BİRİNCİ
İNÖNÜ MUHAREBESİ (6-11 Ocak 1921)
Çerkez
Ethem'in isyan etmesi üzerine İNÖNÜ mevziinden 11 nci ve 61 nci Tümenler
isyanın bastırılması için Kütahya bölgesine alınmıştı. (Ayaklanmalar bölümüne
bakınız.) Bursa bölgesinde bulunan Yunan 3 ncü Kolordusu, Çerkez Etem'in
isyanından faydalanarak stratejik önemi büyük olan ESKİŞEHİR bölgesini ele
geçirmek için iki tümeni ile dört koldan Bursa'dan Eskişehir istikametine
taarruza başladı.
6 Ocak
sabahı düşman taarruzları karşısında sadece 24 ncü Tümenle 11 nci Tümenin 126
nci Alayı bulunuyordu. Bu kuvvetler 9 Ocak akşamına kadar, ilerleyen düşmanla oyalama
muharebeleri yaparak Bursa doğusundan Söğüt-Bozöyük bölgesine çekildiler. 24
ncü Tümen Söğüt üzerinden geri çekilerek 9 Ocak akşamı geç vakit GÜNDÜZBEY
bölgesine geldi.
126 nci
Alay Bozüyük güneyinde düşmana karşı savunmaya geçtiyse de üstün Kuvvetler
karşısında Akpınar kuzeyine çekildi.
Düşmanın
kuvvetli bir kolunun ilerlediği Mezit-Karaağaç-Kovalca yolunda hiçbir
kuvvetimiz yoktu. Bursa'dan ilerleyen düşman İnönü - Çukurhisar kısa yolundan
Eskişehir'e ulaşacaktı.
Ankara'dan
İnönü'ye gelen 58 nci Alay'ın bir taburu 9 Ocak akşamı Yunan'ın bu kuvvetli
koluna karşı Karaağaç'ta savunmaya geçti. Fakat düşmanın üstün tazyiki
karşısında Kovalca üzerine çekildi. 58 nci Alay ve Kütahya'dan bu akşam gelen
11 nci Tümen Kovalca güney sırtlarını, 4 ncü Tümenin diğer kuvvetleri de trenle
Ankara'dan yetişerek Kovalca'nın kuzey sırtlarını tuttular. Bozüyük'ten çekilen
126 nci Alay ve hücum taburu da 4 ncü Tümen emrine girdiler. Böylece Akpınar
kuzeyine kadar demiryolunu düşmana kapamak üzere bir savunma cephesi meydana
geldi. Ve düşmanın çok kuvvetli kuşatma koluna karşı bir cephe teşkil edilmiş
oldu.
10 Ocak
1921 Günü :
Bu sabah 24
ncü Tümen 142 ncü Alayı ile METRİS Tepe'yi, 32 nci Alayı ile Metris Tepe
güneyinden Demiryolu dirseğine kadar olan cepheyi tutacaktı. 143 ncü Alay
Gündüzbey'den hareketle Metris Tepe'ye yaklaşmıştı.
Fakat
Karaköy-Bozüyük yolundan ilerleyen düşmanın bir kolu, daha erkenden ve havanın
da çok sisli olmasından yararlanarak bu tepeye gelmişti. 143 ncü Alay, bu
düşmanı kendi kıtalarımız zannederek tepeye doğru ilerlemesine devam etti ve
çok yaklaştı. Birdenbire şiddetli ateşe uğradı ve erler dağıldı. Demiryoluna
doğru ilerlemekte olan 32 nci Alay da bu durumu gördü ve o da dağıldı. 143 ncü
Alay Rızapaşa'da, 32 nci Alay da Poyra'da toplanabildi. 2 nci Alay daha geride
ihtiyatta kaldı. Düşman bu suretle METRİS Tepe ile Demiryolu dirseği arasındaki
bölgeyi ele geçirdi. Düşmanın sağ kolu da sabahleyin yine sisten istifade
ederek 4 ncü ve 11 nci Tümen cephelerine yanaştı ve sis kalkınca şiddetle taarruza
başladı. Düşmanın demiryolu dirseği-Metris Tepe hattını ele geçiren kuvvetleri
Akpınar kuzeyinden İnönü istasyonu istikametinde- 4 ncül Tümenin kuzey yanını
kuşatmak üzere-taarruza başladılar ve ilerlediler.
