Kırgızistan (diğer resmî adı-Kırgız
Cumhuriyeti) Orta Asya'nın büyük iki dağ sistemlerinin Tanrı Dağı (Tiyen-şan)
ve Pamir arasında bulunmaktadır. Kırgızistan'ın bu bölgesine Kırgızlar "Ala-Too"
(Buz tepeli büyük dağlar) da diyorlar. Ülkenin toprağı 199,9 km ve doğudan
batıya 900 km, kuzeyden güneye 425 km'dir. Ayrıca, Kırgızlar ülkesinin
yüzölçümü Hollanda, Belçika, İsviçre ve Portekiz'in yüzölçümlerinin toplamına
eşittir denilmektedir. Kırgızistan'ın en kuzey noktası Roma ile, en güney
noktası ise Sicilya adası ile aynı enlemdedir.
Kırgızistan'ın dört ülkeyle ortak
sınırı vardır: Çin'le güney ve güneydoğuda, Kazakistan'la kuzeyde,
Özbekistan'la batıda, Tacikistan'la güneybatıdadır. Rus sömürgeciliği ve Sovyet
devleti dönemlerinden kalan Çin-Kırgız sınırı anlaşmazlıkları genel olarak XX.
yy.'ın 90'lı yılların sonlarında iki tarafın da rızasıyla çözüme
kavuşturulmuştur. Söz konusu meselenin çözümündeki önemli unsurlarından birisi,
Kırgızistan'ın Doğu Türkistan'ın (Sincan-Uygur Özerk Bölgesinin) Çin'den
ayrılmasını ve bağımsızlığını isteyen ayrılıkçı Uygur göçmenleri ve diğer
güçlerin tüm siyasî partilerinin ve diğer örgütlerinin faaliyetlerinin
Kırgızistan tarafından yasaklanması idi. Kırgızistan ve Özbekistan, ayrıca
Kırgızistan ile Tacikistan arasında bazı sınır bölgeleri hâlâ tartışılır
durumda, çünkü SSCB döneminde cumhuriyetler arasıdaki sınırlar idarî ve
iktisadî bölünmenin formalite unsurları olarak değerlendirmekte idi. Günümüzde
Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan arasıdaki sınırların belirlenmesi
görüşmeleri halen devam etmektedir. Kırgız-Kazak sınırları konusu hemen hemen
çözülmüş bulunmaktadır.
Başkenti Bişkek şehri (nüfusu 756
bin), 1825 yılında Hokand Hanlığı'nın Bişkek bölgesindeki kalesi olarak
kurulmuştur. 1922 yılında Dağlık vilâyetinin merkezi, 1924 yılında Kırgız Özerk
vilâyetinin başkenti olmuştur. 1926 yılından itibaren şehrin adı Frunze olarak
değiştirilmiştir (Bolşevik ordu komutanı Mihail Frunze adını almıştı). 1991 yılında
şehre tarihî ismi geri iade edilmiştir.
Ekim 2000'den itibaren Oş şehri
(nüfusu 214,7 bin) ülkenin güney başkentidir. 2000 yılında Oş şehrinin 3000.
yıldönümü kutlanmıştı. Şehrin ortasında meşhur Taht-ı Süleyman (Sulayman-Too)
dağı bulunmaktadır. M.S. I. asırda Oş şehrinin yerinde Fergana'daki Parkana
(Dayuan) Devleti'nin tarihî büyük şehirlerinden birisi olan eski bir şehir
bulunuyordu.
Kırgızistan idarî yönden 7 vilâyetten
oluşmaktadır: Bunlar, Batken (merkezi Batken şehri), Celal-Abad (merkezi Celal-Abad
şehri), Narın (merkezi Narın şehri), Oş (merkezi Oş şehri), Talas (merkezi
Talas şehri), Çu (merkezi Bişkek şehri), Isık-Göl vilâyetlerinden (merkezi
Karakol şehri) ve başkent Bişkek. Vilâyetler ilçelerden oluşmaktadır. Toplam 40
ilçe ve 22 şehir bulunmaktadır.
Devlet Rejimi
5 Mayıs 1993 yılında kabul edilen
Sovyet dönemi sonrası Anayasası dahil olmak üzere 19901998 yılları arasında
kabul edilen yasalara göre Kırgız Cumhuriyeti (Kırgızistan), egemen üniter
demokratik bir cumhuriyettir. Kuvvetler ayrılığı ilkeleri ilân edilmiş ve
yasama, yürütme ve yargı bir birinden ayrı olduğu ilân edilmiştir. 1993
Anayasası tek kanatlı parlamentonun Cumhurbaşkanı ve yürütme üzerinde güçlü bir
etki imkanını elinde bulunduran Parlamenter Başkanlık, Cumhuriyetinin
temellerini attıysa da 1994 yılında yürütme yanlısı milletvekillerinin
tarafından organize edilen sunî parlamento işleyişinin tıkanması durumunda
yapılan yeni değişiklikler ve yenilikler, iki kanatlı yasama organının
(parlamento-Cogorku Keneş) hayata girmesine vesile olmakla kalmayıp Cumhuriyet
yönetiminden Başkanlık sistemine geçilmesine vesile olmuştur. Ve sonraki 1996
ve 1998 yılları referandumları ile Cumhurbaşkanı konumu önemli ölçüde daha da
güçlendirilmişti. Cumhurbaşkanı, yargı kuvveti mensuplarını atamaya başladı.
