Eski Oğuz
destanlarındandır. İlk defa 1939 yılında Bahşılardan derlenmiştir.
Destan iki kısımdan ibarettir. Nazımla nesrin içiçe olduğu ananevî Türk
destanlarındandır. XVI. yüzyılda şekillenen bu destan on altı kavmin birleşmesinden ortaya çıkan Kongrat kabilesinin hayatını aksettirir. Kongrad kabilesi önceleri Aral gölü kenarında yaşıyordu. Onlar Şeybanî Han zamanında (1500) Özbekistan’ın Termez eyaletinde Baysur gölü kıyılarına, Babadağ eteklerine yerleştiler. Kongratlar bu dönemde kendilerini Özbek olarak adlandırdılar ve daha sonraları Türkmen, Karakalpak ve Kazaklara karıştılar. Onlar Aral Gölü civarında yaşadıkları zaman Oğuzlarla sıkı ilişkilerde oldular. Oğuz destanları, onlar üzerinde büyük oranda etkili oldu ve onların da epik eserler çıkarmasında önemli rol oynadı. Diğer taraftan Cengiz Han İmparatorluğunun yıkılması (XV-XVI. yüzyıl) ve yerini, Altınordu ile Timur İmparatorluklarının alması sırasında Nogay, Kazak, Karakalpak, Özbek ve Kırgızların Volga ve Urallardan, Tien-shan (Tanrı Dağı) arasındaki sahada devlet kurma çabaları, Kalmuk istilacılara karşı yapılan mücadeleler, her bir Türk boyunda millî şuur meydana getirmiş, bunun tabii sonucu olarak da destanlar vücuda getirmişlerdir. Kongratlar destan geleneklerini Özbekistan’ın güneyine Sürhanderya eyaletine aktarmışlardır. Alpamış destanı da buradan yayılmıştır.
Destan iki kısımdan ibarettir. Nazımla nesrin içiçe olduğu ananevî Türk
destanlarındandır. XVI. yüzyılda şekillenen bu destan on altı kavmin birleşmesinden ortaya çıkan Kongrat kabilesinin hayatını aksettirir. Kongrad kabilesi önceleri Aral gölü kenarında yaşıyordu. Onlar Şeybanî Han zamanında (1500) Özbekistan’ın Termez eyaletinde Baysur gölü kıyılarına, Babadağ eteklerine yerleştiler. Kongratlar bu dönemde kendilerini Özbek olarak adlandırdılar ve daha sonraları Türkmen, Karakalpak ve Kazaklara karıştılar. Onlar Aral Gölü civarında yaşadıkları zaman Oğuzlarla sıkı ilişkilerde oldular. Oğuz destanları, onlar üzerinde büyük oranda etkili oldu ve onların da epik eserler çıkarmasında önemli rol oynadı. Diğer taraftan Cengiz Han İmparatorluğunun yıkılması (XV-XVI. yüzyıl) ve yerini, Altınordu ile Timur İmparatorluklarının alması sırasında Nogay, Kazak, Karakalpak, Özbek ve Kırgızların Volga ve Urallardan, Tien-shan (Tanrı Dağı) arasındaki sahada devlet kurma çabaları, Kalmuk istilacılara karşı yapılan mücadeleler, her bir Türk boyunda millî şuur meydana getirmiş, bunun tabii sonucu olarak da destanlar vücuda getirmişlerdir. Kongratlar destan geleneklerini Özbekistan’ın güneyine Sürhanderya eyaletine aktarmışlardır. Alpamış destanı da buradan yayılmıştır.
Ebulgazi
Bahadır Han, Şecere-i Türk adlı eserinde, Alpamış destanındaki bazı
kahramanlara da yer vermiştir. Sözgelişi; Barçın “Karmış Bey’in kızı, Mamış
Bey’in eşi” olarak tanıtılmıştır. Kabir, Sırderya kenarında Sıgnak şehrinin
harabelerine yakın bir yerdedir. Özbekler, buraya, Barçın’ın Gök Kâşânesi (Kek
Kasane) ismini vermiştir.
Destanın
Özeti
On altı
boydan oluşan Kongratların beyi Alpun (Alpin), Davan (Daban) Bey’in oğludur.
Alpun’un Baybörü ve Baysarı adlarında iki oğlu olur. Ne var ki bu ikisinin de
çocukları olmaz. Bu yüzden her fırsatta toplum tarafından aşağılanırlar.
