II. Mehmed
محمد بن مراد خان مظفّر دائما
Meḥemmed b. Murād Ḫān muẓaffer dāʾimā'
1. Saltanatı 1444- 1446 (2 yıl sürmüştür.)
2.
saltanatı 1451- 3 Mayıs 1481 (30 yıl
sürmüştür.)
Padişahlık
sırası 7
Doğum
tarihi Edirne, 30 Mart 1432
Ölüm tarihi İstanbul, 03 Mayıs 1481 (49 yaşında)
Soyu Osmanlı Hanedanı
Babası II. Murat
Annesi Hüma Hatun
Dini İslam
II. Mehmed
veya Fatih Sultan Mehmed, (Osmanlı Türkçesi: محمد بن مراد خان, Meḥemmed b. Murād Ḫān) (30 Mart 1432[1] – 3 Mayıs 1481[2]) yedinci Osmanlı
padişahı. Sultan II. Murad ve
Hüma Hatun’un oğludur.
İstanbul'u
fethetmesinden sonra Ebû ʾl-Feth (ابو الفتح, Fethin
Babası) ve daha sonraki asırlarda Fâtih (فاتح) lakabıyla
anılmıştır. Ayrıca döneminde Avrupa'da Büyük Türk (Grand Turco) olarak da
zikredilmiştir. İstanbul'un fethi, Orta Çağ’ın sonu Yeni Çağ'ın başlangıcı
olmuştur. Bundan dolayı Fatih, "çağ açan hükümdar" olarak da tanınır.
İstanbul'un fethinden sonra Kayser-i Rum (قیصر روم, Roma
İmparatoru unvanını da kullanmaya başlamıştır. İstanbul'un fethiyle 1000 yıllık
Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu son bulmuştur. Fatih, çıkardığı yasalarla
devleti önemli ölçüde yeniden biçimlendirmiştir.
Şehzadeliği
27 Receb
835 (30 Mart 1432) Pazar günü şafak vaktinde, devletin başkenti olan Edirne'de,
II. Murat'ın dördüncü oğlu olarak dünyaya geldi. Annesi Hüma Hatun, tarihçi
Babinger ve yazar Lord Kinross’a göre gayrimüslim bir köledir. Yine Babinger'e
göre, ölümünden sonra Acem efsanelerindeki cennetkuşu hümadan esinlenilerek
Hüma Hatun olarak adlandırılmıştır.
Mehmed’in
eğitimi için babası çeşitli hocalar görevlendirdi. Ancak zeki olduğu kadar
hırçın bir çocuk olan Mehmed’in eğitilmesi kolay olmadı. Sonunda babası
heybetli ve otoriter bir alim olan Molla Gürani’yi görevlendirdi. Anlatılana
göre Murad, Gürani'ye bir değnek vermiş ve Mehmed itaatsizlik ederse
kullanmasını söylemişti. Molla Gürani Mehmed’e, dersini dikkate almayan bir
öğrencinin hocası tarafından dövülmesi ile ilgili edebi bir cümleyi inceletmiş,
Mehmed durumun ciddiyetini kavrayarak eğitimine önem vermeye başlamıştır.
Şehzade
Mehmed'in medrese kökenli hocalarının yanı sıra bilgi edindiği Batılı
şahsiyetler de bulunmaktaydı. Saruhan (Manisa) sarayında İtalyan hümanisti
Anconalı Ciriaco ve saraydaki başka İtalyanlar onun Avrupa tarihi ile Antik
Yunan filozoflarının hayatlarıyla ilgili kitaplar okumasına önayak olmuştu. Bu
durum Şehzade Mehmed'e çok-kültürlülük kazandırmıştır. Topkapı Sarayı arşivinde
bulunan II. Mehmed'in şehzadelik yıllarına ait olan karalama defterinde Latin
harfleri, Arap harfleri, Roma büstlerini andıran insan çizimleri ve Osmanlı figürleri
bulunmaktadır. Ayrıca Fatih Sultan Mehmed'in Arapça ve Farsça'nın yanı sıra
Latince, Yunanca ve İtalyanca bilmesi bu dönemdeki münasebetlerine
dayandırılmaktadır.
Tahta Birinci
Çıkışı
Osmanlı
saray geleneğine uyularak atandığı Manisa valiliği süresinde tutum ve
davranışlarındaki olgunluk ve karar verebilme yeteneklerinin oluşması nedeniyle
de 13-14 yaşlarındayken babası tarafından padişahlığa getirildi. 2. Mehmed ’nin
çok küçük yaşta padişah olması sarayda söz sahibi olanların tepkisiyle
karşılandı. Ayrıca onun çocuk olmasından fayda uman Haçlılar sınırı aşınca
Mehmed, babası 2. Murad’ a yazdığı mektupta durumun ciddiyetini anlattı. Bunun
üzerine 2. Murad oğlunu tahttan indirmeyerek başkomutan sıfatıyla kırk bin
kişilik ordusuna öncülük ederek Varna ovasında Haçlıları bozguna uğrattı. Aynı
yıl şehzade babası ile birlikte Arnavutluk seferine katıldı ve Dulkadiroğulları
Beyi Süleyman beyin kızı Sitti Mükrime Hatun ile evlendi (1450).