Önceden parlamento yürütme kanadı, kurumlarının malî meselelerini kontrol
edebilen bir Denetleme Odasını kurmuş, artık günümüzde bu odanın adı Hesap
odası olarak değiştirilmiş ve bu odanın üyelerini atama yetkisi Cumhurbaşkanına
geçmiş bulunmaktadır. Takip eden sonraki Anayasa değişiklikleri önemli ölçüde
Cumhurbaşkanının konumunu daha da güçlendirdi ve bu da otoriter bir rejime
dönüşme tehlikesini ortaya çıkarmış bulunmaktadır. Muhalif basında sıkça
"iki başlı ejderha" olarak tanımlanan parlamento ise fiilen
yürütmenin kontrolü altında bulunmaktadır. Çünkü çalışmalarını sürekli değil de
sadece birleşmelerde (oturum) yerine getiren üst kanat Halk Temsilcileri
Meclisi (45 kişi), çoğunlukla milletvekilliği görevlerini kendi makam görevleri
ile birlikte yürüten yüksek düzeydeki bürokratlar ve bazen de yerel yürütme
organlarına bağlı olan iş adamlarından oluşmaktadır. Alt kanat Yasama Meclisi
(60 kişi), sürekli olarak çalışmaktadır. Son zamanlarda tek kanatlı
parlamentoya geri dönme çağrıları yapılmaktadır.
Kırgız Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı
Askar Akayev'dir (28 Ekim 1990'dan itibaren). Cumhurbaşkanı devletin başıdır ve
Kırgız Cumhuriyeti vatandaşları tarafından 5 yılda bir genel eşit doğrudan ve
gizli oy ile seçilir. 2000 yılında seçimler tarihinde ilk defa tüm
cumhurbaşkanı adayları, Devlet (Kırgız) dilinden sınava girmeyi taahhüt
etmişlerdir.
Kırgız Cumhuriyetinin Başbakanı
Kurmanbek Bakiyev'dir (21 Aralık 2000'den itibaren).
Cogorku Keneş'in Halk Temsilcileri
Meclisi'nin Başkanı Bilimler Akademisi üyesi Altay Borubayev'dir (18 Nisan
2000'den itibaren).
Cogorku Keneş'in Yasam Meclisini
Başkanı Bilimler Akademisi'nin üyesi Abdıganı Erkebayev'dir (14 Nisan 2000'den
itibaren).
Kırgızistan'ın yargı organı Anayasa
Mahkemesi, Yüksek Mahkeme, Yüksek Temyiz Mahkemesi ve Yerel Mahkemelerden
(vilâyet, şehir, ilçe mahkemeleri, vilâyet ve Bişkek şehri Temyiz Mahkemeleri,
Askerî Mahkemelerden) oluşmaktadır. Yerel Mahkemelerin yargıçları Cumhurbaşkanı
tarafından atanmaktadır. Anayasa Mahkemesi üyeleri (Cumhurbaşkanının teklifi
üzerine) parlamentonun iki kanadı tarafından 15 yıllık bir süre için
seçilmekte, Yüksek Mahkeme yargıçları ve Yüksek Temyiz Mahkemesi yargıçları
(Cumhurbaşkanının teklifi üzerine) Halk Temsilcileri Meclisi tarafından 10
yıllık bir süre için seçilmektedir.
Anayasa mahkemesi Başkanı Bayan Çolpon
Bayekova'dır. Siyasî Partiler
2001 yılının başı itibarıyla
Kırgızistan'da 32 resmî kayıtlı siyasî parti bulunmaktadır. 1992 yılında
"Toplum Örgüt ve Kuruluşları Hakkında" Yasası ve 12 Haziran 1999'de
"Siyasî Partiler Hakkında" yasa kabul edilmiştir. Yasaya göre dinî
temele dayanan siyasî partilerin kurulması yasaklanmış, ayrıca anayasal rejimin
değiştirilmesi, sosyal, ırk, millî ve dinî ayırımcılık ve düşmanlık amaçlarını
güden partilerin kurulması ve faaliyette bulunması yasaklanmıştır. Yabancı
ülkelerin siyasî parti kurmaları ve onların alt birimlerinin kurulması ve
faaliyette bulunması da yasaklanmıştır. Önceki Komünist rejiminin acı
deneyimleri ile bağlantılı olan ve en önemli sınırlamalarından birisi, devlet
ve parti kurumlarının birleşmesi yasağıdır.
Kırgızistan'ın ilk bağımsızlık
yıllarında partiler, koyu Komünist karşıtı bloğu, liberal merkeziyetçiler ve
koyu komünistler olarak bölünmüş (1991 yılı Eylül ayında Orta Asya
Cumhuriyetleri arasıdan sadece Kırgızistan'da Komünist Partisi yasaklanmıştı,
bu parti Kırgızistan Komünistleri Partisi olarak 1992 yılında, yani SSCB'nin
tamamen çözülmesinden sonra yeniden kurulmuş, fakat bu sefer çok küçük bir
parti ve devletle hiçbir ilişkisi ve bağlantısı olmadan kurulmuştu), 2001
yılının başlarına doğru partiler genellikle hükümet yanlısı ve muhalefet
partileri olarak ayrılmaya başlamışlardır. 1991-1993 yılları arasında
Komünistler ana muhalefeti oluşturduysa da onlar artık muhalefet partileri
arasında önderliği kaybettiler. Ocak 2000'in başlarında eski Cumhurbaşkanı
Yardımcısı ve eski Bişkek Belediye Başkanı General Feliks Kulov'un
başkanlığındaki yeni muhalefet partisi olan Ar-Namus Partisi Kırgızistan
Demokratik Hareketi Partisi ile seçim ittifakı yaparak birleştiler.
Cumhurbaşkanı yanlısı partileri, Sosyal-Demokrat Partisi, Adalet Partisi ve
Birlik Partisi dahil olmak üzere kendi seçim ittifakını oluşturmaya karar
verdiler.