İNÖNÜ
mevziine taarruz eden 7 nci Yunan Tümeninin sağ kolu 4 ve 11 nci Tümenlere, sol
kolu ise 24 ncü Tümen cephesine taarruz ediyordu. Yunan 10 ncu Tümeni ise
Bilecik-Pamucak derbendi hattında durmuş ve -bu taarruza katılmamıştı. 4 ncü ve
11 nci Tümenler Akpınar-Kovalca hattında kahramanca savundular ve düşman
taarruzlarını kırdılar. Ancak Akpınar kuzeyinden İnönü İstasyonu ve Poyra
istikametine taarruz eden Yunan sol kolu POYRA'ya taarruza geçti ve 24 ncü
Tümenin boş bıraktığı Poyra'yı aldı. İnönü İstasyonunu da düşman ele geçirmek
üzereydi. Bu durumda 4 ncü ve 11 nci Tümenlerin doğudan kuşatılma tehlikesi
ortaya çıktı. Bulunulan hatta savunma imkansızlaşmıştı. Düşman tarafından kuşatılıp imha edilmekten
kurtulmak için geri çekilmek şart olmuştu. Bunun üzerine Cephe Komutanı saat
1500'de; 24 ncü Tümenin Beşkardeş Dağı ile demiryolu arasına, 11 nci Tümenin
Oklubah mevziine çekilerek savunmalarını, 4 ncü Tümenin de Kaynarca'da
ihtiyatta kalmasını emretti. Birlikler emredilen hatta başarı ile çekildiler.
Aynı akşam Yunan komutanı da bu muharebede uğradığı kayıplar dolayısıyla ve
Kütahya üzerinden gerisine doğru ilerliyen Türk kıtalarının taarruzundan ve
imha edilmekten kurtulmak için çekilmeye karar verdi, 11 Ocak sabahı çekilmeye
başladı.
Yunanlıların
çekilmeye başladığını Batı Cephesi Komutanlığı ancak o gün saat 15:00'te
öğrenebildi. Düşmanın takibi için kuvvet gönderildiyse de geç kalındığı için
düşmana etkili olunamadı. Ancak zafer Türk Ordusunun idi. Düşman üstün
kuvvetine rağmen zayıf kuvvetlerimizle tutulan ikinci mevziinize
(Beşkardeş-Zemzemiye-Oklubalı mevzii) taarruz etmeye cesaret edememiş ve
Bursa'ya İNÖNÜ Muharebeleri öncesinde bulunduğu yere kadar geri çekilmek
zorunda kalmıştı.
Bu zaferin
Önemini Ulu önder ATATÜRK şöyle ifade ediyor:
"....Yeni
Türkiye Devletinin küçük, fakat Milli mefkureli (ülkülü) genç ordusu, en dar
bir hesapla üç kat üstün düşmanı İnönü Meydan Muharebesinde mağlup
etti.Strateji sanatının en nazik icabatını isabetle uyguladı. İç hatlann
kullanılmasında harp tarihine parlak bir misal
yazdı...."(*)'"....Birinci İnönü Zaferi; İkinci İnönü Zaferi'nin,
Sakarya melhame-i kübrasının (kan deryası) en nihayet Türk vatanının; Türk
istiklâlinin ilk zafer müjdecisi olmuştur. Bu sebeple Birinci İnönü Meydan
Muharebesini kazanan Türk Ordusu'nun bütün mensupları, cihan tarihinde unutulmaz
şanlı bir menkibe sahibi olarak ebediyyen yaşayacaklardır.
