Prof.
Dr.Mehmet SARAY
Birleşmiş
Milletlerin Kültürle ilgili birimi UNESCO, 2013 yılında aldığı bir kararla 2014
yılını Gaspıralı İsmail Bey’i anma yılı olarak ilan etmiştir.
Yani Türk-İslam
dünyasına büyük hizmetler yapan bu büyük fikir adamı ve muallimin aramızdan
ayrılışının yüzüncü yılında bütün insanlık tarafından anılmasını istemiştir.
Böyle bir yılda Ukrayna’nın içine düştüğü veya düşürüldüğü dramatik durumu
düzeltme kavgası birdenbire Kırım’a sıçramış ve Ruslar tarafından bir defa daha
haksız yere işgal edilmiştir. Osmanlı Devleti’nin gereksiz yere Rusya ve
Avusturya’ya karşı girdiği 1768 Savaşı’nı kaybetmesinden sonra imzalanan 1874
Küçük Kaynarca Antlaşması’nın ardından Rusya, Osmanlı idaresindeki Kırım’ı
işgal etmişti. Rus işgaline ve zulmüne dayanamayan Kırım Türklerinin yarıya
yakını ana vatanlarından Osmanlı Devleti’nin muhtelif yerlerine göç etmişti. Bu
Kırım Türklerinin uğradığı ilk felaket idi. İkinci Dünya Harbi yıllarında,
tıpkı bir kısım Ukraynalıların yaptığı gibi, Kırım Türkleri de yeniden
istiklallerini ilan etmek isteyince, Stalin tarafından Sibirya eteklerine sürgüne
gönderilmişti. Bu sürgün hayatı ile Kırım Türkleri yeniden büyük acılar
çektiler. Brejnev zamanında Sovyet Anayasa’sında yapılan bir değişiklik ile
Kırım Türklerinin anavatanlarına dönmelerine izin verildi. Fakat Kırım’ın
önemli bir kısmı, özellikle sahil kıyıları, Ruslar tarafından işgal edilmiş ve
sayfiye yeri olarak kullanılmaya başlamıştı. Bu arada Stalin döneminde büyük
haksızlıklara uğrayan Ukraynalıların gönlünü almak için Khruşçev, Sovyet
yönetimini ikna ederek Kırım’ı Ukrayna’ya bağlanmasını sağlamıştı. Bu arada,
ana vatanlarına dönmek isteyen Kırım Türklerine Kırım’a yerleşmiş olan Ruslar
ve Ukraynalılar yer vermek istememişler, dolayısıyla Kırım Türkleri yeni bir
haksızlıkla karşı karşıya kalmışlardır. Olaylar bu şekilde devam ederken Sovyetler
Birliği dağılmış ve pek çok cumhuriyet gibi, Ukrayna da istiklaline kavuşmuştu.
Müstakil Ukrayna’nın NATO’ya ve Avrupa Birliği’ne girmek istemesi Rusya’yı son
derece rahatsız etmiş ve bilinen olaylar cereyan etmiştir. Şimdi ne yapılmalı
sorusuna gelince: Eğer bu dünyada insanlık diye bir kavram var ise, Gaspıralı İsmail Bey’in evlatları olan Kırım
Türklerine reva görülen bu hukuk dışı muameleler derhâl durdurulmalıdır.
Türkiye ve UNESCO’nun bağlı bulunduğu Birleşmiş Milletler derhal harekete
geçmeli ve Kırım üzerinde oynanan bu oyuna dur demelidir.
Bu gelişmelerle ilgili ileride daha geniş
bilgi vermek ümidiyle, izin verirseniz Gaspıralı İsmail Bey kimdir, Türklüğe ve
insanlığa ne gibi hizmetleri olmuştur ana hatları ile anlatmak istiyorum. Türk
dünyası üzerinde kırk yılı aşkın bir süredir çalışmakta olan biri olarak iki
kişinin bilgeliğine ve uzak görüşlülüğüne hayran olmuşumdur. Birincisi Atatürk,
ikincisi ise Gaspıralı İsmail Bey’dir. Bu iki bilge insanın Türklüğün selameti
için verdikleri mücadeleler genç nesiller tarafından maalesef yeterince
bilinmemektedir.