Şubat 2000 genel seçimi, tarihte ilk
defa parlamentoya parti listelerine göre seçimi de getirdi (parlamentoda parti
listelerine göre seçilenler için sadece 15 kontenjan ayrılmıştı). Fakat
parlamento çoğunluğu, geleneksel dar seçim bölgelerince şekillendirilmişti. Bazı
muhalefet partileri seçime katılmaktan alıkonulmuşlardı ve dolayısıyla seçime
ancak 9 parti girebildi. Parti listelerine göre aşağıdaki parti üyeleri meclise
girme hakkını elde etmişlerdi. Bunlar Kırgızistan Komünistleri Partisi,
"Birlik" Demokrat Güçler İttifakı (üç partiden, "Adalet",
Sosyal-Demokrat Parti ve "Birlik" Partisinden oluşan ittifak),
Kırgızistan Bayanlar Demokrat Partisi, Afganistan ve Diğer Lokal Savaşlar
Gazileri Partisi ve "Benim Ülkem" partisidir. Fakat parlamento
üyelerinin çoğunluğu şu veya bu siyasî partiler ile sıkı ilişki veya
bağlantıları olmayan siyasetçilerdir.
Bu seçimler, böylece görünürde olan
çok partili sistemden gelecekteki gerçek çok partili yönetim sistemine geçiş
aşaması görevini yerine getirmiştir.
Ülkede 400'e yakın sivil toplum
örgütü, 12 sivil siyasî hareket bulunmaktadır. Bunların arasında Sendikalar,
Kırgızistan Halkları Konseyi, Kırgızistan Hak ve Hukuku Koruma Hareketi, Sivil
Toplum Örgütleri İttifakı, Kırgızistan Kadınları Konseyi, Kırgızistan
Tarihçileri Derneği, millî ve kültürel merkezler ve diğerleri yer almaktadır.
Devlet Dili
Kırgız Dili (kırgızca), Kırgızistan'ın
resmî dilidir. 24 Aralık 2001'de Cumhurbaşkanı "Kırgız Cumhuriyeti
Anayasasının 5. Maddede Değişikliklerin Yapılması Hakkında" Kanunu onayladı.
Söz konusu Kanun gereğince Rusça, ülkenin ikinci resmî dili haline gelmiştir.
Fakat Rusça, devlet dili olan Kırgızca'ya nazaran daha yaygın olarak
kullanılmaktadır. 23 Eylül 1989'da kabul edilen Devlet Dili Hakkında Kanun
gereğince 1997 yılında Devlet Dili olan Kırgızca'ya tamamen geçilmesi
gerekiyordu. Fakat yürütme organları tamamen Kırgızca'ya geçilmesi süresini
1997 yılından 2005 yılına kadar uzattılar. 1999 yılında Cumhurbaşkanlık Devlet
dilî Millî Komisyonu bu süreci üç aşama halinde tamamla önerisini öne
sürmüştür. 2000 yılında nüfusunun tamamının Kırgızların oluşturduğu Narın ve
Talas vilâyetlerinde devlet diline tamamen geçilmesi bekleniyordu. 2003 yılında
aynı sürecin Isık-Göl ve Güney Kırgızistan vilâyetlerinde (Celal-Abad, Batken
ve Oş) gerçekleşmesi beklenmektedir. 2005 yılında Çu vilâyeti ve başkent
Bişkek'in nüfusunun resmî yazışma ve işlerde Kırgızca'ya tamamen geçebilir vs.
Fakat 2002 yılında Rusça'ya Kırgızca'nın (Kırgızca'nın resmî statüsü daha
yüksek devlet statüsü vardır) yanında resmî dil statüsünün verilmesi resmî
yazışma ve işlerde tamamen devlet diline geçilmesi sürecini yavaşlatmıştır.
Yazı Dili
Günümüz Kırgızistan'ında Kırgızlar,
uyarlanmış Kiril alfabesini 1940 yılından beri kullanmaktadır (Rus alfabesine
üç harf daha eklenmiştir). Orta Çağın ilk asırlarında Kırgızların Orhun Yenisey
alfabesinin kuzey varyantını kullanıyorlardı (VII.-XII. yy.). Kırgızların bir
kısmî Karahanlılar döneminde X. yy.'dan itibaren Arapça harfleri kullanmaya
başlamışlardı. 1928 yılına kadar Kırgızlar bu alfabeyi kullanmışlardı
(Afganistan'ın kuzeydoğu bölgelerinde ve Çin'deki Sincan Uygur Özerk Bölgesinde
yaşayan Kırgızlar halen Arap harflerini kullanmaktadır). 1928-1940 yıllarında
Kırgızistan'da uyarlanmış Latin alfabesi de kullanılmıştır. Günümüzde bazı
Kırgız aydınları Latin alfabesine geri dönülmesini savunuyorlar.
Basın
Sovyet dönemi sonrası kabul edilen
Anayasada basın sansürü yasaklanmıştır. 10 yıllık bağımsızlık süresi zarfında
özel gazete ve dergiler ortaya çıkmıştır. "Asaba" (Bayrak),
"Kırgız Ruhu", "Res Publika", "Delo No", "Aalam"
gibi özel gazeteler, "Kut Bilim" (Kutadgu Bilig) gibi yarı resmî
gazeteler, "Kırgız Tuusu" (Kırgız Bayrağı), "Slovo
Kırgızstana", "Erkin Too" (Hür Dağlar) gibi resmî gazeteler ve
yasaklanmış gazeteler ("Politika", "Svobodnıye Gorı" vd), ülkede
Komünist olmayan basınların olmadığı Sovyet dönemi sonrası plüralist basının
parçalarıdır. İlginç yayınların birisi Türk "Zaman" gazetesi
tarafından finanse edilen "Zaman-Kırgızistan" gazetesidir. Devlet
haber ajansı "Kabar"ın yanı sıra yeni kurulmuş özel haber ajansları
da faaliyet göstermektedirler ("Aki Press ve diğerleri). Tüm süreli
yayınlar resmî olarak Adalet Bakanlığı tarafından tescil edilebilir ve sadece
mahkeme kararı ile kapatılabilir.
