Ötüken’in
eski sayılarından birinde, Sovyetler Birliğine dahil Türk Kazakistan
Cumhuriyeti’nin başkenti Alma-Ata şehrine 50 kilometre uzaktaki Esik kasabası
yanında bulunan bir mezardan ve bu mezardaki “Altın Elbiseli Adam”ın cesedinden
bahsolunmuştu. Almanya’da bulunan Kazak
Türkleri’nden Hasan Oraltay Beğ, altın Elbiseli Adam hakkında Kazak basınındaki yeni bilgileri bize göndermek lûtfunda bulundu. Biz de mühim konu hakkında Türkiye Türkleri’ni aydınlatmak için o bilgileri aktarıyoruz:
Türkleri’nden Hasan Oraltay Beğ, altın Elbiseli Adam hakkında Kazak basınındaki yeni bilgileri bize göndermek lûtfunda bulundu. Biz de mühim konu hakkında Türkiye Türkleri’ni aydınlatmak için o bilgileri aktarıyoruz:
Alma-Atâ’da
“Leninşil Cas” (=Leninci Genç) (1) adında, Kazak Türkçe’siyle günlük bir gazete
çıkmaktadır. Bu gazetenin 24 Ocak 1973 tarihli sayısında oralı Türkler’den Irım
Kenenbayoğlu’nun “25 Gasır Burin Cazılgan Hat” (=25 Asır Önce Yazılmış Mektup)
başlıklı bir makalesi yayınlanmıştır. Makalede “Altın Elbiseli Adam” hakkında
bilgi vermekte, 400’den fazla altın eşya bulunduğu anlatılmakta, bunun nerde ve
ne zaman keşfolunduğu hakkında evvelce verilen izahat tekrarlanmaktadır.
Kenenbayoğlu bu mezarın, bu asrın başına İngiliz arkeologları tarafından
bulunan Mısır firavunlarından Tutankhamon’un mezarıyla mukayesenin mümkün
olduğunu söyledikten sonra mezardan çıkarılan eşyanın ehemmiyetine temas
etmektedir.
Kenenbayoğlu’nun
bildirdiğine göre Altın Elbiseli Adam’ın mezarında bulunan yazı Moskova ve
Leningrad üniversitelerine yollanmış, fakat onlar okuyamadıklarını bildirerek
geri göndermişlerdir.
Sonra
bununla Kazak İlim Akademisi bilginleri, bilhassa Prof. Gayneddin Alioğlu
Musabay ilgilenmiştir. Musabay yalnız Kazakistan çapında değil, bütün Sovyetler
Birliği çapında eski Türk yazıtları bilgini olarak tanınmış ve pek çok eser
vermiştir.
Gayneddin
Alioğlu Musabay bu yazıyı okumayı başarmış, Kazak İlim Akademisi Dil
Enstitüsü’nün son dil haftasında açıklamalar yapmıştır. Musabay, Yenisey-Orkun
Yazıtları ile Esik yazıtı arasında 1.000 yıldan fazla zaman farkı olduğunu
bildirmiştir. Kazak bilgini burada şaşırtıcı bir fikir ileri sürmüş, her
işaretin bir harfi değil, bir heceyi gösterdiğini söyleyerek yazıtın şöyle
okunması gerektiğini bildirmiştir:
Taza as
tuvin agannın
Eldi ege.
Altın, eskerin
Sagan ar
eperedi.
Casına cete
Bakıtındı
aşasın.
Sav bol.
Gayneddin
Alioğlu Musabay’ın fikrine göre milâttan önceki 7-5. Yüzyıllarda Saka-Usun gibi
eski Türk kavimlerinin ülkesinde yazı olduğunu bu gümüş kaşıktaki satırlar
ispat etmektedir. Bu da Orkun yazısının bu Saka-Usun ülkesindeki yazının bir
devamı ve tekâmülü olduğunu gösterir. Demek ki eski Türk alfabesi önce
ideoramla başlamış, sonra hece yazısına dönmüştür. Elimizdeki bu kaşık yazısı
da hece yazısının son çağına aittir. Bundan sonra hece yazısı harf ses yazısına
dönmüş, bundan da bildiğimiz Yenisey-Orkun yazıtları doğmuştur.
Gazetedeki
makalede yazılı gümüş kaşığın mezara ne için gömüldüğü hakkında açıklamalar
vardır. Safi gümüşten yapılan kaşığın sapı yoktur. Bu mezar daha önce
açılmadığına göre sap çalınmış olamaz. Mezardan anlaşıldığına göre de buraya
kırık dökük eşyanın konulması da âdet değildir. Mezardaki cesedin ya çok zengin
birisine veya bir subaya ait olduğu anlaşılıyor. Bu durumda sapsız kaşığın,
mezarda bulunan yiğit doğduğu zaman ona bir akrabası tarafından verilmiş hediye
olması düşünülebilir.
Leninşil
Cas gazetesindeki makalede böyle bir hazinenin Sovyetler Birliği sınırları
içinde bugüne kadar bulunmadığı, hatta dünyada bile bunun eşinin ancak
Mısır’daki firavun mezarı olduğu belirtilmiştir.
Amerika’da
çalışan bir Türkistanlının bildirdiğine göre Amerika hükümeti, Musabay’ı davet
etmiş, çok büyük bir para teklif ederek üç ay Amerikan üniversitelerinde ders
vermesini istemişse de Ruslar izin vermemiştir.
Yukarıdaki
kaşık yazısının Türkiye Türkçe’sine çevrilişi şöyledir:
Temiz çek
tuğunu ağabeyinin
Sağlam
sahip (ol). Altın, askerin
Sana şan
verir.
Yaşına
yeterek (=büyüyerek)
Bahtını
aşasın.
Sağ ol.
Bu okuyuşta
Kazak ırkdaşımıza katılmadığımız noktalar var. Bunların biri metinde “asker” ve
“baht” anlamında “eskez” ve “bakıt” kelimelerinin geçişidir. “Asker”
Yunanca’dan Arapça’ya, oradan da bize geçmiş bir kelime olup milâttan önce 5.
Asırda Türkler arasında kullanılmış olması asla düşünülemez. Farsça bir kelime
olan “baht”ın, “bakıt” şeklinde de olsa o zamanki Türkçe’de kullanılması mümkün
değildir. Bundan başka eski Türkçe’deki “tu𔑠ve “sağ” kelimelerinin ki,
bunlar ancak 16. Asırda bazı Türk ağızlarında ve bu arada Kazakça’da “tuv” ve
“sav” şeklini almıştır, milâttan önceki asırlarda da “tuv” ve “sav” diye
kullanılması kabul olunamaz. “V” harfi Türkçe’de sonradan teşekkül etmiştir.
Bununla
beraber Musabay’ın bir çığır açtığı muhakkaktır. Kutlanmaya değer. Ancak metnin
yeni ve daha doğru bir okunuşa ihtiyacı bulunduğu da inkâr olunamaz.
(1) Kazak
Türkleri bizim Türkçe’mizde ve edebi Çağatayca’da başta bulunan “y” leri “c”
olarak, “ş”leri de “s” olarak söylerler. Doğu ve Batı edebi lehçelerinde “genç”
demek olan “yaş”, Kazak Türkleri’nde bu sebeple “cas” olur. “Leninşil”in
sonundaki “şil” de bizim Türkçe’mizde balıkçıl, adamcıl gibi kelimelerde
kullanılan mensupluk takısının Kazak Türkleri’ndeki şeklidir.
Hüseyin
Nihâl ATSIZ