Gaspıralı
İsmail Bey, Türk ve İslam âleminin geri kalış sebeplerinin başında cehaletin
geldiğine inanan büyük fikir adamlarımızdan birisi idi. Rus işgaline uğrayan
Türk ülkelerinde yaptığı eğitim reformu (usul-ı cedit) ile Türklerin İslam'dan
ayrılmadan Avrupai manada modern bir eğitim görerek başarılı olabileceklerini
ispat etmiş bir insandır. Onun bu mücadelesini "Türk Dünyasında Eğitim
Reformu ve Gaspıralı İsmail Bey" adlı bir araştırmada anlatmaya çalıştım.
Fakat Gaspıralı İsmail Beyin çalışmaları ve başarıları yalnız eğitim sahası ile
sınırlı kalmıyordu. O, iyi eğitim görerek muasır medeniyet seviyesine hızla
ilerleyen Türklerin dil ve kültür alanında birleşmeleri zaruretine de
inanıyordu. Aksi takdirde, dil ve kültür alanında birleşemeyen Türk
topluluklarının bir millet hâline gelemeyeceğini ve arzu edilen başarıyı elde
edemeyeceğini söylüyordu. Türklerin mutlaka “dilde, fikirde ve İşte birlik”
prensibi ile hareket etmelerini isteyen Gaspıralı İsmail Bey, ancak o zaman
siyasi ve ekonomik alanlarda istedikleri konuma gelebileceklerine inanıyordu.
Türkiye Türkçesinin örnek alınarak mutlaka dil birliğinin sağlanması
gerektiğini belirten Gaspıralı, bunu yaparken diğer Türk lehçelerinin de unutulmamasını
söylüyordu. "Gaspıralı İsmail Beyden Atatürk'e Türk Dünyasında Dil ve
Kültür Birliği" adlı kitabımızda Gaspıralı’nın bu yönlerini ele almaya
çalışmıştık. Bu iki çalışmanın dışında kıymetli meslektaşım Prof.Dr.Yavuz
Akpınar’ın Gaspıralı ile ilgili neşrettikleri ile rahmetli Cafer Seyitahmet
Kırımer Bey’in Gaspıralı’nın vefatından sonra hazırladığı ve bir nevi hatıra
kitabı olan "Gaspıralı İsmail Bey" adlı kitabı -ki bu yeniden
basıldı- dışında, bazı konferans
tebliğlerinin ve makalelerin haricinde, üzülerek ifade edeyim ki, bu büyük
insan hakkında fazla bir araştırma bulunmamaktadır. Hâlbuki Türkiye'de
Türkolojinin gelişmesine büyük katkıları bulunan Fuat Köprülü Hoca, 7 Mart 1928
tarihli Cumhuriyet gazetesinde neşrettiği bir makalenin sonunda, Türk milletinin
onun hakkındaki hislerini veciz bir şekilde şöyle dile getiriyordu: "Bütün
hayatını Türklüğün yükselmesine sarf eden bu büyük adam, Türk milletinin ebedî
şükranına layıktır."
Ne
hazindir ki, ne bu güzel sözleri söyleyen Köprülü Hoca ne de diğer fikir ve
bilim adamlarımız Gaspıralı'ya layık ne yeterli derecede ve sayıda araştırma
yaptırmış, ne de onunla ilgili bir enstitü veya araştırma merkezi kurdurmuştur.
Hâlbuki bu büyük insan ve mütefekkir hakkında başta Türkiye olmak üzere kardeş
Türk ülkelerinde sayısız araştırmaların yapılması gerekirdi. Dileğim bu hatayı
ve eksikliği yeni neslin aydınları ve akademisyenleri tamamlar.
Türklerin
yakın tarihinde Atatürk'ten sonra Türklük mücadelesi uğruna her türlü zorluğu
göğüsleyerek mücadele eden ikinci büyük adam olan Gaspıralı o kadar büyük bir
medeni cesarete sahip idi ki meşru zeminlerden ayrılmadan Türklüğün hak ve
menfaatlerini sonuna kadar savunmuştur. Lütfen onun yaşadığı devri hatırlayın,
19. asrın ikinci yarısı Panslavizmin doruklara çıktığı bir devirdir. Ama o,
Panslavistlerin bütün baskısına göğüs gererek Rus idaresinde kalan Türklerin
hak ve hürriyetlerini yine Rus kanunları çerçevesinde müdafaa eden bu büyük
fikir mücahidinin medeni cesaretine hayran olmamak mümkün değil.