Kırgız dilinde ilk kitapların
yayımlamasında Cedit yenilikçi hareketinin temsilcileri bulunmakta idi. 1911-14
yılları arasında ilk Kırgızca kitaplar Kazan ve Ufa şehirlerinde
yayımlanmıştır. İlk Kırgız yayın evleri, Sovyet döneminde kurulmuşlardı (1926
yılından itibaren).
Yayın evleri Komünist yönetiminin
elinde bulunuyordu. Halen tüm büyük yayın evleri ve büyük matbaalar devletin
elinde; bu da devletin "hızlı" muhalefet yayınları üzerinde gizli
baskı uygulamanın araçları arasında bulunmaktadır.
Kırgızistan'daki radyo yayıncılığının
başlangıç tarihi 7 Mart 1927'ye dayanmaktadır. İlk televizyon programları ise
1958'de yayımlanmıştır. Günümüzde büyük Kırgız Devlet Radyo Televizyon Kurumu
(KTR) lider konumundaki televizyon ve radyo kuruluşudur. Özel şirketler
("Piramida" ve "Almaz") ve ortak yayın kuruluşları da
(KOORT vd.) faaliyet göstermektedirler. Bölgesel özel teleradyo kuruluşları da
ortaya çıkmıştır. 1992 yılından itibaren Amerikan bağımsız "Azatlık"
("Özgür Avrupa" "Azatlık" Radyosu) radyo istasyonunun
yayınları, orta dalgalar ve UKV dalgalarında yayınlanmakta, 1996 yılından
itibaren BBC İngiliz kurumunun Kırgızca radyo programları da yayımlanmakta,
1999 yılından başlayarak TRT'nin Kırgızca radyo programları da yayın
yapmaktadır. Kırgızistan'da halen büyük Rus televizyon kurumlarının programları
yayımlanmaktadır. Uydu bağlantısı üzerinden Avrupa dillerindeki dünya
televizyonlarının programları yayımlanmaktadır.
Bir yandan yerel bağımsız basın
mensuplarına yönelik bürokratik engeller gözlemlenmekle birlikte diğer yandan
dünya haber ajansları bilgilerinin yayınlanmasında şeffaflığa ve açıklığa doğru
eğilim ve istek gözlemlenmektedir.
1994 yılından itibaren ülkede dünya
bilgisayar ağının büyük hizmet sunucuları kurulmuştur. Bunların arasında
"Elcat", "Asia Info", "Totel" ve diğerleri yer
almaktadır. Ticarî olmayan hizmet sunucuları da bulunmaktadır (Soros Vakfı-Kırgızistan,
Freenet vd.). 2001 yılının Aralık ayında ilk devlet kurumlarının portalı
Kırgızistan Devleti'nin resmî web sunucusu faaliyete geçmiştir. Portal da hem
hükümet siteleri hem de yerel yönetimlerin siteleri yer almaktadır. Kırgız
dilinde ilk web-siteleri de ortaya çıkmıştır.
Bilim ve Yüksek Öğretim
Günümüz Kırgız biliminin öncüleri
arasında Millî Bilimler Akademisi (1943 yılında SSCB Bilimler Akademisi'nin
Kırgızistan şubesi olarak kurulmuş ve 17 Ağustos 1954'te bu kurum Kırgızistan
Bilimler Akademisi'ne dönüştürülmüştü), Kırgız Devlet Millî Üniversitesi (1931
yılında Devlet Pedagoji Enstitüsü olarak kurulmuş, bu Enstitü 1951 yılında
Kırgız Devlet Üniversitesi olmuş ve 1993 yılında Kırgız Devlet Millî Üniversite
statüsünü almıştır), Teknik Üniversite ve diğer yüksek öğretim kurumları ve
Bilimsel Araştırma Enstitüleri yer almaktadır.
Yeni okulların açılmasıyla ve bilimin
önem kazanmasıyla birlikte yüksek öğretim okulları açılmaya başlamıştır:
1992'de Kırgız-Rus Slav Üniversitesi, 1994'te Kırgız-Özbek Koleji, 1996'da
Kırgız-Türk Üniversitesi, 1997'de Amerikan Üniversitesi vs. Bunların yanında
aynı branşlarda olmak üzere büyük öğretim kurumları açılmaya başlamıştır:
1992'de Kırgız Teknik Üniversitesi, Kırgız Mimarî-İnşaat Enstitüsü, 1993'te
Madencilik Enstitüsü, 1995'te Kırgız Devlet Konservatuarı, 1996'da Ziraat
Akademisi, Sanat Akademisi, Tıp Akademisi, Kırgızistan Cumhuriyeti İç İşleri
Bakanlığı Akademisi vs. Bunun yanı sıra birçok özel öğretim kurumları
açılmıştır.
Kırgızistan tarihinde ilk tez, bir
Kırgız vatandaşı tarafından 1942'de savunulmuştur; ilk doktora tezi ise 1948'de
gerçekleşmiştir. Kırgızistan Cumhurbaşkanlığı tarafından 26 Haziran 1992
tarihinde çıkarılan yasaya göre Yüksek tasnif kurumu kurulmuştur. Bu kurum,
1998'de Cumhurbaşkanına bağlı Millî Tasnif Kurumu olarak yeniden kurulmuştur.