Bu
münasebetle Türk Ordusu gazilerini hürmet ve minnetle yadederim. Ve şühedamızın
aziz ruhlarına taksidatımı, takdim eylerim (**)
• *
Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. III, 2 nci Baskı, Ankara 1961, s. 73.
• **
Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. II, 2 nci Baskı, 1959, s. 206
İKİNCİ
İNÖNÜ MUHAREBESİ (23 Mart-4 Nisan 1921)
Birinci
İnönü Muharebesinde mağlup olarak Bursa bölgesine çekilen Yunan kuvvetleri bu
mağlubiyetin acısını çıkarmak için Birinci İnönü Muharebesinden 2 ay 13 gün
sonra iki misli üstün kuvvetlerle 23 Mart 1921 de İnönü Mevziine doğru tekrar
ileri harekete geçtiler. Bu taarruzun siyasi amacı Londra Konferansı
maddelerini Milli Hükümete zorla kabul ettirmekti. Yunanlılar bu taarruzda
İnönü mevzinin güney kısmına 7 nci ve kuzey kanat istikametine de kuşatmanın
temini maksadı ile 10 ncu ve 3 ncü tümenlerini yönelttiler. Düşman İnönü
mevziine üç tümenle yürürken 23 Nisan 1921 de iki tümenle Uşak'tan DUMLUPINAR
mevziindeki kuvvetlerimize taarruza geçti.
Kesin
sonucun İnönü'nde alınacağını anlayan ve bu mevziin stratejik önemini kavrayan
Türk Komutanlığı, güneyde AFYON istikametini zayıf kuvvetlerle tutmayı ve
düşmanı bu bölgede oyalamaya karar verdi.
Ve bu
cepheden İNÖNÜ cephesine evvelâ iki piyade bir süvari ve sonra da bir piyade
tümeni daha kaydırdı.
Düşman,
DUMLUPINAR'daki zayıf kuvvetlerimize taarruz etti. Bu kuvvetler düşmanı
oyalayarak Afyon istikametine çekildi. Bu suretle bu cephede düşmanın iki
tümeni bağlanmış ve İnönü mevziindeki muharebelere müdahalesine imkân
verilmemiş ve ayrıca dört tümenlik bir kuvvet buradan İnönü'ye kaydırılmıştır.
İnönü'nde, kuzey kanattaki düşman, sıklet merkezinin karşısında açık bir yan
ararken kuvvetli tutulmuş bir mevzi buldu. Kuşatma plânının akamete uğradığını
gören düşman, taktik alanında bir basan temin etmek maksadı ile mevzilerimize
taarruza başladı. Yedi günlük muharebe neticesinde mevziin kuzey ve güney
yanından bazı tepeleri düşman eline geçtiyse de yurt toprağının her karışını
akıl almaz bir kahramanlıkla ve "süngü ve bomba yerine dipçik ve taş
kullanarak'' müdafaa eden Türk eri ve subayı karşısında, düşman, 1 Nisan 1921
de mağlup olarak tekrar geri çekilmek mecburiyetinde kaldı.
Yedi günlük
kanlı muharebenin blânçosu, Türklere bir zafer, Yunanlılara pek çok zayiat ve
mağlubiyet ve kendi koruyucuları olan devletlere de ummadıkları bir düş
kırıklığı yarattı.
ASLIHANLAR
VE DUMLUPINAR MUHAREBESİ (8-15 Nisan 1921)
Türk
Genelkurmay Başkanlığı İkinci İnönü Zaferinden sonra aynı devrede Afyon'a
taarruz etmiş olan Yunan kuvvetlerine de kuzeyden bir darbe vurmak istedi. Bu
maksatla bu taarruzu yapacak olan Güney Cephesi Komutanı emrine, kendi
birliklerinden başka, Batı Cephesinden de üç tümen verildi.
