Hemen
sınırlarımızın ötesinde yıllardır bir şeyler oluyor, ama her nedense biz deve
kuşu misali kafamızı kuma sokmaktan ve
etrafımızda yaşananları görmezden gelmekten başka bir şey yapmıyoruz. Elli-yüzyıl sonrasının hesaplandığı veya planlı bir dış politikamızın olduğunu söyleyebilecek bir kişiyi tanımıyoruz. Kısacası Türkiye Cumhuriyeti ileriye dönük dış siyaseti olmayan bir ülkedir. Herkesin ağzında, büyük Atatürk’ün “yurtta sulh, cihanda sulh” sözü, anlamlı ya da anlamsız tekrarlanıp duruyor. Mustafa Kemal “yurtta sulh, cihanda sulh” derken, Hatay’ı ana vatanımıza katıyor, Batı Trakya, Musul-Kerkük ve Türkistan Türkleriyle ilgileniyordu. Erken vefat etmeseydi Musul da Türkiye’ye dâhil olacaktı. O, bu işi kafasına koymuştu.
etrafımızda yaşananları görmezden gelmekten başka bir şey yapmıyoruz. Elli-yüzyıl sonrasının hesaplandığı veya planlı bir dış politikamızın olduğunu söyleyebilecek bir kişiyi tanımıyoruz. Kısacası Türkiye Cumhuriyeti ileriye dönük dış siyaseti olmayan bir ülkedir. Herkesin ağzında, büyük Atatürk’ün “yurtta sulh, cihanda sulh” sözü, anlamlı ya da anlamsız tekrarlanıp duruyor. Mustafa Kemal “yurtta sulh, cihanda sulh” derken, Hatay’ı ana vatanımıza katıyor, Batı Trakya, Musul-Kerkük ve Türkistan Türkleriyle ilgileniyordu. Erken vefat etmeseydi Musul da Türkiye’ye dâhil olacaktı. O, bu işi kafasına koymuştu.
Maalesef,
yukarıda da söylediğimiz üzere Atatürk’ün zamansız ölümü güneyimizdeki bütün
dengeleri tersine çevirdi. Onun yerini dolduracak dirayet ve kabiliyette bir
siyaset adamının yetişmemesi de Türkler için bir şanssızlıktır.
Türkiye’den
daha önce Türk vatanı haline gelen Suriye ve Irak’ta yaşayan Türkler bugün
varlık ve yokluk savaşı veriyorlar. Türkiye’de belirli bir kesimin dışında,
kimsenin umurunda değiller. Bilindiği üzere I. Dünya Savaşında, Irak ve Suriye
bölgesi İngilizler tarafından işgal edilmiş, savaşın sonunda imzalanan Mondros
Mütarekesi’ne göre, Türkler yenik sayılmışlar ve Osmanlı Devletinin değişik
yerlerinde olduğu gibi Suriye ve Irak’tan da çekilmek zorunda kalınmıştı.
Anadolu’da
bir Kurtuluş Savaşı verilip, Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra, önceleri
Misak-ı Milli hudutları dâhilindeki Musul’un kimde kalacağı, Türk ve İngiliz
hükümetleri arasında çözülememiş ve bu yüzden mesele Lozan Konferansına
taşınmıştı. Buradan da bir netice çıkmayınca, konu Birleşmiş Milletlere taşındı
ve malum sebeplerden dolayı (Şeyh Sait’in Kürt İsyanı vs.) Türkiye,
İngiltere’nin teklifini kabul etmek zorunda kaldı. Biz, İngilizlerin nasıl
yalancı ve sahtekâr bir millet olduklarını Kıbrıs’tan da biliyorduk.
Osmanlı’nın zor bir zamanında geçici olarak bıraktığımız Kıbrıs’tan üzerinden
yüz yıldan fazla bir vakit geçmesine rağmen çıkmadılar.
İşte Ankara
ve Lozan Andlaşmalarından sonra Fransa ile İngiltere’nin kontrolünde kurulan
Suriye ve Irak’taki uydu devletlerin insafına terk ettiğimiz Türkmenler, o
günlerden beri kan ağlamaktadır.
Bu asil
millet binlerce yıldır Araplara hizmet götürmesine rağmen sürekli onlar
tarafından arkadan hançerleniyor. Bilindiği üzere 1932’de İngiltere mandasından
kurtulmadan önce de, sonra da Irak’ı yönetenlerce Türkler hep düşman görüldü.
Hiçbir vakit önemli görevlere getirilmediler. Yine 1937 senesinde, Sâdabat
Paktı vesilesiyle Türk Dışişleri bakanının (Tevfik Rüştü) Kerkük’ü ziyareti söz
konusu olmuştu. Türk’e ve Türkiye’ye o derece bağlı olan Irak Türkleri, abartmasız
Türk heyetinin arabalarını bile omuzlarında taşımışlardı. Türkiye’ye karşı
beslenen sevgiden korkan Irak hükümetleri bu tarihten sonra, Türkiye’den gelen
hiçbir heyeti Kerkük’e sokmamaya özen gösterdikleri gibi, Türkmenleri de hep
göz hapsinde tuttular.
Irak’da
krallık rejimini kanlı bir ihtilalle, 14 Temmuz 1958 tarihinde deviren
Abdülkerim Kasım zamanında Türkler rahat bir nefes alacaklarını sanırken, hayal
kırıklığına uğradılar. Kendisini herkesten büyük gören ve Acem-Kürt karışımı
bir soydan gelen Abdülkerim Kasım, yıllar sonra çocukları Türklerin başına bela
olan Kürtlerin lideri Molla Mustafa Barzani’yi 11 yıldan beri yaşadığı
Rusya’dan Irak’a davet etmişti. O, birkaç ayaklanmada Abdülkerim Kasım’a
yardımcı olduğundan gücünü daha da artırdı. Kendi iktidarı ve kurmayı düşündüğü
Kürt devleti için Türkleri engel gören Barzani ve emrindeki Kürt Demokrat
Partisi, Abdülkerim Kasım’dan izin almak suretiyle harekete geçti. Türklerin
umudu durumundaki II. Tümen komutanı Nazım Tabakçalı idam edilerek, büyük bir
engelden kurtuldular. Üçbinden fazla Türk Turancılık iddiasıyla tutuklandı.
