Atatürk
Mustafa Kemal, 1881 yılında,
Osmanlı İmparatorluğu'na bağlı bir vilayet olan Selanik'te doğdu. Babası Ali
Rıza Efendi, annesi Zübeyde Hanım'dır.
Babasını küçük yaşta kaybettikten sonra ilkokulu Selanik'te Şemsi Efendi Mektebi (İlkokul)'nde okudu. Öğrenimini Selanik Askeri Rüştiyesi(ortaokul) ve Manastır Askeri İdadisi(Lise)'nde sürdürdü. 1899'da girdiği İstanbul Harbiye Mektebini 1902 yılında piyade teğmeni rütbesiyle, Harp Akademisini de 1905'te kurmay yüzbaşı rütbesiyle bitirdi.
Babasını küçük yaşta kaybettikten sonra ilkokulu Selanik'te Şemsi Efendi Mektebi (İlkokul)'nde okudu. Öğrenimini Selanik Askeri Rüştiyesi(ortaokul) ve Manastır Askeri İdadisi(Lise)'nde sürdürdü. 1899'da girdiği İstanbul Harbiye Mektebini 1902 yılında piyade teğmeni rütbesiyle, Harp Akademisini de 1905'te kurmay yüzbaşı rütbesiyle bitirdi.
Mustafa Kemal, 1905 yılında
Şam'da 5. Ordu'da, 1907'de Makedonya'daki 3. Ordu'da görevlendirildi. Manastır
ve Selanik'te görevli iken 1909'da İstanbul'daki (31 Mart Vak'ası) ayaklanmayı
bastıran Hareket Ordusu'nda görev aldı ve ayaklanma başarıyla kısa sürede
bastırıldı. Arnavutluk isyanını bastırma harekatına katıldı. 1911'de İtalya'nın
Trablusgarp'a asker çıkarması üzerine Tobruk'a gönderildi. Tobruk ve Derne'de
Türk Kuvvetlerini başarı ile yönettikten sonra binbaşı rütbesiyle 1912-1913
yıllarında Balkan Savaşı'na katıldı; Edirne'yi Bulgaristan'dan geri alan
kolorduda görev yaptı. 1913-1915 yıllarında Sofya'da ataşe olarak bulundu.
Birinci Dünya Savaşı'nda, 1915'te, 19. Tümen Komutanı olarak Çanakkale
Savaşı'na katıldı. Gelibolu'da düşman saldırılarını başarı ile durdurdu;
"Anafartalar Kahramanı" olarak ün kazandı.
1916'da Doğu Cephesi'ne
Kolordu Komutanı olarak atandı ve generalliğe yükseltildi. Rus saldırılarını
durduran Mustafa Kemal, Bingöl ve Muş'u düşmandan geri aldı. 1917'de Filistin
ve Suriye'de görevli 7. Ordu Komutanlığı'na atandı. Aynı yıl Veliaht Vahdettin
ile Almanya'ya gitti.
Alman Genel Karargahı ve
Alman savaş cephelerinde incelemeler yaptı. 1918'de yeniden görevlendirildiği
Suriye cephesinde 7. Ordu Komutanı iken, Birinci Dünya Savaşı'nın sona
ermesiyle imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan sonra İstanbul'a geldi.
Ülkeyi düşman işgalinden kurtarmak amacını gizli tutarak, Ordu Müfettişliği
görevi ile İstanbul'dan ayrıldı.
Karadeniz yoluyla 19 Mayıs
1919'da Samsun'a çıkan Mustafa Kemal, 22 Haziran 1919'da Amasya Genelgesi'ni
yayımladı. Türk milletine, "Vatanın bütünlüğünün ve milletin
bağımsızlığının tehlikede olduğunu, azim ve kararlılıkla vatanın kurtarılması
için Sivas'ta bir kongre toplanacağını" bildirdi. Ayrıca Osmanlı Hükümeti'nin
verdiği görevden ve askerlikten istifa ederek 23 Temmuz 1919'da Erzurum'da, 4
Eylül 1919'da Sivas'ta toplanan kongrelerin başkanlığını yaptı.