Güney
Cephesi Komutanı 6 Nisan gecesi düşmanın Afyon'u tahliye ederek batıya doğru
çekilmekte olduğu haberini aldı ve yalnız 4 ve 11 nci piyade tümenleri ile
Dumlupınar istikametinde ileri harekete geçti. İki süvari tümenini de İslâm
köyüne düşmanın daha gerilerine yolladı. İlerleyen piyade tümenlerimiz
Aslıhanlar'da bazı düşman kuvvetlerine rastladılar ve bunlara hemen taarruz
ettiler. Bu düşman kuvvetleri, kendi büyük kısımlarının Dumlupınar'a
çekilmesini himaye ediyorlardı. 8 Nisandan, 11 Nisana kadar burada şiddetli bir
muharebe oldu. Bu muharebeye diğer üç tümenimiz de yetişerek girdi. İslâm
köyüne giden iki süvari tümenimiz Uşak'tan Dumlupınar'a doğru yürüyüş yapan
düşman piyade tümeninin taarruzu karşısında Aslıhanlar'daki kuvvetlerimizin sağ
yanına çekildiler. 11 Nisanda Aslıhanlar'daki düşman kuvvetleri taarruzumuz
karşısında Dumlupınar'daki asıl savunma mevziine çekildiler.
Güney
Cephesi Komutanı Dumlupınar mevziinede kat'i neticeli bir kaç taarruz yaptı ise
de başarılı olamadı ve birliklerimiz çok fazla zayiata uğradı. Ve tekrar
taarruz yapmaktan vazgeçildi.
KÜTAHYA
ESKİŞEHİR MUHAREBELERİ (8-21 Temmuz 1921)
Yunanlılar;
Ankara genel doğrultusunda ilerleyerek Anadolu'da işgallerine karşı koyan Türk
kuvvetlerinin mukavemetini kırmak; Ankara'yı ele geçirerek, Sevr andlaşması
hükümlerinin daha ağır şekilde uygulanmasını sağlamak; Türkleri Anadolu'dan
çıkarıp, tarihi Bizans İmparatorluğunu yeniden ihya etmek ve MEGALO-İDEA'yı gerçekleştirmek
düşünceleriyle, İngilizlerin de politik ve ekonomik desteğini sağlayarak tekrar
taarruza karar verdi. Böylece İkinci İnönü Muharebesi'nin de acısını çıkarmış
olacaklardı.
Yunanlılar
yaptıkları seferberlikle Anadolu'daki kuvvetlerini 11 tümene çıkardılar. Bu
suretle muharip kuvveti 96.000 tüfek, 10000 makinalı tüfek ve 350 topa
yükseldi. Bunun karşısındaki Türk Ordusu ise yalnız 55.000 tüfek, 416 makineli
tüfek ve 162 top idi.
Yunanlılar,
İnönü-Kütahya-Döger mevziini tutmuş olan Türk kuvvetlerini güney kanattan
kuşatmak üzere harekâta başladılar. Böylece, Yunan asıl taarruz kolu Seyitgazi
istikametinde ilerleyerek Türk asıl kuvvetlerinin gerisine düşmek suretiyle,
elverişsiz bir durumda kuvvetlerimizi muharebeye zorlamak ve kuşatmak amacını
gütmüştü.
Yunan 3 ncü
Kolordusunun, Bursa-Tavşanlı-Kütahya istikametindeki ileri hareketi 8 Temmuz
1921'de başladı. 1 nci ve 2 nci Kolorduların Kütahya-Nasuhçal mevzilerimize
yönelttiği kesin sonuçlu taarruz ise, 14-18 Temmuz 1921 günleri pek şiddetli
olmuştur. Döğer ve Çekürler kesimindeki muharebelerde Yunanlıların üstünlüğü
açık olarak belli olunca, bu kesimde kesin sonuçlu muharebenin sürdürülmesi
uygun bulunmayarak mevzii muharebeler verilmek suretiyle düşmanın oyalanmasına
ve kayıplar verdirilmesine çalışılmıştı.
