Kırgızistan Cumhuriyeti

Kırgızistan (diğer resmî adı-Kırgız Cumhuriyeti) Orta Asya'nın büyük iki dağ sistemlerinin Tanrı Dağı (Tiyen-şan) ve Pamir arasında bulunmaktadır. Kırgızistan'ın bu bölgesine Kırgızlar "Ala-Too" (Buz tepeli büyük dağlar) da diyorlar. Ülkenin toprağı 199,9 km ve doğudan batıya 900 km, kuzeyden güneye 425 km'dir. Ayrıca, Kırgızlar ülkesinin yüzölçümü Hollanda, Belçika, İsviçre ve Portekiz'in yüzölçümlerinin toplamına eşittir denilmektedir. Kırgızistan'ın en kuzey noktası Roma ile, en güney noktası ise Sicilya adası ile aynı enlemdedir.

Kırgızistan'ın dört ülkeyle ortak sınırı vardır: Çin'le güney ve güneydoğuda, Kazakistan'la kuzeyde, Özbekistan'la batıda, Tacikistan'la güneybatıdadır. Rus sömürgeciliği ve Sovyet devleti dönemlerinden kalan Çin-Kırgız sınırı anlaşmazlıkları genel olarak XX. yy.'ın 90'lı yılların sonlarında iki tarafın da rızasıyla çözüme kavuşturulmuştur. Söz konusu meselenin çözümündeki önemli unsurlarından birisi, Kırgızistan'ın Doğu Türkistan'ın (Sincan-Uygur Özerk Bölgesinin) Çin'den ayrılmasını ve bağımsızlığını isteyen ayrılıkçı Uygur göçmenleri ve diğer güçlerin tüm siyasî partilerinin ve diğer örgütlerinin faaliyetlerinin Kırgızistan tarafından yasaklanması idi. Kırgızistan ve Özbekistan, ayrıca Kırgızistan ile Tacikistan arasında bazı sınır bölgeleri hâlâ tartışılır durumda, çünkü SSCB döneminde cumhuriyetler arasıdaki sınırlar idarî ve iktisadî bölünmenin formalite unsurları olarak değerlendirmekte idi. Günümüzde Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan arasıdaki sınırların belirlenmesi görüşmeleri halen devam etmektedir. Kırgız-Kazak sınırları konusu hemen hemen çözülmüş bulunmaktadır.

Başkenti Bişkek şehri (nüfusu 756 bin), 1825 yılında Hokand Hanlığı'nın Bişkek bölgesindeki kalesi olarak kurulmuştur. 1922 yılında Dağlık vilâyetinin merkezi, 1924 yılında Kırgız Özerk vilâyetinin başkenti olmuştur. 1926 yılından itibaren şehrin adı Frunze olarak değiştirilmiştir (Bolşevik ordu komutanı Mihail Frunze adını almıştı). 1991 yılında şehre tarihî ismi geri iade edilmiştir.

Ekim 2000'den itibaren Oş şehri (nüfusu 214,7 bin) ülkenin güney başkentidir. 2000 yılında Oş şehrinin 3000. yıldönümü kutlanmıştı. Şehrin ortasında meşhur Taht-ı Süleyman (Sulayman-Too) dağı bulunmaktadır. M.S. I. asırda Oş şehrinin yerinde Fergana'daki Parkana (Dayuan) Devleti'nin tarihî büyük şehirlerinden birisi olan eski bir şehir bulunuyordu.

Kırgızistan idarî yönden 7 vilâyetten oluşmaktadır: Bunlar, Batken (merkezi Batken şehri), Celal-Abad (merkezi Celal-Abad şehri), Narın (merkezi Narın şehri), Oş (merkezi Oş şehri), Talas (merkezi Talas şehri), Çu (merkezi Bişkek şehri), Isık-Göl vilâyetlerinden (merkezi Karakol şehri) ve başkent Bişkek. Vilâyetler ilçelerden oluşmaktadır. Toplam 40 ilçe ve 22 şehir bulunmaktadır.

Devlet Rejimi

5 Mayıs 1993 yılında kabul edilen Sovyet dönemi sonrası Anayasası dahil olmak üzere 1990­1998 yılları arasında kabul edilen yasalara göre Kırgız Cumhuriyeti (Kırgızistan), egemen üniter demokratik bir cumhuriyettir. Kuvvetler ayrılığı ilkeleri ilân edilmiş ve yasama, yürütme ve yargı bir birinden ayrı olduğu ilân edilmiştir. 1993 Anayasası tek kanatlı parlamentonun Cumhurbaşkanı ve yürütme üzerinde güçlü bir etki imkanını elinde bulunduran Parlamenter Başkanlık, Cumhuriyetinin temellerini attıysa da 1994 yılında yürütme yanlısı milletvekillerinin tarafından organize edilen sunî parlamento işleyişinin tıkanması durumunda yapılan yeni değişiklikler ve yenilikler, iki kanatlı yasama organının (parlamento-Cogorku Keneş) hayata girmesine vesile olmakla kalmayıp Cumhuriyet yönetiminden Başkanlık sistemine geçilmesine vesile olmuştur. Ve sonraki 1996 ve 1998 yılları referandumları ile Cumhurbaşkanı konumu önemli ölçüde daha da güçlendirilmişti. Cumhurbaşkanı, yargı kuvveti mensuplarını atamaya başladı. Önceden parlamento yürütme kanadı, kurumlarının malî meselelerini kontrol edebilen bir Denetleme Odasını kurmuş, artık günümüzde bu odanın adı Hesap odası olarak değiştirilmiş ve bu odanın üyelerini atama yetkisi Cumhurbaşkanına geçmiş bulunmaktadır. Takip eden sonraki Anayasa değişiklikleri önemli ölçüde Cumhurbaşkanının konumunu daha da güçlendirdi ve bu da otoriter bir rejime dönüşme tehlikesini ortaya çıkarmış bulunmaktadır. Muhalif basında sıkça "iki başlı ejderha" olarak tanımlanan parlamento ise fiilen yürütmenin kontrolü altında bulunmaktadır. Çünkü çalışmalarını sürekli değil de sadece birleşmelerde (oturum) yerine getiren üst kanat Halk Temsilcileri Meclisi (45 kişi), çoğunlukla milletvekilliği görevlerini kendi makam görevleri ile birlikte yürüten yüksek düzeydeki bürokratlar ve bazen de yerel yürütme organlarına bağlı olan iş adamlarından oluşmaktadır. Alt kanat Yasama Meclisi (60 kişi), sürekli olarak çalışmaktadır. Son zamanlarda tek kanatlı parlamentoya geri dönme çağrıları yapılmaktadır.

Kırgız Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı Askar Akayev'dir (28 Ekim 1990'dan itibaren). Cumhurbaşkanı devletin başıdır ve Kırgız Cumhuriyeti vatandaşları tarafından 5 yılda bir genel eşit doğrudan ve gizli oy ile seçilir. 2000 yılında seçimler tarihinde ilk defa tüm cumhurbaşkanı adayları, Devlet (Kırgız) dilinden sınava girmeyi taahhüt etmişlerdir.

Kırgız Cumhuriyetinin Başbakanı Kurmanbek Bakiyev'dir (21 Aralık 2000'den itibaren).

Cogorku Keneş'in Halk Temsilcileri Meclisi'nin Başkanı Bilimler Akademisi üyesi Altay Borubayev'dir (18 Nisan 2000'den itibaren).

Cogorku Keneş'in Yasam Meclisini Başkanı Bilimler Akademisi'nin üyesi Abdıganı Erkebayev'dir (14 Nisan 2000'den itibaren).

Kırgızistan'ın yargı organı Anayasa Mahkemesi, Yüksek Mahkeme, Yüksek Temyiz Mahkemesi ve Yerel Mahkemelerden (vilâyet, şehir, ilçe mahkemeleri, vilâyet ve Bişkek şehri Temyiz Mahkemeleri, Askerî Mahkemelerden) oluşmaktadır. Yerel Mahkemelerin yargıçları Cumhurbaşkanı tarafından atanmaktadır. Anayasa Mahkemesi üyeleri (Cumhurbaşkanının teklifi üzerine) parlamentonun iki kanadı tarafından 15 yıllık bir süre için seçilmekte, Yüksek Mahkeme yargıçları ve Yüksek Temyiz Mahkemesi yargıçları (Cumhurbaşkanının teklifi üzerine) Halk Temsilcileri Meclisi tarafından 10 yıllık bir süre için seçilmektedir.

Anayasa mahkemesi Başkanı Bayan Çolpon Bayekova'dır. Siyasî Partiler

2001 yılının başı itibarıyla Kırgızistan'da 32 resmî kayıtlı siyasî parti bulunmaktadır. 1992 yılında "Toplum Örgüt ve Kuruluşları Hakkında" Yasası ve 12 Haziran 1999'de "Siyasî Partiler Hakkında" yasa kabul edilmiştir. Yasaya göre dinî temele dayanan siyasî partilerin kurulması yasaklanmış, ayrıca anayasal rejimin değiştirilmesi, sosyal, ırk, millî ve dinî ayırımcılık ve düşmanlık amaçlarını güden partilerin kurulması ve faaliyette bulunması yasaklanmıştır. Yabancı ülkelerin siyasî parti kurmaları ve onların alt birimlerinin kurulması ve faaliyette bulunması da yasaklanmıştır. Önceki Komünist rejiminin acı deneyimleri ile bağlantılı olan ve en önemli sınırlamalarından birisi, devlet ve parti kurumlarının birleşmesi yasağıdır.

Kırgızistan'ın ilk bağımsızlık yıllarında partiler, koyu Komünist karşıtı bloğu, liberal merkeziyetçiler ve koyu komünistler olarak bölünmüş (1991 yılı Eylül ayında Orta Asya Cumhuriyetleri arasıdan sadece Kırgızistan'da Komünist Partisi yasaklanmıştı, bu parti Kırgızistan Komünistleri Partisi olarak 1992 yılında, yani SSCB'nin tamamen çözülmesinden sonra yeniden kurulmuş, fakat bu sefer çok küçük bir parti ve devletle hiçbir ilişkisi ve bağlantısı olmadan kurulmuştu), 2001 yılının başlarına doğru partiler genellikle hükümet yanlısı ve muhalefet partileri olarak ayrılmaya başlamışlardır. 1991-1993 yılları arasında Komünistler ana muhalefeti oluşturduysa da onlar artık muhalefet partileri arasında önderliği kaybettiler. Ocak 2000'in başlarında eski Cumhurbaşkanı Yardımcısı ve eski Bişkek Belediye Başkanı General Feliks Kulov'un başkanlığındaki yeni muhalefet partisi olan Ar-Namus Partisi Kırgızistan Demokratik Hareketi Partisi ile seçim ittifakı yaparak birleştiler. Cumhurbaşkanı yanlısı partileri, Sosyal-Demokrat Partisi, Adalet Partisi ve Birlik Partisi dahil olmak üzere kendi seçim ittifakını oluşturmaya karar verdiler.

Şubat 2000 genel seçimi, tarihte ilk defa parlamentoya parti listelerine göre seçimi de getirdi (parlamentoda parti listelerine göre seçilenler için sadece 15 kontenjan ayrılmıştı). Fakat parlamento çoğunluğu, geleneksel dar seçim bölgelerince şekillendirilmişti. Bazı muhalefet partileri seçime katılmaktan alıkonulmuşlardı ve dolayısıyla seçime ancak 9 parti girebildi. Parti listelerine göre aşağıdaki parti üyeleri meclise girme hakkını elde etmişlerdi. Bunlar Kırgızistan Komünistleri Partisi, "Birlik" Demokrat Güçler İttifakı (üç partiden, "Adalet", Sosyal-Demokrat Parti ve "Birlik" Partisinden oluşan ittifak), Kırgızistan Bayanlar Demokrat Partisi, Afganistan ve Diğer Lokal Savaşlar Gazileri Partisi ve "Benim Ülkem" partisidir. Fakat parlamento üyelerinin çoğunluğu şu veya bu siyasî partiler ile sıkı ilişki veya bağlantıları olmayan siyasetçilerdir.

Bu seçimler, böylece görünürde olan çok partili sistemden gelecekteki gerçek çok partili yönetim sistemine geçiş aşaması görevini yerine getirmiştir.

Ülkede 400'e yakın sivil toplum örgütü, 12 sivil siyasî hareket bulunmaktadır. Bunların arasında Sendikalar, Kırgızistan Halkları Konseyi, Kırgızistan Hak ve Hukuku Koruma Hareketi, Sivil Toplum Örgütleri İttifakı, Kırgızistan Kadınları Konseyi, Kırgızistan Tarihçileri Derneği, millî ve kültürel merkezler ve diğerleri yer almaktadır.

Devlet Dili

Kırgız Dili (kırgızca), Kırgızistan'ın resmî dilidir. 24 Aralık 2001'de Cumhurbaşkanı "Kırgız Cumhuriyeti Anayasasının 5. Maddede Değişikliklerin Yapılması Hakkında" Kanunu onayladı. Söz konusu Kanun gereğince Rusça, ülkenin ikinci resmî dili haline gelmiştir. Fakat Rusça, devlet dili olan Kırgızca'ya nazaran daha yaygın olarak kullanılmaktadır. 23 Eylül 1989'da kabul edilen Devlet Dili Hakkında Kanun gereğince 1997 yılında Devlet Dili olan Kırgızca'ya tamamen geçilmesi gerekiyordu. Fakat yürütme organları tamamen Kırgızca'ya geçilmesi süresini 1997 yılından 2005 yılına kadar uzattılar. 1999 yılında Cumhurbaşkanlık Devlet dilî Millî Komisyonu bu süreci üç aşama halinde tamamla önerisini öne sürmüştür. 2000 yılında nüfusunun tamamının Kırgızların oluşturduğu Narın ve Talas vilâyetlerinde devlet diline tamamen geçilmesi bekleniyordu. 2003 yılında aynı sürecin Isık-Göl ve Güney Kırgızistan vilâyetlerinde (Celal-Abad, Batken ve Oş) gerçekleşmesi beklenmektedir. 2005 yılında Çu vilâyeti ve başkent Bişkek'in nüfusunun resmî yazışma ve işlerde Kırgızca'ya tamamen geçebilir vs. Fakat 2002 yılında Rusça'ya Kırgızca'nın (Kırgızca'nın resmî statüsü daha yüksek devlet statüsü vardır) yanında resmî dil statüsünün verilmesi resmî yazışma ve işlerde tamamen devlet diline geçilmesi sürecini yavaşlatmıştır.

Yazı Dili

Günümüz Kırgızistan'ında Kırgızlar, uyarlanmış Kiril alfabesini 1940 yılından beri kullanmaktadır (Rus alfabesine üç harf daha eklenmiştir). Orta Çağın ilk asırlarında Kırgızların Orhun Yenisey alfabesinin kuzey varyantını kullanıyorlardı (VII.-XII. yy.). Kırgızların bir kısmî Karahanlılar döneminde X. yy.'dan itibaren Arapça harfleri kullanmaya başlamışlardı. 1928 yılına kadar Kırgızlar bu alfabeyi kullanmışlardı (Afganistan'ın kuzeydoğu bölgelerinde ve Çin'deki Sincan Uygur Özerk Bölgesinde yaşayan Kırgızlar halen Arap harflerini kullanmaktadır). 1928-1940 yıllarında Kırgızistan'da uyarlanmış Latin alfabesi de kullanılmıştır. Günümüzde bazı Kırgız aydınları Latin alfabesine geri dönülmesini savunuyorlar.

Basın

Sovyet dönemi sonrası kabul edilen Anayasada basın sansürü yasaklanmıştır. 10 yıllık bağımsızlık süresi zarfında özel gazete ve dergiler ortaya çıkmıştır. "Asaba" (Bayrak), "Kırgız Ruhu", "Res Publika", "Delo No", "Aalam" gibi özel gazeteler, "Kut Bilim" (Kutadgu Bilig) gibi yarı resmî gazeteler, "Kırgız Tuusu" (Kırgız Bayrağı), "Slovo Kırgızstana", "Erkin Too" (Hür Dağlar) gibi resmî gazeteler ve yasaklanmış gazeteler ("Politika", "Svobodnıye Gorı" vd), ülkede Komünist olmayan basınların olmadığı Sovyet dönemi sonrası plüralist basının parçalarıdır. İlginç yayınların birisi Türk "Zaman" gazetesi tarafından finanse edilen "Zaman-Kırgızistan" gazetesidir. Devlet haber ajansı "Kabar"ın yanı sıra yeni kurulmuş özel haber ajansları da faaliyet göstermektedirler ("Aki Press ve diğerleri). Tüm süreli yayınlar resmî olarak Adalet Bakanlığı tarafından tescil edilebilir ve sadece mahkeme kararı ile kapatılabilir.

Kırgız dilinde ilk kitapların yayımlamasında Cedit yenilikçi hareketinin temsilcileri bulunmakta idi. 1911-14 yılları arasında ilk Kırgızca kitaplar Kazan ve Ufa şehirlerinde yayımlanmıştır. İlk Kırgız yayın evleri, Sovyet döneminde kurulmuşlardı (1926 yılından itibaren).

Yayın evleri Komünist yönetiminin elinde bulunuyordu. Halen tüm büyük yayın evleri ve büyük matbaalar devletin elinde; bu da devletin "hızlı" muhalefet yayınları üzerinde gizli baskı uygulamanın araçları arasında bulunmaktadır.

Kırgızistan'daki radyo yayıncılığının başlangıç tarihi 7 Mart 1927'ye dayanmaktadır. İlk televizyon programları ise 1958'de yayımlanmıştır. Günümüzde büyük Kırgız Devlet Radyo Televizyon Kurumu (KTR) lider konumundaki televizyon ve radyo kuruluşudur. Özel şirketler ("Piramida" ve "Almaz") ve ortak yayın kuruluşları da (KOORT vd.) faaliyet göstermektedirler. Bölgesel özel teleradyo kuruluşları da ortaya çıkmıştır. 1992 yılından itibaren Amerikan bağımsız "Azatlık" ("Özgür Avrupa" "Azatlık" Radyosu) radyo istasyonunun yayınları, orta dalgalar ve UKV dalgalarında yayınlanmakta, 1996 yılından itibaren BBC İngiliz kurumunun Kırgızca radyo programları da yayımlanmakta, 1999 yılından başlayarak TRT'nin Kırgızca radyo programları da yayın yapmaktadır. Kırgızistan'da halen büyük Rus televizyon kurumlarının programları yayımlanmaktadır. Uydu bağlantısı üzerinden Avrupa dillerindeki dünya televizyonlarının programları yayımlanmaktadır.

Bir yandan yerel bağımsız basın mensuplarına yönelik bürokratik engeller gözlemlenmekle birlikte diğer yandan dünya haber ajansları bilgilerinin yayınlanmasında şeffaflığa ve açıklığa doğru eğilim ve istek gözlemlenmektedir.

1994 yılından itibaren ülkede dünya bilgisayar ağının büyük hizmet sunucuları kurulmuştur. Bunların arasında "Elcat", "Asia Info", "Totel" ve diğerleri yer almaktadır. Ticarî olmayan hizmet sunucuları da bulunmaktadır (Soros Vakfı-Kırgızistan, Freenet vd.). 2001 yılının Aralık ayında ilk devlet kurumlarının portalı Kırgızistan Devleti'nin resmî web sunucusu faaliyete geçmiştir. Portal da hem hükümet siteleri hem de yerel yönetimlerin siteleri yer almaktadır. Kırgız dilinde ilk web-siteleri de ortaya çıkmıştır.

Bilim ve Yüksek Öğretim

Günümüz Kırgız biliminin öncüleri arasında Millî Bilimler Akademisi (1943 yılında SSCB Bilimler Akademisi'nin Kırgızistan şubesi olarak kurulmuş ve 17 Ağustos 1954'te bu kurum Kırgızistan Bilimler Akademisi'ne dönüştürülmüştü), Kırgız Devlet Millî Üniversitesi (1931 yılında Devlet Pedagoji Enstitüsü olarak kurulmuş, bu Enstitü 1951 yılında Kırgız Devlet Üniversitesi olmuş ve 1993 yılında Kırgız Devlet Millî Üniversite statüsünü almıştır), Teknik Üniversite ve diğer yüksek öğretim kurumları ve Bilimsel Araştırma Enstitüleri yer almaktadır.

Yeni okulların açılmasıyla ve bilimin önem kazanmasıyla birlikte yüksek öğretim okulları açılmaya başlamıştır: 1992'de Kırgız-Rus Slav Üniversitesi, 1994'te Kırgız-Özbek Koleji, 1996'da Kırgız-Türk Üniversitesi, 1997'de Amerikan Üniversitesi vs. Bunların yanında aynı branşlarda olmak üzere büyük öğretim kurumları açılmaya başlamıştır: 1992'de Kırgız Teknik Üniversitesi, Kırgız Mimarî-İnşaat Enstitüsü, 1993'te Madencilik Enstitüsü, 1995'te Kırgız Devlet Konservatuarı, 1996'da Ziraat Akademisi, Sanat Akademisi, Tıp Akademisi, Kırgızistan Cumhuriyeti İç İşleri Bakanlığı Akademisi vs. Bunun yanı sıra birçok özel öğretim kurumları açılmıştır.

Kırgızistan tarihinde ilk tez, bir Kırgız vatandaşı tarafından 1942'de savunulmuştur; ilk doktora tezi ise 1948'de gerçekleşmiştir. Kırgızistan Cumhurbaşkanlığı tarafından 26 Haziran 1992 tarihinde çıkarılan yasaya göre Yüksek tasnif kurumu kurulmuştur. Bu kurum, 1998'de Cumhurbaşkanına bağlı Millî Tasnif Kurumu olarak yeniden kurulmuştur. Bütün ilmî çalışmaların ve doktor, doçent, profesör namlarının savunmaları bu kuruma aittir. Şu anda Kırgızistan'da 300'den fazla doktora öğrencisi ilmî çalışma yapmaktadır. Kırgız bilim adamları tarafından birçok yeni buluşlar yapılmıştır. Bunları belirtmek gerekirse; Uzay denemelerinde (Ay'da) kullanılan âleti bulma, astronotlar için adapte olma âletleri bulunmuştur. Tabii ilimler alanında da Kırgız bilim adamları önemli buluşlara ve başarıya sahiptir. Örneğin nükleer fizikte ("Mambetov Etkisi"), kuantum elektroniği, matematik fiziği, kimya teknolojisi, jeoloji, bunun yanında değişik branşlarda tıp, ziraat, sosyal bilimler alanlarında da önemli buluşları görmek mümkündür. Eylül 2000'de Kırgızistan bilim adamlarının ilk kurultayı gerçekleşmiştir. Kurultayda pazar ekonomisine geçiş devrinde ilmî enstitülerin sağladığı başarılar ve bunun yanında problemler, ilmî kurumların korunması ve çoğalması için yapılan çalışmalar ele alınmıştır.

Tabii Şartlar

Kırgızistan, karlı yüksek dağlar ülkesidir. Ülke toprağının yüzde 93'ünü dağlar ve dağlık vadiler oluşturmaktadır. Toprağın dörtte üçü deniz seviyesinden 1500 m yükseklikte yer almaktadır. Bunların içinden yüzde 41'i sert yüksek dağlardır (sırt). Bunlar deniz seviyesinden 3000 m yüksekliktedir.

Kırgızistan dağlarının asıl önemli bölgesini oluşturan muhteşem sıra dağı ise Tengir-Too'dur (Tien-Şan) ve 88 büyük dağdan oluşmaktadır. Kırgızistan toprağında bulunan Tengir-Too dağının en ünlü zirveleri ise şunlardır: Pobeda zirvesi (7439 m), Lenin zirvesi (7134 m), ünlü Han-Tengri (6995 m). Bazı zirveler ise Kırgızistan, Çin ve Kazakistan sınırlarının kesiştiği yerde bulunmaktadır. Kırgızistan'da 8000'den fazla buzul bulunmaktadır (Buzul alanı 6000 km2'den fazladır). 40 binden fazla olan nehir ve çaylar arasında en büyük olanı Narın Nehri, Kara Darya Nehri ile doğudaki Tanrı Dağları ile batıdaki Fergana ve Sır Derya'nın aşağıdaki kısımları arasında en büyük su kaynaklarındandır. Sır Derya Amu Derya'dan sonra Orta Asya'nın ve Özbekistan'ın tahıl deposu olan Fergana bölgesinin ikinci büyük nehridir.

Kırgızistan dağlık gölleri ile meşhur, bunların arasında en büyük olanı Isık Göl ("Sıcak Göl", eski Türkçe anlamı "Kutsal Göl"). Hacmi 1738 metreküp, azami derinliği 668 m.dir. Derinliği bakımından Isık Göl Orta Asya'da en derin göldür. Ayrıca Song Köl, Çatır Köl, Sarı Çelek gibi diğer göller de bulunmaktadır. Isık Köl ülkenin turizm merkezi olarak bilinmekte, sıralanan diğer göller ise çok yüksek yerlerde bulundukları için oralara sadece yazın ulaşılabilmektedir.

Kırgızistan, sadece madenleri ile meşhur değil (ülkede kimyasal maddeler tablosunda yer alan 60'tan fazla madde bulunmakta) bazı maden ve yatakların ulaşılması güç olan yerde bulunmaları ile de meşhurdur, bu da bu madenlerin işletilmesini zorlaştırmaktadır. Kömür rezervleri 25 milyar ton olarak tahmin edilmektedir. Petrol, doğal gaz, sürme, cıva, altın, kalay ve diğer maden yatakları bulunmaktadır. Kırgızistan'daki uranyum yatakları daha Sovyet döneminde nükleer projeler için kullanılıyordu.

