da İmadiye üzerine yürümesi
hususu teklif ediliyordu. Özdemir bunun dışındaki ihtimalleri de sıralamakta
idi[70]. Özdemir’den alınan cevaplar çerçevesinde 10 Kasım 1922 tarihine kadar
Elcezire Cephesinin gerekli hazırlıkları tamamlaması isteniyordu. Bu gelişmeler
olurken, bir yandan da Lozan Konferansı devam ediyordu. Bu sırada Lozan’dan
gelen haberlere bakılırsa konferansın kesintiye uğraması ihtimali vardı. Bu
ihtimale karşı Fevzi Paşa, Musul Harekâtı’na katılacak birliklerin hazırlanması
konusunda gerekli talimatları da vermekten geri kalmıyordu. Hatta 4 Aralık 1922
tarihinde İzmir’den Başkumandan Mustafa Kemal Paşa’ya gönderilen telgrafta
Musul’a yönelik olarak icra edilecek harekâta dair çekilen telgrafta daha
detaylı bilgiler veriliyordu.[71]:
“İzmir’den, 4.12.1338 (1922) Harp Telgrafı
Başkumandan Mustafa Kemal Paşa
Hazretlerine,
1. Musul mıntıkasında Misak-ı Millî
hudutlarımızın icap ederse, silahla temini maksadıyla yapılan ihzarat
(hazırlıklar) neticesinde 5.818 muharip tüfek ve 1.359 muharip süvari, 54 ağır,
33 hafif makineli tüfek ve 16 toptan ibaret bir kuvve-i seferiye, Hasankale ile
Bitlis arasında yolda bulunan bir süvari livasıyla (tugay) altı toptan ibaret
kısmı hariç olmak üzere kâmilen Siirt, Diyarbekir, Mardin, Cizre müstatili
(uzantısı) dâhilinde toplanmıştır.
Bu kuvvetin 10 gün zarfında Şırnak,
Çekik, Midyat, Cizre mustatiline intikali için icap eden hazırlık da yapılmış
ve buradan Musul üzerine harekât-ı taarruziyeye ibtidar (başlanması) için bu
küçük mustatil dâhiline lazım gelen erzak idhar edilmiştir (yığılmıştır).
Yalnız taarruza karar vermezden evvel kıtaatın küçük mustatil dâhiline alınması
ve orada hâl-i intizarda bırakılması idhar edilen erzakın sarfına sebebiyet
vereceğinden taarruz emrine intizar eylemek üzere kıtaatın Siirt, Diyarbekir,
Mardin, Cizre mustatilinde kalmalarının tensip edilerek ve Elcezire Cephesi
komutanlığının evamir-i lazime verildiği ve kuvve-i seferiyenin Ankara’dan
topçu ile daha ziyade takviyesine çalışılmakta olduğunu arz ederim.
2. Vaziyet ve müzakerat-ı siyasiyenin
göstereceği lüzum ve şekle göre Elcezire’de harekât-ı askeriye icrası taarruz emrinin
vürudundan on gün sonra mümkün olacağı anlaşılmaktadır. Irak vaziyet-i
askeriyesinde mühim bir tebeddül olmamıştır. Yalnız bize taraftar aşair ile
Revandiz müfrezesinin Musul şarkında icra edecekleri tazyik üzerine İngilizler
Musul mıntıkasındaki tayyare kuvvetlerini tezyit etmişlerdir ve Köysancak, Akra
istikametlerinde şiddetli mukabil hareketlerde bulunmuşlardır. İngilizler
Musul’un 100 km. güneyinden şarka kadar şimendifer hattı ikmal etmişlerdir.
Musul bölgesinde de kuvvetli otomobil kolları vardır.
Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi Fevzi”
Gerçi Türkiye konferanstan önce
Musul’u silahla almaya karar vermiş ise de konferansın başlamasıyla birlikte
diplomasi usullerine daha ağırlıklı yer vermeyi uygun bulmuştu[72]. Böylece
1922 yılı sonunda Musul’a yönelik olarak yapılması düşünülen Türk askerî
harekâtından vazgeçilmiş oldu.[73] Lozan Konferansı’nda bilindiği üzere, en
çetin tartışmaların meydana geldiği konu “Musul Meselesi” olmuştur[74]. Türkiye
için hayati bir öneme sahip olan Musul, müzakerelere ve müttefiklere hâkim olan
İngiltere için de gerek zengin petrol kaynakları ve gerekse Hindistan yolunun
emniyeti bakımından ele geçirilmesi zorunlu görülen stratejik ve iktisadi öneme
sahip bir bölgedir[75]. Türkiye için ise asgari vatan sınırlarını ifade eden
Misak-ı Millî’nin vazgeçilmez bir ilkesidir.
