Nihal Atsız Hoca’nın Türk Milleti’ne
kazandırdığı, tanıttığı, unutulmaz kıldığı bir isimdir. Bugün pek çok çocuğun,
gencin, büyüğün ad ya da unvan olarak taşıdığı efsanevi bir isim…
Nihal Atsız’ın 1946 yılında ilk bölümünü
(Bozkurtların Ölümü), yazdığı eşsiz romanı "BOZKURTLAR”, belki de başka
hiçbir romana nasip olmayacak kadar etkilemiştir nesilleri. Türk Tarihi’nin
bilinmez, bilinmesi gereken bir bölümünü anlatmış, destanlaştırmıştır Atsız
Hoca!
Pek çok milliyetçi gibi beni de çok
etkilemişti, "BOZKURTLAR” romanı.
İlk okuduğumda 12-13 yaşlarında bir
genç adayıydım.
"İlk okuduğumda…” diyorum, çünkü
pek çok benzerim gibi, defalarca okuduğum, zaman zaman hala elime aldığım,
okurken gözlerimin dolduğu, hemen hemen aynı yerlere gelince, aynı heyecanla
titrediğim bu kitabın etkisi hiç eksilmeden, aynı kaldı üzerimde.
Tarihe merakım da bu kitapla başladı.
Bu kitap, romanlaştırılmış gerçekler
üzerinde araştırmaya yöneltmişti beni. Göktürk Tarihi’ni incelerken, özellikle
"Kürşad Destanı”nı aradım, karışık kayıtlar üzerinde. Edebiyatçılığı ve
romancılığı kadar, tarihçiliği de tartışılmaz olan Atsız Hoca’nın hafızalara
altın mıhla kazıdığı bu kahramanın, bu
yiğidin izlerini takip etmeye, onu bulmaya çalıştım.
Üniversite yıllarım… Heyecanın
doruklarında dolaştığım dönem… Gerçeği arama arzusu ile uzun zamanımı harcadım.
Onlarca kaynakta…
Bulduklarım, okuduklarım biraz
şaşırttı beni. Böyle bir yiğit yaşamıştı. Böyle bir yiğit, destana konu
"Kürşad İsyanı’nı” başlatmış, yanındaki yiğit yoldaşları ile birlikte,
gerçek bir kahramanlık örneği vererek Çin Sarayı’nı basmıştı. Ancak tarihlerde,
Çin kayıtlarında geçen adı "Kürşad” değildi.
Şaşırdım tabii! Üzüldüm de!
Bulduklarımı, okuduklarımı yanıldığıma, hatanın bende olduğuna karar verdim.
Ama kafama takılan bu konuyu, her zaman yanına rahatlıkla vardığımız,
çekinmeden sorular sorduğumuz, değerli tarihçi hocamız "Prof. Dr.
Türükoğlu Gökalp” ‘e danıştım. Çekinerek sordum sorumu.
"Hocam! Malumunuz Bozkurtlar…
Orada Kürşad İsyanı… Ben araştırdım ancak, o yiğidin adı ‘Kürşad’ değildi.
Acaba ben yanlış yere mi baktım? Yoksa…”
Hiç unutmuyorum Türükoğlu Hocamın iç
çekişini!
"Ah!” dedi, "Ah! Atsız
Hocamız! O büyük hayal gücü ile o güzelim kalemi ile öylesine bir roman yazdı
ki! Öylesine etkiledi ki kitleleri… ‘Kürşad’ adını verdi yiğide! Biz tarihçiler
bile çaresiz kaldık! Şimdi değiştir bakalım bu ismi, değiştirebilirsen!”
Sonra anlattı uzun uzun.
"Kür” Kaşgarlı Mahmut’un, Divan-ı
Lugat it Türk'te de geçtiği üzre; "Yiğit” anlamında bir genel tanımdır.
Mesela "Kür-er” yiğit er, "Kür-alp” yiğit alp, anlamına gelmektedir.
Hatta "Kür yüreglig” diye bir deyim de bulunmaktadır, aynı eserde.
"Şad” ise yine bilindiği gibi
Orta Asya Türk Devletleirnde bir unvandır. Bir soyluluk unvanı olarak
kullanılmakta, "Prens, bey” anlamına gelmektedir. "Şadlık”, çok
önemli bir yönetici mevkidir aynı zamanda. Kağanın yakın akrabaları arasından
seçilen "Teginlere” verilen bir yöneticilik payesidir ki "Şadlar”
yaptıklarından dolayı yalnızca Kağana karşı sorumludurlar.