Yunanlıların
Döğer civarında Seyitgazi istikametine, sol yan ve gerilerimize yönelttiği
şiddetli ve sürekli taarruzlar, yapılan karşı taarruzlarla durduruldu.
Bu sırada
cephe durumu ile yakından ilgilenen Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemâl,
Ankara'dan hareketle 18 Temmuz'da Batı Cephesi karargâhına İsmet Paşa'nın
yanına geldi. Burada durumu yakından inceledikten ve Batı Cephesi birliklerini
Eskişehir ve güneyinde topladıktan sonra; "Birliklerin takviyesi, tensiki
ve düzenlenmesi için, düşman ordusu ile araya mümkün olduğu kadar büyük bir
mesafe konması, bunun için Sakarya doğusuna çekilmenin uygun olacağı"
direktifini verdi. Böylece - Batı Cephesi birlikleri, 18 Temmuz 1921 akşamı
Eskişehir doğu-su-Seyitgazi hattına çekildi. Bu çekilişte, düşmanın takipte
gösterdiği yavaşlık ve duraksama bütün birliklerimizin zayiat vermeden
çekilmesini sağladı. Kütahya Muharebesi adı verilen bu muharebeler bu suretle
sona erdi.
Düşman
ileri hareketine devam ederek 20/21 Temmuz'da bütün cephede birliklerimizle
temasa geldi. 20 Temmuz akşam durumuna göre iki Yunan tümeni kuzeye ilerleyerek
Eskişehir ve güneyi kesimine yanaşmış, böylece, Eskişehir bölgesinde
kuzeydekilerle birlikte beş tümen toplanmış bulunuyordu. Bu duruma göre düşman
cephesinin orta kesiminde bir boşluk meydana gelmiş ve bizim için pek uygun bir
durum hasıl olmuştu. Bu durumdan faydalanılarak Eskişehir bölgesinde toplanmış
bulunan beş tümenlik düşman kuvvetine bir taarruz yapılması mümkün ve pek uygun
olacaktı. Cephe Komutanlığınca toplanan dokuz tümenle Eskişehir istikametinde
düşünülen bu taarruz 21 Temmuz'da yapıldı.
Taarruz,
ilk saatlerde başarılı olmuşsa da, baskına uğramanın verdiği şaşkınlıktan
sıyrılan düşman toparlanarak Türk taarruzunu durdurdu. Akşama kadar süren
muharebelerde Batı Cephesi birlikleri birçok dalgalanmalardan sonra mevzilerini
elde tutabildiler. Ancak, güney kanat açığından ilerleyen bir Yunan kuvvetinin
cephenin yan ve gerilerine etkili olması, aynı zamanda merkezdeki birliklerle
güneydeki birlikler arasındaki boşluğa doğru diğer bir düşman kuvvetinin
ilerlemesi üzerine, meydana gelen bu tehlikeli durum karşısında geri çekilmek
zorunda kalındı.
Bunun
üzerine, Batı Cephesi Komutanının Genelkurmay Başkanlığına yaptığı çekilme
hakkındaki önerisi uygun görüldü. Düşman karşısında yeteri kadar örtme ve
emniyet birlikleri bırakılarak, Batı Cephesi asıl birlikleri ile Sakarya
doğusuna alındı. Böylece Yunan ordusu ile aradaki mesafe büyük Ölçüde açıla rak
zaman kazanıldı. Bu zaman içinde düzenlenmek, orduyu yeniden takviye ve tensik
etmek için olanak sağlanacaktı.
21 Temmuz
1921'de başlayan Eskişehir Muharebesi Batı Cephesi birliklerinin Sakarya
gerisine çekilmesi ile (25 TEMMUZ 1921) sona erdi.