Varna
Savaşı
Eylül ayı
sonlarında Kral Ladislas önderliğindeki Hıristiyan ordusu Tuna’yı aşarak
Edirne’ye doğru yürürken bir Venedik filosu da Çanakkale Boğazı’nı kapattı.
Sadrazam
Halil Paşa’nın çağrısıyla II. Murat Anadolu Hisarı’nın bulunduğu noktadan
Rumeli’ye geçerek Edirne'ye geldi ve 10 Kasım 1444’te hıristiyan ordusunu
Varna’da ağır bir yenilgiye uğrattı. Varna Savaşı sırasında ve sonrasında
Mehmed tahttan çekilmemişse de fiilen padişah II. Murad’tı. Zağanos ve
Şahabeddin paşalar genç padişahın otoritesini güçlendirmek için Mehmed’i Varna
Savaşı’na götürmek istemişler ama Sadrazam Halil Paşa buna mani olmuş ve onlara
karşı II. Murad’a gerçek padişah muamelesi yapmıştı. Ancak II. Murad savaştan
sonra oğlunun konumunu Konstantinopolis’teki Orhan Çelebi’ye karşı
zayıflatmamak için fiilî durumu hakiki bir cülus haline getirmeden Manisa’ya
çekildi.
Murat 1446’nın
Mayıs ayında Sadrazam Halil Paşa’nın çağrısıyla bir kere daha Edirne’ye tahtına
döndü. Bunun sebebi Mehmed’in Konstantinopolis’e saldırma planları yapıyor
olmasıydı. Halil Paşa kendi gücünü zayıflatacağı düşüncesiyle bu saldırıya
karşı gelirken Mehmed’in yandaşı olan Zağanos ve Şahabeddin bu planı
destekliyordu. Sonunda Halil Paşa bir yeniçeri isyanı düzenleyerek Mehmed ve
yandaşlarını iktidardan uzaklaştırdı. Murat’ın yeniden tahta geçmesi üzerine
Mehmed Manisa’ya çekildi, Zağanos Paşa da Balıkesir’e sürgüne gönderildi.
Tahta İkinci
Çıkışı
II. Murat
1451’in 3 Şubat günü öldü. Mehmed babasının ölüm haberini Sadrazam Halil
Paşa’nın özel ulakla Manisa’ya gönderdiği mektupla aldı. Anlatılana göre
"Beni seven ardımdan gelsin!" diyerek atına atlayıp, kuzeye doğru
yola çıkmıştı. Mehmed 19 Şubat 1451’de Edirne’de ikinci kez tahta çıktı.
Çandarlı Halil Paşa’yı sadrazamlık makamında tuttu, İshak Paşa’yı da Anadolu
Beylerbeyi olarak atadı ve babasının cenazesine eşlik etmek üzere Bursa’ya
gönderdi. Daha sonra babasının İsfendiyaroğulları beyinin kızından olan sekiz
aylık oğlu Küçük Ahmed’i boğdurttu. Bu şekilde kardeş katli yasası da
uygulamaya konmuş oldu. Ahmet Çelebi'nin cenazesi de babası Murat'ınkiyle birlikte
Bursa'ya gönderildi.
Tahta
geçmesinin ardından Karamanlılar yerel beylikleri yeniden diriltmek üzere
ayaklandılar ve Seydişehir ile Akşehir’i ele geçirdiler. Bunun üzerine 1451’in
yazında Mehmed Anadolu'ya geçti ve kısa sürede bu isyanı bastırdı. Bu sırada
Mehmed’in Anadolu’da bulunmasını fırsat bilen Doğu Roma İmparatoru Konstantinos
ulakları vasıtasıyla Süleyman Çelebi’nin torunu Şehzade Orhan’ın ödeneğinin
yapılmadığını, ödeneğin ikiye katlanmaması halinde Orhan’ın Osmanlı tahtında
hak iddia etmesine izin vereceği tehdidinde bulundu. Mehmed sorunu çözeceğini
söyleyerek elçileri gönderdi ancak Edirne'ye döndükten sonra Orhan için
ayrılmış olan gelirlere el koydu ve Konstantinopolis’in ablukaya alınmasını
emretti.
İstanbul’un
Fethi
Mehmed
kuşatma hazırlıklarına 1451 sonlarında başladı. Boğaz’ın Anadolu yakasında
büyük dedesi Bayezid’in yaptırmış olduğu Anadolu Hisarı'nın karşısına o dönemde
Boğazkesen adı verilen Rumeli Hisarı’nın inşa emrini verdi. Hisar
1452’nin Ağustos ayında tamamlandı. Böylece boğazın kontrolü Osmanlıların eline
geçmiş oldu. Boğazdan geçecek gemiler bundan böyle geçiş parası ödemek
zorundaydı. Aksi takdirde gemiler top atışıyla batırılacaktı. 1452 sonlarında
ödeme yapmayı reddeden bir Venedik gemisi batırılmış, kaptanı ve tayfası
tutuklanmıştı. Söz konusu toplar Erdelli Urban adında bir top dökümcüsü
tarafından yapılmıştı. Mehmed kendisinden Konstantinopolis’in surlarını
yıkabilecek güçte bir top yapıp yapamayacağını sormuş Urban da "Ne
Konstantinopolis, ne de Babil’in surlarının karşı koyabileceği bir top
yapabileceğini" söylemişti.