Buradan
sevgili gençlere seslenmek istiyorum. Artık Türklük mücadelesi için güzel
kalplerinizde ve dimağlarınızda ateşi yakma zamanıdır. Bakınız Gaspıralı İsmail
Bey bu işi nasıl yapmış: O cesur insan, gerekli hazırlıkları yaptıktan sonra
mücadeleye atılırken neler hissettiğini ve neler yapmak istediğini
"Gündoğdu" adlı hikâyesinde şöyle anlatır:
"Milletin
hâline aşina olmadan, millete hizmetin mümkün olamayacağını anlayan Danyal Bey,
bu hususta ilmini ve marifetini artırmaya karar verip milletin arasına atıldı.
Köy düğünlerinde, derviş ve ulema meclislerinde, beyler ve ağalar
ziyafetlerinde, medrese hücrelerinde vesair her türlü içtimada bulunup az
söyleyip çok dinleyip birkaç sene amelî dersler aldı. Her zümrenin yahşi
cihetlerini ve uygunsuz hâllerini görüp öğrenmiş, millî zaafın neden ibaret ve
milletin neye muhtaç olduğunu anlamıştı.
Ne işlemeli, işi nereden tutmalı, sönmüş kalpleri ne ile yandırmalı,
basireti örtmüş perdeleri ne ile kaldırmalı, gaflet sahrasında serilip kalmış
koca bir milleti ne ile ayağa kaldırmalı gibi suallerle hayli zaman
uğraşmıştı."
İşte
sevgili gençler ve okurlar, Gaspıralı’nın, ilgisizlikten cehalet uykusuna
dalmış Türklüğü uyandırmak ve ayağa kaldırmak gibi yüksek emelleri olduğunu ve
bunun için de milletin her zümresini tetkik ederek mücadeleye hazırlandığını
görüyoruz. Onun bu çalışmasını ve düşüncelerini bugünün gaflet uykusuna dalmış
Türk milleti için lütfen sizler uygulayın ve bu milleti ayağa kaldırın. Ama
bunun için, Atatürk’ümüzün dediği gibi, her şeyden evvel iyi bir hazırlık
yapın.
Gaspıralı
İsmail Bey, 10 Nisan 1883'te kendi fikirleri ile birlikte şöhreti dalga dalga
bütün Türk ve İslam dünyasına yayılacak olan "Tercüman" gazetesini
sevgili eşi Zühre Hanım ile birlikte çıkarmaya başlamış ve fikirlerini kısa
zamanda önce Türk aydınlarına sonra da Türk halklarına kabul ettiren Gaspıralı
İsmail Bey, tamamıyla düşmanca davranan bir Rus idaresi altında, bir nevi Türk
Rönesans'ı diyebileceğimiz yenilik hareketleri için, başlattığı mücadelesini
sağlam seciyesi yüksek azim ve sebatı, yılmadan ve kopmadan devam ettirdiği
çalışması ve bütün bunları tamamıyla kanunlar çerçevesinde, yani meşru
zeminlerde, yapması sayesinde tuttuğu yolda başarıyla ilerleyecektir. Onun ilk
başarısı eğitim sistemini modernleştirerek yani eski mektep ve medreseleri,
usul-ı cedit mektep ve medreseleri şekline getirerek Türklerin İslam’dan
ayrılmadan çağdaş bir eğitimle muasır medeniyet seviyesine doğru yürümelerini
sağlamak olmuştur.
Gaspıralı
İsmail Bey’in eğitim reformu üzerinde ısrarla durmasının sebeplerinden birisi
Rusların Nikolay İlminski önderliğinde başlattığı eğitim sistemi ile Türk
çocuklarını Ruslaştırma faaliyetidir. 1552'de Rus işgaline uğrayan Kazan'da 19.
asrın başlarında bir üniversite kurulmuştu. Bu üniversitede Türk lehçeleri ve
ilahiyat üzerinde çalışan Prof. Nikolay İlminski'ye göre, Rus idaresinde
yaşayan Rus olmayan milletleri Ruslaştırmanın bir tek yolu vardı: Rus dilinin
ve Hrıstiyanlığın (bilhassa Ortodoksluğun) öğretilmesi.