Nitekim 2 Ocak 1923’te Mustafa Kemal Paşa TBMM’de yaptığı açıklamada
şunları söylüyordu: “...Musul vilayetinin hudud-ı millîmize dâhil araziden
olduğunu biddefaat ilan ettik. Lozan’da elyevm (bugünkü günde) karşımızda ahz-ı
mevki etmiş olanlar bunu pekâlâ bilirler. Vatanımızın hudutlarını tayin
ettiğimiz zaman büyük fedakârlıklara katlandık. Menafiimize mugayir
(menfaatlerimize aykırı) olmakla beraber müsalemetperverane (barıştan yana)
hareket ettik. Artık millî arazimizden en ufak bir parçasını bizden koparmaya
çalışmak pek haksız bir hareket olur. Buna katiyen muvafakat etmeyiz”[76].
Mustafa Kemal Paşa 30 Ocak 1923
tarihli konuşmasında ise Musul vilayetinin Türkiye Devleti’nin millî sınırları içerisinde
olduğunu, buralarını ana vatandan koparıp şuna buna hediye etmenin mümkün
olamayacağını ve Cemiyet-i Akvam’ın bu konuyla hiçbir ilişkisi olmadığını ifade
ediyordu[77].
Lozan Barış Konferansı’nın
toplanmasından evvel İngilizler, 17 Ekim 1922 tarihinden itibaren Köysancak,
İmadiye ve Dinart’ı havadan bombalamaya başlamışlardı. Bu sırada Mustafa Kemal
Paşa’nın Musul hakkındaki beyanatları, plebisit yapılacağı yolundaki
açıklamaları, yöre halkını İngilizlere karşı harekete geçirdi.[78]
İngiliz uçak filosu şehirleri,
aşiretlerin yaşadıkları bölgeleri, bunların sürülerini ve ekili alanları sık
sık bombalamış; halk ise bu bombardımandan bıkıp usanmıştır. Hele 15 Aralık
1922 tarihinde Revandiz’e 22 uçaklık bir filo ile yapılan ve bir buçuk saat
devam eden bombardıman her tarafta yangınların çıkmasına neden olmuştur.[79]
İngilizlerin hava saldırıları Şubat ve Mart aylarına kadar aralıklarla devam
etmiştir.
Musul’un diplomasi yoluyla geri
alınabileceği düşüncesinden hareketle Lozan’da başlatılan görüşmeler üzerine
Türk hükûmeti, Elcezire Cephe Kumandanlığına gönderdiği şifre telgrafta Musul’a
yönelik askerî harekâtın durdurulmasını istedi. Cephe Kumandanlığından
gönderilen bir telgrafla bu durumu öğrenen Özdemir Bey oldukça sarsıldı. Bu
haberin millî teşkilata tebliği üzerine Revandiz ve çevresindeki harekât birden
başka bir şekil ve renk aldı. Özdemir Bey, Cephe komutanlığına 5 Nisan 1923
tarihinde gönderdiği raporunda hiç olmazsa Revandiz bölgesinin Türk denetiminde
kalması için İngilizlerle bir ateşkes imzalanmasını istiyor; başlatılan
diplomasi hareketini şu durumda uygun bulmadığını belirtiyordu.
Lozan görüşmeleri devam ederken,
Musul’daki İngiliz-Irak birlikleri, 8 Nisan 1923’te birisi Hodran Suyu
üzerinden Şeytan Boğazı, diğeri Büyük Zap Suyu vadisinden Serderya
istikametinde olmak üzere iki koldan yeniden ileri harekete geçmişlerdir.
Özdemir Bey müfrezesi tarafından 11/12 Nisan gecesi yapılan baskın
taarruzlarıyla İngilizlere zayiat verdirilmişti. 20/21 Nisan gecesi Özdemir Bey
müfrezesi ile İngilizler arasındaki muharebe daha da şiddetlenmiş; İngilizler
karşısında tutunamayan müfreze 23 Nisan 1923 tarihinde İran topraklarına
çekilmeye karar vermiştir.[80] Özdemir Bey müfrezesi sarp dağları aşarak
silahlarıyla birlikte 29 Nisan 1923 günü İran’ın Uşnu kasabasına ulaşmıştır.
Özdemir Bey, Savcıbulak havalisindeki İran askerî yetkilisi Yusuf Han’a
gönderdiği mektupta “Tali-i harp bizi bu gün İran devletine mülteci ve misafir
etti.” diyerek ilticasının kabulünü istemiştir. Özdemir Bey ve müfrezesi 10
Mayıs 1923 tarihinde Van’ın Saray ilçesine ulaştı, oradan da Şark Cephesi
Komutanlığına katıldı. IX. Kolordu Komutanı Ali Sait Paşa, Özdemir Bey’e
yazdığı yazıda; “Zat-ı âliniz ve gerekse maiyetiniz tarafından Musul meselesini
vatanın menfaatlerine uygun bir surette halletmeye yönelik olarak Revandiz
Kumandanı sıfatıyla Musul ve Kerkük havalisinde bilinen fedakârca
hizmetlerinize teşekkür ederim.”[81] diyerek yaptığı faaliyetlerden dolayı
şükranlarını bildirmekte idi.