Öte yandan
bu gelişmeler karşısında İmparator Konstantinos Papa ve İtalyan şehirlerinden
umutsuzca yardım talebinde bulundu ama bunlar sonuçsuz kaldı. Yalnızca Cenova
1452’nin Kasım ayında yardım göndermeye karar verdi ve Giovanni Giustiniani
komutasında 700 asker taşıyan Ceneviz kadırgaları 26 Ocak 1453’te
Konstantinopolis’e vardı. İmparator Konstantinos, Giovanni Giustiniani’yi kara
kuvvetlerinin başkumadan yaptı. Kostantinopolis’teki asker sayısı 8.000
civarındaydı, limanda 26 savaş gemisi bulunuyordu. Daha evvel 700 İtalyanı
taşıyan yedi Girit ve Venedik gemisi Şubat ayında şehirden kaçmıştı. Osmanlı
ordusundaki asker sayısı ise en az 50.000 idi. Ayrıca Mehmed yalnızca karadan
kuşatmanın yeterli olmayacağını düşünerek bir donanma hazırlatmıştı. Bu donanma
bahar aylarında boğazın Marmara girişine vardı.
Osmanlı
ordusu 23 Mart’ta Edirne’den hareket etti ve 2 Nisan’da Konstantinopolis’e
vardı. Aynı gün Haliç’in girişi zincirle kapatıldı. Karargâhını Romanus
kapısının karşısına Maltepe’ye kuran Mehmed son kez teslim çağrısında bulundu
ama imparator reddetti.
6 Nisan
sabahı ilk saldırı başladı. Kuşatma, aralıklı çatışmalarla 53 gün sürdü. 20 Nisan
günü Papa’nın gönderdiği üç Ceneviz gemisi ve Sicilya’dan gelen bir Rum yük
gemisi şehrin açıklarında belirdi. Marmara denizinde yapılan savaşın sonunda
akşam saatlerinde dört gemi Haliç’e girmeyi başardı. Donanmasını bir şekilde
Haliç’e indirmesi gerektiğini anlayan Mehmed gemilerini karadan geçirmeye karar
verdi. Bugünkü Dolmabahçe’den Kasımpaşa’ya uzanan güzergaha kalaslar döşendi ve
70 kadar gemi silindirler üstünde 22 Nisan sabahında Haliç’e indirildi. Böylece
Haliç’in kontrolü Osmanlıların eline geçti. Öte yandan kuşatmanın yedinci
haftasında Osmanlılar hâlâ kesin bir sonuç alamamıştı. Bu noktada Halil Paşa
son bir kez Mehmed’i teslim çağrısı yapmaya ikna etti ancak imparator teklifi
yine reddetti. Bunun üzerine Mehmed 24 Mayıs’ta ayın 29’unda karadan ve denizden
büyük bir saldırı yapacağını duyurdu.
Son saldırı
hazırlıklarını Zağanos Paşa düzenledi. Osmanlı ordusu 29 Mayıs’ın ilk
saatlerinde taarruza başladı. Osmanlılar son taarruzu üç dalga halinde
gerçekleştirdiler. İlk iki saat boyunca başıbozuklar surlara saldırdılar,
ardından Anadolu birlikleri onların yerini aldı. Son olarak öldürücü darbeyi
vurmak üzere yeniçeriler devreye girdi. Bu sırada yaralanan Giustiniani'nin
savaş alanından ayrılması şehri savunanların arasında büyük moral bozukluğuna
neden oldu. Nihayet sabah saatlerinde Osmanlı askerleri "Kerkoporta"
adlı kapıdan içeri girmeyi başardılar ve kapının üzerindeki burca Osmanlı
sancağını diktiler. Mehmed fethin ilk günü öğleden sonra şehre girdi.
Ayasofya’ya giderek namaz kıldı ve min-baʿd (bundan
sonra) tahtım İstanbul'dur diye buyurdu.
İmparator
Konstantinos'un akıbeti meçhuldür. Kimi kaynaklar cesedinin bulunamadığını
söylerken, Babinger gibi bazı tarihçiler imparatorun cesedinin mor
ayakkabılarından teşhis edildiğini yazar. Alphonse Lamartine eserinde
imparatorun cesedinin bulunduğunu ve Fatih'in Konstantin için Hristiyan usulü
cenaze töreni düzenlediğini belirtir. Şehzade Orhan ise keşiş kılığında şehri
terketmeye çalışırken yakalanıp idam edildi.
Fatih
şehrin ticaret merkezi olan Galata’dan kaçmış olan Rumların ve Cenevizlilerin
dönmesini sağladı. Rum Patrikhanesi’nin yeniden açılmasına izin verdi; ayrıca
bir Yahudi hahambaşlığı ile bir Ermeni Patrikhanesi kurdurdu. II. Mehmed
İstanbul’u, farklı dinlerden insanların bir arada yaşadığı, ticaret ve kültür
merkezi olan bir başkent yapmayı amaçladı.
Yeni Başkentin
Kurulması
Fethin
hemen ardından Mehmed şehrin onarımına başladı. Amacı Doğu Roma’yı yıkmak değil
onu Osmanlı yapısı içinde diriltmekti. Kuracağı imparatorluk bir İslâm devleti
olmakla birlikte Doğu Roma gibi kozmopolit bir yapıya sahip olacaktı.