Ülkenin bitki örtüsü ve hayvanlar âlemi özellikle XX. yy.'da büyük bir değişim maruz kalmıştır. Kırgızistan'da 80'den fazla memeli türü, 330'dan fazla kuş türü, 50'ye yakın balık türü, 30'a yakın sürüngen türü bulunuyorsa da dağ parsı, vaşak, ayı, dağ koyunu, ağaç sansarı gibi hayvanlar yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Devlet tarafından korunan millî orman ve parkların bulunması ile beraber, ki bunların arasında meşhur Arstanbap ceviz ormanları, millî park Ala-Arça da yer almakta, halk arasındaki özellikle Sovyet dönemi sonrası yaşanan yakıt sıkıntısı, ülkenin dağlık kısımlarındaki ormanların yok edilmesine neden olmuştur. Bu yüzden heyelan gibi doğal afetlerin sayısında artış görülmektedir. Günümüzde ekoloji uzmanları buzulların korunması ve diğer akarsu ve doğal kaynakların doğru kullanılması konularını gündeme getirmektedirler. 1998 yılının Mayıs ayında yaşanan Barskoon afetinde zehirli maddeleri (siyanür) taşıyan ve Kanada-Kırgızistan ortaklığı olan "Kumtor Operating Company" firmasına ait kamyonun devrilmesi sonucunda bu zehirli maddelerin bir kısmı havaya ve Barskoon çayına, toprağa ve Isık Göl'e bulaşmış ve bu olay da küresel ekolojik güvenlik konusunu yeniden gündeme getirmiştir.

Ekonomi

Günümüzde ülke ekonomisinde köklü değişiklikler yaşanmaktadır. Bunun yanı sıra Orta Asya cumhuriyetleri arasında Kırgızistan ilk olarak hızlı bir şekilde Sovyet ekonomi sistemini kaldırmaya başlamıştır. 90'lı yılların ortasına doğru tarım reformu sonucunda kolhoz ve sovhozlar kaldırılmıştır. Her yerde özelleştirme ve devlet mülkiyetinden çıkarma süreci yaşanmaktadır. Fakat hükümetin ekonomik reformlar programı, halen geliştirme aşamasından geçmektedir. Devlet kredilerinin çarçur edilmesi, ekonomik suçlar, bürokratların yolsuzlukları, ülkenin ekonomik hayatında gittikçe çoğalan olumsuz hadiseler haline gelmiştir.

Eski Sovyet cumhuriyetlerinde bulunan Sovyet iktisadî teşebbüslerin iş birliği temelinde kurulan eski tesisler, tamamen harap olmuş vaziyettedir. Değişik ülkelerin ekonomik çıkarları, BDT ülkeleri arasında imzalanan gümrük ve iktisadi birlikleri anlaşmalarının hayata geçmesine neden olmuştur. BDT ülkeleri arasında Dünya Ticaret Örgütüne ilk olarak Kırgızistan'ın üye olması (1998), BDT'de yer alan ekonomik partnerleri tarafından olumsuz karşılanmıştır. Fakat bu adım Kırgızistan'ın dünya ekonomisine entegre olmasında önemli bir başarıdır.

Eski SSCB'nin Sovyet ekonomik yapısının dağılması ile birlikte 10 yıl içinde Kırgızistan'ın Gayrisafi Millî Hasılası %28 azalmıştır. Başlatılan ekonominin yeniden yapılandırılması süreci yavaş yavaş sonuçlarını vermeye başlamıştır. Geçen asrın son 5 yılında (1996-2001) 1995 yılına göre GSYH %30 artmış, bu da ekonomik reformlar sayesinde makro ekonomik istikrara ulaşıldığının göstergesidir.

10 yıllık bağımsızlık dönemi içerisinde devlet mülkiyetinde bulunan iktisadî teşebbüslerin payı 9,3 kat azalmıştır. Bu süre zarfında özel teşebbüslerin sayısı %43 artmıştır. 2001 yılında özel sektörün %86'sı tüzel kişiler oluşturuyordu. Bununla birlikte özel sektörde GSYH'nin %85'ten fazlası üretilmektedir (1991 yılında GSYH'daki payı sadece %25,8 idi).

Ön tahminlere göre 2000 yılında GSYH 62,5 milyar Som, kişi başına da 12,7 bin Som olmuştur. GSYH yapısında da önemli değişiklikler yaşanmış ve 2000 yılında 1991 yılı ile kıyasla hizmetler sektörünün payı %6 artış göstermiş ve GSYH'nin %32'den fazlasını oluşturmuştur.

Sanayi

1996 yılından itibaren sanayide olumlu gelişmeler yaşanmaya başlamıştır. Yeni dönemde petrol işleme sektörünün temeli atılmıştır. Kırgızistan'da gelecek vaat eden sektörler arasında maden sanayi ve hidroenerji sektörleri bulunmaktadır. Aralık 2001'de Taş Kömür hidroelektrik santralinin son üçüncü tesisi hizmete girmiştir (Celal-Abad vilâyeti). Narın nehri üzerinde bulunan bu altıncı elektrik santral, yılda 2 milyar kwt enerji üretebilecek kapasitedir. 2000 yılında ülkede 14 milyar 931 milyon kwt enerji üretilmiştir. Eğer önceleri suların kullanımı daha çok enerji üretimi ile bağlantılı olduysa da Aralık 2001'de kabul edilen yeni Kanun gereğince Kırgızistan'ın su kaynakları ticarî bir mal olarak kabul edilmiştir. Akar su kaynakları kanallar ağı, barajlar, hidro elektrik santral ve diğer tesislerden oluşmakta ve bunların çalışması için büyük yatırımlar gerekmektedir.

2000 yılında maden sanayisinde 9,7 milyar Somluk ürün üretilmiş, bunun %95,3'ü renkli madenler sanayisine tekabül etmektedir. 1986 yılında kurulan Makmal altın madeni tesisi 2000 yılında 2,1 ton altın üretmiştir. Kırgız Kanada "Kumtor Operating Company" ortak şirketi (1996 yılında faaliyete geçmiştir) sadece 1998 yılında 20,3 ton altın satmıştır. Önümüzdeki yıllarda şirket altın üretimini yıllık 30 tona çıkarmayı plânlamaktadır. Arama projelerinin yürütüldüğü diğer altın maden yatakları da bulunmaktadır. Altının elde edilmesi Kara-Balta maden fabrikasında yapılmaktadır. Söz konusu fabrika uranyum madenlerini de işlemektedir.
Kırgızistan, BDT ülkeleri arasında sürme üretimi konusunda tekelci konumundadır. Kadam-Cay sürme fabrikası Tacikistan, Kazakistan ve Saha Yakutistan'dan gelen sürme hammaddesini işlemektedir. 1942'de cıva fabrikası olarak kurulan Haydarken Devlet Anonim şirketi 2000 yılında 33,8 ton cıva üretmiştir.

Günümüzde ülkede, 494 makine sanayi ve metal işleme tesisi faaliyet göstermektedir. Bu sektörde en büyük pay elektroteknik sanayi (%56,5) ve âlet ve cihaz sanayiîne (%19) aittir.

Kırgızistan'ın hafif sanayi üç önemli sektörden oluşmaktadır, bunlar tekstil, hazır giyim ve deri ayakkabı ve kürk sektörleridir. Hafif sanayi toplam sanayi üretiminin %30'unu üretmektedir. KOBİ'ler hafif sanayide daha başarılı bir şekilde gelişmektedirler. Şırdak, tuş kiyiz, millî motifli deri ürünlerini üreten çok sayıda özel işletmeler ortaya çıkmıştır.

Gıda sanayii daha çok yerel ham maddelerin yurt içi tüketimi için işlenmesi ile bağlantılıdır. Geçiş döneminde bu sektör de çok zor bir krizden geçmektedir. Bu sektörde 2000 yılı üretimi 1991 yılı üretiminin ancak %15 kadardır. Bu sektördeki işletmelerin özelleştirilmesi hemen hemen tamamlanmış bulunmaktadır. Özel işletmeler, küçük çaplı fabrikalar, atölyeler, tesisler açılmıştır. Tahıl üretimi ve gıda sanayiînde üretimin istikrarlı eğilimi gözlemlenmektedir.

Tarım

Tarım sektörü son yıllarda GSYH'nin %42'den fazlasını ve GSMH'nin %40'tan fazlasını üretmektedir. Sovyet dönemi sonrası tarım sektörünün yapısı kökten değişmiştir. 1991 yılında tarım işletmelerinin %57'si devlete ve kolhozlara, %43'ü de özel işletmelere ait iken 2000 yılında tarım işletmelerin sadece devlet ve kolektif işletmeler mülkiyetinde, %42'si özel tarımsal kuruluşlara ve %47'si halkın özel mülkiyetinde idi. Halkın çoğunluğu kırsal kesimde yaşıyor olması bu sektörün ülke ekonomisinin gelişmesinde büyük öneme sahiptir.

Tarımda köklü değişiklikler, 1991 -1996'daki kökten reformlar sayesinde olmuştur. Günümüzde Kırgızistan'ın tarım sektöründe çoklu mülkiyet şekilleri bulunan çok yönlü ekonomi tesis edilmiştir. Toprak özel mülkiyeti meselesi de çözüme kavuşturulmuştur. Çiftçiler devlet işletmeleri ve kolhozlardan fazla ürün almaya başlamışlardır. "Kabar" devlet ajansının verdiği bilgilere göre 2001 yılında 2000 yılına kıyasla %6 fazla hasat elde edilmiş ve asgarî ihtiyaçtan 500 bin ton fazla tahıl üretilmiştir. Aynı zamanda sulama sisteminin bozulması, sistematik şekilde gübrelenen arazilerin azalması ile ilgili olumsuzluklar da yaşanmaktadır. Köylülerin fakirliği, tarım makinelerinin azalmasına neden olmuştur. Tohum ve cins hayvancılığında durum içler acısıdır.

Finans

1999 yılında enflasyon oranı yaklaşık %39 olarak gerçekleşmiştir. Kararlı para politikası sayesinde 1991 yılında %2032,7 seviyelerine kadar ulaşan hiper enflasyonu bertaraf etmede başarılı olunmuş ve 2000 yılında enflasyon oranı %9,6'a kadar düşürülmüştür.

Millî para birimi Som tedavüle girdiği 10 Mayıs 1993'ten beri Orta Asya'da en istikrarlı para birimi olmasına rağmen Ağustos 1998'de Rusya'da yaşanan malî kaos sonrası ve Kırgızistan ekonomisinin reform plânlarının sonuna kadar hayata geçirilmemesinden dolayı büyük şoklar yaşamıştır (26 Aralık 2001'de 1 Amerikan doları 47,8 Soma eşitti).

Hemen tüm sektörlerin gelişmesi için büyük sübvansiyonlar gerekmektedir. 1999 yılının sonunda zamanın Başbakanı A. Muraliyev Kırgızistan'ın toplam dış borcunun ülkenin GSYH'nin %100'ne ulaştığını itiraf etmek zorunda kalmıştı. Sonraki yıllarda istikrara kavuşma süreci seyretmekteydi; fakat dış borç ödeme güçlükleri halen devam etmektedir. 2001 yılı sonu itibarıyla Kırgızistan'ın toplam dış borcu 1,5 milyar ABD Dolarından fazladır. Bununla birlikte Ukrayna'nın Kırgızistan'a olan borcu da yaklaşık 28 milyon dolardır. Ayrıca birkaç BDT ülkesinin Kırgızistan'a borcu vardır.

1995 yılında Kırgızistan ekonomisine yapılan dolaysız yabancı sermaye yatırımları 95,9 milyon ADB doları iken 2000 yılında bu 89,6 milyon dolardı. İkinci veri bakımından en büyük yatırımcı ülkeler 23,5 milyon dolar ile ABD, 12,1 milyon dolar ile Türkiye, 9,5 milyon dolar ile Almanya, 9,1 milyon dolar ile Hollanda, 6,7 milyon dolar ile Kanada, 6,07 milyon dolar ile Birleşik Krallık vd. Yatırımların bir merkezden yönetilmesi sisteminden uzaklaşma eğilimi istikrarlı bir şekilde gözlemlenmektedir. Kırgızistan'a kredi veren en büyük kuruluşlar arasında Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu gibi uluslararası finans kurumları yer almaktadır.

2000 devlet bütçesinde bütçe gelirleri 10 milyar 029 milyon Som (GSYH'nin yüzdesi olarak %16,1) ve bütçe gelirleri de 11 milyar 308 milyon Som (GSYH'nin yüzdesi olarak %18,2) olarak gerçekleşmiştir. 2000 yılı devlet bütçesi açığı 1.279 milyon Som (GSYH'nin yüzdesi olarak %2,1) olarak gerçekleşmiştir. 1992 yılında devlet bütçesi açığı GSYH'nin 13,8 %'ine ulaşmıştı, yani bütçe açığı gittikçe azalmaktadır.

Dış Ticaret

Son 10 yılda Kırgızistan dış ticaretinin gelişme dinamiği öncelikli hedeflerin değiştiğini göstermektedir. 1991 yılında ülke mal ve hizmet ticaretinde BDT ülkeleri ile ticaretin payı %89, diğer ülkelerin, yani "uzak yurt dışı ülkelerin" payı ise sadece %11 idi. 2000 yılında BDT ülkeleri üzerine düşen pay toplam mal ve hizmet ticaretinin %47,8 idi, diğer ülkelerin payı ise %52,2 idi. 2000 yılında ihracat 504,5 milyon ABD Doları olarak gerçekleşmiş ve bu 1999 yılında göre %11,2 kadar artmıştır. İhracatta ağırlıklı olarak renkli metaller, elektrik enerjisi, pamuk, tütün, değerli metaller, makine sanayi ürünleri vd. yer almaktaydı. İhraç edilen toplam değerli metallerin %72'si Almanya'ya ihraç edilmiştir. Elektrik enerjisinin %80'den fazlası Özbekistan'a ve %14,5'i Kazakistan'a ihraç edilmiştir.

2000 yılında ithalat 554,6 milyon ABD doları düzeyinde gerçekleşmiştir (bir önceki yıla göre %9 azalmıştır). En önemli ithal ürünleri arasında petrol ürünleri ve doğal gaz yer almaktadır.

Kırgızistan 1992 yılından itibaren Ekonomik İşbirliği Örgütü'nün ECO'nun üyesidir. 29 Mart 1996 yılında Kırgızistan Rusya, Beyaz Rusya ve Kazakistan arasındaki Gümrük Birliğine Katılma Anlaşmasını imzalamıştır. 26 Şubat 1999'da Gümrük Birliği ve Tek Ekonomik Alan Anlaşması imzalanmıştır. Gümrük Birliği Avrasya Ekonomik Topluluğuna dönüştürülmüştür (10 Ekim 2000). Aynı zamanda Kırgızistan; Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan arasında Tek ekonomik Alanın Oluşturulması Bölgesel Anlaşması üyesidir (30 Nisan 1994). 1998 yılında bu birliğe Tacikistan da katılmıştır. Kırgızistan'ın 1998 yılında Dünya Ticaret Örgütüne üye olması stratejik önemi haiz bir karardı. 30 Haziran 2000'de ABD Kırgızistan'a yönelik, Jackson-Wenick değişikliklerini kaldırmıştır (Kırgızistan BDT ülkeleri arasında bu yaptırımların kaldırıldığı ilk ülkeydi). Böylece Kırgız-Amerikan ticarî ilişkileri için olumlu rejim tesis edilmiştir.

Dış Politika

1992'den itibaren Kırgızistan 135'ten fazla ülke ile diplomatik ilişkiler kurmuş, 50'den fazla uluslararası örgütün üyesi olmuş, yurt dışında 19 diplomatik temsilcilik ve 3 konsolosluk açmıştır. Kırgızistan'da 88 diplomatik temsilcilik ve uluslararası örgüt temsilcilikleri bulunmaktadır. Bişkek'te ilk elçiliklerini açan ülkeler ABD (1 Şubat 1992) ve Türkiye (28 Şubat 1992) olmuşlardı. 2001 yılı itibarıyla Kırgızistan 2500'den fazla Anlaşmaya taraftır. Aralık 1991'den beri Kırgızistan Bağımsız Devletler Topluluğu'nun (BDT) üyesidir. 2 Mart 1992'de Kırgızistan BM'ne üye olmuştur. 1992 yılından itibaren OSCE faaliyetlerine aktif olarak katılmaktadır. NATO ile "Barış İçin Ortaklık" projesi çerçevesinde iş birliği çok önemlidir. 1996'da Şanghay Beşlisi kurulmuştur (Kırgızistan, Rusya, Çin, Kazakistan ve Tacikistan). Haziran 2001'de bu örgüt "Şanghay İş birliği Örgütü"ne dönüştürülmüş ve örgüte Özbekistan da kabul edilmiştir.

Mayıs 1992'den itibaren Kırgızistan Kolektif Savunma Anlaşması'nın üyesidir. Söz konusu Anlaşma, Özbekistan İslâmî Hareket militanlarının Güney Kırgızistan'daki Batken vilâyetine 1999­2000 yıllarında düzenledikleri eylemlere karşı çok etkin araçlardan birisi olmuştur.

1998 yılında Cumhurbaşkanı Akayev "İpek Yolu Diplomasisi" doktrinini ileri sürmüş, bu da post-Sovyet Kırgızistan'ın barışçı dış politikası konseptinin ana unsuru haline gelmiştir.

2001 sonbaharında Kırgızistan uluslararası toplumun uluslararası terörle mücadelesini desteklemiştir. Aralık 2001'de OSCE himayesi altında "Bişkek'te "Orta Asya'da Güvenlik ve İstikrarın Güçlendirilmesi: Teröre Karşı Her Türlü Çabaların Arttırılması" konulu Uluslararası Konferans düzenlenmiştir. Kırgızistan bu konferansın öncüsü olmuştur. 2002 yılı Kırgızistan hükümetinin önerisi üzerine BM tarafından "Dağlar Yılı" olarak ilân edilmiştir.

Nüfus

2000 verilerine göre Kırgızistan'ın nüfusu 4 milyon 907,6 bindir. Bunların arasında 3,2 milyon insan kırsal kesimde yaşamaktadır. 2000 yılında ekonomik olarak aktif nüfus 1 milyon 911,4 bin olup, bunların arasında 1 milyon 36 bini erkekler (dolayısıyla ekonomik olarak aktif kadınların nüfusu 832,5 bindir). 1 Ocak 2000 itibarıyla erkek nüfusu 2 milyon 415,6 bin (%49,3) ve kadın nüfusu da 2 milyon 479 bin (%50,7) idi.

Etnik Yapı

XIX. yy.'ın 3. çeyreğinde Rus İmparatorluğu'na dahil edilmesinden itibaren çok etnik grubun varlığı görülmektedir (fakat o döneme kadar da Kırgızlar arasında Orta Asya halklarının küçük grupları da yaşamakta idiler). Resmî bilgilere göre cumhuriyette halen 80 halkın temsilcileri yaşamaktadır. En kabalık grup olan Kırgızlar, 1999 verilerine göre nüfusun %65'i oluşturuyorlardı. İkinci sırada, genellikle Kırgızistan'ın güneyinde yaşayan Özbekler %13,8 yer almaktadır. Ruslar, nüfusun %12,5'ini oluşturuyorlar. Ruslar: Ukraynalılar, Almanlar, Yahudiler, Kuzey Kafkasya halkları gibi azınlıkların temsilcileri Sovyet dönemi sonrası anavatanlarına göç etmiş bulunmaktadırlar. Ülkede kalan tüm kalabalık etnik grupların millî ve kültürel merkezleri bulunmakta, onlar da ülkedeki tüm millî ve kültürel merkez ile kuruluşlarının faaliyetlerini düzenleyen yarı resmî örgüt olan Kırgızistan Halkları Konseyine üyedirler.

DİN

Nüfusun büyük bir çoğunluğu Sünnî Müslümanlardan oluşmaktadır. Onlar, yani Kırgızlar, Özbekler, Kazaklar ve diğerleri geleneksel olarak Sofizmin Hanefî mezhebine ait ve diğer mezheplere nazaran diğer din ve Türk halklarının İslâm öncesi birçok inanç ve geleneklerine daha toleranslıdır. Diğer semavî din temsilcileri eski Rus İmparatorluğu'ndan gelen Ortodoks Hıristiyanlardan oluşmaktadır. XIX. yy.'ın sonralarında Menonitler gibi ve Sovyet döneminden itibaren Baptistler, Yehova'ya inanlar gibi diğer küçük Hıristiyan mezhep ve akımları ile Budistler vardı; fakat Sovyet dönemi sonrası daha önce yerel halk tarafından bilinmeyen dinî akım ve mezheplerin sıkı çalışmaları başlamıştır. Bunların arasında Bahaîler, Munistler, Falunggong inancı temsilcileri vd. yer almaktadır. Devletin laik düzeni, Anayasal bir kural olarak Anayasada yer almakta ve Sovyet ateist devlet sisteminin gelenekleri günümüzde yerel halkın dinî hoşgörü ortamına etkisini yitirmiştir. Bunun yanı sıra Kırgızistan'da sadece iki büyük semavî din İslam ve Ortodoks Hıristiyanlığın dini bayramları ve İslâm öncesine dayanan yerel Yeni Gün ve Yeni Yıl Nevruz (gece gündüz eşitliği günlerinde) Bayramları resmî bayram olarak kabul edilmiştir. Sovyet döneminde özellikle Stalin yönetimi döneminde Müslüman din adamları baskıya maruz kalmış ve takibe alınmış, camiler ve dinî okullar medreseler yıkılmıştı, bağımsızlık sonrası Kırgızistan'da ise binlerce yeni cami inşa edilmiş, Müslümanlara ait yüksek dinî okullar ve ilâhiyat fakülteleri açılmıştır. Hükümet sadece Müslümanlara değil Kırgızistan Ortodoks kilisesine de yardım etmiştir. Yeni dinî gruplar ise, diğer bir deyişle Bahaîler, Munistler, Batı Avrupa'dan gelen Hıristiyan mezhepleri yurt dışından malî destek almaktadır. Hükümet resmî olarak değişik yeni dinî akımlara karşı tarafsız olmasına karşın uygulamada geleneksel büyük dinler temsilcilerinin yeni "moda olan" dinî akımlarına karşı çıkmaktadır.

Kırgızlar ve Kırgızistan'ınKısa Tarihçesi

Kırgızlar, Kırgızistan'ın titüler (esas, ana) halkı dil bakımından Türk lehçelerinin Kırgız-Kıpçak koluna aittir. Türk lehçeleri ise içinde Moğol, Tunguz-Mançu, Kore ve Japon dillerinin de bulunduğu Altay dilleri ailesinin bir alt koludur.

Kırgız Etnonimi ve KırgızlarınEtnik Kökenleri

Kırgızlar Türk halklarından birisidir. Çok eski zamanlardan beri onlar Kırgız etnonimini taşımaktadırlar. Bu terim ise sadece Türkçe olarak açıklanabilir. Bu terimin açıklanmasında halk ve bilimsel etimolojinin birçok yorumları mevcuttur.

Halk yorumlarında "Kırgız" etnonimine ses bakımından birbirine uyan sözcüklere atıfta bulunmakta: "kırk" sayısı ile "kız" sözcüğü arasında bağlantı kurulmaktadır. Varyantların birisinde bu halkın kırk boydan oluştuğu ve soyu kırk kızdan geldiği yönünde rivayetler anlatılmakta: Bunun yanında "kırk" sayısı ile "Oğuz" etnoniminden bahsedilmekte (kırk Oğuzlar boyu, bu boyların birliği), bazı durumlarda ise "kır" kelimesi (Kırgızca'da dağ, dağ yamacı) ve Oğuz etnonimi dağlık, dağlarda yaşayan oğuzlar olarak açıklanıyor.

Birçok şecerede, Ebu'l Gazi Bahadır Han'ın (XVII. asır), Osmonalı Sıdık Uulu'nun şecerelerinde (1875-1940) "Kırgız" kelimesi Oğuz Kağan'ın torununun adı olarak geçmektedir. Halk etimolojisinin örnekleri Çin "Yuan Şi", yani "Yuan Hanedanı Tarihi" (XIV. yy.') başlıklı kaynağında kaydedilmiş ve bu kaynağa göre Kırgızların kırk Çin kızı ile Us ovası halkından (Us-Ugus-Oğuz mu?) geldiği anlatılmaktadır. Fergana'lı Seyfettin Aksıkenti'nin verdiği bilgilere göre (XVI. yy.') Sultan Sancar'ın Doğu Fergana'ya sefer düzenlediğinde kırık Özgönlü Oğuzların Hodcent'e kaçarak (Kuzey Tacikistan) kurtuldukları ve Kırgız halkının bunlardan geldiği ileri sürülmektedir.

"Kırgız" adının bilimsel yöntem açısından etimolojik olarak açıklanmasının farkı halk efsane ve rivayetleri ile ilgisi olmamasıdır. Özelliği de şu, "Kırgız" etnonimi dil bilimi ve onomastik yöntemler sayesinde değişik unsurlara ayrılmaktadır. Bazı varyantları şöyledir:

1. "Kırk" ve "yüz" (yani "kırk yüz"-Radlov'un ileri sürdüğü varyant),
2. "kırk" ve "er", yani "kırk er (ler) "-Ahmet Zeki Velidi TOGAN;
3. "kıra" ve "gız"-"siyah saçlı halk", D. Aytmuratov;
4. "kırgu"-"kırıg" ve bunlara çoğulu bildiren "ız" ekinin eklenmesi, yani "Kızıldar"-"Kızıllar", K. Petrov;
5. "Kırık" ve "oğuz", "Kızıl Oğuz", yani Güney Oğuzlar ve Batı Oğuzlar, N. Baskakov;
6. "Kırgın"-"kırgıt"-"Kırgız", yani "al yüzlü, diğer bir deyişle genotip olarak açık renk saçlı, mavi gözlü, al yüzlü halk mensupları, Andrey Kononov vd.