ı. Şefik Özdemir Bey'in Cumhuriyet
Dönemindeki Faaliyetleri
Şefik Özdemir Bey, İstiklal Savaşı
sona erdikten sonra Mısır'da olan nüfusunu Gaziantep'e getirmiş ve buraya
yerleşmiştir. Cumhuriyet’in ilanından sonra 1939 yılına kadar serbest
müteahhitlik, Tekel İdaresinde müfettişlik hizmetlerinde bulunmuş, Nizip'te çiftçilik
faaliyetlerini üzüm ve fıstık üretimi yaparak sürdürmüştür. Özdemir Bey, serbest müteahhitlik yaptığı dönemde demir
yolu hattının Gaziantep'e ulaştırılmasına büyük katkılarda bulunmuştur.
Şefik Özdemir Bey TBMM’ye altıncı
dönemde, 14 Nisan 1939 tarihinde Siirt mebusu olarak girmiştir.[82] Şefik
Özdemir’e ait altıncı dönem TBMM künyesinde ismi Ali Şefik Özdemir, sınıf ve
rütbesi ise yedek süvari albayı olarak gösterilmektedir. Meslek olarak da
ziraat işleri yani çiftçilik yer almaktadır. Şefik Özdemir Bey yedinci dönemde
de Gaziantep mebusu olarak TBMM’ye girmiştir. 5 Ağustos 1946 tarihine kadar
TBMM’de milletvekili olarak görev yapmıştır.[83] Şefik Özdemir Bey’in
milletvekilliği döneminde Meclisteki faaliyetlerine bakıldığında oldukça silik
geçtiği anlaşılmaktadır. TBMM Zabıt Ceridelerini incelediğimizde sadece altıncı
devre mebusu iken 22 Mayıs 1940 tarihli oturumda Siirt mebusu sıfatıyla söz
aldığı ve Tapu Kadastro Mektebi ile Maliye Mektebi öğrencilerine ek sınav hakkı
tanınması yönünde bir teklif sunduğu tespit edilmiştir.[84] Milletvekilliğinden
ayrıldıktan sonra Toprak Mahsulleri Ofisi Yönetim Kurulunda Ekonomi ve Ticaret
Bakanlığı üyesi olarak görev almıştır.
Şefik Özdemir Bey, mebusluktan
çekildikten sonra 1946-1950 yılları arasında Toprak Mahsulleri Ofisi İdare
Meclisi Başkanlığı görevinde bulunmuştur. Evli ve iki erkek çocuk babasıdır.
Şefik Özdemir Bey, 1951 yılında rahatsızlanınca tedavi için Ankara'ya gitmiş ve
71 yaşında iken 18 Mayıs 1951 Cuma günü vefat etmiştir.[85] Cenaze namazı aynı
gün devlet erkânının katılımı ile Hacı Bayram Camii’nde kılınmış, ertesi günü
(19 Mayıs 1951) yakınları ve gelen bir heyetle Gaziantep'e götürülmüştür.[86]
Özdemir Bey'in ölüm ilanının yayımlandığı gazetelerde Millî Mücadele
dönemindeki milis kıyafetli resmi basılmış, cenaze törenine CHP'den
yöneticilerin katıldığı belirtildikten sonra Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş
Savaşı yıllarında Suriye ve Irak Cephesi ile Antep Müdafaasındaki hizmetleri
kısaca anlatılmıştır. Bu haber yazısında Şefik Özdemir'in rütbesi albay olarak
ifade edilmekte, diğer taraftan vasiyeti üzerine çok sevdiği Gaziantep
şehrindeki Asrî Mezarlık’a defnedileceği belirtilmiştir.[87]
Ali Şefik Özdemir Bey'in TBMM künye
defterinde yer alan bilgilere göre, TBMM hükûmeti döneminde icra ettiği askerî
faaliyetlere dair tuttuğu hatıraları, Erkân-ı Harbiye’de muhafaza altına
alınmıştır ifadesi yer almaktadır. Bu bilgiler çerçevesinde Dr. Zekeriya
Türkmen tarafından yayımlanan kitapta, ATASE Başkanlığı Arşivi’nde yapılan
araştırmalarda Özdemir Bey'in ifade ettiği hatıralara ulaşılamamış ancak daha
sonraki dönemlerde oğlu Belligün Özdemir Bey ile (2009 yılında) yapılan
görüşmelerde farklı bilgilere ulaşılmıştır. Belligün Bey, babasının vefatı
esnasında bu hatıraların yer aldığı deri çantanın o sırada cenaze evindeki
telaş sırasında kaybolduğunu ifade etmiştir. Hatta cenaze evine taziye için
gelen Sahir Uzel tarafından -belki de şimdilik yayımlanmasını uygun bulmadığı
ve gizli kalması için- emniyet altına almak maksadıyla götürülmüş olabileceği
ihtimalinden bahsetmiştir. Kanaatimize göre de Sahir Uzel tarafından kaleme
alınan ve Suat Akgül tarafından yeniden yayıma hazırlanan ve Berikan
Yayınevince yayımlanan kitabın[88], bu notlardan yararlanılarak hazırlanmış
olması kuvvetle muhtemeldir. Dr. Türkmen'in ifadelerine göre Ali Şefik Özdemir
Bey'in hatıratının nerede olduğu konusunda şimdiye kadar yapılan araştırmalarda
ne yazık ki bir ipucuna ulaşılamamıştır.