"Kürşad” bu iki kelimenin
birleşmesi ile ortaya çıkmış, tarihte örneği bulunan,"Kürhan” sıfatında
olduğu gibi kullanılmıştır. Anlamı da, açıkladığımız gibi "Yiğit Şad” ya
da "Yiğit Bey” olarak karşılanabilir.
Eski Türk Tarihi’ni anlatan
kaynakların çoğu Çin Kaynaklarıdır. Çinliler, tarih yazarken isimleri de
Çinceye çevirmişler ya da anladıkları gibi yazmışlardır. Bu nedenle pek çok
Türk Hakanının, soylusunun kayıtlarda geçen isimlerinin çevirisinde zorluklar
yaşanmaktadır.
Çin yazısının okunmasında ve
telaffuzundaki farklılık nedeni ile bir zamanlar "Teoman Han” olarak
bildiğimiz Hun Hakanı’nın adının aslında "Touman, Tuman ya da Duman”
olması gerektiği söylenmiştir zamanla. Aynı şekilde Mete Han için de
"Motun, Bağdur ve Bahadır” isimleri uygun bulunmuştur. Bugün hangisini
kullanırsak kullanalım, iki yüz yıl önce söylenen ilk telaffuzlar unutulmamış,"Teoman
ve Mete” adları bu işi en iyi bilen tarihçiler tarafından bile kullanılmaya
devam etmiştir. Çünkü geniş halk kitlelerinin kabulü kolay kolay
değiştirilememektedir.
Türükoğlu Gökalp Hocamın söylemek
istediği de buydu.
Aynı zamanda bir tarihçi de olan Nihal
Atsız Hoca, Çin Sarayı’nı basacak kadar korkusuz ve cesur olan Göktürk Yiğidine
"Kürşad” adını uygun bulmuştur. Onun, Çin Kaynaklarında geçen şekilde
anılmasını istememiştir. Bilinmez hayatını bilinir, yaptıklarını da unutulmaz
kılmıştır. Böylece bir destanın unutulmamasını, bu destanı yazan yiğitlerin
ölümsüz kalmasını sağlamıştır.
Yazdıkları, tarihi gerçeklere birebir
uygundur.
Yıl 639…
Bahar ayları…
T’u-li Kağanın kardeşi Chie-shih-shuai
(Bazı kaynaklarda Chie- shih- erh olarak geçer. Adının başında da "AŞİNA”
unvanı kullanılır) 629 yılından beri Çin’de ikamet zorunda bırakılmış Göktürk
soylularındandır. Göktürkleri Çin’e bağlamak, onları sınırlayarak tehikesiz
hale getirmek ve onlardan askeri anlamda yararlanmak isteyen Çin İmparatoru
hemen bütün Göktürk soylularına bol keseden unvanlar dağıtmıştır. Aşina
Chie-shih- shuai’nin unvanı "Chung-Lang Generali” olmuştur. Üst düzey ve
Çin’de yalnız soylulara verilen bir unvandır. Kendisine ayrıcalıklar tanınmış,
yetkilendirilmiş ve kalabalık bir ordunun da başına getirilmiştir. Çin
tarihçileri onun çok yakışıklı olduğundan özellikle söz ederler.
Çin’de, yaşamaya alışamamıştır Aşina
Chie-shih-shuai. Kendisine tanınan bütün ayrıcalıklara, yapılan bütün
iltifatlara rağmen, yaşadığı hayat ona ıstırap vermektedir. O, özgürlüğü,
bozkırı, Ötüken’i özlemektedir. Amacı da bir an önce Çin’den çıkmak,
Göktürklerin özgürlüğü için savaşmaktır.
Göktürk Beyleri ile gizlice irtibat
kurar. Kırktan fazla Göktürk Soylusunu ikna ederek gizli bir örgüt yapısı
içinde anlaştırır. Ağabeyi Tu-li Kağan’ın oğlu Ho-lo-hu’da bunların
arasındadır. O da Çin tarafından ödüllendirilmiş, ama bunu bir türlü
kabullenememiştir. Üstelik çok sıkı kontrol altında bir esaret hayatı
yaşamaktadır.