Nihayet Irak devriminin yıl dönümü olan, 14 Temmuz 1959 günü Araplar ve Kürtler
evlere saldırarak önlerine geleni kurşunladılar. Binlerce Türk sokaklar
ortasında vahşi bir şekilde öldürüldü. Bu hadiseler karşısında Türkiye tıpkı bu
gün olduğu gibi sessiz kaldı. Talihsiz bir şekilde, sanki cetvelle çizilen
sınırlarımızın ötesinde kalan Türkmen kardeşlerimizi daha çok yıkan, bunlara
seyirci kalan ve güvendikleri dal olan Türkiye’ydi.
Irak’taki
diktatörlük rejimi fazla sürmedi. 8 Mart 1963’te Abdülkerim Kasım bu kez
Kürtlerle işbirliği yapan Baasçılara iktidarı bıraktı. Kürtlere bu gün olduğu
üzere, o gün de bütün imkanlar tanındı. Zavallı Türkler ise horlanıp,
aşağılanmadan insanca bir hayattan başka bir şey istemiyorlardı. Bu sırada Baas
ile Barzani’nin arası açılınca, o soluğu İran’da aldıysa da, Baasçılar Türklere
karşı akla, hayale gelmeyen zulüm ve baskı politikalarına devam etti. Türklerin
yaşadığı bölgelere hariçten Kürt ve Arap nüfus yerleştirildi. Çeşitli yollarla
onların Irak’tan uzaklaştırılması sağlandı. Nihayet 1980’li yıllara doğru
Türklere yapılan baskılar doruk noktasına vardı ve Türklerin lideri durumundaki
pekçok kişi idam edildi.
Bugün
Irak’ın en zengin toprakları bir zaman Türklerin yoğun olarak bulundukları
yerlerdir. Ama bütün dünyanın gözü önünde bu kadim Türk yurtlarından Türkler
kovulmakta ve azınlık durumuna düşürülmekteler. Şartlar hem Arapların yanlış
siyasetleri, hem de Amerika Birleşik Devletlerinin dışarıdan müdahaleleri
sebebiyle, Irak’ta azınlık halindeki Kürtler için olgunlaştırılmıştır. Nihayet
onlar kendilerinin düşmanı gördükleri Türkleri tamamen tesirsiz hale getirme
imkânını 2 Ağustos 1990’da başlayan Körfez Harekatıyla yakaladılar.
Türkiye,
Irak’ın kuzeyinde bir Kürt devletinin kurulmasına ve Türkmenlerin haklarının
çiğnenmesine asla razı olmayız, bu bizim kırmızı çizgimiz dese de,
söylediklerini yalamak zorunda kaldı. Bugün Irak’ın kuzeyinde adı konmasa, BM
tarafından henüz tanınmasa da bir fiili devlet mevcuttur. Bu hâl Türkiye
Cumhuriyeti’nin takip ettiği yanlış dış politikalardan kaynaklanmıştır. Elbette
Türkiye’nin milli bütünlüğüne zararlı bu oluşama seyirci kalan siyasetçiler en
azından tarih önünde bu hatalarının hesabını vereceklerdir. Günümüz itibarıyla
birileri yaptıklarının yanına kâr kalacağını sanıyorlarsa yanılıyor.
ABD ve onun
sadık dostu İngiltere tarih boyunca asla Türkiye’nin müttefiki olmadılar. Onlar
daima kendi çıkarları için Türkiye’yi ve Türkleri kullandılar. Bu iki devlet ne
zaman Türkiye ile yakın ilişkilere girdiyse, daima sonuçta zarar gören Türkler
oldu. Şimdi de Orta ve Yakın Doğu’daki enerji bölgelerine hükmedebilmek için
Türklerin kanı değişik vesilelerle dökülmektedir. Türkiye’nin bütün
hassasiyetleri törpülenerek sindirilmekte ve olanlara ancak dışarıdan bakmasına
müsaade edilmektedir. Bir vakitler, Irak’ın kuzeyinde, Türkiye’nin aleyhine
teşekkül olacak bir siyasi çözümün savaş sebebi sayılacağını söyleyen
Türkiye’ye şimdi, sesini çıkarma, sen kendi toprak bütünlüğünü koruyabilirsen
dua et denmektedir. Yıllardır yanlış atılan adımlar yüzünden Türkiye ve çevresi
ateş kazanına dönmüştür.
Irak ve
Suriye’de yeni kukla sömürge devletler kurulmaya çalışılmaktadır. İşte 2014
yılı haziran ayı başlarında yaşananlar da göstermiştir ki, Türkiye’yi bölgede
kimse önemsemiyor. Türkiye kendi menfaatlerini bile koruyamayacak hale gelmiş,
birtakım marijinal gruplardan medet umar vaziyete düşmüştür.
Türkiye
Cumhuriyeti Devleti her şeye rağmen ta başında Irak’a girmemekle ve oradaki
Türkmen kardeşlerimizin hamisi olduğunu dosta ve düşmana göstermemekle hata
etmiştir. Orada yaşayan iki milyondan fazla Türkmen, ABD ve kuzeydeki Kürt
azınlığın insafına bırakılmıştır. Ne yazık!
Kaynak:
Haber Açısı
sonaltalı.net