Fatih, Rum
Ortodoks Patrikhanesi, Ermeni Patrikhanesi ve Yahudi hahambaşı bulunmasına izin
verdi. 6 Ocak 1454’te Yorgo Skolaris'i yeni Ortodoks patriği olarak atadı.
Ayasofya camiye çevrildiğinden Patrikliğe resmî makam yeri olarak Havariyun
Kilisesi verildi. Şehirdeki Yahudilerin hahambaşı olarak Moşe Kapsali atadı.
1461 yılında ise Bursa Psikoposu Hovakim İstanbul Ermeni Patriği olarak atandı.
Mehmed
Theodosius Forumu’nun olduğu yerde ilk sarayının inşasını başlattı. Daha
sonraki yıllarda ise Sarayburnu’nda Topkapı Sarayı’nı inşa ettirdi.
Yeni Fetihler
Belgrad
Savaşı
İstanbul’un
fethinden sonra Osmanlılara bağlılığını bildiren ve ele geçirdiği bazı kaleleri
geri veren Sırplar, Macarlar ile iş birliği yaparak yeniden düşmanlıklarını
göstermeye başlamışlardı. Bunun üzerine 1454 -1457 arasında üç kez peşpeşe Sırbistan’a
sefer düzenlendi. Belgrad dışındaki bütün Sırp toprakları ele geçirildi.
Sırp Kralı
Bronkoviç’in ölümüyle başlayan taht mücadelelerinden faydalanan Osmanlılar,
Sırpları vergiye bağladılar. Taht kavgalarının yeniden alevlenmesi üzerine,
Mora seferinde bulunan Fatih, Sırp meselesine son verilmesini emretti. Mahmut
Paşa, 1459’da başkentleri Semendire’yi ele geçirilerek Semendire
Sancakbeyliği’ni oluşturdu. Böylece Sırbistan’da 350 yıl sürecek Osmanlı
hâkimiyeti başlamış oldu.
İstanbul’un
fethinden sonra Bizans İmparatoru XII. Konstantin’in oğulları, rakipleri
Kantakuzen ailesine karşı Mora’da, Osmanlıların yardımını istemişlerdi.
Turahanoğlu Ömer Bey, akıncıları ile duruma müdahale etti ve muhalifler
bertaraf edildi. Fakat bu sefer iki kardeş arasında mücadele başlamıştı. Bölge
ülkelerinin Mora'yı istilâ niyetlerini bilen Fatih 1458’de harekete geçti.
Korent’i ele geçiren Fatih, Mora’nın bir kısmını merkeze bağlayarak, burada bir
sancak oluşturdu. Atina ve diğer bölgeler ise Osmanlı yönetimini kabul etti.
Kardeşi Dimitrios’a karşı Arnavutların desteğini alan Tomas'ın Osmanlılarla
yapılan anlaşmayı bozması üzerine 2.kez Mora’ya sefer düzenlendi. Tomas,
Papa’nın yanına kaçmak zorunda kaldı. Bölgeye çok sayıda Türk yerleştirildi.
Venedikliler bölge halkını Osmanlılara karşı ayaklandırmaya çalışıyorlardı.
Ancak bunda başarı kazanamayan Venedik, Osmanlı kuvvetleri tarafından bozguna
uğratıldı (1465).
Fatih
Sultan Mehmed 1477’de Kırım Hanlığı’nı Osmanlı Devleti’nin egemenliği altına
aldı. Candaroğulları’nın elindeki Sinop’u aldı.
Cenevizlilerin
önemli üslerinden Amasra’yı aldı. 1479’da bir antlaşma yaparak Venedik'le 16
yıllık savaşa sona verdi. Venedik Arnavutluk’taki kaleleri Osmanlılara bıraktı,
karşılığında Mora’daki bazı iskelelerden yararlanma hakkı elde etti. Fatih
Venedik’le anlaşmaya varınca, İtalya’nın öteki önemli kent devletlerine savaş
açtı. 1480’de İtalya’nın güneyindeki Otranto limanını ele geçirdi. Otranto,
Roma’ya giden yolda bir köprübaşı olduğu için bu olay Avrupa’da büyük yankı
uyandırdı.
Bosna-Hersek Seferleri ve Bosnalıların Müslüman
Oluşu
Osmanlılara
vergi yoluyla bağlı olan Bosna Kralının, anlaşmalara riayet etmemesi üzerine
Üsküp’ten harekete geçen Fatih, Sadrazam Mahmut Paşa ve Turahanoğlu Ömer Bey’e
Bosna’nın tamamen fethedilmesi emrini vermişti. 1463 yılındaki seferle Bosna
Kralı Osmanlı hâkimiyetini yeniden tanıdı. Ancak şeyhülislamın da fetvasıyla
sonra öldürüldü ve bu topraklarda Bosna Sancakbeyliği oluşturuldu. Fakat
ordunun İstanbul'a dönmesi üzerine aynı yıl, Macar kralı Bosna’ya girdi.