Bu kongrelerde, "Düşman
işgaline karşı milletin vatanı savunacağı, bu amaçla geçici bir hükümetin
kurulacağı ve bir milli meclisin toplanacağı, manda ve himayenin kabul
edilmeyeceği" kararları alındı ve açıklandı. Türkiye Büyük Millet Meclisi,
onun çabalarıyla 23 Nisan 1920'de Ankara'da tarihi görevine başladı; Mustafa
Kemal, Meclis ve Hükümet Başkanı seçildi. Osmanlı Hükümeti ile İtilaf
Devletleri arasında imzalanan Sevr Antlaşması'nı Türk milletinin kabul
etmediğini dünyaya duyurdu.
İtilaf Devletleri'nin
yardımıyla İzmir'i işgal eden Yunan Kuvvetlerinin ilerlemesi 1921'de Birinci ve
İkinci İnönü savaşlarıyla durduruldu. 23 Ağustos 1921'de yeniden saldıran Yunan
Ordusu bozguna uğratılarak Başkomutan Mustafa Kemal Paşa'nın yönettiği Türk
Ordusu Sakarya Meydan Savaşı'nı zaferle sonuçlandırdı. 22 gün geceli gündüzlü
süren bu savaşta Yunan Ordusu ağır kayıplara uğratıldı. Bu zafer nedeniyle
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Mustafa Kemal'e "Mareşal" rütbesi ve
'Gazi' unvanı verildi. Türk Ordusu, vatanı düşman işgalinden kurtarmak için 26
Ağustos 1922'de karşı saldırıya başladı. Mustafa Kemal Paşa'nın yönettiği
Başkomutan Meydan Savaşı'nda (30 Ağustos 1922) Türk Ordusu Yunan Ordusu'nun
büyük kısmını yok etti. Bozguna uğrayarak kaçan düşman kuvvetlerini izleyen
Türk Ordusu 9 Eylül 1922'de İzmir'e girdi. 11 Ekim 1922'de Mudanya Ateşkes
Antlaşması imzalandı ve İtilaf Devletleri işgal ettikleri Türk topraklarından
çekildiler.
Kurtuluş Savaşı'nın ardından
TBMM tarafından 29 Ekim 1923 günü Cumhuriyet ilan edilirken, Mustafa Kemal de
Cumhurbaşkanı seçildi. 1938'deki ölümüne dek arka arkaya 4 kez cumhurbaşkanı
seçilen Atatürk, bu görevi en uzun süre yürüten cumhurbaşkanı oldu.
Mustafa Kemal'e, 24.11.1934
günlü, 2587 sayılı kanunla Atatürk soyadı verildi ve bu soyadının başkaları
tarafından kullanılması yasaklandı.
Mustafa Kemal Atatürk, 1929
Dünya Ekonomik Bunalımı'nın etkilerini hafifletmek ve ülkenin kalkınmasını
hızlandırmak amacı ile 1933'te Beş Yıllık Sanayi Planı'nı başlattı. Aynı dönemde
dış politikada da önemli adımlar atıldı; Milletler Cemiyeti'ne girilmesi
(1932), Balkan Antantı'nın imzalanması (1934), Montrö Boğazlar Sözleşmesi
(1936) ve Sadabat Paktı (1937) gibi girişimler Türkiye'nin bölgesinde ve
dünyada etkili bir aktör olarak öne çıkmasına katkıda bulundu. Atatürk,
Hatay'ın anavatana katılması için yoğun bir diplomatik çaba sarf etti ve onun
bu amacı, vefatının ardından 1939 yılında gerçekleşti.
Atatürk, yalnızca Türk
milletinin Kurtuluş Savaşı'nı başarı ile yöneten bir komutan değil, aynı
zamanda gerçekleştirdiği devrimler ile de dahi bir devlet adamı idi. 57 yıl
süren yaşamının büyük kısmında, milletinin ve vatanının bağımsızlığı ve
mutluluğu için yılmadan çalıştı ve girdiği her mücadeleden zaferle çıktı.
Türkiye Cumhuriyeti'nin
kurucusu, cesur ve unutulmaz önderi Mustafa Kemal Atatürk, 10 Kasım 1938'de
aramızdan ayrıldı.
- Sarıkamış (20 Eylül 1920), Kars (30 Ekim 1920) ve Gümrü'nün (7 Kasım 1920) kurtarılışı.