Kırgız etnoniminin açıklanmasında şunu da dikkate almak lazım, bazı kardeş Türk halklarının adlarında "gız", "guz", "gun", "gur", "gar", "gaz", "ar", "aş", "as" ve diğerleri gibi benzer unsurlar bulunmaktadır (Oğuz, Gagavuz, Kun, Uygur, Onogur, Bulgar, Suvar, Hazar, Kızık, Cooray, Çuvaş, Tölös). Bu da "Kırgız" etnonimin öz Türkçe kelimeler temelinde ortaya çıkan bir söz olduğu anlamına gelmektedir. Kırgızlar sadece etnik adları ile değil genetik kökenleri itibarıyla da Türk dünyasının parçasıdır. M.Ö. II. yy.'dan başlayarak Proto Türk dünyası beyaz ve sarı ırklar özelliklerini taşıyan halklardan oluşmaya başlamıştı. Eski zamanlarda Kırgızlar beyaz ırka ait özelliklerin baskın olduğu Türk boylarından birisi idi.

Eski Kırgızlar

Kırgız etnik adı ilk defa M.Ö. 201 yılında Hunnuların Şanyüyü (Kağanı) Mode'nin Merkezi ve İç Asya'nın bazı komşu halklarını fethettiği olaylarının anlatıldığı eski Çin vakayinamelerinde geçmektedir. O eski zamanlarda Kırgızlar Hun İmparatorluğun kuzeybatı parçasını oluşturmuşlardır.

Bazı bilim adamları Kırgızların eski vatanları olarak Ene-Say (Ana Çay) (Yenisey) ovasını saymakta, bazıları Kırgızların eski vatanlarının Moğolistan'ın kuzeydoğusunda günümüz Hırgıs-Nur (Kırgız Gölü) bölgesinde olduğunu tahmin etmektedirler. Eski Çin tarihçisi Ban Gu (M.Ö. I. yy.') "Han Şu"-"Han Hanedanı Tarihi" adlı eserinde şöyle demektedir: "Kırgızlardan 7 bin li kadar doğuda Şanyüylerin (Hunların) karargâhı bulunmaktadır". Arkeolog Prof. Dr. Y. Hudyakov, Sinolog L.A. Borovkova ve günümüz Kırgız tarihçileri bu bilgilere dayanarak M.Ö. I. yy.'da Kırgızların Doğu Tanrı Dağları (yani günümüz Tanrı Dağlarının olduğu yer) bölgesinde yaşadıklarını savunmaya devam etmekteler. Bu halk günümüzdeki Manas, Kara-Şaar şehirlerinin bulunduğu günümüz Doğu Türkistan'da ve Boro-Horo sıra dağlarının kuzey yamaçlarında yaşamıştır. Eski zamanlardan beri Kırgızlarla komşu yaşayan Türk halkları arasında Hunlar, Usunlar, Dinlinler ve Hint-Avrupa Dillerinde konuşan Doğu Türkistan halkları arasında yer alan Yueçileri, yani Toharları saymak mümkündür.

Çin tarihçisi Sıma Tsian'in (M.Ö. 145-86) "Şi Tzi" (Tarihi Notlar) adlı eserinde belirttiği gibi M.Ö. 201 yılında Hun Hükümdarı Mode Şanyüy (Maodun Şanyüy) kuzeye ve kuzeydoğuya doğru sefere çıkmıştır. Bu sefer sonucunda daha önce bağımsız olan Hanuy, Tsuyşe (Kuyşe), Dinlin, Kırgız ve Sinli boylarını fethetmiş ve devletine dahil etmiştir.

Hunların kurduğu çok etnik gruplu devlette eski Türk halkları arasında kültürel alış veriş süreci yaşanmış, onların dil yakınlığı, gelenek ve örflerin yakınlığı daha da pekişmiştir. Eski Kırgızlar Hunların siyasî yönetim ve askerlik sanatlarını öğrenmiş ve benimsemiştir (Ortaçağlarda Kırgızların orduları Hunların orduları gibi sağ kanat, sol kanat ve orta merkez kanattan (İçkiliklerden) oluşuyordu). Hunların siyasî yönetimi altında oldukları için Kırgız orduları Hunların Çin İmparatorluğu'na ve diğer devletlere karşı yürütülen savaşlara Hunların birlikte katıldılar. Dolayısıyla Kırgız tarihi kahramanlık destanların kökünün Hunlar dönemine uzandığı yönündeki düşüncelerin büyük bir haklılık payı olduğu doğrudur.

Kırgızların İlk Bağımsız Devleti

M.Ö. 56 yılında Hun Devleti'nin siyasî bölünmüşlüğü durumunda ve bu devletteki merkezi yönetimin zayıflaması sonucu Kırgızlar bağımsızlığını elde ediyorlar ve egemenliklerini ilân ediyorlar. Kırgızların merkezî bölgesi Doğu Tanrı Dağlarının kuzeyi ile Boro-Horo sıra dağlarının ve Dzisotin Elisun bozkırların arasında bulunuyordu. Yazılı tarih kaynaklarında işte bu yıldan itibaren Kırgız Devleti'nden bahsediliyor (eski Çin tarihçisi Ban Gu Kırgız Devleti'ni "go" terimi ile, yani "Çarlık" olarak adlandırıyor).

Coğrafî konum itibarıyla Kırgızların bu küçük ülkesi birkaç sene Hunların dikkati dışında kalmış ve Kırgız devlet geleneğinin ilk kaynağı olmuştur. Ancak M.Ö. 49 yılında Kuzey Hunların hükümdarı Çjinçji Şanyüy günümüzdeki Manas şehri yakınlarında bulunan Utszi Devleti'ni fethetmiş, ondan sonra da topraklarına Utczi Devleti'nin batısında bulunan Kırgız Devleti'ni ve onların kuzeyindeki Dinlin ülkesini fethetmiştir. Çjinçji Şanyüy Kırgızların ülkesinde uzun bir süre kalmamış ve Kangüy Devleti ile ittifak kurulduğu için batıya doğru sefere çıkmıştır. Bazı araştırmacılar Kırgız ordularının bazı kısımlarının Çjinçji Şanyüy'ün seferi sırasında M.Ö. 48-42 yıllarında Talas ovasına kadar gittiklerini belirtmektedir.

I-V. YY.'lar Arasında Kırgızlar

M.S. I. bin yılın ilk yarısında Kırgızların yoğunlukla yaşadığı ana bölge Tanrı Dağlarının doğu tarafıdır. Çin kaynakları Kırgızları Yantsinin, yani Kara Şehrin kuzeyinde Ak Dağların yanında yaşayan ve Türk Tele (Töles) boyları konfederasyonunun komşuları olarak tanımlamaktadır. Aynı kaynaklara göre Dinlinlerin bazıları Kırgızların arasında asimile olup eriyip gitmişler ve bazı Hunlar da Kırgızlaşmışlardır. V. yy.'da Kırgızlar Tölesler gibi Kuzey Çin'den gelen Juan-Juanlara, yani Avarlara karşı savaşmışlar, fakat savaşı kaybederek bu devlete boyun eğmek zorunda kalmışlardı. Çin kaynaklarına göre ana dişi kurt hakkında efsaneler bilinmektedir. Bu efsaneye göre Kırgızların Türk Aşina (Arslan) sülâlesi ile yakınlığını tahmin etmek mümkündür. Bu efsanede Türk halklarından birisi olan Kırgızlar hakkında bilgi vermekte ve tüm bu boyların anasının dişi kurt olduğu anlatılmaktadır. Dişi bozkurt, pars (vagda), geyik Kırgızlarda totemik hayvanlar olarak kabul edilmektedir. Diğer Türk halkları gibi Kırgızlar yukarıdakilerin yanında Tanrıya (Gök Tanrı'nın, yani Tanrısal Göğün sembolüdür) ve eski zamanlardan kaynaklanan doğal olaylara, Venüs yıldızına, Aya, ateşe inanıyorlardı.

M.S. V. yy.'da Aşina boyuna mensup Türkler Hesi koridorundan Altay'a göç ettiğinde Kırgızlar doğu Tanrı Dağlarından (Tien Şan dağlarından) Yenisey'e göç etmişlerdir. Burada onlar Güney Sibirya'da VI. yy. ve XIII. yy.'da Kırgız Kağanlığı'nı kurdular, sonraki dönemde bu kapanlık Merkezî ve İç Asya Türklerinin devletleri içine dahil edilmişti (Büyük Türk Kağanlığı, Doğu Türk Kağanlığı, Uygur Kağanlığı).

Juanların hakimiyetinin zayıfladığı ve onların Aşina boyunun kumandanlığı altındaki birleşik ordu birliklerinin saldırılara maruz kaldığı sıralarda Kırgız devleti bağımsızdı (Çin kaynaklarında "Aşina" bazen kurt bazen de aslan olarak açıklanmaktadır). Şayet aynı Çin kaynaklarında Türk Kağanlığı'nı kuran Bumın Muhan Kağan'ın (553-572 yıllar) oğullarından birisinin Sayan dağlarına doğru sefere çıktığı ve 555 yılında "Kuzey Tsigulara" boyun eğdirdiği anlatılmaktadır. Bundan kısa bir süre önce 553 yılında Bumın Kağan'ın cenaze törenlerine Bağımsız Kırgız Devleti elçisi de katılmıştı. 568 yılında Büyük Türk Kağanlığı'nın batı kanadı hükümdarı İstemi Kağan'ın Bizans elçisi Zemarh'a "Herhiz" (Kırgız) halkı arasından alınan bir cariyeyi hediye olarak vermiştir. Türk Kağanlığın fiilen ikiye batı ve doğu kanatlarına bölünmesinden, yani 581 yılından itibaren Kırgız Devleti fiilen bağımsız devlet olarak bulunuyordu, sadece belli bir aralıklarda Aşina boyunun topraklarına şeklen giriyor, bazen de Seyanto Teles boyuna (629-646) tabii idi.

632 yılında Çin'in Tan hanedanından gelen İmparatoru Taytszun Van Yihun'u Kırgızların devletine elçi olarak göndermişti. Çin kaynaklarında 643 yılında Kırgız Kağanlığı elçisinin İmparator Taytszun'un huzuruna geldiği ve kendisine ağaç sansarı kürkünü sunduğu bilgiler muhafaza edilmiş, 648, 653 ve 675 yıllarında da Kırgız elçileri gelip gitmişlerdir. 648 yılında Elteber-Hükümdar Işbara (Yenisey Kırgız Kağanlığı Hükümdarı) Tan hanedanı sarayına gelmiş ve törenle karşılanmıştır.

VII. yy.'ın sonu ve VIII. yy.'ın başları Kırgızların bağımsızlık için savaşan ünlü kağanı Bars-bek'in yaşadığı zamanlardır. Onun hayatı ve yaptıkları Orhun Yenisey Runik Yazıtlarında betimlenmiştir.

Yenisey Kırgızları VII-XII. yy.'larda kendi millî yazısını Yenisey Runik yazılarını kullanıyorlardı. Büyük İpek Yolu'nun Kırgız kolu Yenisey bölgesinin Çin, Tibet, Tanrı Dağları Türkleri, İslâm dünyası ile irtibata geçmek için çok uygundu ve medeniyetler köprüsü gibi gelişme için katkıda bulunuyordu.

Kırgızistan toprakları ise VI-IX. yy.'larda Batı Türk Kağanlığı, Türgeş Kağanlığı, Karluk Devleti gibi Türk devletlerinin merkezi bölgesi idi.

Uygur Kağanlığı (744-840) ve Kırgızlar. Uygur Kağanı Bayan Çor (Moyun Çur), Ötüken'i fethederek Büyük bir Türk devleti kurmaya başlamıştı. Pars yılında, yani 750 yılında Uygur Kağanlığı yukarı Yenisey yakınlarında (günümüz Tuva'nın tamamında) yaşayan Çik boyuna karşı sefer düzenlemiş ve Kırgızlara dost ve komşu olan bu halkı fethetmiştir. Tavşan yılında (751'de) İrtiş ovalarındaki Karluklar ve bazı Orhun Türkleri Kırgız Kağanlığı ile Uygurlara karşı siyasî ittifak oluşturdular. Çikler Uygurlara karşı isyan etmeye hazırlanıyorlardı. Fakat Orhun'da Bayan Çor'a dikilen anıttaki bilgilere göre Uygur ordusu Çiklere yardıma acele eden Kırgız kağanının akıncılarını tutsak alarak atlı ordu birliklerine saldırmış, ondan sonra İrtiş nehrine geçerek üç Karluk boyun birleşik ordularını da mağlubiyete uğratmıştır. Bayan Çor düşmanlarının ortak ve uyumlu hareketlerini engellemiş ve Çiklerin başında kendi temsilcisini bırakmıştır. 758 yılında Kırgız kağanlığı Uygur kağanlığına bağlı duruma gelmiştir. Fakat Kırgız kağanı Ordo-Balık karşısında şeklen boyun eğiyordu.

820 yılında Kırgız Aco'su (Aco, devlet başkanının unvanı) kendini bağımsız bir kağan olarak ilân etmiş ve Kırgızlarla Uygurlar arasında yaklaşık 20 yıl süren savaşı başlatmıştır. Çin kaynakları bu olayı şöyle anlatmaktadır: "Uygurlar zayıflamaya başlayınca Aco kendini kağan, Türgeş asıllı annesini Ana Hatun, Gedu Şehu'nun (Karluk Yabgusu) kızı olan eşini de Hatun, yani kağanın eşi olarak ilân etti. Ondan sonra Aco bir dizi başarılı seferler düzenledikten sonra Uygur kağanına yukarıdan şöyle demiştir: "Senin kaderin bitmiştir ve benim ellerimdedir. Yakın zamanda senin altın sarayını alacağım ve önünde benim atlarım bağlı olacak, binanın tepesinde de benim bayrağım dalgalanacaktır. Eğer gücünü sınamak istiyorsan yüz yüze meydan savaşına çık. Eğer çıkamıyorsan her şeyi bırakarak çekip git." Devlet içindeki siyasî çalkantılar yüzünden zor duruma düştüğünden, ağır geçen kış yüzünden çok sayıda kişilerin ve hayvanların ölmesinden dolayı Uygur kağanlığı karşı koyamamış ve 840 yılında Kırgız Kağanı başkent Ordo-Balık'a 100 binlik ordusu ile girmiş, Çinliler tarafından Uygur kağanına eş olarak gönderilen Prenses Tay He esir alınmış ve Uygur Kağanı'nın öldürülmesi emrini vermiştir. Bazı Uygur aşiret liderleri kendi Kırgız tarafını destekleyerek kağanına karşı isyan etmiştir.

Bilimler Akademisi üyesi V. Barthold bu devri "Büyük Kırgız Devleti" olarak adlandırmış (1927), Prof. Dr. Y.S. Hudyakov ise bu devri "Kırgız tarihinin doruk noktası" olarak değerlendirmiştir.

1900 yılında Gustav Ramsted Hangay Dağlarındaki Sujiyn-Davan Geçidi yakınlarına Runik yazılara benzer yazıları olan bir taş sütun bulmuştur. Bu metinde şöyle yazılmıştır: "Ben Uygur ülkesinden Yaglakar Hanlarını kovdum. Ben Kırgız oğluyum. Ben Boyla Kutlug Yargan. Ben hükümdar Kutlug Baga Tarkan'ın yardımcısıyım. Benim hakkımda rivayetler doğu ve batıya kadar yayılmıştır..." burada İç Asya'da Kırgızların hüküm sürdüğü devirden bahsedilmektedir.

841-847 yılları arasındaki savaş zamanında çelikleşen ve yeniden kurulan Kırgız ordusu Ötüken ve bugünkü Moğolistan'ın bütün topraklarını işgal etmekle sınırlı kalmayıp, doğudan Baykal'a ve Kuzey-Doğu Çin'e, güney taraftan Gansu bölgesine (Hesi geçeneğine kadar), güneybatıdan Doğu Türkistan'a ve Tanrı Dağlarına (Tiyenşan'a), kuzeybatı ve batıdan İrtış ve Tomski nehirleri boyunca uzananan vadilere, Altay Dağlarına kadar bütün istikametlerde savaşarak ulaşmışlardır.

İktidarın merkezden idare etme sisteminin zayıflamasından, aynı zamanda böyle bir muazzam yeri idare etmek için çok sayıdaki kabile ve bölgesel yöneticilere sahip olma zaruretlerinden dolayı İç Asya'daki Büyük Kırgız Devleti X. yüzyılın ilk çeyreğinde barış yoluyla dağılmıştır ve nispeten birkaç küçük beyliğe ayrılmıştır.

Uygur Kağanlığı'nın yenilgiye uğradığı zaman ve İç Asya'nın bazı bölgeleri ile Orta Asya'nın doğu kenarlarının kısa süreli fethi sürecinde Kırgızların bir kısmı Yenisey'den Tanrı Dağlarına göç etmişlerdir. Şimdiki Doğu Türkistan'daki bir kısım Kırgızlar X. yüzyılda Karahanlı Kağanlığı'nın bünyesine girmişlerdir. Kağanlığın merkezi ilk başta Balasagun şehri idi (şehrin harabeleri Kırgızsitan'ın kuzeyindedir, yeni şehir olan Tokmok'un yanında Burana tarihî şehrinin harabelerinin bulunduğu yerdedir), daha sonra Kaşgar şehri olmuştur. 960 yılında İslâm dini Karahanlı Kağanlığı'nın devlet dini olarak ilân edilmiştir. XI. yüzyıl İslâm devleti olan Karahanlıların kültür ve ilim bakmından yükseliş devri olmuştur. "Kutadgu Bilig" (1069-1070) didaktik poeminin yazarı, şair ve filozof Balasagunlu Yusuf ve "Divanu Lügat'it-Türk" (1072-1077) çalışmasının yazarı dilbilimci ve Türkolog Mahmud Kaşgari bu devirde yaşamış ve adı geçen eserleri yazmışlardır. Şair ve devlet adamı Balasagunlu Yusuf Has Hacib Balasagun (şu anda Kuzey Kırgızistan'daki yeni şehir olan Tokmok'un güneybatısında Burana tarihî şehrinin harabelerinin bulunduğu yer) şehrinde doğmuştur.

XIII. yüzyılda Cengiz Han'ın işgalleri devrinde Kırgızlar Kıpçak, Karluk, Uygur ve diğer Türk halkları gibi Moğol istilâlarına yaygın şekilde sürüklenmişlerdir. Bir de Kırgızların yeni grupları Tanrı Dağlarına göç ettirilmişlerdir. XIII. ve XV. yüzyıllar arasındaki süre içinde Kırgızlar yavaş yavaş Tanrı Dağlarının merkezi kısımlarındaki başka Türk-Moğol boylarına benzeyerek asimile olmuşlardır.

Kırgızistan Haydu Devleti'nin bünyesi içine dahil olmuştur (1269-1301). Haydu Han'ın ölümünden sonra onun kurduğu devlet iç ihtilafların kollarına düşmüş ve devlet iktidar savaşı sahnesine dönüşmüştür (XIV. yüzyılın birinci yarısı). Çağatay'ın oğullarından olan Kebek Han'ın hükümdarlığı sırasında devletin merkezi Tanrı Dağları (Tiyenşan) bölgesinden (Tiyenşan'dan) Maveraünnehir'e, yeni şehir Karşı'ya (Nesef şehrinin yanında) nakledilmiştir. Çağatay'ın oğullarından olan ve 1346-1347 yıllarında hükümdarlık yapan Kazan Han'ı deviren Emir Balha (Kuzey Aftanista'ın) Kazagan Cengiz Han'ın oğullarından birini formalite gereği han ilân ederek, fakat gerçekte onun adına devleti kendisi idare ederek, siyasî idarenin tatbikatına yeni icatlar getirmiştir. Yönetimdeki bu değişiklikler hem Maveraünnehir'de, hem de 1348 yılında Togluk Temir'in han ilân edildiği, fakat onun adına Türkleşmiş Moğolların Duglat boyundan olan hükümdar Puladçı'nın yönettiği Tanrı Dağalarında (Tiyenşan'da) kullanılmıştır.

On sekiz yaşındaki Togluk Temir'in Cengiz Han'ın gerçek oğlu olup olmadığı henüz tespit edilmemiştir. Onun yanında ulus hükümdarlığını bırakan Puladçı yeni Moğolistan Devleti'nin kurulması için resmî koşullar oluşturmuştur. Devletin adının kökü "Moğol" kelimesinden gelmektedir ve bu kelime Tanrı Dağlarındaki (Tiyenşan'daki) halkların Türkleşmiş Moğol hanlarının-Cengizlilerin oğullarının idaresinin altında bulunduklarına işaret etmektedir.

Devletin adı Moğolistan (İrtiş, Barköl, Turfan, Kaşgar, Fergana, Taşkent, Orta Asya'nın doğu kısmıyla birlikte Balkaş gölü, Doğu Türkistan'ın kuzey bölgeleri ve Güney Altay da bu devletin içine girmiştir) aslında sadece meşrut olarak kullanılmıştır. Moğolistan Devleti'ni ayrı ayrı uluslar teşkil etmiş, fakat onların hiç biri kendi komşusunun hakimiyetini kabul etmemiştir. Ulusların başkanları da sadece formalite gereği han peykleri olarak sayılmışlardır. Moğolistan merkezi yönetimi "Mangalay-Sube" bölgesinden, yani Aksu şehrinin merkezî şehri olduğu "Baş Bölgeden" (Doğu Türkistan) idare edilmiştir. Mangalay-Sube'nin bünyesine Fergana vadisi, Taşkent bölgesi, Oş, At-Başı, Narın bölgeleri, Aksu şehri, Kaşgar, Carkent, Hotan girmiştir. Bu bölge Duglat boyunun önderi Puladçının idaresi altında bulunmuştur. Mangalay-Sube'ye göre doğu tarafta olan, Sır Derya'dan İle'ye kadarki alanı içine alan büyük bir bölge onun öz ağabeyi Kamaraddin'in idaresi altında bulunuyordu. Tanrı Dağlarının (Tiyenşan'ın) doğu bölgeleri ve İle ile İrtış nehirlerinin arasındaki bölgeler üçüncü ulus olan Bulgaçı'nın bünyesinde idiler. Bu ulusta esas iktidar Kırgız boylarının önderlerine ait idi.

Suyurgatmış hanı olarak ilân edilen, fakat gerçekte Maveraünnehir'e kendi iktidarını kuran hükümdar Timur (Timurlan 1370-1405 yıllarında yönetmiştir) Tanrı Dağları (Tiyanşan) ve Doğu Türkistan'daki Moğol-Kırgız devletlerine karşı onları kendine tabi kılmak amacıyla sürekli savaş açmıştır. 1371'de o, Kamaraddin'in ordusunu takip ederek Isık-Göl'e kadar ulaşmış. 1375 yılında Sayram, Talas bölgeleri üzerinden yeni sefer tertip etmiş ve yol üzerinde "Cete" (bu terim "eşkıya" anlamında aşağılayıcı özellik ve "özgür göçebe" anlamında tarafsız özellik taşımıştır.) kabilesinin köyüne katliam düzenleyerek Moğolistan'ın kuzeyinden Doğu Tanrı Dağları'na (Doğu Tiyenşan'a) kadar ulaşmış ve geri dönmüştür.

1377-1379 yılları arasında Moğolistan topraklarına hükümdar Timur'un yeni seferleri gerçekleştirilmiştir. Tanrı Dağlarındaki göçebe halk İle ve Tarbagatay nehirlerinin derelerine kadar göç ederek canlarını kurtarmışlar ve kendilerinin savaş potensiyellerini korumuşlardı. 1388 yılında Tanrı Dağlarının uluslarının önderleri hükümdar Timur'un İran'da bulunmasından yararlanarak Ak Ordu'nun hükümdarı Toktomuş ile birlikte ona karşı siyasî ittifak akdetmiş ve birlikte Maveraünnehir'e hücum etmişler. Onların bu başarısız seferinden sonra 1389 yılında hükümdar Timur "Cete ülkesine" (Moğolistan'a) karşı büyük istilâsını başlatmıştır. Beş ekibe bölünmüş olan Timur'un ordusu Tanrı Dağlarındaki Kırgızların idare ettiği iki ulus-Engre Törö (Baymurat Çerik'in) ulusu ve Bulgaçı ulusunda sert mukavemet ile karşılaşmışlardır. Seyfeddin Aksıkendi'nin "Mecmuatü't-Tevarih" adlı tarih kitabında Semerkant'a götürülen Tanrı Dağlı (Tiyanşanlı) Kırgızların tutsak alınması ve kaçarak canlarını kurtaran halkın bir kısmının Altay'a (yeni Moğol Altay'a kadar) çekilmesi gerçekleri efsane şeklinde yansıtılmıştır. Tarihçi Mahmud İbn Vali belirtmektedir ki, Kırgızlar hükümdar Timur'a karşı Şeybanîlerle ittifak içinde olmuşlardır.

"Manas" destanının daha sonra dahil edilen konularının birinde Kırgızların Altay'a zorunlu olarak göç ettirilmesi ve daha sonra onların Kırgızistan'daki tarihî vatanları şimdiki Talas'a geri dönmeleri anlatılmaktadır. Herhalde burada Kırgızların Kalmuklarla yaptıkları savaşın tarihi değil, hükümdar Timur'un istilâları devrinde Kırgızların zorunlu olarak Altay'a göç etmesi yansıtılmıştır. Tarihçi Mırza Muhammed Haydar (1499-1551) Farsça yazdığı "Tarih-i Raşidî" adlı kitabında şiddetli şekilde savaşan Kırgızları "Moğolistan'ın vahşî aslanları" olarak adlandırmaktadır. Timurcuların tarihçi-vakanüvisi Abdür-Rezzak Semerkandi (XV. yüzyıl) bu savaş sırasında emirzade İskender'in Doğu Türkistan'ı istilâ ettiğini ve hükümdar Timur'un haremine Almalık, Hotan, Beşbalık şehirlerinden güzel kızları ve Tanrı Dağlarındaki Kırgız kızlarını gönderdiğini bildirmektedir (1399-1400). Tanrı Dağları uluslarının başkanlarından biri olan Kamaraddin XV. yüzyılın 90'lı yıllarında kendisinin esas askerleriyle birlikte sürülerek İrtış, Altay'a kadar çekilmiştir ve yabancı yerde hayatını kaybetmiştir.