İkinci kez
düzenlenen seferle Osmanlılar, Yayçe dışındaki bütün kale ve şehirleri yeniden
ele geçirdiler. Bosna seferleri esnasında Hersek Kralı Stefan da ülkesinin bir
kısım toprağının Osmanlılara doğrudan bağlanması şartıyla tahtında
bırakılmıştı. Ancak 1483 yılında Hersek tamamen Osmanlı toprağı hâline
gelecektir. Fatih, Bosna'yı Osmanlı topraklarına kattığı zaman
"Bogomil" mezhebindeki Bosnalılara çok iyi davranmıştı. Hem Katolik
hem de Ortadoksların kendi kiliselerine almak için baskı yaptıkları Bogomiller
bu sebeple Osmanlı yönetimine sıcak bakmışlar ve kendilerine sağlanan din ve
vicdan hürriyetinden etkilenerek zamanla Müslüman olmuşlardı. Bu Müslüman
Bosnalılara "Boşnak" denilmektedir.
Fatih
devrinde Osmanlıların karada en güçlü komşusu ve rakibi Macarlar, denizde ise
Venedik idi. Macarlar bu dönemde tek başlarına Osmanlılarla baş
edemeyeceklerini bildiğinden, doğrudan bir savaşı göze alamamış, Fatih de tabiî
sınır olan Tuna’yı geçmeyi düşünmemiştir. Ancak akıncılar vasıtasıyla,
Macaristan’a güvenliğin sağlanmasına yönelik yüzlerce başarılı akın
düzenlenmiştir. Keza Venedik Cumhuriyeti de Osmanlılarla doğrudan
karşılaşmaktansa Balkanlardaki diğer devletleri kışkırtmayı yeğ tutmuştur. Güçlü
donanmasıyla Mora ve Ege’deki adalara sahip olmak isteyen Venedik, Osmanlılar
karşısında istediği sonucu alamamış, aksine pek çok ada ve kıyı kaleleri
Osmanlıların eline geçmiştir. Fatih’in Bosna Fransiskanları’nın özgürlüğü ile
ilgili fermanı:
Eflak ve Boğdan Seferleri
Yıldırım
Bayezid zamanında vergiye bağlanan Eflâk Prensliği’nin başına Fatih tarafından
III. Vlad (Kazıklı Voyvoda) getirilmişti.(1456) Osmanlılara bağlı görünen Vlad
aslında gizliden gizliye düşmanlık ediyordu. Vlad’ın Fatih’in elçilerini kazığa
oturtarak öldürmesi üzerine 1462 yılında Fatih, Eflak’a bir sefer düzenledi.
Boğdan’dan da yardım alan Osmanlı kuvvetleri Voyvoda'yı uzun süre takip etti.
Neticede, sığındığı Macarların, Osmanlılarla yaptığı anlaşma üzerine Vlad’ı
esir etmeleri ile mesele çözüldü. Fatih voyvodalığa Radul'u getirdi ve Eflâk
bir Osmanlı eyaleti hâline geldi.
1455’ten
itibaren Osmanlı Hâkimiyetini tanıyan Boğdan Prensliği’nin Kefe'nin fethinden
sonra izlediği düşmanca siyaset üzerine Osmanlı kuvvetleri 1475 yılında Racova
Savaşında yenilmesine rağmen 1476'da Boğdan'a girdi. Fatih'in bizzat başında
olduğu Osmanlı kuvvetleri Boğdan ordusunu büyük bir bozguna uğrattı. Böylece
Boğdan da yeniden Osmanlı hâkimiyetini tanımış oldu. Kesik başı Fatih Sultan
Mehmet'e teslim edilen Kazıklı Voyvoda'nın mezarının yeri bilinmemektedir.
Arnavutluk Seferleri
Lezha
Birliği ve İskender Bey
Papalık ve
Napoli Krallığının desteği ile harekete geçen Arnavutluk hâkimi İskender Bey,
vurkaç taktiği ile Osmanlı kuvvetlerine baskınlar düzenlemekteydi. Bunun
üzerine Fatih, bizzat sefere çıkmaya karar verdi. 1465 yılında gerçekleşen I.
seferde, İlbasan Kalesi’ni yaptırıp, içine asker yerleştiren Fatih, Balaban
Paşa'yı bölge için görevlendirerek, geri döndü. Ancak, Papa ve diğer
devletlerden aldığı kuvvetlerle Türklere saldıran İskender Bey, Balaban Paşa’yı
şehit etti ve İlbasan kalesi’ni kuşattı. Bunun üzerine Fatih II. Arnavutluk
Seferine çıktı (1467). Ele geçirilen topraklarda yeni garnizonlar oluşturuldu.
Bu sırada İskender Bey ölmüş ve yerine oğlu Gjon Kastrioti II geçmişti. Fatih
başlattığı 3. Arnavutluk seferinde Arnavutların elinde kalmış olan Kroya ve
İşkodra kuşatıldı. 1479’da Arnavutluk da bir Osmanlı vilayeti durumuna geldi.
Trabzon Rum Devleti’nin Yıkılışı
1461’de
Pontus Devleti'nin (Trabzon İmparatorluğu) başkenti Trabzon’u ele geçirdi ve bu
devletin varlığına son verdi. 1462’de yeniden Rumeli seferine çıktı. Eflâk’ı
Osmanlı Devleti'ne bağladı ve 1463'te Bosna'yı tamamen ele geçirdi. Aynı yıl
Ege Denizi’ndeki Midilli Adası'nı alınca Venedikliler’le arası açıldı. Bu olay,
1479’a kadar sürecek olan savaşın da başlangıcı oldu. Fatih'in Ege'de
fethettiği adalar; Taşoz, Eğriboz, Limni, Semadirek, İmroz, Midilli ve
Tenedos’dur. 1465’te Hersek’in büyük bölümünü, 1466'da da Arnavutluk’taki bazı
kaleleri fethetti.