Sözgelişi gittikleri bir düğünde bunları kimse karşılamaz, önlerine yemeğin en
kötüsü getirilir. Bu ve buna benzer hareketlerden rahatsız olan iki kardeş kırk
gün tanrıya yalvarırlar. Rüyalarına giren dervişten çocuklarının olacağını
öğrenirler. Dervişin dediği çıkar ve zamanı geldiğinde, Baybörü’nün bir oğlu
bir kızı olur. Büyük bir ziyafet verilir. Derviş kimseye görünmez, sadece iki
kardeşe görünür. Oğlana Hakim Bek, kıza Kaldırgaç adını koyar. Baysarı’nın da
kızı olur. Derviş bu kıza da Ay Barçın adını kor. Baybörü ve Baysarı’ya Hakim
Bek’le Barçın’ın evleneceklerini, Hakim Bek’in ileride bileği bükülmez bir
yiğit (batır) olacağını söyler, gözden kaybolur. Ailelerin anlaşmasıyla
Hakim’le Barçın birbirine beşik kertme edilir.
Çocuklar üç
yaşında mektebe gönderilir. Hakim yedisine gelince babası onu beyliğin
vecibelerini öğretmek üzere onu mektepten alır. Hükümdarlığa hazırlanan Hakim,
dedesi Alpun’dan kalan on dört batman pirinç yayı çeker. Fırlayan ok yıldırım
gibi gider, önüne çıkan Askar dağının tepesini koparır. Kongratlılar toplanıp
müşavere ederler ve “Dünyadan biri eksik doksan alp geçti ve alpların başı
destan kahramanı Alper Tunga'ydı, sonuncusu da Alpamış olsun.” (Kurgan, 1943; 73-76)
deyip Hakim’in adını Alpamış koyarlar. Şah-ı Merdan (Hz. Ali) Alpamış’ın
sırtını sıvazlar. Bu yüzden ateşe atılsa yanmaz, Alpamış’a ok atılsa işlemez ve
yanından “Kırklar” ayrılmaz olur. Diğer taraftan Baybörü’nün kardeşi Baysarı
da; ” Gök Kamış gölünde koyun sağdırıp hayvan bakımını öğreteyim.” diyerek
kızını mektepten çıkarır.
Kongrat
kabilesinin başkanı olan Baybörü, zalim, merhametsiz ve tamahkârdır. Dini
işlerde kullanmak için herkesten zekât almak ister. İşe, kardeşi Baysarı’dan
başlar. Baysarı, karşı çıkar ve ağabeyi Baybörü’ye baş kaldırır. Böylece
Kongrat kabilesi ikiye ayrılır. Baysarı, ailesini ve adamlarını toplar kâfir
eline gitmek üzere yola çıkar. Doksan dağ geçip, altı ay yolculuk ettikten
sonra, Kalmuk Şahı Tayça Han’ın yanına gider. Kalmuk ülkesinde, Baysarı’nın
adamları ot zannederek ekili alanlarda hayvanlarını otlatırlar. Halk Tayça
Han’a Baysarı’yı şikâyet eder. Tayça Han, hoş görür ve topraklarında
yaşamalarına izin verir.
Aradan yedi
sene geçer. Baysarı’ya bağlı olan boy, huzur içinde hayatını sürdürür. Bu arada
Barçın büyür ve alımlı bir güzel olur.
Daha
çocukken Alpamış’a beşikkertme yapılan Barçın devamlı Alpamış’ın yolunu gözler.