Bütün ilmî çalışmaların ve doktor, doçent, profesör namlarının savunmaları bu
kuruma aittir. Şu anda Kırgızistan'da 300'den fazla doktora öğrencisi ilmî
çalışma yapmaktadır. Kırgız bilim adamları tarafından birçok yeni buluşlar
yapılmıştır. Bunları belirtmek gerekirse; Uzay denemelerinde (Ay'da) kullanılan
âleti bulma, astronotlar için adapte olma âletleri bulunmuştur. Tabii ilimler
alanında da Kırgız bilim adamları önemli buluşlara ve başarıya sahiptir.
Örneğin nükleer fizikte ("Mambetov Etkisi"), kuantum elektroniği,
matematik fiziği, kimya teknolojisi, jeoloji, bunun yanında değişik branşlarda
tıp, ziraat, sosyal bilimler alanlarında da önemli buluşları görmek mümkündür.
Eylül 2000'de Kırgızistan bilim adamlarının ilk kurultayı gerçekleşmiştir.
Kurultayda pazar ekonomisine geçiş devrinde ilmî enstitülerin sağladığı
başarılar ve bunun yanında problemler, ilmî kurumların korunması ve çoğalması
için yapılan çalışmalar ele alınmıştır.
Tabii Şartlar
Kırgızistan, karlı yüksek dağlar
ülkesidir. Ülke toprağının yüzde 93'ünü dağlar ve dağlık vadiler
oluşturmaktadır. Toprağın dörtte üçü deniz seviyesinden 1500 m yükseklikte yer
almaktadır. Bunların içinden yüzde 41'i sert yüksek dağlardır (sırt). Bunlar
deniz seviyesinden 3000 m yüksekliktedir.
Kırgızistan dağlarının asıl önemli
bölgesini oluşturan muhteşem sıra dağı ise Tengir-Too'dur (Tien-Şan) ve 88
büyük dağdan oluşmaktadır. Kırgızistan toprağında bulunan Tengir-Too dağının en
ünlü zirveleri ise şunlardır: Pobeda zirvesi (7439 m), Lenin zirvesi (7134 m),
ünlü Han-Tengri (6995 m). Bazı zirveler ise Kırgızistan, Çin ve Kazakistan
sınırlarının kesiştiği yerde bulunmaktadır. Kırgızistan'da 8000'den fazla buzul
bulunmaktadır (Buzul alanı 6000 km2'den fazladır). 40 binden fazla olan nehir
ve çaylar arasında en büyük olanı Narın Nehri, Kara Darya Nehri ile doğudaki
Tanrı Dağları ile batıdaki Fergana ve Sır Derya'nın aşağıdaki kısımları
arasında en büyük su kaynaklarındandır. Sır Derya Amu Derya'dan sonra Orta Asya'nın
ve Özbekistan'ın tahıl deposu olan Fergana bölgesinin ikinci büyük nehridir.
Kırgızistan dağlık gölleri ile meşhur,
bunların arasında en büyük olanı Isık Göl ("Sıcak Göl", eski Türkçe
anlamı "Kutsal Göl"). Hacmi 1738 metreküp, azami derinliği 668 m.dir.
Derinliği bakımından Isık Göl Orta Asya'da en derin göldür. Ayrıca Song Köl,
Çatır Köl, Sarı Çelek gibi diğer göller de bulunmaktadır. Isık Köl ülkenin
turizm merkezi olarak bilinmekte, sıralanan diğer göller ise çok yüksek
yerlerde bulundukları için oralara sadece yazın ulaşılabilmektedir.
Kırgızistan, sadece madenleri ile
meşhur değil (ülkede kimyasal maddeler tablosunda yer alan 60'tan fazla madde
bulunmakta) bazı maden ve yatakların ulaşılması güç olan yerde bulunmaları ile
de meşhurdur, bu da bu madenlerin işletilmesini zorlaştırmaktadır. Kömür
rezervleri 25 milyar ton olarak tahmin edilmektedir. Petrol, doğal gaz, sürme,
cıva, altın, kalay ve diğer maden yatakları bulunmaktadır. Kırgızistan'daki
uranyum yatakları daha Sovyet döneminde nükleer projeler için kullanılıyordu.
Ülkenin bitki örtüsü ve hayvanlar
âlemi özellikle XX. yy.'da büyük bir değişim maruz kalmıştır. Kırgızistan'da
80'den fazla memeli türü, 330'dan fazla kuş türü, 50'ye yakın balık türü, 30'a
yakın sürüngen türü bulunuyorsa da dağ parsı, vaşak, ayı, dağ koyunu, ağaç sansarı
gibi hayvanlar yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Devlet tarafından
korunan millî orman ve parkların bulunması ile beraber, ki bunların arasında
meşhur Arstanbap ceviz ormanları, millî park Ala-Arça da yer almakta, halk
arasındaki özellikle Sovyet dönemi sonrası yaşanan yakıt sıkıntısı, ülkenin
dağlık kısımlarındaki ormanların yok edilmesine neden olmuştur. Bu yüzden
heyelan gibi doğal afetlerin sayısında artış görülmektedir. Günümüzde ekoloji
uzmanları buzulların korunması ve diğer akarsu ve doğal kaynakların doğru
kullanılması konularını gündeme getirmektedirler. 1998 yılının Mayıs ayında
yaşanan Barskoon afetinde zehirli maddeleri (siyanür) taşıyan ve
Kanada-Kırgızistan ortaklığı olan "Kumtor Operating Company"
firmasına ait kamyonun devrilmesi sonucunda bu zehirli maddelerin bir kısmı
havaya ve Barskoon çayına, toprağa ve Isık Göl'e bulaşmış ve bu olay da küresel
ekolojik güvenlik konusunu yeniden gündeme getirmiştir.