Devrin
Rus eğitim bakanı Tolstov'un da desteğini alan İlminski, Türk ülkelerinde
açtırdığı, "Rus-Tatar, Rus-Kazak, Rus-Kırgız, Rus-Özbek, Rus- Azeri"
okullarında okuttuğu binlerce Türk gencine ana dilini ve Müslümanlığı
yasaklayarak Rus dili ve Hrıstiyanlığı öğreten bir eğitim vermiştir.
Gaspıralı'nın yaptığı işler İlminski'yi son derece rahatsız etmiş ve Rus
hükûmetine Gaspıralı'nın faaliyetlerini durdurması için büyük baskılar
uygulamıştır. Eğitim bakanına yazdığı mektupta İlminski: "İslam dini var
oldukça Rus harflerinin Arap alfabesine karşı savaşı güç olacaktır." Rus
kilisesinin başkanı arkadaşı Pobedomostsev'e yazdığı bir mektupta ise Gaspıralı
ve Tercüman gazetesi hakkında şöyle yazıyordu: "Gaspıralının bir tek
gayesi var: Rusya idaresinde yaşayan milyonlarca Türk kökenli Müslümanı
birleştirmek, modern eğitimle ve Avrupa medeniyetinin imkânları ile daha
kuvvetli hâle getirmek ve İstanbul'un bu hususta desteğini sağlamak. Bu bizim
yaptıklarımıza ve yapmak istediklerimize ters düştüğü gibi, Rus Ortodoksluğu
için de büyük tehlike teşkil edecektir. Bunun için, Gaspıralı’nın ve
gazetesinin susturulması gerek. Bunu temin için mutlaka hükûmet ricali ile
görüşmelisin ve gerekeni yaptırmalısın." İlminski, mektubuna şöyle devam
etmiştir: "Reform yapmış, terakkiye yönelik Müslümanlığın, Batı
medeniyetinin ortaya koyduğu teknik imkanları da kullanarak ve aynı zamanda
modern okullar açarak yeni bir hüviyete girmesi Ortodoksluk için büyük tehlike
teşkil edecektir. Bu sebeple, Gaspıralı’nın önderliğini yaptığı ceditçilik
akımına mâni olmak mecburiyetindeyiz. Cedit mekteplerinin açılmasına izin
vermekle Rus hükûmeti ve aydınları kendi bindikleri dalları kesmişlerdir."
İşte
Gaspıralı İsmail Bey, İlminski'nin ve yandaşlarının insanlık ve medeniyet dışı
tutumlarıyla da boğuşmak mecburiyetinde kalmıştır. Gaspıralı'nın bütün bu direnişine
ve başarısına rağmen İlminski önderliğinde açılan Rus okullarında okuyan on
binlerce gençten 8.544'ünün Hrıstiyanlığı kabul ettiğini görmekteyiz. Fakat
bunların bir kısmı ilk fırsatta eski dinlerine yani İslamiyet’e dönmüşlerdir.
Gaspıralı
İsmail Bey’in bütün Türk ülkelerinde açılan modern mektep ve medreselerde
okutulacak dersler şöyle tespit edilmişti: Dinî ilimler (hadis, fıkıh, kelam),
Türk dili ve edebiyatı, Arap dili ve edebiyatı, İslam tarihi, tarih felsefesi,
umumi tarih, coğrafya, tabiat bilgisi, matematik, fizik ve kimya, psikoloji,
pedagoji, sağlık bilgisi, Rusça ve Fransızca.
Gaspıralı
İsmail Bey bu derslerin okutulması esnasında her kardeş Türk kavminin
ilköğreniminde kendi ana dillerini yani lehçelerini kullanmalarını;
ortaöğrenimde Türkiye Türkç'si ağırlıklı Türk dili; Yükseköğrenimde ise Türk ve
Tatar dilinde tahsil görmelerini ve böylece dildeki birlik ilkesinin
gerçekleşmesini istemiştir ki bunu, bütün Türk halkları kabul etmiştir.