Güzelliği herkesçe bilinen ve henüz on dört yaşında olan Barçın’ı, Surkayıl
denilen ve yedi oğlu olan düzenbaz kadın, küçük oğlu Karacan’a almak ister. Bu
yedi kardeş Tayça Han’a hizmet eden 90 batırın en iyisidir. Surkayıl, Barçın’a
dünür olur. Kızın annesi beşikkertmeli olduğu için ret cevabı verir. Diğer
pehlivanlar (batırlar) da Barçın’ı kendilerine almak isterler. Yoğun baskı
altında kalan Barçın altı ay izin ister. Bu arada on hızlı süvariyle Alpamış’a
haber gönderir. Süvariler, mektubu Baybörü’ye verirler. Baybörü, Alpamış’ın
gitmesine rıza göstermez, mektubu da börkünün içinde saklar. Kaldırgaç,
babasının odasını temizlerken mektubu bulur ve Alpamış’a bildirir. Alpamış,
kardeşi Kaldırgaç’ın ve at bakıcısı Kultay’ın yardımıyla iyi cins at olan
Bayçıbar (Bayçalbır)’a binip hızla Kalmuk ülkesine doğru yola çıkar. Yolda
rastladığı Barçın’ın habercilerini geçer, sonunda Barçın’ın yaşadığı yere
yaklaşır. Yolda, amcası Baysarı’nın yanında çalışan Kaykubat adlı çobana
rastlar. Kaykubat onu, o gece misafir eder. Ertesi gün amcasının yurduna
ulaşır. Orada Karacan Batır’la karşılaşır ve onunla arkadaş olur. Karacan,
annesi Surkayıl’ın muhalefetine rağmen, Alpamış’ı misafir eder. Barçın’a
tanınan altı aylık süre de bu sırada dolmuştur. Çaresiz kalan Barçın, dört
yarış şartı getirir ve bu yarışlardan kim galip çıkarsa, onunla
evlenebileceğini söyler. Yarışlar şöyledir: Uzun mesafeli at yarışı, ok atışı,
bin adımdan bir gümüş paranın tüfekle vurulması ve güreş.
45 gün
sürecek olan at yarışına 490 kişi katılır. Yarışçıların içinde Alpamış’ı
temsilen Kalmuklardan ayrılan ve Müslüman olan Karacan’da vardır. Karacan,
Bayçıbar’la yarışır. Kalmuklar, haset edip Karacan’ı bağlarlar, Bayçıbar’ın
toynaklarına çivi çakarlar ve geriye dönerler. Bağlarından kurtulan Karacan,
atını tedavi eder, onların arkalarından yetişir ve yarışı birinci olarak
bitirir.
İkinci
yarışta, dedesinin yayı ile yarışan Alpamış en uzağa oku atarak birinci olur.
Üçüncü yarışta da yarışmacılara yarı yarıya fark yaparak 1000 metre mesafeden
tüfekle gümüş parayı vurur. Son yarışta Kalmuk batırlarını birer birer güreşip
öldürür. Batırların en yiğidi ve Surkayıl’ın en büyük oğlu olan Kokaldas’ı da
bu arada öldürür. Böylece Barçın’la evlenmeye hak kazanır.
Alpamış,
Barçın’ı ve Kongrat halkını alıp ülkesine doğru yola çıkar.
Baybörü’nün
tavrına üzülen amcası ve kayınpederi olan Baysarı, orada kalır. Tek kalan
Baysarı, Kalmuk Şahı’na köle olur, kendisine yapılan kötülükleri göğüslemeye
çalışır.
Alpamış’ın
yaptıklarını hazmedemeyen Surkayıl, Tayça Han’ı tahrik ederek, Alpamış’tan
intikam almaya zorlar. Kalmuk Şahı onları öldürmek için arkalarından kuvvet
gönderir. Alpamış ve Karacan gelen kuvvetleri mağlup eder. Esenlikle ülkelerine
varırlar.
Alpamış’ın
Baysarı’nın yanına ikinci gidişi de onu tutsaklıktan kurtarmak düşüncesiyle
olur. Babası Baybörü buna mani olmak ister. “Sana Baysarı’nın kızı lâzım idi.
Kalmuk ülkesine gittin, onu getirdin, kendine eş ettin. Kardeşim Baysarı’yı
getirip başıma dert açacaksın. Kardeşim ölürse bırak orada ölsün, yoksa kendine
tabi olanların içine dönsün. Onun için ölmene değer mi?” der. Alpamışı,
kararından döndüremez. 40 yiğidini yanına alıp Kalmuk ülkesine gitmek üzere
yola çıkar. Onun geleceğini haber alan Surhayıl adındaki fitne kadın,
oğullarını mağlup edip mahvolmalarına sebep olduğu için, intikam duygusuna
kapılır. Güzergâh üzerine bir ev yaptırıp 40 hizmetçisiyle burada yaşamaya
başlar. Oradan geçen Alpamış, niçin yalnız başına orada yaşadığını sorar. O da
Kalmuk Şahı Tayçan’a kırgın olduğunu ondan uzakta yaşamak için buraya geldiğini
söyler. Alpamış ve arkadaşlarını misafir eder. Onlara ilaçlı şarap verir,
bayıltır. Dışarı çıkar, evi ateşe verir. Alpamış’a ateş dokunmaz ve yangından
sadece o kurtulur. Tayçan gelir, Alpamış’ı baygın bulur. Başını kesmek ister.