Emir Timur ve onun oğullarının Kuzey ve Merkezi Tanrı Dağlarına yaptığı istilâlarından sonra bu bölgelerde siyasî iktidar Moğol yöneticilerinin elinden Kırgız boylarının önderlerinin eline geçmeye başlamıştır. Moğolların bazı kısımları Kırgızların arasında ("Monoldor" boyu şeklinde oluşarak) asimile olmuştur, geriye kalan Moğol liderleri Ala-Dağ'dan Kaşgar topraklarına kadar olan yerlerinden edilmişlerdi. XV. yüzyılın 80'li yıllarında Kırgızlar Ala-Dağ'da kendi devletilerini teşkil etmişlerdir. Kırgız Hanlığı 1484-1504 yıllarında Ahmet Han'ın (Alaça Han) yönetimi altında bulunmuştur. Kırgız boylarının önderleri Moğolların "genel hanı" olan Yunus Han'ın (1462-1487 yıllarında) ikinci oğlu Ahmet'i formalite gereği hanlık tahtına oturtmuşlar ve bunun altında kendi hanlıklarını kanunlaştırmayı elde etme amacını izlemişlerdi ve böylece de onun hükümdarlığını başka komşu devletler de tanıyacaklardı. Babasının tahtını miras olarak alan (1504-1508 yıllarında) Ahmet Han'ın oğlu Sultan Halil Sultan o devrin tarihî kaynaklarında "Kırgızların padişahı" olarak anılmaktadır. Bugünkü Ala-Dağ bölgesi kendisinin siyasî adı olan "Kırgızistan"a XV. yüzyıldan itibaren sağlam şekilde sahip olmaya başlamıştır.

XVI. yüzyılın başında Tanrı Dağları (Tiyenşan) bölgesindeki Kırgızlar komşu hanlıklar ile eşit haklı ilişkiler kurmuşlardır. Kırgız kabilelerinin siyasî birliğinin başında Bek (Hükümdar) unvanına sahip olan Muhammed Kırgız bulunmuştur. Onun hakimiyeti altındaki bölge "Kırgız ulusu" olarak adlandırılmıştır. Tarihçi Mırza Muhammed Haydar'ın verdiği malümatlara göre Türkistan, Taşkent ve Sayram'daki Özbek hükümdarlarının Muhammed Kırgızın "istilâ düzenlediği zaman ona karşılık göstermeyi başarabilecek güçleri yoktu". Muhammed Kırgız'ın en tehlikeli rakipleri Doğu Türkistan'a bundan az süre önce kovulan Moğollar idi. Moğolistan hanı Sultan Said kabile asılzadelerinden oluşan kendi çevresindeki danışmanlarının iknasına kulak verir ve Kırgız devletini yeniden işgal etmek için hazırlıklarına başlar. 1517 yılında Moğollar Kırgız topraklarına girmişler ve şiddetli bir savaş başlamıştır. Neticede Isık-Göl kıyısındaki Barskan bölgesinde Muhammed Kırgız'ın ordusu hezimete uğrar, kendisi ise esir alınır. Kırgızları kendisine bağımlı şekilde tutmayı isteyen Sultan Said Mhammed Kırgız'ı Kaşgar hapishanesinde beş yıl süreyle tutmuş. Ondan sonra Muhammed Kırgız'ı kendi tarafına çekmek için onu yeniden "Kırgız hükümdarı" olarak tanıyarak hapishaneden çıkartır, kendi oğlu Raşid'in başında bulunduğu saygın insanlarla birlikte onu vatanına gönderir.

Muhammed Kırgız vatanına geri dönüşünün hemen arkasından gizli şekilde Moğollara karşı savaşa hazırlanmaya ve kendisine savaş için onlara katılacak müttefikleri aramaya başlar. 1524 yılında o, Kazak Sultanı Tahir ile bu ittifak üzerine görüşme yapar. Fakat bu gizli görüşmenin içeriğini Sultan Said öğrenerek yeniden Muhammed Kırgız'ı esir alır ve Kaşgar'a götürür. 1533 yılına kadar Muhammed Kırgız Kaşgar hapishanesinde bulunur ve orada hayata veda eder. Bu olaylar Moğollara karşı Kırgız-Kazak ittifakının kurulmaya başlamasına neden olmuştur. 1523-1524 yıllarında Kırgız ve Kazak askerleri birlikte hareket etmişlerdir. 1526 yılındaki savaş sırasında Kırgızlar Raşid ve Moğolları Kaşgar'a kadar kovmayı başarabilmişlerdir. Said Han'ın yeniden Kırgızistan'da kendi iktidarını kurmaya yönelik yaptığı bütün teşebbüsler Kırgızların faal şekildeki direnciyle karşılaşmıştır.

Moğollar Raşid Han'ın iktidarı zamanında (1533-1559 yıllarında) Kırgızlara karşı istilâ harplerine devam etmişlerdir. 1537 yılındaki seferlerin birinde Kırgızlar Raşid Han'ın oğlu Abdullatif Sultan'ı öldürmüşlerdir. Raşid Han oğlunun ölümünün intikamını almak için istilâ seferleri düzenlemiş, neticesinde Kırgız ve Kazak topraklarında kanlı savaşlar sürmüştür. Raşid Han'ın varisi Abdulkerim Bey (1560-1591 yıllarında) Kırgız topraklarına göz dikmeye son vermiş ve onların egemenliğini tanımak zorunda kalmıştır.

Sibirya Kırgızlarının Küçüküevletleri

XIV. yüzyılda Moğolistan topraklarında tahta sahip olmak için Moğol kabilelerinin önderlerinin arasında iç savaşlar sürüyordu. 1368 yılında Çin'de Yuan Moğol Hanedanlığı dağılmıştır. Bu durumlar XV. yüzyıldan itibaren Sayan Altay'daki kabile önderlerinin birbirinden ayrı olan Moğollara karşı baş kaldırmalarına ve birçok ulusların birleşmesiyle kendi devletlerini kurmaya imkan yaratmıştır. Bu ulus birleşmeleri XVI. yüzyılın sonundaki ve XVIII. yüzyılın başındaki Rus kaynaklarında "Kırgız Ulusu (Devleti) " olarak adlandırılmaktadır. Burada "ulus" kelimesi "halk, devlet" anlamlarını bildirmektedir.

XVII. yüzyılın başında Güney Sibirya'da (şimdiki Hakasya ve onunla sınırdaş bölgeler) dört Kırgız Beyliği yaşamıştır. Onların içinden birincisi olan Isar Beyliği Abakan ırmağının koluna kadar uzayarak Izır-Suh (şimdiki Krasnoyarsk şehrinin Kızıl-Car ili) ırmağı boyunca uzanan vadiye yayılmıştır. İkincisi, Altısar Beyliği Ak-Ulus, Kara-Ulus, Çulım ırmakları boyunca uzanan dere kıyılarında ve Tanrı Göl'ünün kenarında; üçüncüsü, Altır Beyliği Temirçi Ala Too (Kuznetskiy (Demirci) Ala Dağ) sıradağlarının bölgesinde yaşamışlar ve kuzeyden Ak Uus dağı, güneyden Batı Sayan sıradağı, batıdan başlangıcı Abakan vadisi ve Demirci Ala Dağ dağları ile, doğudan Huba ırmağının kolu ile sınırdaş olmuştur. Dördüncü beylik olan Tuba Beyliği Sıda, Tuba, Oya ırmaklarının dere kıyılarına yayılarak Yenisey nehrinin sağ kıyısında yerleşmiştir. Bu beylikler federatif temelinde önemli etnik gruplardan olan Sibirya Kırgızlarını birleştirmiş ve onların ilişkilerini düzene koymuştur. Bu beyliklere onlarca Türk boyları, aynı zamanda onlara haraç veren ve Türkleşmeye başlayan Ket, Samoyet kabileleri (onların genel adı "Kıştım", yani "Peykler" idi) tabi idiler. Su samurunun derisi şeklinde ödenen bu vergi türü "alban" olarak adlandırılıyordu. Dört Kırgız Beyliği'nin de hükümdarları Kırgız kabilelerinden gelmekteydi. Kırgız hükümdarları genellikle kendi kurultaylarında bir araya geliyorlardı ve bu kurultaylarda dış politik meseleler ile kuzeybatıdan Rusların ve güneyden Moğolların istilâlarına direnmenin sorunları ortak olarak çözüme kavuşturuluyordu. Kurultay tek hükümdara bütün Sibirya Kırgız halkı adına hareket etme ve yüksek hakim sıfatında anlaşma akdetme hakkı vermiştir. Özellikle önemli aristrokrat Kırgız kabilelerinden gelenler esas kabileleri idare etmişlerdir, diğer sıradan kabilelerden gelen hükümdarlar ise "Kıştım-Peykler"le yaşayan boyları yönetmişlerdir.

Güney Sibirya'nın Kırgız hükümdarları kendileri de ayrı ayrı periyotlarla Moğol Altın Hanlarına (Altan Hanlar Devleti-Beyliği XVI. yüzyılın sonlarından XVIII. yüzyılın 60'lı yıllarına kadar mevcut olmuştur) haraç veriyorlardı. XVII. yüzyılın başından itibaren Sibirya Kırgızları daha iki düşmanına, güneybatıdan Cungarlara, kuzeybatıdan ise Ruslara ayrı ayrı periotlarla haraç vermeye mecbur olmuşlardır. XVII. yüzyılın başından itibaren Ruslar yavaş yavaş batıdan Isar Beyliği'nin topraklarını işgal etmeye başlamışlardır. 1604'te "Tomskiy zindanı", 1618'de "Kuznetskiy zindanı", 1628'de "Krasnoyarskiy zindanı" adları altında Rus sömürgecilik iktidarının harp ihtiyaçlarına göre ayarlanan köyler meydana gelmiştir. Bu meskun yerler yavaş yavaş büyük şehirler ve Rusya'nın merkezî sömürgecilik iktidarının istinat noktaları haline gelmiştir. 1630 yılında Rus sömürgecileri Saha (Yakut) halkına kadar ulaşmışlardır.

Yenisey, Moğolistan ve Doğu Türkistan'da oturmayı sürdüren Kırgız grupları yavaş yavaş başka halkların bünyesine girmişlerdir. Günümüze kadar kendisini Mançurya'da (Çin Meyluntszyan vilâyetinin Fu-yu kazasında) Kırgızların önemli küçük etnik grubu olarak koruyan Yenisey Kırgızlarının sadece bir uzak grubu bilinmektedir. Fu-yu Kırgızlarının kabile adları (Tabhın, Tabandır, Çigdır, Sandırdır, Bıltırdır, Orttır) ve onların dilinin dialektik özellikleri onların şimdiki Hakaslarla olan yakınlığını doğrulamaktadır.

Kırgızların Doğu TürkistanHükümdarları ile Olan İlişkileri(XVI. Yüzyılın Sonu-XVII. Yüzyıl)

XVI. yüzyılın sonunda uzun müddet devam eden Moğollar ile Şeybanîlerin ittifakı dağılmıştır. Varislerin arasında taht kavgası alevlenmiş. Bütün bu durumlar Moğolistan'da (Doğu Türkistan'da) yapılmaya başlayan Kırgızların hareketlerinin artmasına elverişli şartlar yaratmıştır. Eğer XVI. yüzyılın sonunda ve XVII. yüzyılın başında Kırgızlar Doğu Türkistan'daki Moğol beyliklerine açık, düz istilâlar tertip etmişlerse de, Sultan Abdullatif'in ölümünden sonra değişik bir yönteme geçmişlerdir. Artık onlar hanlık tahtının taliplerinin birine müzaheret göstermişler ve bunda zafer elde ederek ona etki gösterme yoluyla hanlık sarayındaki kilit makamlara kendi adamlarını koymaya çalışmışlardır. Sultan Mahmud Han Carkend'e sefer ile gittiği zaman Kırgızların Kuşçu boyunun önderi Sokur Bey kendisinin 7.000 kişilik ordusuyla desteklemiştir. 1638 yılında iktidara gelmiş olan Abdullah Han kendi kardeşleri İbrahim Sultan ve İsmail Sultan'ın Moğolistan topraklarından kovulmasından sonra her zaman Kırgızların yardımına muhtaç olmuştur. O Kırgızların yardımı ile öz oğlu Yulbars Han'ın isyanını bastırmıştır. Gösterdikleri hizmet ve yardımlarının karşılığını han hanlık sarayındaki yüksek görevlerle Kırgızlara cömertçe ödemiştir.

Abdullah Han'ın iki oğlu Yulbars Han ve İsmail Han'ın ortasındaki iktidar kavgası sırasında Kırgızlar kendilerinin önceki siyasetlerini devam ettirmeyi başarabilmişlerdir. Bu dönem içerisinde Doğu Türkistan'daki siyasî oyunlara XVI. yüzyılın ilk yarısında meşhur mutasavvıf Hoca Mahmud-i Azzam tarafından temeli atılan tasavvufun temsilcileri de katılmışlardır. XVII. yüzyılın başında "Kara Türbanlar" veya "Kara Dağlılar" olarak adlandırılan İshakiyye tasavvufunun (Hoca Mahmud-i Azzam'ın küçük oğlu Hoca İshak tarafından temeli atılan) temsilcileri ile "Beyaz Türbanlar" veya "Beyaz Dağlılar" olarak adlandırılan Eşkiya akımının (Hoca Mahmud-i Azzam'ın büyük oğlu tarafından kurulan) temsilcileri ortasındaki iktidar savaşı şiddetlenmiştir. 1670 yılında Koysarı Bey'in önderliğinde Kırgızlar Hocaları ve "Beyaz dağlılar"ı destekleyen Yulbars Han'ı Kargalık bölgesinde yok edici şekilde hezimete uğratmış ve tahta kendi adamlarından olan İsmail Han'ı oturtmuşlar. Koysarı Bey yeniden Kaşgar şehrinin hükümdar-hakimi olur, onun oğlu Küçük Bey ise şehir emniyeti başkanlığı makamına sahip olur. Yerli hükümdarların hükümet darbesi üzerine Koysarı Bey ve onun yakın adamlarının yok olmasından sonra inisiyatif Kırgızların Kıpçak boyunun eline geçmiştir ve onların ileri gelenleri yüksek görevlere sahip olmaya başlamışlardır.

Kırgızlar veCungar (Kalmuk) Hanlığı

XVII. yüzyılda ve XVIII. yüzyılın ortalarında Kırgızlar kendi bağımsızlıkları için Cungar Hanlığını meydana getiren ve Doğu'nun yeni fatihleri olan Oyratlara karşı mücadele etmişlerdir. XVII. yüzyılın 30'lu yıllarında Oyratların Çoros boyunun lideri olan Hara-Hula bütün Oyrat boylarını (Çoros, Hoyt, Derbet, Hoşout.) bir araya getirmeye başlar. Onun oğlu Hoto-Hoçin babasını örnek alarak Oyrat boylarının tamamını bir hanlık altında birleştirir. O, 1635 yılında Dalay-Lama'dan Erdene Batur Hontaycı unvanını alır ve Cungar Hanlığı'nı kurar. Oyratların içinde kendi iktidarını sağlam şekle getiren Batur Hontaycı Kırgız ve Kazak halklarına karşı seferine başlar. Onun Sibirya Kırgızları ve Tanrı Dağ Kırgızlarına karşı gerçekleştirdiği istilâ seferleri aralıksız olarak devam etmiştir. 1635-1643­1652 yıllarında Batur Hontaycı Kırgız ve Kazaklara karşı üç kez savaş açar. Kırgızistan'ın bazı bölgelerinin tahribata uğramasına rağmen o, burada kendi iktidarını kuramamıştır.

1653 yılında Batur Hontaycı vefat eder. Cungar Hanlığı'ndaki taht için olan iç çekişmelerden yararlanarak 1658 yılında Aştarhanlılar Oyratlara karşı sefer tertip ederler. Başkomutan Abdüşşükür'ün başkanlığında Talas'tan geçmekte olan Aştarhanlıların ordusuna Kırgızlar da katılırlar. Fakat savaş sırasında Abdüşşükür hayatını kaybeder ve başkomutansız kalan ordu geri çekilmeye mecbur olur. 1678 yılında Batur Hontaycı'nın yerine han olan Galdan Boşoktu Doğu Türkistan ve Orta Asya'ya yönelik yeni baskınlar düzenlemeye başlar. 1684 yılında istilâlarına tekrar yeniden başlar. Oş şehrini yağma ederek Andican'a doğru yönelir. Fakat Kırgız, Kıpçak ve Özbeklerin ortak haraketlerine karşı koymayı başaramayıp, yine geri çekilmek mecburiyetinde kalır. Aynı yılın yaz aylarında o, Sayram şehrini ele geçirir ve bu şehrin halkını esir alır. Onun 1685 yılında Andican'a gerçekleştirdiği seferi en son ve başarısız seferi olmuştur. Henüz Galdan Boşoktu Hontaycı'nın devrinde onun akrabası olan Tsevan Rabdan'ın itibarı artmıştır. Galdan Boşoktu'nun ölümünden sonra 1697 yılında o, Kuzey Kırgızistan'ın bazı bölgelerini hakimiyeti altına almıştır. Narın, Isık-Göl ve Talas bölgelerindeki Kırgız boyları geçici olarak Fergana, Alay, Gissar taraflarına göç etmek zorunda kalmışlardır. Fakat, bize bazı kaynaklardan malum olduğu üzere Isık-Göl'ün kıyısında bu süreç içerisinde de göçmen hayat tarzlarını devam ettiren 5000 civarındaki Kırgız kalmıştır.

"Manas" Destanı Hakkında İlk BilgilerKırgız Epik Kültürü

Kırgız halkının epik menkıbeleri eski devirleri başından itibaren kapsamaktadır. Göçmen olarak birçok devri başından geçiren Kırgızlar kendi tarihi olaylarını sözlü epik menkıbeler haline getirmiş ve nesilden nesile manevî miras olarak aktararak korumuşlardır. Bunun en açık kanıtı da "Manas" destanıdır. "Manas" destanıyla ilgili ilk tarihi bilgiler Tacik dilinde yazılmış olan "Mecmuatüt-Tevarih" adlı eserde bulunmaktadır. Bu eser, Fergana vadisindeki Kasan şehrinin yakınlarında bulunan Şirkent köyünün sakini ve şah Abbas Aksıkendi'nin oğlu molla Seyfeddin tarafından yazılmıştır. Fakat, bu eser yazarın ölüm sebebi dolayısıyla tamamlanmadan kalmıştır. Onun oğlu Nur (veya Nevruz) Muhammed XVI. yüzyılın ilk yarısında yazılmaya başlayan bu esere 1550-1555 yıllarında ilâveler yaparak tamamlamış. Manas Bahadır'la ilgili olaylar ise Kırgızların ozanları ve secerecilerinin ağzından yazıya geçirilmiştir. Manas Bahadır hakkındaki vakalar Tanrı Dağları, Yedi Su ve Maveraünnehir bölgelerinde geçmektedir. Seyfeddin esere sanat açısından yaklaşım gösterir ve ayrı ayrı çağlarda yaşamış olan insanları daha sonraki zamanlara taşıyarak eserde bir araya getirir. Özellikle Manas'ın Oyratlara (Kalmuklara) karşı gerçekleştirdiği mücadelelere çok sık rastlanmaktadır. Örneğin, Kalmukların başkomutanı Çongçi Talas vadisinde yer alan Kara-Kıştak bölgesindeki Manas'ın babası Cakıp Bey'in topraklarına baskın düzenler. Kalmuk başkomutanının oğlu Coloy ise devam eden zaman içerisinde Manas ile savaşır. Cakıp Bey oğlu Manas ile birlikte Kalmuklara karşı olan savaşa faal şekilde iştirak eder ve sonunda ölümü Coloy'un elinden olur. Bundan sonra Manas'ın kendi halkını ve vatanını düşmanlardan korumak için gösterdiği kahramanlıklarından söz edilir. XVI. yüzyılda yazılan bu eser destanın ta eski çağlardan itibaren Fergana'daki Kırgızların arasında meşhur olduğunu doğrulamaktadır. Kırgızların Oyratlarla (Kalmuklarla) olan savaşları başka Kırgız kahramanlık destanlarında da ("Canış ve Bayış", "Kurmanbek", "Cangıl Mırza", vb.) yansıtılmıştır. "Cangıl Mırza" destanında Kırgızların Kalmuk istilâcılarına karşı olan mücadeleleri açık şekilde verilmiş ve gösterdiği kahramanlıklarından dolayı "Mırza" (Bey) unvanına sahip olan cesur Kırgız kızı Cangıl anlatılmıştır. Yine bu devirde hayatî-felsefî, romantik içerikli "Olcobay ile Kişimcan", "Sarinci-Bököy", "Mendirman" ve benzeri epik poemler meydana getirilmiştir. Bu eserlerde halk geleneklerinin yüceliği, ebedî değerler ve aşk ifade edilmiştir.

Ortaçağ sözlü halk poetik sanatı tarih ilmi için paha biçilmez kaynaklardan sayılmaktadır. Hiç ardı arkası kesilmeyen dış düşmanlara karşı yapılan savaşlar sırasında Kırgızlarda halkın sağlam ve sarsılmaz ruhunu ortaya koyan pek çok sayıda yeni atasözleri meydana gelmiştir. Örneğin, "Yiğit düşmanına doğru yürüyerek kendi halkını korur", "Yiğit evde doğar, savaşta ölür", "Yatakta ölmek ayıptır, savaşta ölmek şenliktir", "Sen silâhlıyken düşman gelmez", vs.

Sibirya Kırgızları

XVII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Sibirya Kırgızları Ruslar ile Cungarların istilâlarına maruz kalmışlardır. 1641 yılında Sibirya Kırgızları Yakov Tuhaçevskiy'ın başında olduğu Rus askerî bölüklerine karşı mücadele vermişler ve hezimete uğramışlardır. 1663 yılında Moğol Hanı Locan'ın istilâlarının devam ettiği yıllarda Kırgızlar ağır kayıplar vermişlerdir. 1667 yılında Cungar Hanlığı Kırgız topraklarının büyük kısmını işgal etmişlerdir. Bu zaman içinde Kırgızları birkaç kez Cungarya'da bulunan ve Moğolca okuma yazmaya hakim olan Altısarlı İşey'in oğlu İrenek Bey yönetmiştir. O, kendi hayatının son günlerine kadar Ruslara karşı savaşmıştır. O, 1687 yılında Altay'daki Çuluşman nehrinin doğduğu yerde savaş sırasında oğlu ile birlikte hayatını kaybetmiştir.

İki ateşin ortasına düşen Sibirya Kırgızları 1701 yılında Rusların iki kez tekrarlanan seferinden sonra kendi topraklarının büyük kısmından mahrum kalarak bozgunlara tahammül ederler. 1703 yılında Cungar Hontaycısı (lideri) Tsevan Rabdan Cungarya'ya üç bine yakın Kırgızı götürür, üstelik onların arasında en seçkin siyaset adamları da vardır. Bu olay Sibirya Kırgızlarının siyasî olarak yıkılmalarına ve parçalanmalarına yol açar. Bundan sonra Sibirya Kırgızlarının Güney Sibirya'nın siyasî tarihinde önemli rol oynaması kesilir. Onların kuşakları başka genel etnik adları taşımaya başlarlar (Örneğin, Hakasya'da "Hooray" etnik adı.).

XVIII. yüzyılın 50'li yıllarından itibaren Tanrı Dağlarındaki (Tiyenşan'daki) Kırgızlar Cungarlara karşı ve Doğu Türkistan'ın topraklarında bulunan Kırgızistan sınırları için savaşmışlardır. Bu yıllarda Cungar Hanlığı'nın kendi içerisinde iktidar için iç savaş şiddetlenir, çünkü Tsevan-Dorçi'nin ölümünden sonra onun varisleri kendi aralarında savaşmaya başlarlar. Çin İmparatorluğu bu fırsattan yararlanarak kendilerinin 200.000 kişiden oluşan ordusuyla Cungar Hanlığı'nın topraklarını işgal ederler. 1758 yılında ise Cungar Hanlığı tamamen yıkılır. Sıradan Oyrat halkının büyük kısmı Çin-Mançu İmparatorluğu'nun baskıncı askerleri tarafından öldürülür.

XVIII. yüzyılda Fergana Vadisi veHokantHanlığı'ndaki Kırgızlar

XVII. yüzyılın sonlarında ve XVIII. yüzyılın başında Kırgızların büyük bir kısmı Fergana Vadisi'ndeki Aksı, Andican, Alay, Gisar, Hacjent bölgelerinde diğer yerli boylarla birlikte yaşıyorlardı. Cungar Hanlığı'nın istilâları Çu, Isık-Göl, Narın, Talas Vadisi'nde yaşayan Kırgız boylarının önemli kısmını Fergana Vadisi'ne göç etmek mecburiyetinde bırakır. Bu olay kendi zamanında Fergana Vadisi'nde Kırgızların çoğalmasına ve onların bu bölgedeki rollerinin artmasına vesile olur. Kırgızlar komşu Özbek, Kıpçak, Sart ve Taciklerle birlikte Cungar Hanlığı'nın yok edici istilâlarına karşı savaşırlar. Böylece Fergana Vadisi'nde birkaç tane bağımsız beylikler meydana gelir. Hacjent bölgesinde Akboto Bey'in başında olduğu Kırgız beyliği, Namangan ve Andican bölgesinde ise Kırgızlarla Kıpçakların küçük beylikleri oluşur. Özbeklerin Ming boyundan olan Hokant hükümdarı Şahruh Bey kendisinin tek kızını Akboto Bey ile evlendirir ve böylece onunla olan ilişkilerini pekiştirir.