Bu
muharebeler sonunda Eskişehir, Kütahya, Afyonkarahisar gibi büyük ve stratejik
önemi bulunan şehirler elden çıktı.
Ancak
Yunanlılar, bu kez de iki kat silâh üstünlüklerine rağmen, Türk Ordusunu kesin
sonuçlu bir meydan muharebesine zorlayıp yenememişler ve isteklerine boyun
eğdirememişlerdi.
SAKARYA
MEYDAN MUHAREBESİ
(23 Ağustos
- 13 Eylül 1921)
Eskişehir
Muharebesinden sonra Türk Ordusunun, 100. Km.lik bir sahayı Yunana terkederek
Sakarya Nehri doğusuna çekilmesi halk arasında üzüntüye, güvensizliğe Meclis'te
de çok sert tartışmalara yol açtı. Meclis, felaketine giden durumun
önlenebilmesi için meclis yetkileri de üzerinde olmak üzere Mustafa Kemâl'i
Başkomutan olarak görevlendirdi (5 Ağustos 1921). Başkomutan, çıkardığı!
emirlerle memleket kaynaklarının önemli bir kısmının Sakarya Cephesine akmasını
sağladı. 12 Ağustos 1921'de Batı Cephesine giderek düşmanın muhtemel
hareketleri hakkında incelemeler yaptı.
13
Ağustosta ileri harekâta geçen Yunan Ordusu 23 Ağustostan itibaren siklet
merkezi Sakarya mevziinin güney kanadına yönelmiş olarak ve kuşatıcı biri
tertiple taarruza geçti. Yaklaşık olarak 100 Km.lik bir cephede başlayan bul
kanlı boğuşma, tarihin önemli meydan muharebelerindendi. Düşmanın üstün kuvvet
ve silâhlarla yaptığı taarruzlarda Sakarya mevziinde yer yer çekilmeler
oluyordu. Türk kuvvetleri kuşatmayı karşılamak için mevziin sol kanadını doğuya
doğru kırmış ve uzatmıştı. Muharebeler o kadar kanlı oluyordu ki bazı alaylar
mevcutlarının büyük kısmını ve bütün subaylarını kaybediyordu. İşte bu
sıralarda Başkomutan Mustafa Kemâl Paşa Batı Cephesi birliklerine tarihe
malolan şu meşhur emrini yayınladı: "Hattı müdafaa yoktur. Sathı müdafaa
vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanı ile
ıslanmadıkça terkolunamaz." Gerçekten de geri çekilmek zorunda kalan bir
birlik, ilk tutunabildiği yerde duruyor, yeniden boğuşuyor ve mevzii savunmak
çabası içinde son nefesini veriyordu. Açılan her gediği kapatmak için 70
kilometreyi bulan cebri yürüyüşlerle, birlik kaydırmaları yapılıyor, her gelen
birlik ertesi sabah çelikten bir kale halinde düşman karşısına çıkıyor, vuruşuyor,
şehit oluyor, fakat vatan savunuluyordu.
Düşman,
Türk kuvvetlerini 23-30 Ağustos günleri arasında bütün zorlamasına rağmen
kuşatıp imha edemeyince kuvvetlerinin büyük kısmıyla Türk cephesini merkezden
Haymana istikametinde yarmak istedi. 6 Eylül’e kadar da bunun için uğraştı.
Fakat bu sefer de düşman bedenden bir Türk Duvarına çarpmıştı. Bunda da
muvaffak olamadı. Ondan sonra bulunduğu hatlarda savunarak kalmaya karar verdi.
Ancak Türkün Başkomutanı 10 Eylül'de başlattığı genel karşı taarruzla buna da
mani oldu. Yunan için yapılacak tek şey kalmıştı. Kaçmak, o da öyle yaptı. 13
Eylüle kadar Sakarya Nehri'nin doğusunda tek Yunan askeri kalmadı. Bu arada
panik halinde kaçan pek çok Yunan askeri Sakarya'da boğuldu. Böylece 22 gün
süren Sakarya Meydan Muharebesi Türk'ün Zaferi ile sonuçlandı.