Ekonomi
Günümüzde ülke ekonomisinde köklü
değişiklikler yaşanmaktadır. Bunun yanı sıra Orta Asya cumhuriyetleri arasında
Kırgızistan ilk olarak hızlı bir şekilde Sovyet ekonomi sistemini kaldırmaya
başlamıştır. 90'lı yılların ortasına doğru tarım reformu sonucunda kolhoz ve
sovhozlar kaldırılmıştır. Her yerde özelleştirme ve devlet mülkiyetinden
çıkarma süreci yaşanmaktadır. Fakat hükümetin ekonomik reformlar programı,
halen geliştirme aşamasından geçmektedir. Devlet kredilerinin çarçur edilmesi,
ekonomik suçlar, bürokratların yolsuzlukları, ülkenin ekonomik hayatında
gittikçe çoğalan olumsuz hadiseler haline gelmiştir.
Eski Sovyet cumhuriyetlerinde bulunan
Sovyet iktisadî teşebbüslerin iş birliği temelinde kurulan eski tesisler,
tamamen harap olmuş vaziyettedir. Değişik ülkelerin ekonomik çıkarları, BDT
ülkeleri arasında imzalanan gümrük ve iktisadi birlikleri anlaşmalarının hayata
geçmesine neden olmuştur. BDT ülkeleri arasında Dünya Ticaret Örgütüne ilk
olarak Kırgızistan'ın üye olması (1998), BDT'de yer alan ekonomik partnerleri
tarafından olumsuz karşılanmıştır. Fakat bu adım Kırgızistan'ın dünya
ekonomisine entegre olmasında önemli bir başarıdır.
Eski SSCB'nin Sovyet ekonomik
yapısının dağılması ile birlikte 10 yıl içinde Kırgızistan'ın Gayrisafi Millî
Hasılası %28 azalmıştır. Başlatılan ekonominin yeniden yapılandırılması süreci
yavaş yavaş sonuçlarını vermeye başlamıştır. Geçen asrın son 5 yılında
(1996-2001) 1995 yılına göre GSYH %30 artmış, bu da ekonomik reformlar
sayesinde makro ekonomik istikrara ulaşıldığının göstergesidir.
10 yıllık bağımsızlık dönemi
içerisinde devlet mülkiyetinde bulunan iktisadî teşebbüslerin payı 9,3 kat
azalmıştır. Bu süre zarfında özel teşebbüslerin sayısı %43 artmıştır. 2001
yılında özel sektörün %86'sı tüzel kişiler oluşturuyordu. Bununla birlikte özel
sektörde GSYH'nin %85'ten fazlası üretilmektedir (1991 yılında GSYH'daki payı
sadece %25,8 idi).
Ön tahminlere göre 2000 yılında GSYH
62,5 milyar Som, kişi başına da 12,7 bin Som olmuştur. GSYH yapısında da önemli
değişiklikler yaşanmış ve 2000 yılında 1991 yılı ile kıyasla hizmetler
sektörünün payı %6 artış göstermiş ve GSYH'nin %32'den fazlasını oluşturmuştur.
Sanayi
1996 yılından itibaren sanayide olumlu
gelişmeler yaşanmaya başlamıştır. Yeni dönemde petrol işleme sektörünün temeli
atılmıştır. Kırgızistan'da gelecek vaat eden sektörler arasında maden sanayi ve
hidroenerji sektörleri bulunmaktadır. Aralık 2001'de Taş Kömür hidroelektrik
santralinin son üçüncü tesisi hizmete girmiştir (Celal-Abad vilâyeti). Narın
nehri üzerinde bulunan bu altıncı elektrik santral, yılda 2 milyar kwt enerji
üretebilecek kapasitedir. 2000 yılında ülkede 14 milyar 931 milyon kwt enerji
üretilmiştir. Eğer önceleri suların kullanımı daha çok enerji üretimi ile
bağlantılı olduysa da Aralık 2001'de kabul edilen yeni Kanun gereğince
Kırgızistan'ın su kaynakları ticarî bir mal olarak kabul edilmiştir. Akar su
kaynakları kanallar ağı, barajlar, hidro elektrik santral ve diğer tesislerden
oluşmakta ve bunların çalışması için büyük yatırımlar gerekmektedir.
2000 yılında maden sanayisinde 9,7
milyar Somluk ürün üretilmiş, bunun %95,3'ü renkli madenler sanayisine tekabül
etmektedir. 1986 yılında kurulan Makmal altın madeni tesisi 2000 yılında 2,1
ton altın üretmiştir. Kırgız Kanada "Kumtor Operating Company" ortak
şirketi (1996 yılında faaliyete geçmiştir) sadece 1998 yılında 20,3 ton altın
satmıştır. Önümüzdeki yıllarda şirket altın üretimini yıllık 30 tona çıkarmayı
plânlamaktadır. Arama projelerinin yürütüldüğü diğer altın maden yatakları da
bulunmaktadır. Altının elde edilmesi Kara-Balta maden fabrikasında
yapılmaktadır. Söz konusu fabrika uranyum madenlerini de işlemektedir.
Kırgızistan, BDT ülkeleri arasında
sürme üretimi konusunda tekelci konumundadır. Kadam-Cay sürme fabrikası
Tacikistan, Kazakistan ve Saha Yakutistan'dan gelen sürme hammaddesini
işlemektedir. 1942'de cıva fabrikası olarak kurulan Haydarken Devlet Anonim
şirketi 2000 yılında 33,8 ton cıva üretmiştir.