Fatih’e Karşı Karamanoğulları ve Akkoyunlular İttifakı
Osmanlı
Devleti'nin gelişen bu gücü karşısında Karamanoğulları, Doğu Anadolu'daki
Akkoyunlular’la ittifak kurdu.
Fatih,
1466’da yeni bir Anadolu seferine çıktı. Karamanoğullarının başkenti Konya’yı
ele geçirdi. Ama İstanbul'a dönünce Karamanoğulları, Osmanlılara geçen yerleri
geri aldılar. Sonradan sadrazam olacak olan Gedik Ahmed Paşa 1471’de
Karamanoğullarını bir kez daha yenilgiye uğrattı. Akkoyunlular,
Karamanoğullarını desteklemeye devam ettiler. 11 Ağustos 1473’te Otlukbeli Savaşı’nda
Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ı ağır bir yenilgiye uğrattı. Ertesi yıl da
Karamanoğulları Beyliği'ni tamamen ortadan kaldırdı.
Fatih,
askeri başarılarla Osmanlı Devleti’ni büyük bir imparatorluğa dönüştürdü.
Bilime, tarihe ve felsefeye özel ilgi gösterdi. Türkçeden başka Arapça, Farsça,
Latince ve Yunanca kitaplardan oluşan özel bir kütüphanesi vardı. Avni takma
adıyla şiirler yazdı. Şiirleri Fatih Divanı (1944), Fatih’in Şiirleri (1946),
Fatih ve Şiirleri (1959) gibi adlar altında basıldı. Bilim adamlarını ve
edebiyatçıları destekleyen Fatih, nesir ustası Sinan Paşa ile şair Ahmed
Paşa’yı vezirliğe kadar yükseltti. Ünlü matematikçi ve astronomi bilgini Ali
Kuşçu’nun İstanbul’da kalmasını sağladı. Fatih, İtalyan ressam Gentile
Bellini’yi 1479’da İstanbul’a getirterek resimlerini yaptırdı.
Fatih,
Osmanlı Devleti’ne düzenli ve sürekli bir yapı kazandırmak için önemli
düzenlemeler yaptı. Yönetim, maliye ve hukuk alanında koyduğu kuralları içeren
Fatih Kanunnamesi, sonraki dönemde de yürürlükte kaldı. Bu kanunname, tahta
çıkan padişaha devletin geleceği (nizâm-ı âlem) için kardeşlerini öldürme hakkı
veriyordu. Fatih’in Osmanlı devlet düzenine ilişkin temel ilkelerin pek çoğu,
Tanzimat dönemine kadar geçerliliğini korudu. Fatih’in saltanatı döneminde
Osmanlı ülkesinde 500'den fazla mimari yapı yapıldı. Onun adına yapılan en
önemli yapı, İstanbul'da bir cami ile medrese, kitaplık, imarethane (aşevi),
darüşşifa (hastane), hamam, kervansaray gibi birimleri kapsayan Fatih
Külliyesi’dir.
Eğitim ve Kültür
Fatih
Sultan Mehmed'in tarihteki en önemli yanlarından birisi de eğitime verdiği önem
olmuştur. Üniversite anlamında Osmanlı tarihinde ve dünya tarihinde bilinen en
eski eğitim kurumlarından olan Sahn-ı Seman’ı kurmuştur. Sahn-i Seman
İstanbul’un ilk Türk yükseköğretim kurumudur. Sahn-ı Seman medreseleri Fatih
Külliyesi içindeki en yüksek düzeyli medreseler idiler. Sahn-ı Semân’ın eğitim
müfredatının hazırlayıcılarından biri çağın önemli bilim adamı Ali Kuşçu’dur.
Medreselerde Ali Kuşçu tarafından düzenlenen bir okutma planının olduğu, hattâ
bunun “Kânûnnâme” şeklinde yapıldığı bilinmekle birlikte, bugüne kadar
incelemesi yapılan Osmanlı arşiv belgeleri arasında ele geçirilememiştir. Bu
kanunnamenin aslının 1918 yılında külliyede çıkan yangınla yok olması da
olasıdır. Sahn-ı Semân, Kanuni tarafından açılan Süleymaniye Medresleri zamanına
kadar nakli ve akli bilimlerde öğrenci yetiştirmekteydi. Kanuni devrinde bu
medreseler şer’î ilimler ihtisası yapılan medreseler olmuşlar, Süleymaniye
Medreseleri de aklî ilimlerin ihtisas yeri olmuştur.
Ali Kuşçu,
Fatih tarafından astronomi eğitimi için Semerkant'a gönderilmiş ve daha sonra
1570’te Takiyuddin tarafından Tophane’de kurulacak gözlemevinin ilk
çalışmalarını yapmıştır.
Ölümü
Fatih 300.