Tarihte en
uzun süren meydan muharebesi olan Sakarya Meydan Muharebesinde Türk'ün Yunana
göre iki üstünlüğü vardı:
• Vatanı için ölmesini bilen subaylar ve
erler,
• Başkomutan.
Sakarya'dan
mağluben çekilen düşman Eskişehir-Afyon doğusu hattına kadar çekilerek burada
savunma için yerleşmeye başladı.
Yunan
kuvvetlerinin arkasından, bütün kuvvetlerle şiddetli bir takip yapılmasına o
günün şartları, sayıca dengesizlik, cephanenin bitmiş olması, iaşe ikmali
güçlüğü, yorgunluk ve yıpranma engel olmuştu.
Düşman
başlangıçta 5 nci Süvari Grubu ile takip edilmiş ve asıl kuvvetlerle 20 Eylülde
ancak takibe başlanabilmiştir.
Türk ordusu
bu muharebeler sonunda şehit ve yaralı olmak üzere toplam 26.000 zayiat
vermiştir. Birlik mevcutlarına göre er zayiat oranı % 35-40, subay zayiat oranı
ise % 70-80 arasında olmuştu. Bu nedenle Sakarya Muharebesine, Subay Muharebesi
adı verilmişti. Atatürk'te bu muharebe için "Sakarya Melhamei
Kübrası" yani kan gölü, kan deryası demiştir.
Öte yandan
Yunanlılar 16.000'i ölü olmak üzere toplam 46.000 zayiat vermişlerdir.
Sakarya
Muharebesini sivil bir Başkomutan olarak yöneten Mustafa Kemal'e muharebe
sonunda Gazilik unvanı ile Müşir (Mareşal) rütbesi verildi (19 Eylül 1921).
Bu zaferin
askeri sonuçlan kadar siyasi sonuçlan da büyük oldu. Zaferden hemen sonra 20
Ekim 1921'de Türk-Fransız Ankara Antlaşması, 13 Ekim 1921 günü Türk-Sovyet Kars
Antlaşması imzalandı.
Bu iki
antlaşma ile; Doğu ve Güney Cephelerindeki muharebeler kesin olarak sona
erdirilmiş ve bu güne kadar üç askeri cephede savaşmak zorunda olan Türk
Milleti ve Ordusu, sadece Yunan Cephesi ile savaşmak imkânını elde etmiştir.
Ayrıca 22
Ekim 1921'de İngiltere ile esirlerin serbest bırakılması antlaşması
yapılmıştır.
Böylece
Ankara Hükümeti, halen ülkeyi işgal altında tutan galip İtilâf devletleriyle
siyasi anlaşmalar yaparak Sevr Antlaşmasını fiilen yırtmış oldu.
BÜYÜK
TAARRUZ VE BAŞKOMUTAN MEYDAN MUHAREBESİ (26-30 Ağustos 1922)
Sakarya
Meydan Muharebesinden sonra Eskişehir-Afyon doğusu hattına çekilen Yunan
Ordusu, tuttuğu mevzileri yaklaşık bir sene boyunca tahkim etti. "AŞILAMAZ
- GEÇİLEMEZ" şeklinde değerlendirilen bir savunma mevzi meydana getirdi.