Lâkin hiç bir silah Alpamış’a tesir etmez. Surkayıl’ın teklifi üzerine derin
bir kuyu kazdırılıp içine atılır.
Etrafa
Alpamış’ın öldüğü haberi yayılır. Haber Barçın’ın kulağına kadar gelir. Barçın,
acıyla kıvranır. Bir oğlu olur; adını Yadigâr koyarlar. Baybörü’nün evlatlığı
Ultandaz (Ultan) bu dedikoduyu fırsat bilerek yönetimi ele alır. Barçın’a göz
koyup kendisine eş edinmek ister. Hana ve yakınlarına kötülük eder. Öyleki,
Alpamış’ın kız kardeşi Kaldırgaç, evini terk edip dağlarda deve çobanlığı
yapar.
Alpamış,
kuyuda yedi sene kalır. Birgün, kuyuya yaralı bir kuş (veya uçan bir kaz)
düşer. Alpamış kuşu tedavi eder. Kanadına, yazdığı bir mektubu bağlayıp
salıverir. Günün birinde mektup tarlada bulunan bir kadınla, bir küçük oğlanın
eline geçer. Bu kadın Kaldırgaç’tır. Kadın mektubu okur, hemen Karacan’a haber
verir. Karacan, Alpamış’ı kurtarmaya gider. Bin bir zorlukla kuyuyu bulur.
Yaptığı ipekten halatla Alpamış’ı yukarıya çekmeye çalışır. Ne var ki, Alpamış
kuyudan çekilerek kurtarılmayı istemez, ayaklarını kuyuya dayayarak Karacanın
işini zorlaştırır. Karacan, ister istemez eli boş geri dönmek zorunda kalır.
Kalmuk
Şahı’nın kızı Tabka-ayım’ın uzun tüylü kar beyazı bir keçisi vardır. Bu keçiye
bakan Keykubat aynı zamanda Şah’ın kızına da âşıktır. Keçi birgün sürüden
ayrılıp yalnız dolaşırken, Alpamış’ın bulunduğu kuyuya düşer. Keçiyi kuyuda
bulan Keykubat, orada Alpamış’ı da görür ve onu tanır. Keykubat, hergün
Alpamış’a bir koyun atar. Bu arada Alpamış, Keykubat’tan Tabka-ayım’a âşık
olduğunu öğrenir. Elindeki koyun kemiklerinden bir kaval yapar, Tabka-ayım’a
gönderir. Tabka-ayım bunu yapanı merak eder ve görmek ister, kuyunun başına
gelir. Alpamış’ı görünce âşık olur. Evi ile kuyu arasında tünel kazdırmayı
düşünür. Bu uzun bir zaman alır. Tünel bittiğinde Alpamış’ı ziyarete başlar.
Tünelin çapı kız için normaldir, ancak Alpamış’a göre dardır.
Birgün
Surkayıl, Tabka’yı ziyarete gelir. Kaza ile tünelin çıkışını örten halıya basar
ve tünele düşer. Merakla tünelin içinde yürür. İleride Alpamış’la Tabka’yı
konuşurken görür. Kadını fark eden Alpamış kendisi tünele sığamadığı için,
Tabka’dan onu yakalamasını ister. Ancak Tabka bunu başaramaz, kadın kaçıp
kurtulur. Alpamış, Tabka’dan atı Bayçırbar’ın yerini öğrenir. Kıza, bir avuç
kokulu saman verir. Kız samanı ata verdiğinde zincirleri kırıp ahırdan kaçar,
derhal kuyunun başına gelir. Alpamış’ın sesini duyunca, kuyruğunu kuyuya
salıverir. Kuyruk, Alpamış tutuncaya kadar uzar. Alpamış kuyruktan tutunarak
kuyudan dışarı çıkar.
Diğer
taraftan Surkayıl, doğruca Şah’ın yanına gider ve gördüklerini Şah’a anlatır.