1721-1734 yılları arasında Şahruh Bey'in oğlu Rahimhan'ın hükümdarlığı zamanında sınırları gün geçtikçe genişlemekte olan Hokant Hanlığı'na Fergana Vadisi'nin büyük kısmı tabi olmuştur. Bu süreç içerisinde sağ kanat, sol kanat Kırgızlar ve güneyden İçkilikler (güneydeki Kırgız boyu) Hokant Hanlığı beyliklerinin kuvvetlenmesine ve sınırlarının genişlemesine kendi emeklerini katarak siyasette Hanlığın yöneticileriyle eşit haklara sahip olmuşlardır. Aksı, Andican, Alay, Leylek bölgelerindeki Kırgızlar Cungar Hanlığı'nın zulmünden kurtularak XVIII. yüzyılın 40'lı yıllarında ayrı ayrı önderlerin yönetimi altına girmişler. Kuşçu boyundan çıkmış olan Kubat Bey "Tarih-i Rahim Han" adlı tarihî eserde "Kırgız Hükümdarı" olarak belirtilmektedir. O, Ur-Töbö hükümdarına karşı çıktığı seferinde Hokant Hanı İrdene ile eşit haklara sahip müttefik olmuştur. Malum olduğu gibi, Kubat Bey'in dışında Acı Bey, Sadık Bey ve diğer güney Kırgız hükümdarlarının adları da yaygın şekilde bilinmekteydi. Eğer kabile hükümdarları açısından ele alacak olursak Kırgızlar Hokant Hanlığı'nın yürüttüğü siyaseti beğenmemişler, hatta iş askerî çatışmaya kadar varmıştır. 1762 ve 1764 yıllarında Hokant hükümdarı Erdene ile Acı Bey'in ortasındaki karşılıklar bunun en açık örneğidir. Bütün bu olumsuzluklara rağmen Fergana Kırgızları Hokant Hanlığı'nı desteklemişlerdir.

Kırgızların Uluslararası İlişkileri

XVIII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Kırgızların uluslararası ilişkileri üç yönde gelişmiştir. Kırgızistan doğuda Doğu Türkistan, Çin İmparatorluğu, batıda ise Rus Çarlığı ve kendilerine komşu olarak yaşayan halklarla farklı seviyelerde ilişkiler kurmuştur. 1754 yılında "Kara Dağlı Hocaların" önderi Yusuf Hoca Doğu Türkistan'ı Cungar Hanlığı'ndan bağımsız ülke olarak ilân eder. Fakat, başında Kubat Bey'in bulunduğu Kırgız ordusu yardıma yetişene kadar Yusuf Hoca hayatını kaybeder ve yerine oğlu Abdullah Hoca geçer. Onun yürüttüğü siyaseti zayıf bulan Kırgızlar Doğu Türkistan'da bağımsız beylik kuran "Eşkiya" (Beyaz Dağlılar) tasavvufunun başında olan Burhaneddin'in tarafına geçerler. Bu savaşta Kırgız boylarının hükümdarları Kubat Bey, Amir Mırza (Bey), Akim Mırza ve Sopu (Sufi) Mırza önemli rol oynarlar. Fakat Doğu Türkistan'daki Türk halklarının bağımsız beyliklerinin ömrü kısa sürmüştür.

1758 yılında Çin İmparatorluğu Cungar Hanlığı'nı işgal etmiş ve Doğu Türkistan'a girmiştir. Çinliler işgal ettikleri toprakları "Sincan", yani "Yeni Sınır" olarak yeniden adlandırmışlar. Bu süreçte Kırgız, Kazak, Kıpçak ve Özbek halkları Doğu Türkistan'daki yerli Uygurların kurtuluş hareketlerini desteklemişlerdir.

Çin İmparatorluğu Fergana ve Kırgızistan'ı işgal etmeyi başaramamıştır. Çin İmparatorluğu'na karşı Kırgızların verdikleri mücadeleler bu imparatorluğun Batı'ya doğru ilerlemesine engel olamamıştır. 1814 ve 1816 yıllarında Kırgız Beyi Turdumamat ve Uygur hükümdarı Ziyaüddin'in başkanlığında Kaşgar bölgesinin halkı Çinlilere karşı iki kez ayaklanmıştır. Çin kaynaklarında verilen bilgilere göre bu ayaklanmalara Uygurların dışında Kırgız boylarının hükümdarlarının içinden Camanseyit boyundan Şergazı Bey, Kıpçak boyundan Boke Sıdık Bey, Çonbagış boyundan Baymolot (Baymurat) Bey de katılmışlardır. 1820 yılının Ağustos ayında Kaşgar Kırgızlarının diğer boyları Çin İmparatorluğu'na karşı yeniden isyan çıkartmaya başlamışlardı. Doğu Türkistan üzerindeki Çin baskısına karşı gerçekleştirilen kurtuluş hareketlerinde Kırgızların önemli rol oynadıkları Cihangir Hoca'nın (1783-1826) önderliğindeki ayaklanmada açıkça ortaya çıkmıştır. Cihangir Hoca Sarımsak Hoca'nın oğlu ve mutasavvıf Burhaneddin'in torunudur. 1820 yılının yaz mevsiminde Cihangir Hoca kendi yakın adamlarının eşliğinde Hokant'tan çıkarak Kırgızların Sayak boyunun yaşadığı Ak-Talaa bölgesine gitmiş ve Kırgızların desteği ile Çin yönetimine karşı mücadelesine başlamıştır. Bu ayaklanmaya cevap olarak Çin hükümdarları Kırgızlara karşı general Bayan-Batu'nun başkanlığındaki tenkil müfrezesini göndermiş. Onlar ilk önce Sayak boyunun hükümdarları Taylak ve Atantay'ın köylerine varmışlardı. Arpa vadisi ile Narın nehrinin arasında bulunan Karoo dağ boğazında önemli meydan savaşı gerçekleşir. Çin müfrezesi Taylak Bahadır'ın başkomutanlık yeteneği ve dağlı Kırgız halkının kahramanlıkları sayesinde tamamıyla mağlup olur.

XVIII. yüzyılın son çeyreğinden itibaren Kırgızlar Rus İmparatorluğu ile diplomatik ilişkiler kurmaya başlarlar. Bunun yanında Rus İmparatorluğu ile Çin İmparatorluğu'na karşı birlikte mücadele etme ve uluslararası ticarette değerli yere sahip olma amacı izlenmiştir. Bu sebepten dolayı 1785 yılında Sarıbagış boyunun idarecilerinden biri olan Atabek Bey'in teşebbüsü üzerine Rusya'ya Kırgız elçileri olarak Abdurahman Kuçakoğlu ve Şergazı gönderilir ve İmparatoriçe I. Katerina'nın huzuruna çıkarak Atabek Bey'in gizli mektubunu takdim ederler ve onunla özel görüşme yaparlar. Fakat Kırgızların bu ilk elçi heyeti geri dönerken yolda Rusya'nın sömürgesi altındaki Sibirya yöneticileri tarafından tutuklanırlar. Abdurahman Kuçakoğlu oda hapsine mahkum edilir (Çok büyük yanlışlık yapılır, çünkü Rusya ticaret kervanı belirsiz Kazak haydutları tarafından yağma edilir ve onların Kırgız elçilerinin boyundan oldukları zannedilir). 1788 yılında ilk elçi heyetinin kaderlerinden endişe duyan Atabek Bey bir başka elçi Satınbay Abdarmanoğlu'nu yola gönderir ve o Omsk şehrinde kendi babasıyla karşılaşır, onun tutuklanmasının sebepleri hakkında bilgi alarak geri döner. Abdurahman Kuçakoğlu yabancı topraklarda kendisinin onurlu yargısı sırasında hayatını kaybeder. Atake Bey kendi elçisine karşı yapılan böyle davranıştan dolayı Rusya'ya karşı soğur ve bundan sonra Rusya ile diplomatik ilişkiler kurmak için gösterdiği teşebbüsleri bir daha tekrar etmez.

Hokant Hanlığı veXIX. Yüzyılda Kırgızlar

XIX. yüzyılda Hokant Hanlığı büyük bir devlet haline gelmiştir. Hanlığın siyasî durumunun kuvvetlenmesi ve sınırlarının genişlemesi Alim Han (1800-1809), Ömer Han (1809-1822) ve Madali Han'ın hükümdarlıkları sırasında gerçekleşmiştir. Madali Han'ın hükümdarlığı döneminde Güney Kırgızistan gibi Kuzey Kırgızistan da tamamen işgal edilmişti. Narın nehrinin sol kıyısında ve Narın bölgesinin yüksek dağlı yaylalarında yaşayan Kırgızlar Andican bölgesinin hükümdarına bağımlı idiler, fakat Kurtka, Toguz-Toro ve Cumgal müstahkem mıntıkalarında bulunan yerli beyler tarafından yönetiliyorlardı. Andican Beyliği'ne Alay ve Özgen bölgelerindeki Kırgızlar da tabi olmuşlardı. Çu ve Talas vadisindeki Kırgızlar Taşkent hakimiyetine (valiliğine) bağımlı idiler, fakat Çolok-Korgon, Oluya-Ata, Ak-Su, Merken, Bişkek ve Tokmok müstahkem mıntıkalarının beyleri tarafından yönetiliyorlardı.

Dağlı bölgelerde yaşayan ve aynı zamanda Kırgızistan'daki ticaret yollarının üzerinde oturan Kırgız kabilelerini etkili denetim altına almak amacıyla Kırgızistan'ın çeşitli önemli stratejik yerlerinde Sarbazların askerî kuvvetlerinin bulunduğu müstahkem mıntıkalar kurulmuştur. Yönetim işinde Hanlık valilerinin sadece resmî anlamları vardı ve Kırgız kabileleri gerçekte Kırgızların kendi boylarının zengin adamlarından çıkan asılzadeleri, başka bir deyişle bey ve ağaları tarafından yönetiliyorlardı. Bu sebepten Kırgızların nispeten küçük bir bağımsızlığı muhafaza edilmişti. Ming (Bin) sülâlesinden çıkan hanlar Kırgızlarla olan ilişkilerini sağlam şekilde geliştirmek amacı ile onlarla evlilik yoluyla akrabalık ilişkilerine girmeye gayret etmişlerdi. Hokant hakimi Narboto Bey bir Kırgız kızı ile evli idi, onun oğlu Alimhan ise annesinin erkek kardeşleri olan Kırgız Momunbek ile Irıskulbek'i kendi ordusunun komutanları olarak tayin etmiştir. Madali Han'ın hükümdarlığı zamanında Kırgızların temsilcisi Nusup (Yusuf) binbaşılık görevine kadar yükselmiştir. Kırgızların Adigine boyundan Alımbek, Kesek boyundan Seyitbek, Teyeles boyundan Polot, Avaat boyundan Satıbaldı, Talas bölgesinden Acıbek ve diğer itibar sahibi Kırgız beyleri Datka (Paşa) unvanına sahip olmuşlardır. Onlar hanlığın toplumsal ve siyasî hayatında önemli rol oynamışlardır.

Hükümdarlığa Kırgızların gösterdikleri yardımları sayesinde sahip olan Madali Han'ın halefi Şerali Han (1842-1845) küçük yaşından itibaren Çatkal, Aksı ve Talas bölgesinde Kırgızların içinde yaşamıştı. Onun iki eşi de-Sono Ayım (Ayım-soylu hanımlara verilen unvan, Hanım) ve Carkın Ayım Kırgız ulusundan idiler. Şeralı Han'ın oğulları Kudayar ve Malabek de han olmuşlardır, daha doğrusu Kırgız ve Kıpçakların siyasî gruplarının başa getirdikleri göstermelik hanları olmuşlardır. Kudayar üç kez (1845-1858, 1862-1863, 1865-1875) han olmuştur, Malabek ise bir kez (1858-1862) hanlık görevine gelmiştir. Bu dönemde hanlık içinde Kırgızların etkisi hemen yükselmiştir ve başvizörlük veya hükümdar vekilliği görevini Yusuf binbaşı (1842-1844), Alımbek Datka (1858-1862), Alımkul (1863-1865) ve diğer Kırgız önderleri yapmışlardır.

24 Şubat 1862'de Alımbek Datka, Alımkul Eşik Ağa (Saray kapısından sorumlu olan ağa) ve onlara destek veren Kırgızlar Malabek Han'ı öldürürler ve onun yerine tahta Şerali Han'ın torunlarından biri olan Şahmurad'ı oturturlar. Bu dönemde Alımbek Datka resmî olarak kısa süre baş vezirlik görevini yürütür ve Şahmurad Han'ın adına bütün hanlığı yönetir. Fakat o yıl Alımbek Datka kendi düşmanları tarafından öldürülür. Oş şehrinde onun yerine iktidar dizginini o sırada Alay bölgesini yönetmekte olan eşi Kurmancan Datka kendi eline alır. O, Kırgız kadınlarının içinden ilk olarak "Datka" unvanına sahip olmuştur (Buhara emirinin elinden alır.). Alımbek Datka'nın ölümünden sonra Malabek Han'ın reşit olmayan oğlu Sultan Seyit, han olarak ilân edilir ve bu dönemde o devrin başka bir meşhur Kırgız siyaset adamı Alımkul hükümdar vekili olur. Hanlık sarayında gerçek iktidar Alımkul'a ait idi. O, Taşkent şehrinin önünde Rus ordusuyla kendi ordusunun meydan savaşı sırasında hayata veda eder.

Güney Kırgız beylerinin tersine Kuzey Kırgızistan kabilelerinin önderlerinin birçok kısmı bağımsız olmak için her zaman Hokant Hanlığı'na karşı mücadele etmişlerdir. Böylece XIX. yüzyılın 40'lı yıllarında Kırgızların Sarıbagış, Bugu, Sayak, Solto, Saruu, Kuşçu, Çerik boylarının temsilcileri Sarıbagış kabilesinin beyi Ormon'u kedilerine han olarak seçerler. Burada belirtmek gerekir ki, bazı kabileler Ormon Han'a sadece şartlı olarak itaat etmişler, faaliyette ise bağımsız şekilde siyaset yapmışlardı. Yüksek derecedeki görevlere atama sırasında Ormon Han'ın gösterdiği akrabalık yaklaşımı diğer Kırgız kabile beylerinin çoğunun hoşuna gitmemiş. Yeniden kurulan Kırgız Hanlığı'nın yönetiminin zirvesinde sadece Sarıbagış boyunun temsilcileri bulunmuştur.

Bahis konusu olan hanlığın hakimiyeti sırasında gerçekleşen en büyük hadise 1846-1847 yılları arasındaki Kırgız-Kazak savaşıdır. Rusya'ya karşı isyan eden ve Yedisu'dan kaçmak zorunda kalan Kazak hanı Kenesarı Kasımoğlu'nun ordusu Kırgız topraklarına girerler ve Kırgız boylarının içinden Çu vadisinde yaşayan Solto, Sarıbagış boylarını yağma ederek zorbalık göstermeye başlarlar. Onlara karşı savaşmak için bütün kuzey Kırgız boyları birleşirler. Kenesarı'nın ordusunu bozguna uğratma organizasyonunda Ormon Han önemli rol oynamıştır. Kenesarı'nın başkanlığındaki birkaç Kazak kumandanı Kırgızlara esir düşmüş ve idam edilmişler. Ormon Han bu zaferi kendi iktidarını sağlamlaştırmak için kullanmaya çalışmış. Fakat onun bütün Kırgız kabilelerini tamamen birleştirme ve bir birlik altında onları güçlü hale getirme çabaları sonuç vermemiştir.

Kenesarı ile yapılan savaştan biraz zaman geçtikten sonra Kırgız boylarının birliği yeniden çatlak vermiştir. Özellikle kabileler arasındaki en büyük ihtilaf Ormon Han ile Bugu boyunun hükümdarı Borombay'ın ortasında çıkan iktidar ve toprakların paylaşımındaki anlaşmazlıklardan dolayı olmuştur. 1854 yılının yaz mevsiminde onların ortasında çıkan çatışmada Ormon Han yaralanarak Bugu boyuna esir düşer ve esareti sırasında hayata veda eder. Aradan bir sene geçtikten sonra Sarıbagış boyu Ormon Han'ın intikamını almak amacıyla Bugu kabilesine karşı büyük bir baskın düzenler. Bu şartlarda hayatta kalabilmek için Bugu boyunun birkaç temsilcisi Rusya İmparatorluğu'nun yardımına müracaat ederler ve 17 Ocak 1855'te Rusya'nın uyrukluğuna geçerler. Henüz ayaklarının üstünde durmaya fırsat bulamayan Kırgız Hanlığı'nın içinde cereyan eden iç ayrılık (parçalanma) Rusya İmparatorluğu için Kırgız topraklarını fethetme sırasında gayet elverişli koşullar yaratmıştır.

Kuzey Kırgızistan topraklarını ele geçirme plânı gereğince Rusların ilk önce Hokant müstahkem mıntıkasını işgal etmeleri gerekiyordu. 1859 senesinde Rus ordusu Kazakların Ulu Cüz'ü (Büyük Boyu) ile Kuzey Kırgızistan'ın arasındaki sınıra Kasteks hudut karakolunu kurmuşlardı. Aynı yıl Batı Sibirya'nın general-valisi Çu vadisindeki Bişkek müstahkem mıntıkasını işgal etmeye müsade verilmesi için Çar'a rica ile müracaat eder. 1860 senesinin Ağustos ayında Tokmok müstahkem mıntıkası Rus ordusu tarafından işgal edilir. 4 Eylül'de de Bişkek müstahkem mıntıkası düşer. 1862 yılında Çu vadisinde yaşayan Kırgızlardan Baytik Bahadır'ın başkanlığındaki Solto kabilesinin bir kısmı Rus ordusuna destek gösterir, geride kalan kısmı ise Talas Vadisi'ne (Cangaraç Bey'e) göç ederler.

Albay Poltoratskiy'in Merkezi Tanrı Dağlara (Merkezi Tiyenşan'a) düzenlediği askerî-istikşaf seferinin neticesinde 1867'de bu bölgenin Kırgız boyları Rusya yönetiminin altına girerler. Rus istilâcılara karşı çok direnç gösteren Ormon Han'ın oğlu Ümötalı karşı gelmenin faydasız olduğunu anlayarak Ruslara teslim olmak zorunda kalır. Diğer bir isyancı Sayak boyunun başkanı Osmon Taylakoğlu da kendi silâhlarını bırakır. Böylece 1855-1868 yılları arasında geçen sürede Kuzey Kırgızistan'daki Kırgız kabileleri Rusya İmparatorluğu tarafından tamamen işgal edilmiştir.

Hokant Hanlığı'nın Yıkılması

Rusya İmparatorluğu 1865'te Taşkent şehrini işgal ederek burada Türkistan Vilâyeti'ni kurmuştur, fakat 1868 yılında vilâyet Türkistan Genel Valiliği olarak değiştirilmiştir. Genel Vali olarak Hokant Hanlığı'nın bütün yeni topraklarını ele geçirmeye devam eden general K. P. Kaufman tayin edilmiştir. O, 1868 yılında Hacjent şehrini işgal ederek Hokant Hanlığı'nı Rusya İmparatorluğu'nun uydu beyliğine çevirmeye razı olan Kudayar Han ile yeni bir anlaşma yapmıştır.

1873 yılından itibaren Kudayar Han'ın yönetimine karşı halk isyanları çıkmaya başlar. Ayaklanmanın başında Mamır Mergenoğlu adlı bir Kırgız yiğidi bulunmuştur. Onun kuvvetleri Celal-Abad ve Han-Abad şehirlerini işgal etmişlerdi. Kudayar Han'ın tenkil müfrezesi isyancıları çok acımasız şekilde cezalandırmışlar, Mamır Mergenoğlu ise dağlara kaçarak saklanmıştı. Olayın üzerinden bir sene geçtikten sonra Rus askerleri onu Toğuz-Toro dağlarından yakalayarak Lepsinskiy kazasına sürgüne gönderirler. Kudayar Han'ın Rus yönetimi ile yaptığı suç ortaklığı bütün halkın hoşnutsuzluğunu arttırmıştır.

1874 yılından itibaren Boston kabilesinden çıkan Kırgız molla İshak Hasanoğlu ayaklanmanın önderi olmuştur. Onu Pulat Han olarak ilân etmişlerdi (Hokonat hanı Alim Han'ın torununun adıyla). Kısa süre içinde onun etrafında Kırgızlar, Kıpçaklar, Özbekler ve Tacikler bir araya gelmişler ve isyancıların birkaç şehri ele geçirmesi sonucunda Hanlık çökmüştür. 1875 yılında ayaklanmayı bastırmak üzere gönderilen Kudayar Han'ın bazı itibar sahibi kumandanları İsa Oluya, Abdurahman Aptabaçı (testici), Kalnazar ve Sarımsak Eşik Ağa (Saray kapısından sorumlu olan ağa) isyan eden halkın tarafına geçmişlerdir. Kudayar Han Rus İmparatorluğu'nun hakimiyeti altında topraklara kaçmaya mecbur olmuştur.

Pulat Han'ın ayaklanmasının en son aşaması açıkça Rusya aleyhtarı bir şekil almıştır. Sömürgelerdeki ordular istisnai bir sertlik ile halk hareketini bozguna uğratmıştır. 1 Şubat 1876 yılından itibaren Hokant Hanlığı'nın mevcudiyeti resmî olarak durmuştur. 19 Şubat'ta Pulat Han Rus ordusu tarafından Alay Dağlarında tutuklanmış ve 1 Mart 1876'da Margelan'da asılarak idam edilmiştir. O, ölüm cezasını kahramanca karşılamıştır. İshak Molla'nın (Pulat Han) idam edilmesiyle beraber halkın Fergana'daki kurtuluş savaşı ayrıca bir gaddarlık ile bastırılmıştır, fakat dağlı bölgelerde yaşayan Kırgızlar 1876 yılının Ağustos ayına kadar kendi dirençlerine devam etmişlerdir.

Kırgızistan'da Rusyaİmparatorluğu'nun Hakimiyeti

Kırgızistan'ın bütün topraklarının işgal edilmesinden sonra Rusya İmparatorluğu buraya kendi yönetim sistemini getirmiştir. Kırgızistan'ın toprakları Türkistan Genel Valiliği'nin Yedi-Su (Semireçye), Sır Derya ve Fergana vilâyetleri arasında payraltırılmıştır. Kırgızlar Yedi-Su ilinin Bişkek, Prjevalskiy kazalarında, Sır Derya ilinin Oluya-Ata kazasında, Fergana ilinin Namangan, Çust, Andican, Oş, Margelan, Çimion, Hokant ve İsfaniy kazalarında yaşamışlardır. 1880 yılının başında Fergana ilinin kazaları birleştirilmiş ve yeni beş kaza içinde (Hokant, Margelan, Namangan, Andican ve Oş) yeniden teşkil edilmiştir. Böyle idarî taksimat "Böl ve yönet" sömürgecilik prensibine tamamen uygun düşmüştür. Sömürge altındaki yeni ülkelerin yönetilmesi için Rusya İmparatorluğu ayrı bir kanun hazırlamıştır. Böylece Kuzey Kırgızistan 11 Temmuz 1867'de kabul edilen "Vremennaya Polojeniya"nın (Geçici Ahval) esasında 1886'ya kadar yönetilmiştir. Güney Kırgızistan ise 1873 yılında general-vali Kaufmann tarafından hazırlanan "Polojeniya" (Ahval) esasında yönetilmiştir. 1886 yılında sömürge altındaki halkların yönetimi için Türkistan Genel Valiliği tarafından yeni "Polojeniye" (Ahval) hazırlanmıştır. Bölgeler üzerindeki idarî yönetmelik askerî-koloniyal şekil taşımıştır.

Rus İmparatorluğu'nun koloniyal siyaseti ile umutsuzluğa kadar getirilen Fergana Vadisi'nin halkı 1898'de bağımsızlık için kendi mücadelelerine başlamışlardır. Bu mücadeleye Fergana Vadisi'nin Kırgız, Özbek, Tacik ve diğer halkları katılım göstermişlerdir. Ayaklanmanın lideri kırk beş yaşındaki Muhammed Ali Halif Muhammed Sabır Sufiyev (Madali-çıkrıkçı, Madali Şeyh olarak bilinmektedir) olmuştur. 17 Mayıs 1898'de Andican'da Kırgız, Özbek, Sart, Tacik ve Kıpçaklardan oluşan 1500'den fazla insan Rusların askerî garnizonuna saldırı düzenlemişler. Hemen bu olayın arkasından savaş Fergana Vadisi'nin bütün kazalarına yayılmıştır. Fakat yerli halkın hareketi kuvvet ile darmadağın edilmiştir. Madali Şeyh'in başkanlığındaki ayaklanmanın liderleri asılarak idam edilmiştir, 500'e yakın kişi de Sibirya'ya sürgün edilmiştir. Cezaya çarptırılan kişilerin içinden 257 kişi Kırgız idi. İsyancıların merkezi olan Ming-Töbö köyü (Madali Şeyh'in doğduğu köy) yeryüzünden silinmiştir. Bazı Kırgızlar Sibirya'ya yalan suçlama ile ayaklanmanın katılımcıları olarak sürgün edilmiştir. Onların arasında Ketmen-Töbö vadisinde yaşayan tanınmış ozan Toktogul Satılganoğlu da bulunmuştur. Onu yerli nahiyelerin yalan ihbarı üzerine suçlayarak Sibirya'ya sürgün etmişlerdir, oradan o kendi vatanına ancak yedi sene sonra dönebilmiştir.

Rusya İmparatorluğu'nun sömürgeci siyasetine yönelik en büyük ayaklanma 1916 yılında gerçekleşmiştir. Ayaklanmanın sebepleri olarak millî tahakküm, yerli halkın hayatındaki ağır ekonomik şartlar, onlar için tahsis edilen yayla ve toprakların kısaltılması, hepsinden de önemlisi onların topraklarının sömürgeci yönetim tarafından Rus mülteciler için alınması olmuştur. Böylece 1916'da Prjevalskiy kazasının nüfusunun %21.1'ini Ruslar oluşturmuştur, fakat sürülüp ekilebilir toprakların genel alanından onların payına %67.3'ü düşmüştür. Bişkek kazasının nüfusunun %38.1'ini Rus halkı oluşturmuştur ve onların elinde sürülüp ekilebilir toprakların %57.3'ü bulunmuştur. Ayaklanmanın başlamasına 25 Haziran 1916'da çıkan Çar'ın kararı neden olmuştur, bu kararı gereğince savaşan Rusya İmparatorluğu'nun askerî ve cephe gerisi hizmeti için Türkistan yurdunun yerli temsilcilerinin içinden 19-43 yaş arası erkeklerin çağırılması gerekiyordu.