000 kişilik bir orduyla 27 Nisan 1481 günü sefere çıkmak amacıyla Üsküdar’a geçti
fakat burada rahatsızlanmaya başladı. Fatih’in özel doktoru Yakup Paşa adında
bir Yahudi dönmesiydi. Venedikliler Fatih’in zehirlenmesi karşılığında bu dönme
Paşa’ ya büyük bir servet teklif etmişlerdi. Fatih zehirlendiğini anladığı
zaman iş işten geçmişti. 3 Mayıs 1481 günü 49 yaşında vefat etti. Kendi adıyla
anılan Fatih semtinde yaptırdığı Fatih Cami’nin bahçesindeki türbede gömülüdür.
Yakup Paşa’ da vaat edilen büyük serveti alamadan askerler tarafından
parçalanarak öldürüldü. Ölüm haberini alan Avrupa bayram etti. Eğer Fatih bir
müddet daha yaşasaydı belki de dünya tarihinin akışı ve bu günkü coğrafyası
değişecekti.
Türk
tarihi, sayılamıyacak kadar çok kahraman ve cihangirlerle* doludur. Fatih’te
bunların en başında gelir. Çünkü o, kılıçla keşfi yan yana yürütmüş, çağ açıp
çağ kapatmıştır. Çok soğuk kanlı, çok cesurdu. Bu özelliğinin en güzel örneği,
Belgrat savaşı sırasında, askerlerin gevşediğini gördüğü zaman önlerine geçip
düşman hatlarına girerek gösterdi. İstanbul savaşında da donanmanın başarısızlığı
yüzünden atını denize sürmesi bu cesaretinin büyük bir örneğidir. Çok
merhametli ve hoşgörülü, vicdan hürriyetine büyük önem veren biriydi. İstanbul’
u fethettiğinde İstanbul’ lular hakkında gösterdiği merhamet çok büyüktü. Çünkü
o devir Avrupa’sında zafer kazanan kumandan şehir halkına görülmedik zulüm ve
işkence yapardı. Ayrıca ayaklarına kapanan İstanbul patriğini yerden kaldırarak
şu sözleri söyledi. ”Ayağa kalkınız. Ben Sultan Mehmed hepinize söylüyorum ki
şu andan itibaren artık ne hayatınız ne de hürriyetiniz hakkında endişe
etmeyiniz”. Fatih ülkesinde herkesin din hürriyetine saygı gösterdi.
İstanbul’un imarında ücret karşılığında esirlerini kullandı. Bunlar da
biriktirdikleri paralarla hürriyetlerini satın alabildiler. Ayrıca Türkler girdikleri
şehirlerde hiçbir mabedi yıkıp yakmamışlar. Askeri ve siyasi sahada eşsiz bir
dehaydı. Ordusunu plansız ve düzensiz hareket ettirmez macera için kan
dökmezdi. 30 senelik saltanatı devresinde düzenlediği bütün seferler Osmanlı’
nın coğrafi birliğini sağlamak içindi. Bütün bu seferleri bir plana göre
yaptığından nereye kadar gitmesi ve nerede durması gerektiğini bilerek hareket
etti. Bütün sefer planlarını kendisi yapar ve son ana kadar bir sır gibi
saklardı.
Bütün diğer
ülkelerde casuslar bulundururdu. Bu teşkilatı sayesinde düşmanlarından günü
gününe haber alır, hareketlerini değerlendirerek tedbirler alırdı. Ordusunun
silahlarını birkaç senede bir yenilerdi. Topçuluğa gerekli önemi veren,
kullanan, balistik ve mukavemet hesaplarını yapan ilk padişahtır. Yeniçeri ve
azab gibi piyade sınıfları onun zamanında önem kazandı.
***
***
İslam Peygamberi Muhammed, İstanbul’un fethi mevzuunda, İstanbul mutlaka fetholunacaktır. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, onu fetheden asker ne güzel askerdir demiştir. Fatih bu mevkiye ulaşabilmek için çok çaba sarfetmiştir. Bir sözünde Ya ben İstanbul'u alırım, ya İstanbul beni demiştir.
Şiirde,
devrin üstatları arasında yer aldı ve sarayda ilk divanı yazdı. Avni lakabıyla
edebi değeri yüksek şiir ve gazeller söyledi.
Aruzu, usta
şairlerden farksız bir hâkimiyetle kullandı, şiirlerinde ince hissiyat ve düşüncelerini
dile getirdi.
Bizümle
saltanat lafin idermis ol Karamanî
Hudâ fursat
virürise, kara yire karam-ani
beyti, Karamanoğlu’nun
çıkardığı fitne ve fesatlar karsısında şahlanan celâlini gösterdiği gibi, aşağıdaki şiiri de ince duygular sâhibi hassas bir gönlün Türk edebiyatına nadide bir armağanıdır:
Sevdün ol dilberi söz eslemedün vay gönül
Eyledün kendözüni âleme rüsvây gönül
Sana cevr eylemede kilmaz o pervây gönül
Cevre sabr eyleyimezsin n’ideyin hay gönül
Gönül eyvây gönül vay gönül eyvây gönül
Bilmedüm derd-i dilün ölmek imis dermâni
Öleyin derd ile tek görmeyeyin hicrâni
Mihnet ü derd ü game olmagiçün erzânî
Avnîyâ sencileyin mihnet ü gam-kes kani
Gönül eyvây gönül vay gönül eyvây gönül
Batılı
gözüyle Fatih
Büyük
devlet ve ilim adamı olan Fatih, en büyük düşmanlarının gözünde kamaştırılan
bir padişahtır. Eserlerinde ondan takdirle söz edilmiştir.