Bu gizli örgütün üyeleri Aşina
Chie-shih-shuai’in yönetiminde bir plan yaparlar.
Çin prensi Li Chih, geceleri saraydan
çıkıp dolaşmaktaydı.
Saraydan sabaha karşı çıktığında onun
üzerine atlayacaklar yakalayacaklar, esir alacaklardı. Bu sırada kapılar açık
olacak ve kapıdaki nöbetçiler çekilecekti. Aşina Chie-shih-shuai ve yoldaşları
bu durumdan faydalanıp içeri girecekler, Çin İmparatoru T’ai-Tsung’un bulunduğu
bölüme gidip onu esir alacaklar, onunla birlikte Çin’i terk edecekler ve Çin’de
bulunan Göktürklerin özgürlüğüne karşılık kullanacaklardı.
Eğer hareketleri başarılı olursa Aşina
Chie-shih-shuai’ nin yeğeni, T’u-li Kağan’ın oğlu Ho-lo-hu kağan seçilecekti.
(Aşina Chie-shih-shuai’nin kendisi, asla kağanlık istememiştir)
O gece, Aşina Chie-shih-shuai’nın ve
yiğit yoldaşları sarayın çevresinde gizlenip beklediler. Fakat beklenmedik,
büyük bir fırtına patlak verdi. Çin Prensi Li-Chih saraydan çıkamadı. Karardan
dönmek istemeyen ve yapacaklarının duyulacağını düşünen Aşina Chie-shih-shuai
saraya hücum ederek İmparator T’ai-tsung’u kaçırmaya karar verdi.
Bunu gerçekleştirmek üzere hiç
düşünmeden harekete geçti. Yiğitler, kahramanca vuruşa vuruşa, dört muhafız
hattını geçmeyi başardılar. İmparatora ulaşmaları an meselesiydi. Muhafızlar
dağıtılmıştı. Ancak o sırada olanlardan haberdar olan "C’he-tsung” unvanlı
( Her yerde hücum eden anlamında)Çin Generali Sun Wu-k’ai kabalık bir kuvvetle
saraya geldi. Bu kalabalık ve taze kuvvete rağmen Aşina Chie-shih-shuai ve
yiğitleri teslim olmak yerine sarayın ahırlarına kadar vuruşarak ilerlediler.
Oradan at aldılar ve saraydan uzaklaşmaya çalıştılar. Amaçları önlerindeki Wei
ırmağını aşmak ve topraklarına ulaşmaktı. Ancak bunu başaramadılar. Sınır
devriyeleri tarafından önleri kesildi. Tamamen kuşatıldılar. Yiğitçe savaşarak
canlarını verdiler.
Bu isyan Çin’de yaşamak zorunda
bırakılan Göktürkler için bir umut ışığı oldu. Çin İmparatoru T’ai-Tsung başta
olmak üzere Çin yöneticilerini ise çok korkuttu. Bütün vezirler Göktürklerin
Çin’de yaşamalarının kendileri ve ülkeleri açısından yıkım olacağını söylediler
imparatora. Sonunda Göktürklerin Çin’den çıkarılması için çalışmalar başladı.
İşte tarihin yazdığı gerçekler…
Yiğit Göktürk Soylusu, Aşina
Chie-shih-shuai’ye en uygun ismi, unvanı vermişti Nihal Atsız Hoca. Ona
"Kürşad” demiş, adını ve yaptıklarını unutulmaz kılmıştı. Yediden yetmişe
herkes onu tanıyor ve biliyordu artık. Yukarıda da söylediğim gibi pek çok kişi
"Kürşad” adını taşıyordu.
Yiğitleri, yaptıklarını destanlaştırmak ne
büyük beceridir. Artık ne bu adı değiştirmek mümkün ne de olanları unutturmak.
Ki tarihçiler için bile, Aşina Chie-shih-shuai’nin adı "Kürşad”dır. Bu
konuda bilimsel bir makale yazan tarihçiler, bu ismin yanına "Kürşad”
hatırlatmasını yapmadan edemezler.
Bu adı Nihal Atsız Hoca koydu…
Türükoğlu Gökalp Hocamın dediği
gibi, "Hadi, değiştir, değiştirebilirsen!”
10.02.2014
.