Günümüzde ülkede, 494 makine sanayi ve
metal işleme tesisi faaliyet göstermektedir. Bu sektörde en büyük pay
elektroteknik sanayi (%56,5) ve âlet ve cihaz sanayiîne (%19) aittir.
Kırgızistan'ın hafif sanayi üç önemli
sektörden oluşmaktadır, bunlar tekstil, hazır giyim ve deri ayakkabı ve kürk
sektörleridir. Hafif sanayi toplam sanayi üretiminin %30'unu üretmektedir.
KOBİ'ler hafif sanayide daha başarılı bir şekilde gelişmektedirler. Şırdak, tuş
kiyiz, millî motifli deri ürünlerini üreten çok sayıda özel işletmeler ortaya
çıkmıştır.
Gıda sanayii daha çok yerel ham
maddelerin yurt içi tüketimi için işlenmesi ile bağlantılıdır. Geçiş döneminde
bu sektör de çok zor bir krizden geçmektedir. Bu sektörde 2000 yılı üretimi
1991 yılı üretiminin ancak %15 kadardır. Bu sektördeki işletmelerin
özelleştirilmesi hemen hemen tamamlanmış bulunmaktadır. Özel işletmeler, küçük
çaplı fabrikalar, atölyeler, tesisler açılmıştır. Tahıl üretimi ve gıda
sanayiînde üretimin istikrarlı eğilimi gözlemlenmektedir.
Tarım
Tarım sektörü son yıllarda GSYH'nin
%42'den fazlasını ve GSMH'nin %40'tan fazlasını üretmektedir. Sovyet dönemi
sonrası tarım sektörünün yapısı kökten değişmiştir. 1991 yılında tarım
işletmelerinin %57'si devlete ve kolhozlara, %43'ü de özel işletmelere ait iken
2000 yılında tarım işletmelerin sadece devlet ve kolektif işletmeler
mülkiyetinde, %42'si özel tarımsal kuruluşlara ve %47'si halkın özel
mülkiyetinde idi. Halkın çoğunluğu kırsal kesimde yaşıyor olması bu sektörün
ülke ekonomisinin gelişmesinde büyük öneme sahiptir.
Tarımda köklü değişiklikler, 1991
-1996'daki kökten reformlar sayesinde olmuştur. Günümüzde Kırgızistan'ın tarım
sektöründe çoklu mülkiyet şekilleri bulunan çok yönlü ekonomi tesis edilmiştir.
Toprak özel mülkiyeti meselesi de çözüme kavuşturulmuştur. Çiftçiler devlet
işletmeleri ve kolhozlardan fazla ürün almaya başlamışlardır. "Kabar"
devlet ajansının verdiği bilgilere göre 2001 yılında 2000 yılına kıyasla %6
fazla hasat elde edilmiş ve asgarî ihtiyaçtan 500 bin ton fazla tahıl üretilmiştir.
Aynı zamanda sulama sisteminin bozulması, sistematik şekilde gübrelenen
arazilerin azalması ile ilgili olumsuzluklar da yaşanmaktadır. Köylülerin
fakirliği, tarım makinelerinin azalmasına neden olmuştur. Tohum ve cins
hayvancılığında durum içler acısıdır.
Finans
1999 yılında enflasyon oranı yaklaşık
%39 olarak gerçekleşmiştir. Kararlı para politikası sayesinde 1991 yılında
%2032,7 seviyelerine kadar ulaşan hiper enflasyonu bertaraf etmede başarılı
olunmuş ve 2000 yılında enflasyon oranı %9,6'a kadar düşürülmüştür.
Millî para birimi Som tedavüle girdiği
10 Mayıs 1993'ten beri Orta Asya'da en istikrarlı para birimi olmasına rağmen
Ağustos 1998'de Rusya'da yaşanan malî kaos sonrası ve Kırgızistan ekonomisinin
reform plânlarının sonuna kadar hayata geçirilmemesinden dolayı büyük şoklar
yaşamıştır (26 Aralık 2001'de 1 Amerikan doları 47,8 Soma eşitti).
Hemen tüm sektörlerin gelişmesi için
büyük sübvansiyonlar gerekmektedir. 1999 yılının sonunda zamanın Başbakanı A.
Muraliyev Kırgızistan'ın toplam dış borcunun ülkenin GSYH'nin %100'ne
ulaştığını itiraf etmek zorunda kalmıştı. Sonraki yıllarda istikrara kavuşma
süreci seyretmekteydi; fakat dış borç ödeme güçlükleri halen devam etmektedir.
2001 yılı sonu itibarıyla Kırgızistan'ın toplam dış borcu 1,5 milyar ABD
Dolarından fazladır. Bununla birlikte Ukrayna'nın Kırgızistan'a olan borcu da
yaklaşık 28 milyon dolardır. Ayrıca birkaç BDT ülkesinin Kırgızistan'a borcu
vardır.
1995 yılında Kırgızistan ekonomisine
yapılan dolaysız yabancı sermaye yatırımları 95,9 milyon ADB doları iken 2000
yılında bu 89,6 milyon dolardı. İkinci veri bakımından en büyük yatırımcı
ülkeler 23,5 milyon dolar ile ABD, 12,1 milyon dolar ile Türkiye, 9,5 milyon
dolar ile Almanya, 9,1 milyon dolar ile Hollanda, 6,7 milyon dolar ile Kanada,
6,07 milyon dolar ile Birleşik Krallık vd. Yatırımların bir merkezden
yönetilmesi sisteminden uzaklaşma eğilimi istikrarlı bir şekilde
gözlemlenmektedir. Kırgızistan'a kredi veren en büyük kuruluşlar arasında Dünya
Bankası ve Uluslararası Para Fonu gibi uluslararası finans kurumları yer
almaktadır.