ALİ ŞEFİK ÖZDEMİR
(1885-18 MAYIS 1951)
Ali Şefik Özdemir[89], Rumi 1301 miladi 1885 yılında Kahire’de doğdu.
Aile soyu, Yemen ve Habeşistan fatihi olarak ün kazanan Özdemir Paşa’ya
dayanır. Ailesi, Kahire’de Özdemiroğulları adıyla şöhret bulmuş köklü bir Türk
ailesidir. Babası, Mısır Hidivliği Nazırlar Meclisi Genel Müfettişliğinde
bulunmuş merhum Ahmet Cevdet Bey’dir.[90]
Ali Şefik, ilköğrenimini doğduğu şehir
Kahire’de yaptı. Rüştiye ve idadi eğitiminden sonra Ezher’in edebiyat
bölümünden mezun oldu.[91] Buradaki eğitimi sırasında Arapça, İngilizce ve
Fransızca lisanını öğrendi.
Birinci Dünya Savaşı başlayınca Ali
Şefik Bey İstanbul’a gidip orduya katıldı ve yedek subay olarak Suriye-Filistin
Cephesinde görev aldı. Teşkilat-ı Mahsusa örgütü ile de temasa geçti; pek çok
yabancı dil bilmesi onu avantajlı bir konuma yükseltti. Teşkilat-ı Mahsusa
içinde psikolojik harp teknik ve yöntemlerini öğrendi ve milis subayı olarak
çeşitli Cephelerde görevlerde bulundu. Topladığı milis kuvvetleriyle Suriye’de
önce İngilizlere sonra da Fransızlara karşı yapılan mücadelenin liderliğini
üstlendi.
Suriye ve Hatay’daki mücadelesi
sırasında Mustafa Kemal Paşa’dan talimat alan Şefik Özdemir Bey, TBMM’nin
açılmasından sonra millî hükûmetin emrine girdi. 2 Haziran 1920 tarihinde
Mustafa Kemal Paşa’nın emriyle Antep’te Fransızlara karşı mücadele eden
birliklerin başına geçti. Antep halkı ile Fransızlara karşı kahramanca müdafaa
savaşları verdi. Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa ve Genelkurmay Başkanı
Fevzi Paşa’nın emriyle Milis Kaymakamlığı (yarbay) ve Antep müdafii rütbe ve
unvanıyla taltif edildi.
Şefik Özdemir Bey, TBMM hükûmeti
tarafından Kuzey Irak ve Musul havalisindeki İngilizleri Misak-ı Millî
sınırları dışına atmak üzere, Musul’a yönelik olarak başlatılacak askerî
harekâtın komutanlığına atandı. Kendisine verilen talimata göre Misak-ı millî
sınırları içinde bulunan Musul’u ana vatana dâhil etmek için bu askerî harekâtı
başlattı. Maiyetine resmî üniformalı askerlerden ziyade gönüllüler dâhil
edildi. Musul’da İngilizlere karşı yürüttüğü mücadelede Türkmenleri ve diğer
aşiretleri kendi yanında tutmayı başardı. İngilizleri 1922 Ağustos ayında
gerçekleştirilen Derbent Muharebesi’nde büyük bir yenilgiye uğrattı.
Lozan Barış görüşmeleri sürecinde, Musul’un
diplomasi yoluyla Türkiye’ye bağlanacağı yolundaki genel kanaat üzerine,
Özdemir Bey’e TBMM hükûmeti tarafından gerekli lojistik destek verilmeyince
harekât sekteye uğradı. Lozan görüşmelerinin ikinci aşamasında İngilizler Musul
konusunda üstünlüğü sağlamak için Kuzey Irak’a var güçleri ile saldırdılar.
Şefik Özdemir Bey üstün İngiliz kuvvetleri karşısında daha fazla tutunamayarak
İran’a iltica etti, oradan da Van üzerinden Türkiye’ye girdi.[92]
Cumhuriyet’in ilanından sonra serbest
mesleğe atılan Şefik Özdemir Bey, demir yolu hatlarında müteahhitlik yaparak
geçimini sağlamaya çalıştı. Bu arada çok sevdiği Antep’e yerleşerek burada
ticaret ve müteahhitlikle uğraştı.
Şefik Özdemir Bey, TBMM’ye altıncı
dönemde, 14 Nisan 1939 tarihinde Siirt mebusu yedinci dönemde 5 Ağustos 1946
tarihinde de Antep mebusu olarak girdi.[93] Milletvekilliğinden ayrıldıktan
sonra Toprak Mahsulleri Ofisi Yönetim Kurulunda Ekonomi ve Ticaret Bakanlığı
üyesi olarak görev aldı.