Fetih
sırasında İstanbul’da bulunan Zorro Dolfin bir keresinde; “Sultan Mehmed, çok az
gülerdi. Zekası, devamlı bir çalışma halindeydi. Çok cömertti. Her işte
fevkalade atılgan, hatta cüretkardı. Seçtiği hedeflere ulaşabilmek için çok
ısrar ederdi. Soğuğa, sıcağa, açlığa, susuzluğa tahammüllüydü. Kesin konuşur
kimseden çekinmezdi. Zevk ve sefadan uzaktı. Türkçe, Yunanca ve Sırpça’ yı çok
iyi konuşurdu. Her gün bir müddet okurdu. Roma tarihini, başka devlet tarihi,
Laerce, Tite-Live, Haredot, Quinte-Curce, Papaların, Alman imparatorları ile
Fransa ve Lombardiya krallarının vakalarıokuduğu tarihler arasında idi. Avrupa’
daki bütün devletleri tanırdı. Özellikle İtalya’nın coğrafyasını en ince
noktalarına kadar bilirdi ve bir Avrupa haritasını yanından ayırmazdı. Askeri
ve coğrafi ilimlere isteyerek meşgul olur, araştırmalar, incelemeler yapardı.
Hakimiyeti altında bulunan ülkelerin adet ve şartlarını devletin ve bölgenin
menfaatlerine kullanmakta becerikliydi. ”
Diğer bir
İtalyan tarihçi Langusto, İstanbul’un fethinden sonra şöyle yazmıştır: ”Sultan
Mehmed, ince yüzlü, ortadan fazla uzun boylu, silahlar kuşanmış, asil tavırlı,
çok az gülen, devamlı öğrenmek ihtirası ile yanan, cömert ve iyi kalpli
gayelerine ulaşmakta inatçı bir hükümdardı. En çok harp sanatına meraklıydı.
Her şeyi öğrenmek isteyen zeki bir araştırmacıydı. Kötü adetleri yoktu. Harem
dairesinde çok az vakit geçirirdi. İradeliydi ve uyanıktı. Her şarta tahammül
gösterebilirdi ve bir cihan devleti kurmak istiyordu.
Alman
müsteşrik Franz Babinger, “Mehmed II der eroberer und seine Zeit Weltenstürmer
einer Zeitenwende. ” Adlı eserinde şöyle yazmaktadır: “Türk dünyası için Fatih
günümüze kadar, bütün imparatorların en büyüğü olup, insan tarihinde başka
herhangi bir şahsın kendisi ile karşılaştırılması zordur. Kudretli kişiliği,
büyük Avrupa sahalarının dış görünüşünü değiştirmiştir. orta çağdan çıkarken
insanları ve dünyayı görüş tarzında, Fatih’in kişiliği, zekası tesir altında
bırakmıştır. ”
Adaletten
kıl kadar ayrılmayan, kendisine takdir edilen iki mısralık basit şiir için
sahibine bol lütufta bulunan ve bir çiçek yetiştirene 500 altın veren Fatih,
her bakımdan devrinin üstüne çıkmış bir hükümdardır. Bu büyük cihangiri
anlatmak için günümüze kadar binlerce kitap yazılmıştır.
FATİH
SULTAN MEHMED HAN’ IN KRONOLOJİSİ
• 1431:
Sultan Mehmet’ in doğumu
• 1451:
Karaman Seferi ve Menteşe Beyliği’ nin ilhakı.
• 29 Mayıs
1453: İstanbul’un fethi ve Ayasofya’nın Camiye çevrilmesi
• 1454:
Birinci Sırbistan seferi
• 1455:
İkinci Sırbistan seferi
• 26 Temmuz
1455: Arnavutluk’ ta Berat Zaferi
• 1456:
Cenevizlilere ait Ege Adalarının fethi
• 13
Haziran 1456: Üçüncü Sırbistan seferi
• 8 Kasım
1459: Semendire’ nin fethi
• 15 Mayıs
1458: Mora seferi, Atina’nın fethi
• 13 Nisan
1460: İkinci Mora seferi
• 1461:
Amasra’nın fethi
• 15
Ağustos 1461: Trabzon Rum İmparatorluğu’nun fethi
• 1462:
Eflak seferi. Midilli adasının fethi
• 1463:
Bosna Krallığı’nın fethi
• 1464:
İkinci Karaman seferi, ikinci Arnavutluk seferi
• 1469:
Kilikya seferi
• 12 Temmuz
1470: Eğriboz adasının fethi
• 1470:
Sadrazam İshak Paşa’nın Karaman seferi
• 1471:
Silifke havalisinin fethi
• 18
Ağustos 1472: Kıreli zaferi
• 11
Ağustos 1473: Otlukbeli zaferi
• 1475:
Kırım seferi
• 26 Temmuz
1476: Boğdan’ ın fethi
• 1477:
İnebahtı savaşı
• 26
Haziran 1478: Üçüncü Arnavutluk seferi
• 25 Ocak
1479: Osmanlı-Venedik barış antlaşması
• 23 Mayıs
1480: Rodos savaşı
• 11
Ağustos 1480: İtalya’ nın Otranto Limanı fethi
• 3 Mayıs
1481: Fatih Sultan Mehmed Han’ ın vefatı.
internetten