Şah, Alpamış’ı diri diri gömmek için adamlarını gönderip kuyuya taş toprak
doldurtur. O sırada dışarıda olan Alpamış, Şah’ın adamlarını öldürmekte zorluk
çekmez.. Tek başına orduyu yenip Şah’ı ve Surkayıl’ı da öldürür. Keykubat’ı
Kalmuk tahtına oturtur ve tabka’yı ona eş eder. Sonra, ülkesine dönmek üzere
onların yanından ayrılır.
Yolda bir
kervana rastlar. Yokluğunda ülkesinde pek çok hadise cereyan etmiştir. Karısı
Barçın’dan Yadigâr adında bir oğlu olmuştur. Baybörü’nün evlatlığı Ultandaz
(Ultan) kuvvet toplayıp Baybörü’yü devirerek Kongratların idaresini ele almıştır.
Barçın’la evlenmek için Böybörü’ye, Kaldırgaç’a Yadigâr’a ve ailenin diğer
fertlerine baskı yapmaktadır. Kervancı, kabilesinin dağıldığını ve Ultan’ın,
eşi Barçın’la evlenmek için düğün hazırlıklarına başladığını haber verir.
Ülkesine döndüğünde, Kaldırgaç’ı görür ve kendini ona tanıtmaz. Yoluna devam
eder ve yılkı çobanı Kultay’a rastlar. Kultay, omuzunda Hz.Ali nişanesi bulunan
Alpamış’ı tanır. Alpamış çobanla elbisesini değişir, düğün evine gider.
Alpamış,
düğün evinde ok atışına iştirak eder, birinci olur. Bu arada on batmanlık
yayına kavuşur. Barçın’a manzum olarak duygularını ifade eder, o da aynı
şekilde cevap verir. Barçın onu tanır, oğlu Yadigâr’a babasının döndüğünü
söyler. Bu arada Kultay, Alpamış’ın elbisesi ve atı Bayçıbar’a binip düğün evine
gelir. Alpamış, Ultandaz’la vuruşur ve onu öldürür. Böylelikle yeniden Barçın’a
kavuşur. Amcası (kayınpederi) Baysarı Kalmuk ülkesinden geri döner
***
Destanın
sonunda adaleti, hakkı korumak, insanları zulümden kurtarmak, kabile birliğini
sağlamak için yiğitlik, alplik ve erdemin fazileti üzerinde durulur. Destanda
Baybörü-Baysarı anlaşmazlığı nifak ve felâkete, Alpamış-Barçın muhabbeti ise
kabilenin birlik ve dayanışmasına işarettir. İyi ve kötü kardeş motifi bizlere
Prens Kalyanamkara ve Papamkara hikâyesiyle (Orkun, 1940), Ebu Ali Sina
Hikâyesi’ndeki kardeşleri hatırlatmaktadır (Ateş, 1954, 33; 1955; 265-275).
Alpamış
destanının konusu ve destan kahramanlarının isimleri bizlere Dede Korkut hikâyelerinden
“Bamsı Beyrek Boyu” ile benzerlik göstermektedir. Destan kahramanı Alpamış’ın
asıl adı Hakim’dir. Alpamış (Alp Bamış-Alp Mamış-Alp Bamsı) ise sonradan
kazanılan bir isimdir ve alplık-kahramanlık gösterdiği için bu ünvan uygun
görülmüştür. Barçın “ipek parça” ile Bunu Çiçek adları da birbirlerine yakın
telaffuzda olan sözlerdir. Bamsı Beyrek’in babası Baybüre, Alpamış’ın babası
Baybörü, Banı Çiçek’in babası Baybican, Barçın’ın babası Baysarı’dır.