Evli ve iki erkek çocuk babası olan
Şefik Özdemir Bey, 18 Mayıs 1951 tarihinde vefat edince çok sevdiği Gazi Antep
şehrindeki şehitliğe defnedildi. Şefik Özdemir’in TBMM künyesindeki kaydına
göre, TBMM hükûmeti dönemindeki askerî faaliyetlerine dair tuttuğu hatıraları
mevcuttur.[94]
[1] Bu makalenin hazırlanmasında
konuyla ilgili ayrıntılı çalışmaları bulunan değerli akademisyen Dr. Zekeriya
Türkmen'in çalışmalarından yararlanılmıştır.
[2] Şefik Özdemir Bey’e dair mevcut
biyografi kitaplarında ve ansiklopedilerde maalesef pek ayrıntılı bilgi
bulunmamaktadır. Bu konuda ayrıntılı çalışma yapan Dr. Zekeriya Türkmen TBMM
Arşivi kayıtlarından hareketle önemli bilgilere ulaşmıştır. Yazar ayrıca
Genkur. ATASE Başkanlığı Arşivi’nden de temin ettiği belgelerden hareketle ilk
defa olarak onun biyografisini hazırlayarak bilim dünyasına sunmuştur.
Örütbağ’da (İnternet) yapılan araştırmalarda (http:/www.kafkas.org.tr/izbirakan/sefikozdemir.html)
ise hatalı bilgiler yer almaktadır. Sefer E. Berzeg’in Kafkas Göçmenleri adlı
kitabı kaynak gösterilerek hazırlanan kısa biyografilerde Şefik Özdemir'in
etnik kökenine vurgu yapılırken Çerkes olduğu ifade edilmektedir ki, bu iddia
rahmetli Özdemir Bey'in kesinlikle kabul edemeyeceği bir durumdur. Bu adreste
yer alan bilgilerde iddia edilenin aksine Şefik Özdemir Bey, hiçbir zaman etnik
kökeni ön plana çıkartmamış; özbeöz Türk olduğunu ve Türklüğü ile de iftihar
ettiğini TBMM Arşivi’nde yer alan künye kaydında da belirtmiştir. Ayrıntı için
bk., Zekeriya Türkmen, Musul Meselesi Askerî Yönden Çözüm Arayışları
(1922-1925), Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı Yay., Ankara, 2003.
[3] Türkiye Büyük Millet Meclisi(TBMM)
Arşivi Kutu: 53, nr: 1113, Şefik Özdemir Dosyası, Kısa Haltercümesi.
[4] TBMM Arşivi, Aynı dosya.
[5] Murat Güztoklusu, Özdemir Bey'in
Filistin-Suriye Kuvva-i Millîyesi ve Elcezire Konfederasyonu, Bengi Yay.,
İstanbul; 2010, s. 41-46.
[6] TBMM Arşivi, Aynı dosya.
[7] Zekai Güner, "Antep Savunması
ve Ali Şefik Özdemir Bey'in Faaliyetleri", Zonguldak Karaelmas
Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, c. 3, Sy: 6, Zonguldak, 2007, s. 51.
[8] Türk İstiklal Harbi, c. I, Gnkur.
Harp Tarihi Yay., Ankara, 1966, s. 77.
[9] Mustafa Nurettin Lohanlızade,
Gaziantep Müdafaası, Gaziantep, 1974, s. 16.
[10] Sadettin Gömeç, Millî Mücadelede
Gaziantep, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1989, s. 22; ayrıca bk., Zekai Güner,
Aynı makale, s. 52.
[11] Harp Tarihi Vesikaları Dergisi
(HTVD), sy: 16, Ankara, 1956, Vesika no.
415/a.
[12] Kemal Atatürk, Nutuk, C. III,
Millî Eğitim Bakanlığı Yay., Ankara, 1987, Vesika no. 130.
[13] Zekai Güner, Aynı makale, s.
56-57.
[14] Kılıç Ali, Atatürk'ün Sırdaşı
Kılıç Ali'nin Anıları, (Derleyen, Hulusi Turgut), İş Bankası Yay., İstanbul,
2006, s. 102-103.
[15] Sahir Üzel, Gaziantep Savaşının
İç Yüzü, Doğuş matbaası, Ankara, 1952, s. 83.
[16] Kılıç Ali, Aynı eser, s. 110.
[17] Fransız Komutan Andrea ile
Abadie, Şefik Özdemir Bey'e gönderdikleri ihtarda şu taleplerde bulunmuşlardır:
"1. Şehrin iki saate kadar kayıtsız şartsız teslim olması, 2. İki saat
içinde bütün memurlarla millî kuvvetlerin komutanının, Hey’et-i Merkeziye
üyeleri ve memleket ileri gelenlerinin, Fransız karargâhına giderek “Arz-ı
mutâvaat” etmesi, 3. Silâhlı birliklerin, silâhları ile teslim olması, 4. Antep
halkının bir buçuk milyon altın lira tazminat vermesi." Bk., Selahattin
Tansel, Mondros'tan Mudanya'ya Kadar, C. III, İstanbul, 1991, s. 227.
[18] Sahir Üzel, Aynı eser, s. 126-127.