Bu arada Türk Ordusu da Yunan'ı Anadolu'dan defetmek için vurulması gereken son
darbenin hazırlıklarını yaptı. Taarruz için geceli gündüzlü çalıştı. Düşmana
hiç beklemediği bir yerden, Afyon güneybatısındaki sarp dağlık bölgeden,
kuvvetinin büyük kısmıyla taarruz etmeye karar verdi. Bu bölgeye 1 nci Ordunun
1 nci, 2 nci ve 4 ncü Kolordularına bağlı 11 tümenle bir müstakil tümen, 5 nci
Süvari Kolordusuna bağlı üç tümen getirildi. Bu kuvvetler kuzeye doğru
taarruzla, düşmanın gerisine düşecek ve batıya doğru çekilmesine fırsat
vermeden, onu bir imha muharebesine mecbur edecekti. Afyon'dan Eskişehir'e
kadar uzayan 130 km.lik cephe kısmına ise büyük bir cesaretle 7 tümen ayrıldı.
Bu kuvvetin de siklet merkezi Afyon kuzeyi bölgesinde tesis edildi; Eskişehir
bölgesi hemen hemen boş denecek kadar zayıf tutuldu.
Hazırlanan
taarruz plânına göre 1 nci Ordu kuvvetleri Afyon batısından kuzeye doğru
taarruza geçtiklerinde, Afyon doğusu ve kuzeyinde bulunan 2 nci Ordu kuvvetleri
de taarruzla düşmanın, kesin sonuç almak istediğimiz 1 nci Ordu bölgesine
kuvvet kaydırmasına engel olacak ve Döğer bölgesinde bulunan düşman
ihtiyatlarını kendi üzerine çekmeğe çalışacak ve Süvari Kolordusu da Ahır
Dağlarından aşarak düşman yan ve gerilerine saldıracaktı.
26 AĞUSTOS
sabahı düşman mevzilerini döğen topçu ateşiyle Türk'ün Büyük Taarruzu başladı.
Düşman neye uğradığını şaşırmıştı. Çünkü Türk'ün taarruzu hiç beklemediği bir
zamanda ve hiç beklemediği bir yerden başlamıştı. Kurtuluşun, Türklüğün
bekasının ve Anadolu'nun düşman çizmesinden kurtarılmasının tek yolunun bu
taarruz olduğunu anlamış ve inanmış olan Türk askerinin taarruzları karşısında
Yunanlılar tutunamadı. 26 AĞUSTOS günü Yunan ilk mevzileri ele geçirildi. 27
AĞUSTOS'ta Türk kuvvetleri düşmanı önüne katarak Sincanlı ve Afyon ovalarına
indiler. Afyon kurtarıldı. Darmadağınık olmuş Yunanlılar 27-28 AĞUSTOS günleri
Sincanlı Ovasındaki tepelerde tekrar savunmaya geçmek istedilerse de
başaramadılar. Dumlupınar-Uşak doğrultusunda canlarını kurtarmak için kaçan
Yunanlıların büyük kısmı güneyden 1 nci Ordu, kuzeyden de 2 nci Ordu
birliklerinin tazyiki sonucu ASLIHANLAR bölgesinde sıkıştırıldı ve kuşatıldı.
30 AĞUSTOS günü Başkomutan Mareşal Mustafa Kemal Paşa'nın, muharebe sahasının
içinde bulunan ZAFER TEPE'den yönettiği taarruz sonucunda bu kuvvetlerin büyük
kısmı imha edildi. BAŞKOMUTAN MEYDAN MUHAREBESİ adı verilen bu muharebeden
kurtulan ve arta kalan Yunanlılar, vahşi ve insana yaraşmayacak davranışlar
içinde, önüne gelen masum Türk’ü keserek, köyünü barkını yakarak, daha doğrusu
kendi ırkına mahsus imzasını geçtiği yerlere atarak, İzmir’e doğru kaçmaya
başladı. Türk Ordusu yaptığı takip harekatı sonucunda 9 EYLÜL’de İzmir’e ulaştı
ve Anadolu’yu Yunan’dan temizledi.
* Kaynak:
• On Yıllık Harbin Kadrosu 1912 - 1922, İsmet
GÖRGÜLÜ, 197-287 ss.
İNTERNETTEN