Çalkantılar 4 Temmuz 1916'da Hacjent şehrinde başlamış ve kısa süre içerisinde Türkistan bölgesinin hemen hemen bütün topraklarına yayılmıştır. Silâhlı ayaklanmanın Kırgızistan'daki merkezi Bişkek ve Prjevalskiy kazaları olmuştur. Bişkek kazasındaki Kırgızlar 7 Ağustos'ta ayaklanmışlardır. İki gün sonra isyancılara Suusamır, Koçkor, Cumgal ve Narın bölgelerinde yaşayan Kırgızlar da katılmışlardır. 10-12 Ağustos'ta Isık-Göl kıyısındaki köylerde de isyanlar çıkmıştır. Kanlı mücadele 1916 yılının Ağustos ayından Ekim ayına kadar sürmüştür.

Rus tenkil müfrezeleri zayıf silâhlı isyancıların köylerini tamamen yakarak ayrı bir gaddarlıkla onları yenilgiye uğratmışlardır. Kırgızların çoğu için kendi hayatlarını kurtarmaın en son çaresi Çin'e toplu kaçış yolu olmuştur. Bağımsızlık savaşı sırasında ve Çin'e kaçış sırasında toplam Prjevalskiy ve Bişkek kazasının yerli nüfusundan 100.000'e yakın kişi hayatını kaybetmiştir. 15 Ekim 1916'da ayaklanmanın sona ermesinden sonra Tütkistan Genel Valiliği'nde Prjevalskiy ve Bişkek kazalarında kalan Kırgızların dağlı ilçelere göç ettirilmesi plânı görüşülmüştür, boşalan yerlerin ise sadece Rus göçmenlerinin ikamet ettikleri yerlere dönüştürülmesine karar verilmiştir. Bu plân general-vali Kuropatkin tarafından tasvip edilmiş ve pekiştirilmiştir. Sonuçta Kırgızlar ezelden beri onların vatanı olarak bilinen Çu ve Isık Göl vadilerinde yaşama haklarından mahrum kalmak zorunda idiler. Birçok Kırgız mülteci Çin'de hayatını kaybetmiştir. Çin'deki mültecilerin geri kalanları bütün şiddetli ezintiler ve mahrumiyetleri başlarından geçirerek kendi vatanlarına ancak 1917 yılındaki Şubat ihtilalinin neticesinde Rusya Çarlığı rejiminin düşüşünden sonra dönmüşlerdir.

Koloniyal Devir Sırasındaİktisadî-Medenî HayattaYeni Hadiseler

XIX. yüzyılın ikinci yarısında ve XX. yüzyılın başındaki Rus sömürgeciliği devrinde Kırgız halkı kendi hayatlarında çok ileri değişiklikleri başlarından geçirmişlerdir. Rusya yerli halka askerî-sömürgecilik sistemini zorla kabul ettirmekle birlikte aynı şekilde sömürge altındaki halkların maddî ve manevî medeniyetine, millî ekonomisine, toplumsal hayatına olumlu değişiklikler de getirmiştir. Bu ilk önce Çarlık rejiminin menfaatleri için uygun olmuştur. Diğer taraftan bütün bu değişiklikler, Avrupalaşma yapısına uygun olarak yerli halkın hayatî düzeninin ve hayat şartlarının yavaş yavaş değişmesine hizmet etmiştir.

Türkistan'daki sömürgecilik zamanında ve özellikle Kırgızistan'da daha önceden meçhul olan sanayi dalları doğmaya başlamıştır: Sanayi yöntemleri ile kömür madeni yataklarının işletilmesi, demir yollarının inşaatı, manifaturanın gelişmesi, bununla birlikte jeolojik-araştırma etütleri, büyük sulama sistemlerinin tasarısı ve inşaatı. Askerî-stratejik bölgelere yollar inşa edilmiş ve o devrin teknolojik başarılarının esasında sağlam köprüler tesis edilmiştir. Bölgeye giren mimarî yenilik her bir yeni Rus köy ve şehrinde göze batacak derecede görülüyordu.

Kırgızistan'ın kuzeyinde Rus mimarlığının modeline dayanan yeni şehrin inşaatı eski Bişkek müstahkem mıntıkası (1878 yılında) bulunduğu yerde kurulmaya başlamıştır. Köy çiftçiliğinde (ekonimisinde) ise ziraatın ve köylü işlerinden olan meyvecilik ve arıcılığın yeni çeşitleri meydana gelmiştir. Hayvancılıkta yeni halis kanlı cinslerin (özellikle cins atların) yetiştirilmesine esas ilgi verilmeye başlamıştır. Medenî hayatla ilgili çalışmalar da canlanmıştır, fakat kültür müesseseleri, aydınlatma ve sağlık güvenliği ilk sırada Rusya'dan göç eden mültecilerin hizmeti için teşekkül etmiştir [kütüphaneler, tedavi tesisleri, Rus-tuzem (yerli Rus) okulu]. Rus mülteciler Kırgızlara göre kendi davranışlarında kendi eğitim seviyeleri, köylü zihin çevikliği ile çok değişik cinsten idiler. Onlar çeşitli toplumsal grupları teşkil etmişlerdir, millî bileşimi bakımından ise onların arasında Ukraynalılar, Beyaz Ruslar, (Hıristiyan dininin Mennonit akımına mensup olan) Almanlar, Tatarlar, Başkurtlar ve diğer milletler bulunuyorlardı. XIX. yüzyılın 70'li yıllarında Çin yönetimi ile olan Doğu Türkistan'daki millî­ kurtuluş hareketinin şiddetli şekilde bastırılmasından sonra Kırgızistan'a Uygur, Sart-Kalmuk, Dungan grupları göç etmişler ve kendileriyle birlikte getirdikleri Doğu medeniyetine has bazı değerleri Kırgız toplumuna katmışlardır. Rus mültecilerin arasında bütün kalbiyle Rusya'nın sömürgecilik siyasetini destekleyen insanlar, liberal düşünceye sahip insanlar, sosyal-demokratlar, toplumsal hayatın kökten değiştirilmesini düşünen ve bunun yanı sıra Bolşeviklik İhtilâli'ne açıkça davet eden insanlar bulunuyordu. Ural ve Volga'dan göç eden bazı Müslüman mülteciler İslâm'ın şartlarının kati şekilde yerine getirilmesinin taraftarı idiler, onların içinden bazıları ise Rus sömürgecilik rejimine boyun eğiyorlardı. Aynı zamanda Müslümanların arasında yenileşme reformunu çok arzu eden ve Kırgızların arasında yürütülen aydınlatma işlerine katılım göstermek isteyen insanlar da vardı. Bunların dışında son sıralarda Alaş-Orda partisinin yandaşları da çıkmıştır.

Böylece Rusya sömürgecilik devri Kırgız tarihinde çok anlamlı olarak değerlendirilir. İmparatorluk siyaseti ve birçok milletlerden kurulu halkın hayatı çoğu zaman birbirine aykırı gelmiştir ve sömürgeciliğin son yıllarında Kırgızistan'da gerçekleşen bütün bu ilerleyici değişimler toplumun demokratlaşma ve sömürgeciliğin zulmü altında yaşayan milletlerin haklarının genişletilmesi meselelerinin ortaya atılmasını gizli şekilde hazırlamışlar ve toplumu buna yaklaştırmışlardır.

Sovyet Dönemi

Rusya İmparatorluğu'nun Türkistan bölgesi üzerindeki eski sömürgecilik siyaseti Şubat ihtilalinden sonra da hiç değişmeden aynı şekilde korunmuştur. Kırgızlar ve Orta Asya'daki diğer halklar özerkliliği bile kazanamamış oldukları için, gerçek bağımsızlık hakkında söz etmeye bile gerek yoktur. Çarlığın sıkı sömürgecilik siyasetini uygulayan eski yüksek makam sahibi bürokratlar yönetimde kalmışlardır. 1916 yılında Çin'e kaçan Kırgızlara genel af ilân edilmiştir. Kendi topraklarına geri dönen Kırgız muhacirler Rus köy ağaları tarafından istisnaî bir gaddarlıkla öldürülmüşlerdir.

25 Ekim (7 Kasım) 1917'de Bolşeviklik Partisi tarafından Petrograd şehrinde gerçekleştirilen ihtilal proletarya diktatörlüğünün kurulmasına neden olmuştur. O gün düzenlenen Rusya Yüksek Şurası'nın II. kurultayı Sovyetler yönetimine geçişi ilân etmiş ve Halk Komiserler Şurası'nı seçmiştir. Kurultayda "Yer hakkında" ve "Barış hakkında" kararnameler kabul edilmiştir, Bolşevikler kendi vaatlerinde "Rusya'da yaşayan bütün milletlere kendi millî mukadderatını kendi tayin etme haklarının" sağlanacağını ilân etmişlerdir. 1 Kasım 1917'de Türkistan bölgesinin başkenti olan Taşkent şehrinde Sovyet iktidarının kurulduğu bildirilmiştir. 15-22 Kasım'da Taşkent'te Halk Komiserler Şurası tarafından düzenlenen Türkistan Konseylerinin III. bölgesel kurultayı olmuştur. Kurultayda bölgelerdeki Sovyet iktidarı hakkında karar çıkarılmıştır. Kurulmuş olan Halk Komitesi Kurulu'na 15 üye seçilmiştir, bunların yedi üyesi Bolşeviklerdendi, sekiz üye ise henüz Türkistan'da kendi etkilerini kaybetmemiş olan solcu Eserlerdendi ("Eser" partisinin üyeleri). Yeni iktidarın emri gereğince Bolşevikler ve solcu Eserler tarafından Kırgızistan'ın çeşitli bölgelerinde Sovyet iktidarı kurulmaya başlamıştır. Bu iktidarın başında Rus milletinden olan Bolşevik, Menşevik ve Eser partilerinin az sayıdaki üyeleri bulunmuşlardır. 1917 yılının Kasım ayının sonunda Kızıl-Kıya'da, Aralık ayında Celal-Abad'da ve Oş'ta, 1918 yılının Şubat ayında Bişpek'te (Bişkek'te), Nisan ayında Narın'da, Mayıs ayında Karakol'da Sovyet iktidarının kurulması ilân edilmiştir. Bolşeviklik Partisi'nin üyeleri olmayan ve demokrasi fikirleri ile değerlerini yayan Türkistan yerli halkının temsilcileri bütün halkların eşit haklılığı ve egemenliği, onların kendi millî mukadderatını kendi tayin etme hakları hakkında söz edilen ve 2 Kasım 1917'de kabul edilen "Rusya haklarının hakları beyannamesi" maddesini hayata geçirmek için kesin hareketlere girişmişlerdir. Yerli halkın ilerleyici temsilcileri (Kırgız, Kazak, Özbek, Tacik, Tatar ve Başkurtların) Kazak asıllı Mustafa Çokayev gibi tanınmış siyaset adamlarının başkanlığında 16-22 Kasım'da Bütün Müslümanların Olağanüstü IV. Kurultayı'nda bir araya gelmişlerdir. Kurultayda Türkistan Özerk Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla ilgili karar alınmıştır. Hokant Muhtariyeti'nin iktidar yapısı Taşkent Halk Komitesi Yüksek Şurası'ndan kendi demokratik mahiyeti ile farklılık gösteriyordu. Buna köklü halkların temsilcileri ile eşit olarak Slav halkının temsilcileri de dahildi.

1918 yılının Şubat ayının sonunda Bolşevik ve solcu Eserlerin başkanlığında Kızıl Ordu askerleri Hokand'ı silâh yoluyla işgal etmişler ve toplu katliam düzenlemişlerdir. Hokand hükümetinin üyeleri de şehri terk etmek zorunda kalmışlardır. Bu olay Fergana Vadisi'nde yeni bir seviyedeki millî kurtuluş hareketinin başlamasına vesile olmuştur.

Fergana Vadisi'nin Celal-Abad, Oş, eski Margelan, Andican şehirleri bolşevikliğe karşı koyma hareketinin merkezî üsleri haline getirilmiştir. 1919 yılında Fergana Özerkliliği'nin geçici hükümetinin kurulduğu Alay bölgesinin Erkeştam köyünde korbaşıların (Halk Silâhlı Kuvvetlerinin Kumandaları) kurultayı düzenlenmiştir. Hükümetin başkanı olarak hareketin tanınmış militanı Madaminbek seçilmiştir. 1920 yılında Madaminbek'in ölümünden sonra onun yerine Şermuhamedbek gelmiştir ve aynı yılın 3 Mayıs'ında Türkistan'daki Türk halklarının İslâm Devleti ilân edilmiştir. Bu devletin geçici hükümeti Fergana Vadisi'nin halkının arasında büyük nüfuza sahip olmuştur. Fakat Bolşevikliğe karşı koyma hareketi ("basmacı hareketi" 1918'den 1924'e kadar uzanan) Mihayil Vasilyeviç Frunze'nin (1885-1925) liderliğindeki Türkistan cephesinin Bolşevik kuvvetleri tarafından bastırılmıştır.

Bolşeviklere karşı silâhlı yol ile mücadele etme gayretlerinin faydasız olduğunu anlayan millî liderlerden kurulu olan birçok demokrat yavaş yavaş Bolşeviklik rejimi aracılığıyla millî özerkliliği kuvvetlendirme yolunu tercih etmişlerdir. Onların arasında Eşenalı Arabayoğlu, Abdıkerim Sıdıkoğlu ve "Alaş-Orda" partisinin diğer eski üyeleri, sosyal-devrimciler, "Bukara (Fukara) " şurasının üyeleri ve diğerleri bulunuyorlardı.

1918 yılının son aylarından itibaren şuralar tamamen sadece Bolşeviklik Partisi'nin üyelerinden oluşan iktidara dönüştürülmüştür. Onların eski müttefikleri Eserler (sosyalist-devrimciler), Bolşeviklerin demokratik olmayan sistemi kurmak istediklerine kanaat getirmişler ve muhalefet yoluna durmuşlardır. Tek partili Sovyet düzenine karşı Rus ağaları ve Çu, Isık-Göl, Narın bölgelerinin köylüleri de karşı çıkmışlardır. Fakat onların arasında bazı kuvvetler vardı ki, çarlık sömürgecilik rejiminin yeniden kurulmasıyla canla başla ilgileniyorlardı ve 1916 yılında millî kurtuluş hareketi sırasında Çin'e kaçmış olan Kırgızların vatanlarına dönmelerine her vesileye başvurarak karışı koyuyorlardı. Tarihî belgelerin yeniden ortaya çıkarılması demokratik görüşlere sahip insanların olduğunu da ortaya koymaktadır. 6 Aralık 1918 yılında Ak-Suu (Isık Göl'ün doğu kısmında) ayaklanmasına katılan Rusların birçoğu Bolşeviklerden çok partili demokratik düzenin kurulmasını talep etmişlerdir. Bu ayaklanmanın başında solcu Eser Blagodarenko bulunmuştur. Onlar bu meseleyi görüşme yoluyla çözmeye çalışmışlardır. Fakat bu ayaklanma 28 Aralık'ta Ya. N. Logvinenko'nun Yedi-Su'dan getirdiği alay tarafından şiddetle bastırılmıştır.

Abdıkerim Sıdıkov ve Cusup Abdurahmanov'un başkanlığındaki ilerici Kırgız aydınları Sovyet Rusya'nın içinde özerklik yapısındaki Kırgız Devleti'ni teşkil etmek için mücadele etmişlerdir. 1922 senesinin baharında onlar RSFSC'nin (Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti) bünyesindeki Dağlı Kırgız Vilâyeti'nin kurulması için teşebbüste bulundular. Dağlı Kırgız Vilâyeti'nin kurulmasına ilişkin anayasa kurultayı 1 Haziran 1922'de başlamıştır. Bazı yerli siyasetçilerin ve merkezden İ. Stalin'in müdahalesiyle bu proje durdurulmuştur, projenin başkanları ve öncüleri olan A. Sıdıkov, K. Tınıstanov, İ. Arabayev, İ. Aydarbekov ve diğer aydınlar ise "millîyetçilik ve Panislâmizm" ile suçlanmışlardır.

31 Ağustos 1924'te Rusya Komünist Partisinin (Bolşeviklerin) Orta Asya bürosu "Partisiz toplum arasında parti tarafından çözülmemiş olan meselelerin görüşülmesinin yasaklanmasıyla ilgili" karar almıştır, böylece millî sorunların halkın arasında görüşülmesine açıkça yasak koyulmuştur. Buna rağmen Kırgız halkının tanınmış temsilcileri millî özerkliliğin kurulmasıyla ilgili meseleyi tekrar tekrar ileri sürmeye devam etmişlerdir.

16 Eylül 1924'te Türkistan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Yüksek Şurası Merkezî İcra Komitesi'nin olağanüstü toplantı devresi Orta Asya'nın millet ve devlet olarak birbirinden ayrılmasıyla ilgili karar almıştır. Bu karar gereğince 14 Ekim 1924'te Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti'nin bünyesinde Kara Kırgız Özerk Bölgesi kurulmuştur. 27-30 Mart 1925'te Bişkek (Bişpek) şehrinde Kara Kırgız Özerk Bölgesi'nin bölgesel meclisinin birinci anayasa kurultayı gerçekleşmiştir. Bu kurultayda resmî addan "Kara" kelimesinin çıkarılması ve ülkeye bölge değil, cumhuriyet statüsünün verilmesi önerilmiştir. 25 Mayıs 1925'te ülkenin resmî adından "Kara" kelimesi çıkarılmıştır ve o Kırgız Özerk Bölgesi resmî adını almıştır. 1 Şubat 1926'dan itibaren bu bölge Rusya Federasyonu'nun (RSFSC) bünyesindeki Kırgız Özerk Cumhuriyeti (KÖSSC) olmuştur.

Kırgız halkının tanınmış siyaset adamları (Cusup Abdurahmanov, vs.) daha sonraki yıllarda da resmî devlet statüsünün yükseltilmesi için mücadele etmişlerdir. Onlar Rusya Federasyonu ve diğer Sovyet Cumhuriyetleri ile aynı şartlar altında Kırgızistan'a Sovyetler Birliği (SSCB) bünyesinde Birlik Cumhuriyeti statüsünün verilmesiyle ilgili önerileriyle resmî olarak Moskova'ya teklifte bulunmaya devam etmişlerdir. Devlet yapısının sağlamlaştırılmasına yönelik bu ısrarlı hareketler kendi meyvesini vermiştir ve SSCB anayasası gereğince 5 Aralık 1936'da karar çıkarılarak Kırgız Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kurulmuştur.

Totaliter Rejim veStalin Katliamına Karşı Mücadele

1918 yılının sonundan itibaren Kırgızistan Bolşeviklik Partisi'nin tek yöneticisi tarafından kurulan sıkı bir rejim altında yaşamıştır. Bütün sosyal ve siyasî, ekonomik ve kültürel sorunlar sadece merkezin emirlerine uygun şekilde çözülmüştür. Moskova'dan yönetim için Kırgız millî anlayışına sahip olmayan ve Kırgızistan'ın tarihî şartlarını bilmeyen insanlar gönderilmiş ve en yüksek makamlara tayin edilmişlerdir. 1925 yılından 1932 yılına kadar Moskova'dan yöneticilik görevi için 500'den fazla insan gönderilmştir. Tanınmış Kırgız devlet adamları bu siyasete karşı hoşnutsuzluğunu açıkça ifade etmişlerdir. 12 Haziran 1925'te Abdıkerim Sıdıkov, Abdıkadır Orozbekov ve İmanaalı Aydarbekov'un öncülüğündeki 30 Kırgız tanınmış siyasetçilerinin imzasıyla Moskova'ya idarî-komutanlık sistemini kınayan bir yazı gönderilmiştir. Fakat bu mektubu imzalayan meşhur Kırgız vatanseverler şiddetle cezalandırılmışlar ve iktidardan uzaklaştırılmışlardır.

1927-1932 yıllarında Kırgız Özerk Cumhuriyeti (KÖSSC) Halk Komitesi Mecilisi'nin başkanı Cusup Abdrakmanov totaliter rejimin baskısına karşı direnmek için elinden gelen herşeyi yapmıştır. Fakat o, 1933 yılında yalan ihbar üzerine kendi makamından alınmıştır. Birçok Kırgız siyaset ve bilim adamları Pantürkist, Panislâmist ve burjuvazi devletlerin casusları şeklinde suçlanarak cezalandırılmıştır. Onların arasında Abdıkerim Sıdıkov, Cusup Abdrakmanov, Abdıkadır Orozbekov, Törökul Aytmatov, Tokçoro Coldoşev, İmanaalı Aydarbekov, Bayalı İsakeyev, Caynak Saadayev, Prof. Kasım Tınıstanov gibi Kırgızistan'ın ilk devlet yöneticileri bulunuyorlardı. Siyasetçi ve aydınların birçoğunun "sömürücü sınıflara" mensup olması sürgün ve cezalandırma için "önemli" nedenlerden biri olmuştur. Örneğin, cezalandırılmış olan insanların arasından Abdıkerim Sıdıkov, İmanaalı Aydarbekov, Cusup Abdrakmanov, Acıyman Şabdanov, Satıbaldı Mamatov tanınmış zengin beylerin çocukları ve kuşağı idiler, ayrıca Kamçıbek Karabekov ise meşhur tarihî simalardan olan Alımbek Datka ve Kurmancan Datka'nın torunu idi. Eşenaalı Arabayev Kazan ve Ufa şehrinde İslâmî eğitim almıştı. İki kardeş İmaş ve Taş Kudaybergenovlar Çarlık polisinin mesai arkadaşının oğulları idi, Belek Soltonoyev ise 1916 yılında Çarlık rejiminin idare kuruluşunda nahiye sıfatında seçilmiştir, vs. Böylece 30'lu yıllarda Kırgız halkı "halk aydınlarının" birçok üstün temsilcilerini kaybetmiştir.

Haziran 1991'de Bişkek şehrinin yakınındaki Çon-Taş bölgesinde eski kerpiç fabrikasının ocağında 138 kişinin cesedi bulunmuştur. Bu insanlar, 5-8 Kasım 1938 tarihinde kurşuna dizilmek suretiyle ölüme mahkum edilmişlerdir. Onların arasında Stalin terörünün suçsuz kurbanlarından olan Kırgız milletinin meşhur insanlarının cesetleri de bulunmuştur. Şimdi onların hepsi şanlarına yaraşır bir şekilde tekrar defnedilerek Ata-Beyit mezarlığında yatıyorlar. 2000 yılında burada 30'lu yıllardaki katliamın kurbanları için ithaf edilen müze-anıt kompleksi inşa edilmiştir. Tarihi bilgilere göre XX. yüzyılın 20-30'lu yıllarında ülkenin 30.000'e yakın vatandaşı hükmedilmiştir (cezalandırılmıştır). Onların arasında Kırgızlarla yan yana yaşayan bütün büyük etnik gruplara mensup insanlar da vardı.

Halk EkonomisindeSovyet Reformları

Şunu belirtmek gerekir ki, Sovyet iktidarı döneminde Kırgızistan'da Kırgız toplumunun ilerleyici gelişmesinin daha sonraki sürecinde etkili olan ciddî sosyal-ekonomik ve kültürel değişiklikler gerçekleşmiştir. Bu devir gülme ve gözyaşının, hayallerin ve ıstırapların, cesaretler ve umutsuzlukların zamanı olmuştur.

1921-22 yıllarında tarım-toprak reformları yapılmıştır, sonucunda 5970 topraksız insan kendi tarlalarının sahipleri olmuştur. 11.000 kişi yerleşik hayat tarzını sürdürme imkanına sahip olmuşlardır. Kırgızların çoğu, onların içinden Çarlık iktidarı sırasında kendi topraklarından mahrum kalan isyancılar ve 1916 yılında Çin'e kaçanlar yeniden kendi vatanlarında toprak hisselerine hükmetme imkanını almışlardır. Kırgızistan'ın güney bölgesinde toprak-su reformu 1927-28 yılları arasında gerçekleştirilmiştir. Bu reform özellikle toprağın verimli işlenmesine çok yardımcı olmuştur. Göçmen Kırgızlar, tarım reformu sırasında toplu şekilde yerleşik hayat tarzına geçmişlerdir. Fakat pozitif yeniliklerle birlikte sağlam ekonomiye sahip olan ve "zengin ağalar" lakabı takılan kuvvetli yöneticiler-orta dereceli çiftçilerin cezalandırılması ve hiç suçsuz yere uzak bölgelere sürgün edilmesi de yer almıştır.

Tarım reformları sulama (tesisleri) sisteminin kuruluşuna ilişkin geniş çaptaki faaliyetlere geçiyordu. 1939 yılında genel alandan sulu ziraat için 732.000 hektar (dönüm) yer ayrılmıştır. Her bir vadide büyük ve küçük arkların, kanalların inşaatı yapılmıştır, uluslararası değere sahip olan (Çömüç barajı, 1934) barajlar kurulmuştur.

Mart 1940'ta Orto-Tokoy barajı ve Büyük Çu kanalının inşaatıyla ilgili karar alınmıştır, 1941 yılında başlayan bu büyük inşaat işlerine yerli halk topluca zorunlu bir şekilde çekilmiştir. Bunların dışında bu inşaatlara binlercesini sayabileceğimiz Stalin katliamının kurbanları da katılmışlardır.

Kırgızistan'da tarımın kooperatifleştirilmesi (1920'li yıllarda) ve kolektifleştirilmesi (1929-35) anlamsız ve birbirine çelişik sonuçlar vermiştir. Kooperatifleşme gerçekten de Kırgız ziraatına dışarıdan ziraatın bilinmeyen kollarını getirmiştir. Yabancı ortaklardan gelen o devire göre yepyeni olan teknolojik ve maddi yardımlar köy ekonomisinin gelişmesi için epey önemli olmuştur ve Kırgız köylerini belli bir derecede pazar ilişkilerine hazırlamıştır. Stalin kolektifleştirmesi ise tam tersine temelinde özel teşebbüsleri durdurmuştur ve ortak sorumluluğa dayanan kolektif mülkiyet sistemini kurmuştur.

