Kongur’un Destanı

Namık Kemal Zeybek
 namikkemal@haberhergun.com
 10 Temmuz 2015, 23:53

İstvan Mandoky KONGUR’u duydunuz mu? İlginç bir hayatı vardır. Kendisi Macar olarak doğmuş, Kıpçak asıllı olduğunu bilmiş ve Türklüğe geri dönmüştür.

Biliyorum insanlara öğrenip kökleştirdiklerinin tersini kabul ettirmek çetindir. Ama biz bildiğimiz bilimlik gerçeklerden sapmadan yolumuzu sürdürmeliyiz. Bildiklerimizin de yanlış olabileceğini hiç unutmadan…

Önce Macarların Türklüğü konusunu konuşalım. Hep şöyle denilir: “Macarlar Türk idi. Hıristiyan oldular ve Türklükten koptular.” Bu bilgi doğru değildir. Macarlar Türk değildir. Ancak bugünkü Macar milletinin bünyesinde Türk asıllı olanlar çoktur. Onlar Macar diline ve ortak bilincine katılarak, Türkçelerini unutmuş ve Macarlaşmışlardır. İşte onlardan biri de KONGUR’un ailesidir.

KONGUR’a babası, “Oğlum biz Kıpçak Türküyüz, Ana dilimizi unutmuşuz” diye daha altı yaşındayken anlatmış… KONGUR’un içinden çıktığı halka diğer Macarlar “KUN” derlermiş…

KONGUR önce Kıpçaklığı merak etmiş. Romanya da ve Bulgaristan’da yaşayan Kırım ve Tataristan Türklerinin, Kumukların, Karaçay-Balkarların, Kazakların, Kırgızların Kıpçakça konuştuklarını öğrenince gerçek bir Kıpçak olmaya karar vermiş. “Bunu duyunca yüreğinde gizlenen hasret birdenbire keskinleşti. Demek Kıpçak dili Macaristan da konuşulmaz olsa da başka yerlerde unutulmamış. Bunlardan birini öğrensem gerçek Kıpçak olacağım” demiş.
Büyüklerinden ısrarla Kıpçaklarla ilgili bilgiler toplayan ve karşılaştığı bütün Türklerden Türkçe öğrenmeye ve Türklükle ilgili bilgiler almaya çalışır KONGUR… Askerde daha yakından ve daha uzun görüşebileceği Türklerle tanışır.

Sonunda Yükseköğrenimini Budapeşte’de Türkoloji Bölümünde tamamlayınca önünde umman gibi Türklük bilgileri açılır. Türk Lehçelerini öğrenir.
1978 yılında Almatı’da araştırmalar yaparken, bir düğüne davet edilir ve orada Ayça adlı Kazak Türk kızıyla tanışır. Ve onunla evlenir. İlk tanışmasında KONGUR’un Ayça’ya neler anlattığını kendisinden dinleyelim:
“Misafir, sanki benim duygularımı dile getiriyordu: Buraya atalarının geleneklerini aramak için geldiğini söylüyor; Rusça değil, Kazakça konuşmamızı nasihat ediyor; Macaristan’da Kıpçakların düştüğü duruma kendi yurdunuzda sakın siz de düşmeyin diyordu.

Bu ilk görüş ve duyuştaki hayranlığım beni O’na yaklaştırdı. Kendisine Kazakistan dışındaki Türk boyları ve izleri ile ilgili sorular sordum. Bu öğrenci yakınlığı O Macaristan’a dönünceye kadar devam etti.”

KONGUR, Müslüman da oldu. Ve artık Türklükle ilgili bir eksiği kalmamıştı. “Ölürsem beni Tanrı Dağlarının eteklerine gömün” demişti. Öyle oldu. Kumuklar arasında araştırma yaparken kalbi durdu ve öldü. Onu Almatı’da Tanrı Dağlarının eteklerine gömdüler. Ayça ise Budapeşte’de kaldı. Gittikçe KONGUR’un izinden giderek çoğalan Macarlıktan Türklüğe dönen Kıpçakların arasındadır o şimdi…

Eşi hamileydi. KONGUR oğlunu göremedi. Oğlu da, Anadan babadan bir Kıpçak olarak Macaristan’da…

KONGUR Destanını yazmasını üstün yetenekli yazar dostum Hamdi Mert’ten istemiştim. Derin araştırmalar yaptı. Ve yazdı… Yeni Avrasya Yayınlarından Şubat 2004 de yayınlamıştık. Kitabın başında Ayça’nın bir teşekkür yazısı var. Onu yazmalıyım:
“Türk Devlet Adamı Namık Kemal Zeybek’in başında bulunduğu üniversite adına araştırmacıyı Macaristan, Kazakistan ve Kırgızistan’a göndererek, KONGUR’un hizmetlerini değerlendirme faaliyeti başlatması yaralarımıza merhem oldu.

Onun bu sağduyulu davranışını Türk vefakarlığının bir tezahürü olarak görüyor; aynı duyarlılığı KONGUR’un fikir ve ideallerini paylaşan herkesin göstermesini diliyorum.”

haberhergun

.