- Çukurova, Gaziantep, Kahramanmaraş Şanlıurfa savunmaları (1919- 1921)
- I. İnönü Zaferi (6 -10 Ocak 1921)
- II. İnönü Zaferi (23 Mart-1 Nisan 1921)
- Sakarya Zaferi (23 Ağustos-13 Eylül 1921)
- Büyük Taarruz, Başkomutan Meydan Muhaberesi ve Büyük Zafer (26 Ağustos 9 Eylül 1922)
Sakarya Zaferinden sonra 19
Eylül 1921'de Türkiye Büyük Millet Meclisi Mustafa Kemal'e Mareşal rütbesi ve
Gazi unvanını verdi. Kurtuluş Savaşı, 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan
Antlaşması'yla sonuçlandı. Böylece Sevr Antlaşması'yla paramparça edilen,
Türklere 5-6 il büyüklüğünde vatan bırakılan Türkiye toprakları üzerinde ulusal
birliğe dayalı yeni Türk devletinin kurulması için hiçbir engel kalmadı.
ATATÜRK'ÜN SON YILLARI VE ÖLÜMÜ
Atatürk'ün
ilk hastalık belirtisi 1937 yılında ortaya çıktı. 1938 yılı başlarında
Yalova'da bulunduğu sırada, ciddî olarak hastalandı. Buradaki tedavi olumlu
sonuç verdi. Fakat tamamen iyileşmeden Ankara'ya yaptığı yorucu yolculuk,
hastalığının artmasına sebep oldu. Bu tarihlerde Hatay sorununun gündemde
olması da onu yormaktaydı. Hasta olmasına rağmen, Mersin ve Adana'ya geziye
çıktı. Kızgın güneş altında askerî birliklerimizi teftiş edip tatbikat yaptıran
Atatürk, çok yorgun düştü. Ülkü edindiği millî dava uğruna kendi sağlığını hiçe
saydı. Güney seyahati hastalığının artmasına sebep oldu. 26 Mayıs'ta Ankara'ya
döndükten sonra tedavi ve istirahat için İstanbul'a gitti. Doktorlar
tarafından, siroz hastalığı teşhisi kondu.
Deniz
havası iyi geldiği için, Savarona Yatı'nda bir süre dinlendi. Bu durumda bile
ülke sorunlarıyla ilgilenmeye devam etti. İstanbul'a gelen Romanya kralı ile
görüştü. Bakanlar Kurulu toplantısına başkanlık etti. 4 Temmuz 1938'de Hatay
Antlaşması'nın yürürlüğe girmesi Atatürk'ü çok sevindirip moralini düzeltti.
Temmuz sonlarına kadar Savarona'da kalan Atatürk'ün hastalığı ağırlaşınca
Dolmabahçe Sarayı'na nakledildi. Fakat hastalığı durmadan ilerliyordu. O'nun
hastalığını duyan Türk halkı, sağlığıyla ilgili haberleri heyecanla takip
ediyor, bütün kalbiyle iyileşmesini diliyordu. Hastalığının ciddiyetini
kavrayarak 5 Eylül 1938'de vasiyetini yazıp servetinin büyük bir kısmını Türk
Tarih ve Türk Dil kurumlarına bağışladı. Ekim ayı ortalarında durumu düzelir
gibi oldu. Fakat, çok arzuladığı hâlde, Ankara'ya gelip cumhuriyetin on beşinci
yıl dönümü törenlerine katılamadı.
29
Ekim 1938'de kahraman Türk Ordusu'na yolladığı mesaj, Başbakan Celâl Bayar
tarafından okundu. "Zaferleri ve mazisi insanlık tarihi ile başlayan, her
zaman zaferlerle beraber medeniyet nurlarını taşıyan kahraman Türk
ordusu!" sözü ile Türk Ordusu'nun önemini belirtmiştir. Yine aynı mesajda
"Türk vatanının ve Türk'lük camiasının şan ve şerefini, dahilî ve harici
her türlü tehlikelere karşı korumaktan ibaret olan vazifeni, her an ifaya hazır
ve amade olduğuna benim ve büyük ulusumuzun tam bir inan ve itimadımız
vardır" diyerek Türk Ordusu'na olan güvenini belirtmiştir.