Sovyet devri yılları içinde sanayide köklü değişiklikler yapılmıştır ve sözün gerçek anlamıyla Kırgızistan tarım-sanayi ülkesi (cumhuriyeti) olmuştur. Büyük Anayurt Savaşı'na kadar alınmış olan beş yıllık 3 plânda Kırgızistan'ın sanayileşme üzerindeki plânları mali araçların kıtlığından dolayı ancak kağıt üzerinde kalmıştır ve sanayi çok yavaş şekilde gelişmiştir. Fakat buna rağmen ülkede yavaş yavaş ve azar azar yeni inşaatlar, otomobil ve demiryolu dalları, ilk elektrik santralleri, çimento ve diğer inşaat malzemelerini üreten fabrikalar, tarımsal ham maddeleri (et, un, vs.) işleyen kombine fabrikalar meydana gelmiştir, yerli halkın içinden işçi sınıfından çeşitli kadrolarının sayıca artmasına bağlı olarak yer altı servetlerinin yeni maden yatakları keşfedilmiştir. Kırgızistan sanayisinin hızlı inkişafı savaş ve savaş sonrası sürelerine ilişkindir. Kırgızistan'da pek çok sayıda ağır endüstri, maden endüstrisi, hafif ve gıda endüstrisi fabrikaları, hidroelektrik santralleri kaskadı, ülkenin çeşitli sularında barajlar ve kanallar kurulmuştur. Kırgızistan'da altın, antimon, kömür, çimento ve diğer maden yatakları açılmıştır. Kırgızistan'ın uranyum filizlerinin ham maddesi uzayda ve ilk Sovyet nükleer silâhlarının imalinde kullanılmıştır. Fakat maden endüstrisi bölgelerinin ekolojik güvenliği için gereken ilgi ayrılmamıştır. Kırgızistan yabancı ülkelerle direkt temasa geçememiştir, o Rusya, Ukrayna ve Beyaz Rusya gibi uluslararası teşkilâtların üyesi değildi.

Birçok sanayi dalının stratejik gelişmesinin en zayıf anlarından biri o veya bu kuruluşların ham maddede olduğu gibi tesisatı da elde etme esnasında cumhuriyetler arası bağlılık olmuştur. Mevcut ekonomik sistemin negatif yanları SSCB'nin dağılmasından hemen sonra eski ekonomik ilişkilerin kesilmesiyle, eski Birlik cumhuriyetlerinin arasında gümrüğün koyulmasıyla, ulaşım masraflarının pahalılaşmasıyla, vs. ilişkili olarak ortaya çıkmıştır.

Kırgızistan ve II. Dünya Savaşı

Kırgızistan SSC, II. Dünya Savaşında (1941-45) faşizme karşı savaşta faal bir katılım göstermiştir. Bu savaşa 360.000'e yakın Kırgızistan vatandaşı iştirak etmiştir ve onların içinden 80.000'den fazlası cephede ölmüşlerdir. Bunların dışında 30.000'den fazla kişi ülkenin sınırları dışındaki harp endüstrisi fabrikalarında çalıştırılmak için gönderilmişlerdir. "İş cephesi"nin işçilerinin arasında birçok eski "yüksek" sınıfların temsilcileri ve onların kuşağı bulunuyorlardı ki, cephede savaşacaklarına inanmıyorlardı. Savaş yılları içinde ülkedeki kolhoz ve sovhozlar, savaştan önceki beş yıllığa göre hububat ürünü toplamasında 4.5 milyon pud (Eskiden Ruslarda 16.3 kiloluk bir birim), patates ve sebzelerin toplamasında 2.7 milyon pud, yünde 372.000 pud fazlasıyla yerine getirmişlerdir. Bunun dışında kolhozcuarın savunma vakfına kolhoz ve sovhozlar 4.5 milyon pud hububat ürünü ve 500.000 pud et teslim etmişlerdir. Bu ürünlerin büyük bir kısmı halktan zorunlu şekilde toplanmıştır. Köy halkı çoğu zaman kıt kanaat geçinmiştir.

Savaş zamanında bölgelerde yer alan ve faşistlerin işgal tehlikesi altında bulunan sanayi fabrikalarının birçoğu acil bir şekilde doğuya tahliye edilmiştir, aynı şekilde Kırgızistan'a da tahliye yapılmıştır. Bu ülkelerin merkezi bölgelerinde, örneğin, Bişkek, Tokmok, Ak-Suu ve diğer bölgelerde çeşitli işletmeler inşa edilmiştir. Bunların dışında savaş yıllarında Orta Asya'ya, aynı zamanda Kırgızistan'a da Kafkas, Kırım ve Volga boyundan Alman, Çeçen, Ahıska Türkleri, Azerbaycan, Kumık, Balkar, Nogay ve diğer milletlerin temsilcileri de sürülmüştür.

Savaş yıllarında Kırgızistanlı askerler cesaretle ve yiğitçe savaşmışlardır, onların içinden 150.000'i nişan ve madalya ile ödüllendirilmişlerdir. 72 askere Sovyetler Birliği Kahramanı unvanı verilmiştir. Bunların içinde Düyşönkul Şopokov, Çolponbay Tüleberdiyev, Dayır Asanov, Asanbek Otorbayev vb. vardı. Bu korkunç savaş Kırgız toplumunu sosyal-siyasî tutumlarına göre yeni gruplara ayırmıştır. Bazı Kırgızlar başka bir siyasî dünyanın yandaşları olmuşlardır. Bilinmektedir ki, esir düşen Türkistanlıların arasında Almanya Nazisi ile iş birliği kuranlar da bulunuyordu, onların içinden bazıları ise Türkistan lejyonunu kurmayı ve gelecekte Rusya'dan bağımsız Türkistan devletini kurmayı hayal ediyorlardı. Hatta Almanlara esir düşenleri ve antifaşist müttefikler tarafından toplama kamplarından serbest bırakılanları idam olmasa da, Sibirya'daki kamplar ve hapishaneler bekliyordu. Esir düşenlerin bazıları böyle bir perspektifi kabul etmeyerek Batı ülkelerinde ve Türkiye'de kalmışlardır. Onların arasından Azamat Altay (Kudaybergen Kocomberdiyev) ve Tölömüş Cakıpov (Münhen, 1953) Amerikan "Azatlık" (özgürlük) radyosunun Kırgız servisinin kurucuları olmuşlardır.

Sovyet Döneminde Kültür

Sovyet Kırgızistan toplumunda gerçekleşen ekonomik ve sosyal gelişmelerle birlikte eğitim ve kültür sistemindeki değişiklikler büyük başarılar getirmiştir. Ülkede ilk başta yetişkin insanların arasındaki okuma yazma seferberliği düzenlenmiştir. 14 yaşına kadarki çocuklar ise zorunlu olarak (1930-31 eğitim yılından itibaren) umumî tahsil sağlayan ilkokullarda okumaya başlamışlardır. Eğer Çarlık döneminde Kırgızlar sadece erkek çocuklarını okula göndermişlerse, artık anne-babalar kızlarını okutmayı da taahhüt etmişlerdir. Bişkek kazasında 1924 yılı 200'e yakın Kırgız kızı okullarda eğitim almışlardır.

7 Kasım 1924'te Taşkent şehrinde "Erkin Too (Özgür Dağlar) " adında ilk Kırgız gazetesi yayınlanmıştır. Bu günden itibaren millî basın-yayın işleri yoluna girmeye başlamıştır. İlk yüksek eğitim kurumlarının temelleri atılmıştır. 1925'te Bişpek'te (Bişkek'te) Kırgız Eğitim Enstitüsü açılmıştır, daha sonra 1928'de Kırgız Pedagoji Lisesi olarak değiştirilmiştir. 1932'de Kırgız Devlet Pedagoji Enstitüsü (1915'ten itibaren Kırgız Devlet Üniversitesi) kurulmuştur. İlk meslek-teknik eğitimi kurumları açılmıştır, bunların bazılarında sadece kızlar eğitim görmüşlerdir. 1926'dan 1980'e kadar Kırgızistan'ın çeşitli bölgelerinde 43 tane meslekî ortaokul, 10 yüksek eğitim kurumu açılmıştır, 1930'dan 1980'e kadar bu okullarda orta ve yüksek tahsilli on binlerce uzman hazırlanmıştır. Bilimsel araştırma merkezleri kurulmuştur. 13 Ağustos 1943'te Kırgızistan'da SSCB Bilimler Akademisi'nin şubesi açılmıştır. Bu şube 1954 yılında Kırgız SSC Bilimler Akademisi'ne dönüştürülmüştür. Bu akademinin ilk başkanı meşhur cerrah İ. Ahunbayev olmuştur. Kırgız SSC Bilimler Akademisi'ne bağlı olarak çeşitli dallarda onlarca Bilimsel Enstitüler açılmıştır.

Tiyatro ve artistik-tasviri sanat adamlarının ilk kuşağı meydana çıkmıştır. Filarmoni, dram, opera ve bale tiyatrosu, sirk, vb. açılmıştır. Millî müzik sanatı kendi içinde halk geleneği ve Avrupa gelenekleri ve dünya müziğinin sentezini yaparak ileri derecede gelişmiştir. Sahnenin üstün ustaları S. Kiyisbayeva, B. Kıdıkeyeva, D. Küyükova, S. Kümüşaliyeva, M. Rıskulov, ayrıca opera sanatçısı B. Mincılkıyev, bale sanatının yıldızları B. Beyşenaliyeva, A. Tokombayeva, komedyen artist Şarşen, besteciler A. Maldıbayev, C. Şeraliyev, şarkıcı-besteciler R. Abdıkadırov, T. Kazakov ve diğerler unutulumaz eserler bırakmışlardır. Müzikal eserlerin çoğu senfoninin esasında yazılmış ve orkestre edilmiştir. Tasvirî sanat ve heykelcilik (G. Aytiyev, T. Sadıkov vs.) aynı şekilde çok hızlı gelişme göstermiştir. Kırgız filmcileri sinemanın şaheserlerini meydana getirmişlerdir (yönetmenler Tölömüş Okeyev, Bolot Şamşiyev, Dinara Asanova, Dooronbek Sadırbayev, vs; oyuncular Süymönkul Çokmorov, Tattıbübü Tursunbayeva, Baken Kıdıkeyeva vs.). Kırgız yazarları (Tügölbay Sıdıkbekov, Cengiz Aytmatov, Tölögön Kasımbekov, Keneş Cusupov vb.), şairler (Aalı Tokombayev, Alıkul Osmonov, Süyünbay Eraliyev, vs.). "Manas" destanının anlatıcıları (Sayakbay Karalayev, Sagımbay Orozbakov, vs.) yeni Kırgız kültürünün meydana gelmesinde kendi emeklerini katmışlardır. Sovyet dönemindeki kültürel hayat topyekûn komünist sansürünün şartlarında bile çağın yeni etkileriyle farklılık göstermiştir.

Kültürel hayatta karanlık sayfalar da olmuştur. 1940 yılına kadarki kısa süre içinde Kırgız alfabesi üç defa değiştirilmiştir. Arap alfabesinden Latin alfabesine, arkasından da Kiril alfabesini kullanılması dayatılmıştır. Eski alfabelerde yazma ve okumanın yasaklanmasına bağlı olarak büyük kuşak insanların entelektüel birikimin büyük kısmından Kırgızlar yoksun kalmışlar ve onların bir kısmı doğrudan doğruya eğitimsiz hale gelmişlerdir. Eski kitapların çoğu yok edilmiştir. "Halk düşmanı" listesine düşen yazarların kitapları ve eserleri tedavülden ve kullanımdan çıkarılarak yok edilmiştir. Tiyatroların repertuvarında yer alan opera veya dramaların yazarları bu insanlardan olduğu durumlarda bu sahnelemeler yazarının adı belirtilmeden sahneye koyulmuştur.

1945-1990 Yılları ArasındaSiyasal ve Sosyal Hayat

Sosyal, siyasal ve ekonomik yönden ülkenin gelişmesi Komünist rejimin genel politikası ile çok yakından alakalı olmuştur. 1946-53 yılları arasında Stalin'in totaliter rejimi korunmuştur, takip ve cezaların ölçüleri daha da şiddetli hale gelerek artmıştır. On binlerce Kırgızistan vatandaşı tutuklanarak uzun süreli hapis cezasına çarptırılmıştır. Stalin'in ölümünün üzerinden fazla zaman geçmeden merkezi yönetim zayıfmış ve merkezdeki bazı yönetim yetkileri doğrudan doğruya bölgelere devredilmeye başlamıştır.

1956 yılından itibaren Kırgızistan'ın sosyal ve siyasal hayatında ciddî değişiklikler gerçekleştirilmiştir. Stalin rejimi resmî olarak kınanmış ve cezaya çarptırılanların çoğu aklanmıştır. Bu yıllarda ülkenin Başkanı İshak Razzakov tarafından (1950-61 yıllarında Kırgızistan Merkezi Komitesi Komünist Partisi'nin Birinci Sekreteri idi) Kırgızların millî menfaatlerine hizmet eden birçok tedbir alınmıştır. Millî kadroların yeni kuşaklarını yetiştirmeye, ülkenin Rus okullarında da okutulmaya başlayan Kırgız dilinin statüsünü yükseltmeye yönelik iş faaliyetlerinin sayısını arttırmak için Kırgız aydınlar sınıfına gereken ilgi ayrılmıştır. Fakat Razzakov, Moskova tarafından görevinden alınmıştır ve 1961 yılından itibaren onun inisiyatiflerinin birçoğu durdurulmuştur. Böylece Rus okullarında Kırgız dilinin okutulması daha sonra resmî okul programından çıkarılmıştır.

Turdakun Usubaliyev (1961-1985) ve Apsamat Masaliyev'in (1985-1990) Komünist Partisi Başkanlığı yıllarında Sovyet merkezine karşı yalakalık politikası tekrar kuvvetlenmiştir. XIX. yüzyılda Kırgızistan'ın Rusya tarafından fethedilme süreci resmî olarak "Kırgızistan'ın Rusya bünyesine gönüllü olarak girme süreci" şeklinde adlandırılmıştır. SSCB'nin bünyesinde ayrı bir devlet statüsünü alan Kırgız SSC'nin anayasa hukukuyla ilgili hukukçu ve bilim adamı Kubanıç Nurbekov'un (1928­1985) basında ayrı ayrı dönemlerde yayımlanan yazısındaki açık ifadeleri ve Kırgız aydınları, yazarları, tarihçilerinin buna benzer hareketleri "millîyetçiliğin tekrar oluşumu" olarak nitelendirilmiş ve takibe alınmıştır. Yüksek matematik üzerine Kırgız dilinde ilk temel okul kitaplarını yazan bilim adamı ve matematikçi Rakım Usubakunov (1929-83) Frunze Politeknik Enstitüsü'nde Kırgız dilinde eğitim verilmesi ve Kırgız grubunun açılmasını ileri sürdüğü için takibe alınmıştır (Kırgız Devlet Üniversitesi'nde Kırgız grupları mevcuttu). Profesör Kuşbek Üsönbayev (1928-1999) 1916 yılındaki millî kurtuluş ayaklanma tarihi üzerine yazdığı yayımlanmamış el yazısı için tenkit edilmiştir (1983).

1978 yılında kabul edilen Kırgız SSC anayasasında devlet dili ile ilgili özel madde bulunmuyordu (böyle maddeler başka Birlik cumhuriyetlerinin bazılarının anayasasında mevcuttu).

Aralık 1986'da Almatı'daki millî egemenliğe saygı gösterilmesi için Kazak gençlerinin hareketine katılanların şiddetli şekilde cezalandırılmasından sonra 1987 yılının kış ve ilkbahar aylarında Kırgızistan'da ideolojik temizlikle ilgili siyasî kampanya gerçekleştirilmiştir. Anti-nasyonalistik şiarlar altında birçok Kırgız profesörüne karşı takipler teşkil edilmiştir. Bununla birlikte sanat aydınları 1987 yılında kendi şiirlerinde ve eserlerinde, politik ve ekonomik konular üzerine yazdıkları makalelerinde Kırgız ve Kazak halklarının dostluğunu terennüm etmişlerdir, böylece onların Kazak millî hareketi ile olan dayanışması meydana çıkmıştır. Bazı Kırgız ve diğer Türk boylarına mensup askerler Kazak gençlerinin hareketini bozguna uğratma emrini yerine getirmekten vazgeçmişler ve bu bölüklerin birçok askeri acil şekilde başka ülkelere nakledilmiştir.

Bağımsızlığa Sahip Olmadan ÖnceYer Alan Olaylar

Mihail Gorbaçev tarafından ilân edilen "glasnost (açıklık) " politikası Kırgızistanlılara sosyal-politik, kültürel ve ekonomik hayatın bütün yönlerini tekrar gözden geçirme imkanını vermiştir. Baltık boyundaki ve Kafkasya'daki santrifüj hareketler, aynı zamanda Aralık 1986'da barışsever Almatılı nümayişçilerin kurşuna dizilmesinin manasını kavrayan Kırgızistan halkının anti-Moskova düşüncesi kuvvetlenmiştir. Moskova, Leningrad ve diğer liberal şehirlerde eğitim almakta olan ve yaşayan Kırgızistanlılar da yeni demokratik fikirlerin faal yayıcıları olmuşlardır. Bununla birlikte Gorbaçov döneminde de merkez kendi iktidarını kuvvetlendirmek hedefleriyle Kırgızistan'a kendi adamlarını göndermeyi sürdürmüştür. Kırgızistan Komünist Partisi Merkezi Komitesi'nin Sekreterliği ve Cumhuriyet KGB Başkanlığı görevlerine her şeyi kendi kontrolleri altında tutmaya bütün kuvvetleriyle çaba gösteren merkez tarafından tayin edilen insanlar getirilmiştir. Bu Kırgızistan'da yönetimin idarî-komutanlık sistemini pekiştirmek için gerçekleştirilen son teşebbüsü olmuştur. Kırgızistan Komünist Partisi Merkezi Komitesi'nin üyesi A. Sultanov ile KGB Başkanı Ryabokon'un ortasında çıkan karşılıklar gözetici sıfatında gönderilen Moskova'lı kadrolara karşı iktidarın yüksek kademelerinde de bulunan insanların günden güne şiddetlenen hoşnutsuzluğunu ortaya çıkarmıştır.

1988 yılında Kırgızistan toplumunun ileri çevreleri iki dillilik meselesini geniş bir tarzda tartışmışlardır. İlk önce Kırgız bilim adamları ülkede Kırgız dilinin Sovyetler Birliği'nin tamamında hakim olan Rus dili ile birlikte eşit haklara sahip olarak yaşaması meselesini ileri sürmüşlerdir. Yazarlar Cengiz Aytmatov, Tügölbüy Sıdıkbekov ve diğer siyaset ve bilim adamları Kırgız dilinin eşit haklılığı için mücadele etmişlerdir. Bazı insanlar, özellikle dışarıdan gelen kadrolar da sadece Rus diline vakıf idiler ve bu fikre karşı çıkmışlardır. Fakat Kırgız parlamentosunun (Kırgız SSC Yüksek Şurası) çıkardığı dil kanunu bütün tahminlerin üstünde bir gelişme olmuştur. Parlamentodakilerin hemen hemen hepsi komünistlerden olmasına rağmen 23 Eylül 1989 yılında parlamento "Kırgız SSC'nin devlet dili kanunu"nu çıkarmıştır ve bu kanunda Kırgız dili tek devlet dili olarak ilân edilmiştir. Kanuna göre dil özelliklerine zulüm yapmak yasaklanmıştır. Bu fikirlerin toleranslı sistemi gibi Kırgız millîyetçiliğinin ideolojik olarak yeniden doğuşunda atılan büyük adım olmuştur.

Kırgızistan'da bağımsızlık için mücadele fikirleri kendi ülkesinde şahsi arsalarını edinme fikirlerine de ilk dürtücü etken olmuştur. XX. yüzyılın 60'lı yıllarından itibaren köylü Kırgız gençlerinin şehirlere göç etmesi çoğalmıştır. Fakat Frunze (Bişkek) ve Oş gibi büyük şehirlerde Kırgız gençlerinin konut meselelerine gereken ilgi gösterilmemiştir. Yöneticiler şahsî evlerini kurmak için onlara arsaların sağlanması üzerine verdikleri Kırgız gençlerinin isteklerine kayıtsız davranmışlardır. Hem mesken, hem ev kurmak için arsa sahibi olmayan Kırgız gençlerinin sabrı sonunda taştı ve Nisan-Haziran 1989'da onları izinsiz olarak başkentin etrafındaki boş toprakları zapt etmeye başladılar.

İktidar tarafından yapılan baskının büyümesi üzerine Kırgız gençleri Haziran'da "Aşar (Karşılıklı yardım) " sosyal ve siyasal teşkilâtını kurmaya mecbur kalmışlardır. Bu topluluğun takibi büyüdüğü zaman da 1990 yılının Ocak ve Şubat aylarında onun üyeleri ilk antikomünist kalabalık mitinginin organizatörleri olmuşlardır. "Aşar" topluluğunun üyeleri Baltık boyundaki devletlerin sosyal ve demokratik teşkilâtları ile bağlantı kurmuşlardır. Öğrenciler, genç okutmanlar, bilim adamları, mühendisler, işçiler siyasî bakımdan faal bir hale gelmişlerdir. 1990 yılının Şubat-Nisan ayları arasında başkent gençlerinin temsilcileri birkaç kez Kırgız SSC Komünist Partisinin Başkanı A. Masaliyev ile açık tartışmaya çıkmışlardır. Bu tartışmalarda onlar siyasî hayatın demokratikleşme, ekonomik reformların gerçekleşmesi, ekolojik şartların iyileşmesi ve diğer güncel meseleler üzerine kendi siyasî taleplerini ifade etmişlerdir. Sakin şekilde geçen bu tartışmaların sonucunda Kırgızistan'da Komünist rejime karşı açık mücadele için kuvvet doğmuştur.

1990 yılının ilkbaharında ülkenin bazı bölgelerinde gizli ve kanunsuz siyasî kurumları kurma teşebbüsleri yapılmıştır. Böyle gizli siyasî teşkilâtlardan biri "Asaba" sosyal hareketidir. Bu hareketin üyeleri 1 Mayıs 1990'da bayram gösterisi sırasında iki kol halinde ellerinde alışkanlık haline gelmiş olan Sovyet kızıl bayrağının yerine "Yaşasın demokrasi!" şiarlarının yazılı olduğu mavi pankartları tutarak başkentin sokaklarına çıkmışlardır. 25-26 Mayıs 1990'da Bişkek'te birkaç küçük sosyal-siyasal ve sosyal teşkilâtlar büyük siyasî birlik olan Kırgızistan Demokratik Hareketi altında birleşmişlerdir. Bu harekete daha önceden kurulmuş olan 24 sosyal ve siyasal teşkilât girmiştir. Hareketin programında şu amaçlar gösterilmiştir: Kırgızistan'ın bağımsızlığının kuvvetlendirilmesi, demokratik çok partili siyasî sistemin koyulması, çeşitli mülkiyet biçimlerinin konulması, özel sektörün serbest çalışması, vs. Kırgızistan Demokratik Hareketi'nin kurucular kurultayında hareketin yönetim kurulu için beş ortak başkan seçilmiştir (K. Akmatov, T. Dıykanbayev, C. Cekşeyev, K. Matkaziyev, T. Turgunaliyev). İlginçtir ki, çoğunluğunu demokratik fikirlere sahip olan Kırgızlar oluştursa da adı geçen harekete Kırgızistan'da yaşayan birçok milletin temsilcileri de katılmıştır.

1990 yılının Haziran ayında Kırgızistan'ın güney bölgesindeki etnik grupların arasında tarihe "Oş hadiseleri" olarak geçen çatışma çıkmıştır. Bu olayların belirtileri toplumsal ve millî karakterlerin çelişmesi olmuştur. Bu yılın Nisan ve Mayıs aylarında Oş şehrinde yaşayan Kırgız gençleri Bişkek'te de olduğu gibi aynı sıkıntılı şartlarda iktidarın temsilcilerine kendi evlerinin kuruluşu için onlara arsaların tahsis edilmesi üzerine rica ile müracaat etmişlerdir. Gençlerin baskısı şiddetlendiği zaman vilâyetin yöneticileri onlara Özbek halkının çoğunlukta yaşadığı bölgeden arsa tahsis etmişlerdir.

Şehrin etrafında kendi evlerini inşa etmeye yönelik olan Kırgız gençlerinin hareketleri gelecekte Özbek Özerkliliği meselesini kaldırma fikrini besleyen Özbek halkının bazı aşırı derecede ayrılmaya niyetlenen temsilcileri tarafından sert bir mukavemetle karşılanmıştır ve küçük grupların arasındaki kendiliğinden olan çatışmalar kışkırtılmıştır ve daha sonra bu çatışmalar milletler arası ihtilaflar şeklinde büyümüştür. Haziran ayının başında Kırgızistan'ın güneyinde-Oş'ta, Özgen'de ve diğer bölgelerin bazılarında, 7 Haziran'da ise Bişkek'te yasak saati koyulmuştur. Silâhlı Kuvvetlerin müdahalesi ve Kırgız ve Özbek aydınlarının, Kırgızsitan Demokratik Hareketi'nin temsilcilerinin ve diğer sosyal kurumların hiç vakit geçirmeden anlaşmazlığa son verme üzerine yaptığı çağrılar kendi sonuçlarını vermiştir. 200'den fazla kişinin hayatına mal olan çatışma durdurulmuştur.