[19] Fransız Generali Gaubeau, Şefik
Özdemir Bey'e gönderdiği mektubunda şu şartların yerine getirilmesini
istiyordu: " 1- Fransa mandasının kabulü, 2- Savaşa katılmış olan
askerlerle jandarmaların savaş esiri kabul edileceği, 3- Bütün silâhların ve savaş
gereçlerinin teslimi, 4- İstihkâmların 24 saat içinde yıkılması, 5- Adları
verilecek olan kışkırtıcıların teslimi, 6- Aralık ayının ikinci günü öğle
vaktine kadar bunlara cevap verilmesi, 7- Dûyun-ı Umumiyeden alınmış meblağın
derhal iadesi" bk., Sahir Üzel, Aynı eser, s. 205.
[20] Sadettin Gömeç, Aynı eser, s.
86-87.
[21] 2 Şubat 1921 günü Antep
heyetinden şehir müdafileri namına Mehmet Ali Efendi, Kolordu Kumandanlığına
giderek bir huruç harekâtı yapmayı talep etti. 6 Şubatta beş subay, dört yüz
elli asker çıkış harekâtında başarılı oldular. Şefik Özdemir Bey ve hükûmet
erkânı ile iki yüz kişilik bir kuvvet Mehmet Çavuş ve Elbistanlı Hoca
öncülüğünde şehirden çıkmayı başarabildiler. bk., Zekai Güner, Aynı makale, s.
61.
[22]
www.gaziantepsavunmasi.org/indeks, erişim 11 Kasım 2013.
[23] TBMM Arşivi, Ayni dosya, Tercüme-i
Hâl.
[24] Ali Şefik Özdemir Bey'in Musul
harekâtı konusunda ayrıntılı çalışmalar Dr. Zekeriya Türkmen tarafından
yapılmış ve konuyla ilgili birkaç makale ve kitap yayımlandığı gibi,
ulusal/uluslararası zeminlerde bildiriler de sunulmuştur. Bahse konu yayınlar
için bk., Zekeriya Türkmen, “Özdemir Bey’in Musul Harekâtı ve İngilizlerin
Karşı Tedbirleri (1922-1923)”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, sy: 49,
Ankara 2001, s. 49-79. Zekeriya Türkmen, "TBMM Hükûmetinin Musul'a Yönelik
Askerî Tedbirleri, Milis Yarbayı Şefik Özdemir Bey'in Revandiz Harekâtı",
Silahlı Kuvvetler Dergisi (SKD), Sayı: 375, Ocak 2003, s. 69. Zekeriya Türkmen, Musul Meselesi Askerî
Yönden Çözüm Arayışları (1922-1925), Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı Yay.,
Ankara, 2003.
[25] Mondros Mütarekesi’nin imzasına
kadar Türklerin Irak Cephesinde verdikleri kayıp, piyade kuvveti açısından
düşünüldüğünde 132 taburdur. Bir taburun 1.100 kişi civarında olduğu dikkate
alınırsa tahminen 145.000 kişi civarında bir kayıp verilmiştir. Bölgede İngilizlerin
kaybı ise, 4.335 subay ve 93.244 er olmuştur. Musul vilayetindeki gelişmeler
hakkında yazılmış fakat basılmamış önemli bir eser olması bakımından Sahir
Uzel’in eseri kayda değer bir çalışmadır. Geniş bilgi için bk., Sahir Üzel,
İstiklal Savaşımız Esnasında Kürtlük Cereyanları ve Irak-Revandiz Harekâtı,
Resmi Vesaike Müstenit Harp Tarihi, (Daktilo Metin) Genelkurmay ATASE
Başkanlığı Kütüphanesi, İstiklal nr: 215, s. 68’de yer alan bilgilere göre
Türklerin bölgedeki kayıplarının toplamı 350-400.000 kişi civarındadır.
[26] Ali İhsan Sabis, Harp
Hatıralarım, Birinci Dünya Harbi, c.IV, İstanbul 1991, s. 303-319; Nejat
Göyünç, “Musul Misak-ı Millîye Dâhil midir, Değil midir?” Misak-ı Millî ve Türk
Dış Politikasında Musul, Ankara 1998, s. 48; ayrıca bk., Zekeriya Türkmen,
Mütareke Döneminde Ordunun Durumu ve Yeniden Yapılanması (1918-1920), Ankara
2001, (Türk Tarih Kurumu Yay.), s. 41. Ayrıntı için bk., Zekeriya Türkmen,
"TBMM Hükûmetinin Musul'a Yönelik Askerî Tedbirleri, Milis Yarbayı Şefik
Özdemir Bey'in Revandiz Harekatı", Silahlı Kuvvetler Dergisi (SKD), Sayı:
375, Ocak 2003, s. 69-81.
[27] Gnkur. ATASE Arşivi, Kutu: 106,
Gömlek: 87, Belge 87-2.
[28] Gnkur. ATASE Arşivi: 1-1, Kls: 1,
Ds: 1, F: 32, 32-1; Ali İhsan Sabis, Aynı eser, C. IV, s. 318 vd.