Baybora-Baysarı’nın evlat arzusu ile nezir ve niyaza başvurması ile doğan
çocukların beşikkertme edilmesi, Dede Korkut’ta Baybüre ile Baybican’ın
Bayındır Han köşkünde söz kesmelerini hatırlatmaktadır. Alpamış’ı zindandan
kurtaran Kalmuk Şahı’nın kızıdır. Bamsı Beyrek’i de Bayburt hisarından, beyin
kızı kurtarır. Alpamış’ın atı Bay Çobar ile Beyrek’in atı Bengi Boz’ın
özellikleri de aynılık taşımaktadır. Beyrek’in babası Baybüre, oğlunu
kaybetmenin verdiği üzüntüden dolayı gözlerini; Alpamış destanında da Baybörü
malını mülkünü, olanca varlığını kaybeder (Gökyay, 1976; 133-158). Ayrıca,
nişanlısı için gurbete giden Alpamış’ın orada yaptığı kahramanlıklar,
pehlivanlarla karşılaşıp onları yenmesi ve kızla evlenme hakkını elde etmesi,
Kalmuk şahının onun arkasından kuvvet göndermesi hadisesi Kanlı Kocaoğlu Kanturalı
Boyu’ndaki hadise ile benzerlik göstermektedir. Kanturalı, Trabzon’da boğa,
arslan ve deveyi mağlup eder ve Selcen Hatun’u alır. Kızını Kanturalı’ya
verdiğine pişman olan Tekür, içleri kara donlu, dıştan gök demirli altı yüz
kâfiri onların arkasından gönderir.
Diğer
taraftan destanın başında gördüğümüz çocuksuz iki beyin düğünde aşağılanması
motifi bizlere “Boğaç Han” hikâyesindeki Dirse Han’a yapılanları
hatırlatmaktadır.
Bunun
yanında Kalmuk ülkesinde Kongratların ve Alpamış’ın başına gelen hadiselere
benzer hadiseleri Dede Korkut’ta pek bulamıyoruz. Alpamış destanında iki
kardeşin geçimsizliği ve birbirine düşman oluşuna karşılık Dede Korkut’ta
kardeşler arasında sevgi ve hürmetin esas olduğu görülür.
Bir
rivayete göre Alpamış (Bay Böyrek), Oğuz’un Ay Han’dan torunudur. Rivayet
şöyledir:
“Ay Han’ın
oğlu olmazdı, Bunun için de çok üzüntülü idi. Birgün yanına veziri Balçık Han
geliyor. Ay Han’a, seyahat tavsiye ediyor. İkisi yola çıkıyor. Bir yerde Hızır
ile karşılaşıyorlar. Hızır onlara iki elma vererek kayboluyor. Elmanın birisini
Ay Han, diğerini de karısı yiyor. Nihayet bir çocukları oluyor Adına da Bay
Böyrek diyorlar (Uraz, 1967; 239-240).
Alpamış’taki
konular, Homeros’un Odysseus’sindeki konularla kısmen benzerlik göstermektedir.
Bunları sırasıyla şöyle gösterebiliriz:
Odysseus,
ülkesinden ayrı kaldıktan sonra gemisi batar, bütün arkadaşları ölür, kendisi
zor-güç Atlas (gökkubbeyi omuzlarında taşıyan dev)’ın kızı Kalypso ‘nun
yaşadığı Ogygia adasına çıkar. Kalypso, Odysseus’e âşık olur ve onu yedi yıl
yanında alıkor.
Odysseus,
ülkesinde bulunmadığı yıllarda yakın adaların beyleri ve kralların çocukları
sarayına yerleşir, hanımı Penelopei ‘ye göz korlar. Penelopeia, yirmi yıl
kocasının yolunu gözler ve kendisiyle evlenmek isteyenleri oyalar. Taliplerin
baskıları artınca Penelopeia, kim, Odysseus’un yayını gerip de on iki halkanın
içinden bir ok geçirirse onunla evlenebileceğini söyler. Bu sırada dilenci
kılığında Odysseus düğün evine gelir, ok atanların arasına karışır. Sadace
kendisinin gerebildiği yayla boşuna uğraşan rakiplerinin elinden yayı alıp, oku
halkalardan geçirir. Daha sonra rakiplerini tek tek öldürür ve oradakilere
kendisini tanıtır.
Destandaki
kahramanlar arasında da benzerlik vardır. Alpamış- Odisseus, Barçın-Penelopeia,
Yadigar-Telemakhos, Kultay- Yevme, Baybörü-Laertes (Homeros, 1971).
Bu kadar
coğrafyaya yayılmış olması, taşıdığı motif zenginliği ve diğer destanlara olan
etkisi, Alpamış destanının ne kadar önemli bir destan olduğunun en bariz
örneğidir.
Dr. Doğan
KAYA
1995 Dünya
Hoşgörü-Manas-Abay Yılı VII. Uluslararası Türk Halk Edebiyatı Semineri ve Türk
Dünyası Kültür Kurultayı Bildirileri, Kırıkkale 9¬11. 6. 1995, 87-93.