1990 yılının yaz ayında Kırgızistan komünistleri de muhafazakâr ve reformcu kanatlara ayrılmaya başlamışlardır. Aynı yılın Ekim ayında demokratik şekilde düşünen milletvekilleri kendi fikirlerini reforma göre çıkarma teşebbüsünde bulunmuşlardır; fakat parlamento başkanı, aynı zamanda Kırgızistan Komünist Partisi'nin Başkanı olan A. Masaliyev onların muhalif hareketini önlemeyi başarabilmiştir. Yüksek Şura'nın 350 milletvekilinin hepsinin içinden sadece 114 milletvekili reform yaparak iyileştirme fikrine taraftar olmuşlardır. Böyle şartlarda Kırgızistan Demokratik Hareketi'nin üyeleri siyasî açlık grevini ilân etme kararı almışlardır. 22 Ekimde başlayan 11. toplantıda siyasî açlık grevine katılanlar aşağıdaki taleplerini ortaya atmışlardır: Yüksek Şura Başkanı A. Masaliyev'in kendi makamından istifa etmesi, Cumhurbaşkanlığı yönetim kurulu sisteminin getirilmesi, çok partili sistem için imkanların verilmesi, Komünist partisinin yönetici parti statüsünün kaldırılması, Oş hadiselerinin siyasî açıdan değerlendirilmesinin zarureti vb. Bu politik tedbirleri reformcu milletvekilleri parlamentonun içinden desteklemişlerdir. Böyle tedbir halkın siyasî faaliyetini de, parlamento içi iktidar kavgasını da canlandırmıştır. Kırgızistan Cumhurbaşkanlığı görevi için yeniden teşkil edilen seçimler zamanında Komünistlerin lideri A. Masaliyev'in adaylığı seçimden geçmemiştir.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin son turunda demokratik fikirlere sahip milletvekilleri kendi adaylarını desteklemek için milletvekillerinin çoğunluğunu ikna etmeyi başarabildiler. 27 Ekim 1990'da gerçekleştirilen seçimlerde parlamento oy çoğunluğuyla Kırgızistan Bilimler Akademisi'nin Başkanı, fizikçi, bilim adamı, akademik Askar Akayev'i Kırgızistan'ın ilk cumhurbaşkanı olarak seçmiştir. Bundan sonra Kırgızistan Demokratik Hareketi parlamento binasında siyasî açlık grevi tedbirini durdurmuştur. Ülke yönetimi gelişmenin demokratik yolunu tercih edince Kırgızistan'da siyasî durum daha iyi yönde değişmiştir. Kasım 1990'da Kırgızistan "Sovyet, Sosyalist" kelimelerinden kurtulmuştur ve Kırgız Cumhuriyeti olmuştur. 15 Aralık 1990'da Kırgızistan Yüksek Şurası "Egemenlik" beyannamesini kabul etmiştir.

Kırgızistan'da çok partili sistem için şartlar sağlanmıştır. Kırgızistan'ın bağımsızlığı için mücadele veren liderler ve siyasî teşkilâtlara yönelik iktidar tarafından yapılan takipler sona erdirilmiştir. Kırgızistan Demokratik Hareketi'nin ortak başkanlarından biri 1991'de Cumhurbaşkanlığı Kurulu-İstişare Teşkilâtı'nın üyesi olmuştur. 5 Şubat 1991'de başkentin tarihî ismi yeniden kazandırılmıştır ve Frunze şehrinin ismi Bişkek olarak değiştirilmiştir.

17 Mart'ta SSCB'nin bütün ülkelerinde referandum yapılmıştır, bu referandumda esas itibarıyla yeni nitelikte Sovyetler Birliği'nin korunması meselesi sunulmuştur. Kırgızistan'ın %94'ü yenilenmiş Birliğin korunması için oy vermişlerdir. O zaman bu davranışı A. Akayev de desteklemiştir. Fakat aynı zamanda Moskova tarafından bir merkezden idare eden kati yönetime meyilli olan federasyon temelinden farklılık gösteren konfederasyon hakkında fikirler geniş olarak yayılmıştır. Nisan 1991'de A. Masaliyev'in yerine Kırgızistan Komünist Partisi Merkezi Komitesi Birinci Sekreteri olarak D. Amanbayev seçilmiştir. Yönetim kurulunun değişmesine rağmen komünistler Moskova'nın bir merkezde idare eden iktidarın yönüne koyma politikasını yapmayı sürdürmüşlerdir. Onlar 1916 yılındaki millî-kurtuluş hareketinin 75. yıldönümüne ithaf edilen faaliyetlerin yapılmasına karşı çıkmışlardır. 3 Haziran 1991'de Sokuluk ilinin Asılbaş köyünde Kırgızistan Demokratik Hareketi ve "Aşar" Hareketi'nin girişimleriyle 1916 yılındaki Kırgız halkının millî-kurtuluş kahramanları anma mitingi düzenlenmiştir, arkasından mitingin katılımcıları Bişkek-Balıkçı-Karakol ve Bişkek-Narın-Torugart istikametiyle mülteci-isyancıların Çin'e gittikleri yolda yürüyüş yapmışlardır.

19-23 Ağustos 1991'de Kırgızistan Komünist yöneticileri Moskova'daki anayasaya aykırı hükümet darbesine destek vermişlerdir. Fakat Cumhurbaşkanının önderliğindeki Kırgızistan'ın yeni yönetimi, demokratik teşkilâtlar ve kamuoyu anayasaya aykırı şekilde teşkil edilen "Devlet Komitesinin Sıkı Yönetimine" açıkça karşı çıkmışlardır. Ülkenin ilk yöneticilerinden biri olan Meclis Başkanı Medetkan Şerimkulov anayasaya aykırı kuruluşa karşı çağrıda bulunmuştur. 23 Ağustos'ta Cumhurbaşkanı A. Akayev resmî olarak Birleşmiş Milletler Teşkilâtı'na müracaat etmiş ve hükümet darbecilerine karşı direnmek için uluslararası yardım istemiştir. Fakat o zaman Kırgızistan Sovyetler Birliği'nin bir parçası olan dünya topluluğu şeklinde tanınıyordu.

Bağımsız Kırgızistan

31 Ağustos 1991'de Kırgızistan Yüksek Şurası "Devlet Bağımsızlığı Hakkında" beyanname çıkarmıştır ve bu beyanname gereğince Kırgızistan resmî olarak bağımsız devlet ilân edilmiştir. Bu gün şimdi "Bağımsızlık günü" olarak kutlanmaktadır. 1991 yılının Eylül ayında totaliter ideoloji ve anayasaya aykırı hükümet dairesi yapma teşebbüsünü biraz erkenden destekleyen ve eski resmî politik teşkilât olan Kırgızistan Komünist Partisi meclisin kararıyla kendi faaliyetlerini durdurmuştur, onun mülkiyeti ise tamamen devlet mülkiyetine geçmiştir. Cumhurbaşkanı A. Akayev'in önderliğindeki demokratik şekilde düşünen siyaset adamları resmî olarak Komünist Partisi üyeliğinden ayrıldıklarını ilân etmiş ve parti kimliklerini iade etmişlerdir.

12 Ekim 1991'de Cumhurbaşkanı A. Akayev genel ve Cumhurbaşkanlığı için (alternatifsiz) tek dereceli genel seçime çıkmış ve seçmenlerin oylarının çoğunu almıştır. 29 Kasım 1991'de Kırgızistan'ın Sovyet dönemi sonrası ilk Başbakanı Nasirdin İsanov trafik kazasında hayatını kaybetmiştir. Başbakan olarak Tursunbek Çıngışev seçilmiştir.

8 Aralık 1991'de Rusya, Ukrayna ve Beyaz Rusya Başkanları Belovej anlaşmasını imzalamışlardır ve SSCB bünyesinden çıkmalarını beyan etmişlerdir. 22 Aralık 1991 yılında Kırgızistan Bağımsız Devletler Topluluğu'nun (BDT) kurulmasıyla ilgili antlaşmayı imzalamıştır. 25

Aralık'ta SSCB Başkanı Mihail Vasiliyeviç Gorbaçev kendi görevinden istifa ettiğini açıklamak zorunda kalmıştır. SSCB'nin fiili dağılması barış yoluyla gerçekleştirilmiştir. 1991 yılının Aralık ayı sonunda birçok ülke (ABD, Türkiye, vb.) Kırgızistan'ın devlet bağımsızlığını tanımıştır.

Uluslararası İlişkiler

1 Şubat 1992'de Bişkek şehrinde ABD kendi Büyükelçiliğini ilk kez açmıştır. 28 Şubat'ta Türkiye Büyükelçiliği açılmış, daha sonra Çin, Rusya, Almanya Büyükelçilikleri açılmıştır. 2 Mart 1992'de Birleşmiş Milletler Teşkilâtı Genel Asamblesinin IV. Toplantısında Kırgızistan oy birliğiyle bu teşkilâtın üyeliğine kabul edilmiştir. Kırgızistan'ın bağımsızlık yılları içinde onun egemenliğini dünyanın 135'ten fazla devleti tanımıştır. 100'e yakın devlet Kırgızistan ile diplomatik ilşikiler kurmuştur. Bişkek'te 20'ye yakın ülkenin Büyükelçilikleri ve temsilcilikleri açılmıştır (88 tane diplomatik misyonlar ve uluslararası teşkilâtların temsilcilikleri). Günümüzde dünyanın 20'den fazla ülkesinde Kırgızistan'ın Büyükelçilik ve temsilcilikleri faaliyet göstermektedir. 1992 yılında Kırgızistan Ekonomik İşbirliği Teşkilâtı, UNESKO ve diğer uluslararası kuruluşların üyesi olmuştur. 1998 yılında ülke Dünya Ticaret Teşkilâtı'na girmiştir. 1996 yılından itibaren "Şanhay Forumu"nun üyesi olmuştur (şimdi-Şanhay İş birliği Teşkilâtı).

UNESCO'nun desteğiyle Kırgızistan'da ve başka ülkelerde "Manas" destanının 1000. yıldönümü (1995) ve Oş şehrinin 3000. yıldönümü gibi büyük çaptaki kültürel faaliyetler düzenlenmiştir.

Birleşmiş Milletler Teşkilâtı Genel Asamblesi'nin 52. Toplantısı'nda Kırgızistan'ın önerisi ile 2002 yılının Dağlar Yılı olarak ilân edilmesiyle ilgili karar alınmıştır. Aralık 2001 yılında New York'ta Kırgızistan Başbakanı K. Bakiyev'in de katılımıyla Dağlar Yılı faaliyetleri üzerine resmî tanıtım gerçekleştirilmiştir.

Bağımsızlık Yıllarında Siyasî Tarih

Sovyet Dönemi sonrası Kırgızistan anayasasının kabul edilmesi için Cumhurbaşkanının başkanlığında özel komisyon kurulmuştur. 1992 yılında siyasî partilerin ("Erkin (Özgür) Kırgızistan" "Ata Meken (Atayurt)" partileri) temsilcileri ve partisiz bilim adamları tarafından incelenerek hazırlanan anayasanın çeşitli alternatif projeleri yayımlanmıştır. Anayasanın resmî projesi ilk alternatif projelere göre hazırlanmış ve kamu müzakeresine sunulmuştur. Müzakereye on binlerce insan katılmıştır ve onların görüşleri dikkate alınarak proje tamamlamış ve bundan sonra özel toplantının müzakeresine sunulmuştur. 5 Mayıs 1993'te Kırgız Cumhuriyeti'nin yeni anayasası kabul edilmiştir ve bu anayasada Kırgızistan bağımsız demokratik cumhuriyet olarak ilân edilmiştir. 30 Ocak 1994'te Kırgızistan'da 1991 yılının Ekim ayında seçilmiş olan Cumhurbaşkanının yetkilerinin yeni anayasanın şartlarına uygun olarak kanunileştirilmesi için referandum düzenlenmiştir. Referandumun sonuçlarına göre halk 1996 yılına kadar birinci süre için seçilmiş olan Cumhurbaşkanı A. Akayev'e destek vermiştir.

Yeni sembollerin kabul edilmesiyle ilgili konular çözüme kavuşmuştur. 3 Mart 1992'de Cumhuriyet Yüksek Şurası verilen oyların çoğunluğu oluşturması üzerine bugünkü kızıl bayrağı (yüze yakın örneğin içinden) tasvip etmişlerdir (bayrak projesinin sahipleri; bilim adamı S. İptarov, ressamlar B. Cayçibekov, C. Matayev, mimarlar M. Sıdıkov, E. Aydrbekov). 18 Aralık 1992'de Yüksek Şura'nın toplantısında Kırgızistan'ın yeni millî marşı kabul edilmiştir. Millî marşın metnini Kırgız Cumhuriyetinin halk şairi C. Sadıkov ve Ş. Kuluyev yazmışlardır, müziğini ise besteciler K. Moldobasanov ile N. Davlesov bestelemişlerdir. Kırgızistan'ın arması 14 Ocak 1994'te (projenin sahipleri A. Abdrayev ve S. Dubanayev'dir) kabul edilmiştir. Bütün bu devlet sembollerinde eski komünist sembollerinin karakteristikleri (orak çekiç, beş yıldız, Markist-proletar şiarlar) bulunmamaktadır.

1993-1994 yılları arasında hükümet ile muhalif grupların ortasında mecliste üretimin malî sorunları, altının satılması ve diğer meseleler üzerine sürekli sebepli sebepsiz tartışmalar çıkmıştır. 13 Aralık 1993'te T. Çıngışev'in hükümeti Yüksek Şura'nın başbakana verdiği güvensizlik oyundan sonra istifa etmek zorunda kalmıştır. 1994 yılının Eylül ayında Yüksek Şura Toplantısı'nın işlerine katılmayı 140'a yakın milletvekilinin toplu reddetmesinin neticesinde ülkede meclis krizi kaçınılmaz olmuştur. 5 Eylül'de Apas Cumagulov hükümeti politik krizi neden göstererek istifasını vermiştir. Yeter görülen çoğunluğun bulunmamasından dolayı Yüksek Şura Prezidyumu 13 Eylül 1994'te olağanüstü toplantıyı gerçekleştirmemiştir. Cumhurbaşkanı kararı gereğince 22 Ekim 1994'te anayasada gösterilen bir meclis sisteminin yerine parlamentoda iki meclis sistemini kurmayla ilgili meseleler kamu müzakeresine sunularak ikinci referandum yapılmıştır. Referendumda parlamentodaki bir meclis sisteminin iki meclis sistemine değiştirmesiyle ilgili mesele oy verenlerin çoğu tarafından desteklenmiştir. Yasama Meclisi için milletvekillerinin sayı oranı 35 kişi, Halk Temsilcileri Meclisi için 70 kişi olarak (17 Ekim 1998'de yapılan referandumdan sonra başka dağıtım şekli olmuştur: Halk Temsilcileri Meclisi için 45 milletvekili, Yasama Meclisi için 60 milletvekili, bunun içine parti listesinden seçilen 15 milletvekili de dahildir) tespit edilmiştir.

Yüksek Şura 12. Toplantısı'nda kendisini resmî olarak dağıtmasa da, 5 Şubat 1995 tarihi için yeni parlamento seçimleri belirlenmiştir. O gün yeni iki meclis sistemi için seçimlerin ilk turu gerçekleştirilmiştir. Aynı zamanda ilçe ve il şuraları için seçim yapılmıştır. 1995 yılının Mart ayının sonunda bağımsız Kırgızistan'ın çok partili koşullarında ilk kez seçilen Yüksek Şuranın Yasama Meclisi ve Halk Temsilcileri Meclisi kendi işlerine başlamışlardır. Halk Temsilcileri Meclisi'nin ilk Başkanı olarak A. Matubrayimov, Yasama Meclisi'nin Başkanı olarak M. Çolponbayev seçilmiştir. Eski muhalif milletvekillerinin birçoğu yeni parlamentoya girememişlerdir, bunda yürütme kuvvetleri tarafından yapılan çeşitli engeller büyük rol oynamıştır.

24 Aralık 1995'te ülkede alternatifli temele dayanan erken Cumhurbaşkanlığı seçimleri gerçekleşmiştir. Bu seçimlere Cumhurbaşkanı A. Akayev, Komünistlerin önderi A. Masaliyev, herhangi bir partiye üye olmayan eski Meclis Başkanı M. Şerimkulov katılmıştır. Sıcak politik tartışmalar ve müzakereler ve yürütme kuvvetlerinin seçmenlerin üzerinde yaptığı baskı ortamında geçen seçimlerin seyrinde A. Akayev'in adaylığı seçmenlerin oylarının çoğunu almıştır ve o, müteakip süre için Cumhurbaşkanı seçilmiştir.

Cumhurbaşkanın teşebbüsüyle 10 Şubat 1996'da Kırgızistan'ı güçlü Başkanlık idaresine dayanan ülke haline getirmek için anayasaya biçok esaslı değişlikler sunulmasının neticesinde bir referandum daha yapılmıştır. Eğer 1996 yılının Şubat ayında devlet Başkanı yeni hükümetin kuruluş projesini parlamentonun onaylamasına sunmak zorunda olup, artık Başkan parlamentonun onayı olmadan hükümetin bünyesini kendisi belirleyebilir. Parlamentonun diğer yetkileri de sınırlandırılmıştır.

1998 yılının Mart ayında Başbakan Apas Cumagulov'un başında olduğu hükümet istifasını vermiştir ve yerine fizik bilgini akademik Kubanıçbek Cumaliyev'in başkanlığı altında yeni hükümet gelmiştir. Bu hükümet ancak birkaç ay çalışmış ve Rusya'daki Ağustos krizinin da neden olduğu mali kriz yaşanmıştır. Aralık 1998'de C. İbrayimov'un başkanlığında yeni hükümet kurulmuştur. Bu hükümet ülke ekonomisini kalkındırmak ve teşkilâtlı cinayetleri azaltmak için birçok kesin tedbirler almıştır. Fakat gelecek için hazırlanan hareketler ve plânlar onun ölümünden dolayı uygulanmamıştır. Yarım sene sonra başbakan olarak "Birimdik (Birlik) " Partisinin başkanı A. Muraliyev tayin edilmiştir. Aralık 2000'de bu süreye kadar Çu vilâyetinin valisi olarak çalışan K. Bakiyev hükümet başkanı olmuştur. Bağımsızlığın 10 yıl içinde (1991-2001) hükümet 8 kez el değiştirmiştir.

1998 yılının Mayıs ayında Cumhurbaşkanı A. Akayev anayasada yeni değişikliklerin yapılması üzerine teşebbüslerde bulunmuştur. 2 Eylül 1998'de o, beş mesele üzerine Ekim ayında referandum gerçekleştirme teklifini halka açmıştır. Bu meseleler gelecekteki iki meclis sistemli parlamentonun yapısal değişiklikleriyle ile ilgili meseleler idi. Milletvekilliği dokunulmazlığını sadece milletvekilliği çerçevesinde sınırlama, toprakların özel mülkiyet haline getirilmesi, kanunun onaylanmasının yasaklanması, yanı sıra bütçe popülizminin gayricaüz olması. Bir de Yüksek Şura Yasama Meclisi'nin 60 milletvekilinden parti listesine göre 15 milletvekilinin seçilmesi teklif edilmiştir. Bütün resmî öneriler toprakların özel mülkiyet haline getirilmesiyle ilgili ve diğer açılardan muhalif görüşlerin olmasına rağmen 17 Ekim 1998'de gerçekleşen referandumda seçmenler tarafından desteklenmiştir.

20 Şubat 2000'de Yüksek Şuranın iki meclisinde de bölge ve parti listesine göre seçimler yapılmıştır. Parti listesine göre yapılan seçimlere 9 parti ve 2 seçim koalisyonu katılmıştır. Seçim bölgelerindeki seçimlerin seyri 2000'den fazla yerli ve yaklaşık 250 yabancı gözlemci tarafından kontrol edilmiştir. AGİT'in temsilcileri seçimlerin çeşitli bölgelerde kaba aksaklıklarla geçtiğini belirtmişlerdir. Meclislerin 1. oturumlarında onların Başkanları belirlenmiştir. A. Erkebayev Yasama Meclisi Başkanı, A. Börübayev ise Halk Temsilcileri Meclisi Başkanı olarak seçilmiştir.

Kırgız Cumhuriyeti'nin anayasası gereğince 20 Ekim 2000 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılmıştır. Birçok muhalif liderler A. Akayev'in Cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılmasını eleştirmişlerdir ki, onun anayasaya göre sadece iki kez üst üste seçilme hakkına sahip olduğunu ileri sürmüşlerdir. Fakat bu mesele üzerine devlet anayasa mahkemesi daha seçim kampanyasından önce şöyle karar almıştır: Bu hükümde Cumhurbaşkanı A. Akayev'in ülkenin Sovyet dönemi sonrası ilk anayasasının kabul edilmesinden sonra sadece bir kez seçildiği ve Cumhurbaşkanlığına talip olarak katılma hakkına sahip olduğu kararlaştırılmıştır. 19 kişi alternatifli seçimlere adaylığını koyma arzusunu bildirmişlerdir, onların içinden 6 talip kanunlar göz önünde bulundurularak bütün denetleme ve sınamalardan geçmişlerdir. Ayrıca Merkezi Seçim Komisyonu tarafından kurulan Dil Bilimi Komisyonu tarafından da sınav yapılmıştır (Devlet dili, yani Kırgız dili üzerine adayların eğitimiyle ilgili sınav) ve adayların ismi seçim listesine geçirilmiştir. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin gidişatında 12639 kişi gözetmenlik yapmıştır, bunların içinden 6748 kişiyi adayların vekilleri oluşturmuştur, 5287 kişi hükümet teşkilâtlarından olmayan insanlardı, 268 kişi yabancı ülkelerin temsilcileri, 266 kişi de parti ve sosyal kurumların temsilcileri, 10 kişi basın-yayın temsilcileri idi. Seçimin sonuçlarına göre A. Akayev'in adaylığı katılan seçmenlerin oylarının %74.4'ünü almıştır ve o, yeni bir süre için Kırgızistan Cumhurbaşkanı olarak seçilmiştir. "Ata Meken (Atayurt)" Partisi'nin Başkanı O. Tekebayev seçmenlerini oyunun %13.9'unu almıştır, iş adamı A. Atambayev %6.02'ini, Halk Partisi'nin Başkanı M. Eşimkanov %1.09'unu, Yasama Meclisi milletvekili T. Bakiroğlu %0.97'sini, avukat T. Akunov %0.68'ini almıştır.

2001 yılından itibaren yerli Köy Şurası'nın hakları genişletilmiştir (Şehir tipindeki kasaba ve köylerin idare muhtariyeti kuruluşları). Aralık 2001'de alternatifli yerli idare muhtariyeti başkanlığı seçimleri yapılmıştır.

Güvenlik Sorunları

Kırgızistan 1992 yılında kendi Silâhlı Kuvvetlerini kurmuştur. 29 Mayıs 1992 yılında "Kırgızistan'ın topraklarında yer alan eski Sovyetler Birliği'nin askerî birlikleri, şubeleri ve müesseselerini yargı yetkisi altında ele geçirme hakkında" Cumhurbaşkanının kararı çıkmıştır. Bugün Kırgızistan Silâhlı Kuvvetlerinin kuruluş günü olarak sayılmaktadır. Savunma işleriyle ilgilenen Kırgız Cumhuriyeti'nin Devlet Komitesi 1993 yılında Savunma Bakanlığı olarak yeniden teşkil edilmiştir. Silâhlı Kuvvetlerinin Başkomutanı ülkenin Cumhurbaşkanıdır. Genel Kurmay Başkanlığı aynı zamanda ülkenin Cumhurbaşkanı tarafından organize edilen ve yönetilen devlet güvenliğinin ana meseleleri koordinasyonu üzerine Emniyet Kurumu vazifesini görmektedir.

15 Mayıs 1992 yılından itibaren Kırgızistan Ortak Güvenlik Anlaşması'nın üyesi bulunmaktadır (şu anda BDT'nin 6 ülkesi onun üyesidir). 1992 yılından itibaren AGİT'nin üyesidir. 1992 yılından itibaren NATO ile iş birliği yapmaktadır (daha detaylı olarak "Dünya Barış Uğrunda Ortaklıklar"' programının çerçevesinde). 1999 yılının başlarında ülkenin içinden Rusya'nın sınır birliklerinin son bölükleri çıkarılmıştır.

Bağımsızlığın sekizinci yılında, 1999 yılının Temmuz-Ekim ayları arasında kendilerini "Özbekistan'daki İslâmi Hareket'in üyeleri" olarak ilân eden, fakat çeşitli milletlere mensup Müslüman askerlerin temsilcilerinden oluşan ve Afganistan'ın Taliban rejimi ve "El-Kaide" teşkilâtı tarafından desteklenen uluslararası teröristler Kırgızistan'ın güneyindeki Batken'in dağlık bölgelerine sızmışlardır. Onlar ülkeyi ağır manevî ve maddî kayıplara uğratmışlardır. Bu silâhlı çatışmalarda 28 Kırgızistan vatandaşı ölmüştür ve devlet hazinesinden ise 400 milyona yakın som (Kırgız para birimi) harcanmıştır. Bu şekildeki askeri çatışmalar 2000 yılı içerisinde de yer almıştır. Batken ve Celal-Abad vilâyetlerinde uluslararası teröristlere karşı mücadelelerde Kırgızistanlı 34 ordu mensubu yok olmuştur. Kırgızistan devleti silâhlı terörizme karşı savaşta toplam 833 milyon som sarf etmiştir.


2001 sonbaharında Kırgızistan uluslararası terörizme karşı savaşta dünya toplulukları ile faal şekilde iş birliği kurmuştur. Aralık ayında Kırgızistan'ın teşebbüsleriyle Bişkek'te uluslararası terörizme karşı savaşmanın sorunları ve bölgesel güvenlik üzerine uluslararası konferans gerçekleştirilmiştir (AGİT'in himayesi altında). 2001 yılının Aralık ayından itibaren Kırgızistan Afganistan'a anti-terörist operasyonlar teşkil etme hedefiyle ABD ve başka müttefiklerine "Manas" havaalanın ve Kırgızistan java sahasının kullanmalarına izin vermiştir.







.