[29] Bölge halkının İngiliz idaresini
istemediklerine dair pek çok belge mevcuttur. İngiliz işgaline tepki göstererek
Türk idaresini istemeleri hakkında bölge halkının şikayetleri hakkında bk.,
Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Musul-Kerkükle İlgili Arşiv
Belgeleri (1525-1919), Ankara, 1993, s. 399-401.
[30] Sahir Üzel, Aynı eser, s. 13 vd.
[31] Sahir Üzel, Aynı eser, s. 54.
[32] Genelkurmay Harp Tarihi Dairesi
Yay., İstiklal Harbinde Güney Cephesi, s. 18-19.
[33] Zekeriya Türkmen, Yeni Devletin
Şafağında Mustafa Kemal, Ankara, 2002, (Atatürk Araştırma Merkezi Yay.), s.
279-280.
[34] Mütareke döneminde ordunun
yeniden yapılanma süreci hakkında geniş bilgi için bk., Zekeriya Türkmen,
Mütareke Döneminde Ordunun Durumu ve Yeniden Yapılanması (1918-1920), Ankara,
2001.
[35] Qassam Kh. Al-Jumaıly, Irak ve
Kemalizm Hareketi (1919-1923), Hz: İzzet Öztoprak, Ankara, 1999, s. 23.
[36] Atatürk’ün Söylev ve
Demeçleri(ASD), C. I, Ankara, 1989, (Dördüncü Baskı) s. 75; ayrıca bk., Zekeriya Türkmen, “Özdemir Bey’in
Musul Harekatı ve İngilizlerin Karşı Tedbirleri (1922-1923)”, Atatürk Araştırma
Merkezi Dergisi, sy: 49, Ankara, 2001, s. 55.
[37] Mim Kemal Öke, Musul Meselesi
Kronolojisi(1918-1926), İstanbul, 1987, s. 76.
[38] Zekeriya Türkmen, Aynı makale, s.
56.
[39] Başbakanlık Osmanlı Arşivi
(BOA).,Babıali Evrak Odası (BEO), Harbiye Gelen no. 346095.
[40] Genelkurmay Başkanlığı Basımevi,
Türk İstiklal Harbi, Güney Cephesi, Ankara, 1966, 266.
[41] Sahir Üzel, Aynı eser, s. 57 vd.
[42] Sahir Üzel, Aynı eser, s. 60.
[43] Bilgi için bk., TBMM Arşivi, Kutu
nr: 25, 53, Şefik Özdemir Dosyası.
[44] Genkur. ATASE Arşivi, İstiklal
Kls: 1676, Ds: 408, F: 1; ayrıca bk., Sahir Üzel, Aynı eser, s. 66-68;
Genelkurmay Harp Tarihi Yay., Türk İstiklal Harbinde Güney Cephesi, s. 267.
[45] Zekeriya Türkmen, "TBMM
Hükûmetinin Musul'a Yönelik Askerî Tedbirleri, Milis Yarbayı Şefik Özdemir
Bey'in Revandiz Harekatı", Silahlı Kuvvetler Dergisi (SKD), Sayı: 375,
Ocak 2003, s. 73 vd.
[46] Sahir Üzel, Aynı eser, s. 70.
[47] Mim Kemal Öke, Musul Meselesi
Kronolojisi, s. 80.
[48] Gnkur. ATASE Arşivi, Kls: 1694,
Ds: 476, F: 3/7.
[49] Genelkurmay Başkanlığı, aynı
eser, s. 282; ayrıca bk., Kâmuran Gürün, Savaşan Dünya ve Türkiye, Ankara,
1986, s. 390-391.
[50] Sahir Üzel, Aynı eser, s. 71 vd.
[51] Zekeriya Türkmen, Aynı makale, s.
58.
[52] Gnkur. ATASE Arşivi, Kls: 1687,
Ds: 452, F: 11.
[53] Zekeriya Türkmen, Aynı makale, s.
59-60.
[54] Sahir Üzel, Aynı eser, s. 75 vd.
[55] Genelkurmay Harp Tarihi
Başkanlığı Yay.,, Aynı eser, s. 270.
[56] Genelkurmay Harp Tarihi
Başkanlığı Yay., Türk İstiklal Harbinde Güney Cephesi, s. 270.
[57] Sahir Üzel, Aynı eser, s. 78.
[58] Zekeriya Türkmen, Aynı makale, s.
61.
[59] Sahir Üzel, Aynı eser, s. 85;
Genelkurmay Harp Tarihi Yay., Aynı eser, s. 272.
[60] Sahir Üzel, Aynı eser, s. 90.
[61] İngiliz kuvvetlerine bakılırsa,
Hintli, Asuri ve Araplardan oluşan iki süvari tugayı (yaklaşık 7.000 kişi), bir
istihkâm bölüğü, üç batarya (12 top) ile 50 civarında uçaktan ibaret idi.