Atatürk
1 Kasım 1938'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılış töreninde de
bulunamadı. Hazırladığı açılış nutkunu Başbakan Celâl Bayar okudu. Atatürk bu
nutkunda ülkenin imarı, sağlık hizmetleri ve ekonomi konularındaki faaliyetleri
açıkladı. Bundan başka eğitim ve kültür konularına da temas edip gençliğin
millî şuurlu ve modern kültürlü olarak yetişmesi için İstanbul Üniversitesi'nin
geliştirilmesi, Ankara Üniversitesi'nin tamamlanması ve Van Gölü civarında bir
üniversitenin kurulması için çalışmaların yapıldığını belirtti. Türk Tarih ve
Türk Dil kurumlarının çalışmalarından duyduğu memnuniyeti açıkladı. Ayrıca Türk
gençliğinin kültürde olduğu gibi spor sahasında da idealine ulaştırılması için
Beden Terbiyesi Kanunu'nun uygulamaya konulmasından duyduğu memnuniyeti
belirtti. Atatürk, ölümüne kadar memleket meselelerinden bir an olsun uzak
kalmamıştı.
Atatürk'ün
hastalığı tekrar şiddetlendi. 8 Kasımda sağlığıyla ilgili raporlar yayımlanmaya
başlandı. Bütün memleketi tekrar derin bir üzüntü kapladı. Her Türk'ün kalbi
onun kurtulması dileğiyle çarpıyordu. Ancak, kurtarılması için gösterilen
çabalar sonuç vermedi ve korkulan oldu. Dolmabahçe Sarayı'nda 10 Kasım 1938
sabahı saat dokuzu beş geçe, insan için değişmez kanun, hükmünü uyguladı.
Mustafa Kemal Atatürk aramızdan ayrıldı. Bu kara haberle, yalnız Türk milleti
değil, bütün dünya yasa büründü. Büyük, küçük bütün devletler onun cenaze
töreninde bulunmak üzere temsilciler göndererek, Türkiye Cumhuriyeti'nin
kurucusuna karşı duydukları derin saygıyı belirten mesajlar gönderdiler. 16
Kasım günü Atatürk'ün tabutu, Dolmabahçe Sarayı'nın büyük tören salonunda katafalka
konuldu.
Üç
gün üç gece, gözü yaşlı bir insan seli ulu önderine karşı duyduğu saygı, minnet
ve bağlılığını ifade etti. Cenaze namazı 19 Kasım günü Prof. Şerafettin
Yaltkaya tarafından kıldırıldı. On iki generalin omzunda sarayın dış kapısına
çıkarılan tabut, top arabasına konularak, İstanbul halkının gözyaşları arasında
Gülhane Parkı'na götürüldü. Buradan bir torpido ile Yavuz zırhlısına
nakledildi. Büyük Ada açıklarına kadar, donanmamız ve törene katılmak için
gelmiş olan yabancı gemilerin eşlik ettiği Yavuz zırhlısı cenazeyi İzmit'e
getirdi. Burada Yavuz zırhlısından alınan cenaze, özel bir trene kondu.
Atalarına son saygı görevlerini yapmak üzere toplanan halkın kalbinde derin bir
üzüntü bırakarak Ankara'ya getirilmek üzere hareket edildi.
Atatürk'ün
vefatı üzerine cumhurbaşkanı seçilen İsmet İnönü, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı, bakanlar, Genelkurmay Başkanı, milletvekilleri ile ordu ve devlet
ileri gelenleri tarafından karşılanan cenaze, Türkiye Büyük Mîllet Meclisi
önünde hazırlanan katafalka kondu. Ankara halkı da onun cenazesi önünden
saygıyla geçerek son görevini yaptı. 21 Kasım 1938 Pazartesi günü, sivil ve
askerî yöneticiler ile yabancı devlet temsilcilerinin hazır bulunduğu ve on
binlerce insanın katıldığı büyük bir tören yapıldı. Daha sonra Atatürk'ün
tabutu katafalktan alınarak. Etnografya Müzesinde hazırlanan geçici kabre kondu.
Türk milleti daha sonra, bu büyük insana lâyık, Ankara Rasattepe'de bir
Anıtkabir yaptırdı. 10 Kasım 1953'te Etnografya Müzesinden alınan Atatürk'ün naaşı
Anıtkabir'e getirildi. Burada yurdun her ilinden getirilmiş olan vatan
topraklan ile hazırlanan ebedî istirahatgâhına yerleştirildi.
Not: İçerik, internetten alıntılanarak derlenmiştir…
Not: İçerik, internetten alıntılanarak derlenmiştir…