Özdemir’in kuvetleri ise süvari ve piyade olmak üzere 8.000 civarında olup, iki
otomotik tüfek bulunuyordu. Bk., Genelkurmay Basımevi, Aynı eser, s. 273.
[62] Sahir Üzel, Aynı eser, s. 97;
ayrıca bk., Zekeriya Türkmen, Aynı makale, s. 62.
[63] Zekeriya Türkmen, Aynı makale, s.
63.
[64] Şeyh Mahmut’un kurduğu hükûmette,
Şeyh Kadir Hafid Başkumandan, Şeyh Mehmet Garip Dâhiliye, Hristiyan asıllı
Abdülkerim Alke Maliye, Türkiye’den kaçan Nemrut (Kürt) Mustafa Maarif, Ahmet
Fettah Bey Gümrük, Mehmet Abdurrahman Ağa Nafia, Seyit Ahmet Berzenci Emniyet-i
umumiye reisi, Mirliva Sadık Elmazhar Paşa da Kürdistan Genel Müfettişi oldu.
Bk., Sahir Üzel, Aynı eser, s. 108-109.
[65] Gnkur ATASE Arşivi, Kls: 1611,
Ds: 151, F: 2, 2-9; bu konu hakkında ayrıca bk., Başbakanlık Cumhuriyeti Arşivi
(BCA), Hariciye nr: 1/210, 18. 9. 1338 (1922). Hulki Saral, Aynı makale, s.
33-34.
[66] Gnkur. ATASE Arşivi, Kls: 1611,
Ds: 151, F: 2-9.
[67] Bununla ilgili yazışmalar
hakkında geniş bilgi için bk., Gnkur. ATASE Arşivi, Kls: 1611, Ds: 151; F:
3-39, 3-40.
[68] Zekeriya Türkmen, Aynı makale, s.
66.
[69] Gnkur. ATASE Arşivi: Kls: 1611,
Ds: 151, F: 2-31, 2-35.
[70] Gnkur. ATASE Arşivi: Kls: 1872,
Ds: H-17, F: 10-18.
[71] Gnkur. ATASE Arşivi, Kls: 1611,
Ds: 151, F: 2-108; ayrıca bk., Zekeriya Türkmen, Aynı makale, s. 67.
[72] Kâmuran Gürün, Savaşan Dünya ve
Türkiye, Ankara, 1986, s. 391.
[73] Zekeriya Türkmen, Aynı makale, s.
68.
[74] Ali Naci Karacan, Lozan,
İstanbul, 1971, s. 242.
[75] Kadir Mısıroğlu, Musul Meselesi
ve Irak Türkleri, İstanbul, 1975, s. 83.
[76] ASD., c. III, Ankara 1981, s. 56;
Zekeriya Türkmen, Aynı makale, s. 70.
[77] ASD., c.III, s. 59; ayrıca bk.,
Mim Kemal Öke, Musul Meselesi Kronolojisi, s. 107.
[78] Zekeriya Türkmen, Aynı makale, s.
71.
[79] Sahir Üzel, Aynı eser, s. 145.
[80] Zekeriya Türkmen, Aynı makale, s.
74.
[81] Sahir Üzel, Aynı eser, s.
208-209.
[82] TBMM Arşivi, Aynı Dosya,Tercüme-i
Hâl.
[83] TBMM Arşivi, Kutu: 25, no. 1113,
Gaziantep Mebusu Şefik Özdemir Dosyası.
[84] TBMM, ZC., Altıncı Devre, C. 11,
s. 182-184.
[85] Ulus Gazetesi, 18 Mayıs 1951.
[86] Ulus Gazetesi, 19 Mayıs 1951.
[87] Ulus Gazetesi, 19 Mayıs 1951.
[88] Suat Akgül-Sahir Uzel, Musul
Kerkük Harekâtı, Berikan Yay., Ankara, 2004.
[89] Şefik Özdemir Bey’e dair mevcut
biyografi kitaplarında ve ansiklopedilerde maalesef hiçbir kayıt
bulunmamaktadır. TBMM Arşivinde yer alan özgeçmişinde, hiçbir zaman etnik
kökeni ön plana çıkartmamış; özbeöz Türk olduğunu ve Türklüğü ile de iftihar
ettiğini TBMM Arşivi’nde yer alan künye kaydında da belirtmiştir.
[90] Türkiye Büyük Millet
Meclisi(TBMM) Arşivi Kutu: 53, no. 1113, Şefik Özdemir Dosyası, Kısa
Hâltercümesi.
[91] TBMM Arşivi, Aynı dosya.
[92] TBMM Arşivi, Ayni dosya,
Tercüme-i Hâl.
[93] TBMM Arşivi, Aynı Dosya,Tercüme-i
Hâl.
[94] Dr. Zekeriya Türkmen'in yaptığı
titiz araştırmalarda ulaşamadığı bu hatıratın, Şefik Özdemir’in ifade ettiği
gibi bizim kanaatimize göre de Genelkurmay ATASE Başkanlığı Arşivinde tasnifi
yapılmamış belgeler arasında olabileceği değerlendirilmektedir. (Y.N)
.