2000 devlet bütçesinde bütçe gelirleri
10 milyar 029 milyon Som (GSYH'nin yüzdesi olarak %16,1) ve bütçe gelirleri de
11 milyar 308 milyon Som (GSYH'nin yüzdesi olarak %18,2) olarak
gerçekleşmiştir. 2000 yılı devlet bütçesi açığı 1.279 milyon Som (GSYH'nin
yüzdesi olarak %2,1) olarak gerçekleşmiştir. 1992 yılında devlet bütçesi açığı
GSYH'nin 13,8 %'ine ulaşmıştı, yani bütçe açığı gittikçe azalmaktadır.
Dış Ticaret
Son 10 yılda Kırgızistan dış
ticaretinin gelişme dinamiği öncelikli hedeflerin değiştiğini göstermektedir.
1991 yılında ülke mal ve hizmet ticaretinde BDT ülkeleri ile ticaretin payı
%89, diğer ülkelerin, yani "uzak yurt dışı ülkelerin" payı ise sadece
%11 idi. 2000 yılında BDT ülkeleri üzerine düşen pay toplam mal ve hizmet
ticaretinin %47,8 idi, diğer ülkelerin payı ise %52,2 idi. 2000 yılında ihracat
504,5 milyon ABD Doları olarak gerçekleşmiş ve bu 1999 yılında göre %11,2 kadar
artmıştır. İhracatta ağırlıklı olarak renkli metaller, elektrik enerjisi,
pamuk, tütün, değerli metaller, makine sanayi ürünleri vd. yer almaktaydı.
İhraç edilen toplam değerli metallerin %72'si Almanya'ya ihraç edilmiştir.
Elektrik enerjisinin %80'den fazlası Özbekistan'a ve %14,5'i Kazakistan'a ihraç
edilmiştir.
2000 yılında ithalat 554,6 milyon ABD
doları düzeyinde gerçekleşmiştir (bir önceki yıla göre %9 azalmıştır). En
önemli ithal ürünleri arasında petrol ürünleri ve doğal gaz yer almaktadır.
Kırgızistan 1992 yılından itibaren
Ekonomik İşbirliği Örgütü'nün ECO'nun üyesidir. 29 Mart 1996 yılında
Kırgızistan Rusya, Beyaz Rusya ve Kazakistan arasındaki Gümrük Birliğine
Katılma Anlaşmasını imzalamıştır. 26 Şubat 1999'da Gümrük Birliği ve Tek
Ekonomik Alan Anlaşması imzalanmıştır. Gümrük Birliği Avrasya Ekonomik Topluluğuna
dönüştürülmüştür (10 Ekim 2000). Aynı zamanda Kırgızistan; Kazakistan,
Özbekistan ve Kırgızistan arasında Tek ekonomik Alanın Oluşturulması Bölgesel
Anlaşması üyesidir (30 Nisan 1994). 1998 yılında bu birliğe Tacikistan da
katılmıştır. Kırgızistan'ın 1998 yılında Dünya Ticaret Örgütüne üye olması
stratejik önemi haiz bir karardı. 30 Haziran 2000'de ABD Kırgızistan'a yönelik,
Jackson-Wenick değişikliklerini kaldırmıştır (Kırgızistan BDT ülkeleri arasında
bu yaptırımların kaldırıldığı ilk ülkeydi). Böylece Kırgız-Amerikan ticarî
ilişkileri için olumlu rejim tesis edilmiştir.
Dış Politika
1992'den itibaren Kırgızistan 135'ten
fazla ülke ile diplomatik ilişkiler kurmuş, 50'den fazla uluslararası örgütün
üyesi olmuş, yurt dışında 19 diplomatik temsilcilik ve 3 konsolosluk açmıştır.
Kırgızistan'da 88 diplomatik temsilcilik ve uluslararası örgüt temsilcilikleri
bulunmaktadır. Bişkek'te ilk elçiliklerini açan ülkeler ABD (1 Şubat 1992) ve
Türkiye (28 Şubat 1992) olmuşlardı. 2001 yılı itibarıyla Kırgızistan 2500'den
fazla Anlaşmaya taraftır. Aralık 1991'den beri Kırgızistan Bağımsız Devletler
Topluluğu'nun (BDT) üyesidir. 2 Mart 1992'de Kırgızistan BM'ne üye olmuştur.
1992 yılından itibaren OSCE faaliyetlerine aktif olarak katılmaktadır. NATO ile
"Barış İçin Ortaklık" projesi çerçevesinde iş birliği çok önemlidir.
1996'da Şanghay Beşlisi kurulmuştur (Kırgızistan, Rusya, Çin, Kazakistan ve
Tacikistan). Haziran 2001'de bu örgüt "Şanghay İş birliği Örgütü"ne
dönüştürülmüş ve örgüte Özbekistan da kabul edilmiştir.
Mayıs 1992'den itibaren Kırgızistan
Kolektif Savunma Anlaşması'nın üyesidir. Söz konusu Anlaşma, Özbekistan İslâmî
Hareket militanlarının Güney Kırgızistan'daki Batken vilâyetine 19992000
yıllarında düzenledikleri eylemlere karşı çok etkin araçlardan birisi olmuştur.
1998 yılında Cumhurbaşkanı Akayev
"İpek Yolu Diplomasisi" doktrinini ileri sürmüş, bu da post-Sovyet
Kırgızistan'ın barışçı dış politikası konseptinin ana unsuru haline gelmiştir.
2001 sonbaharında Kırgızistan
uluslararası toplumun uluslararası terörle mücadelesini desteklemiştir. Aralık
2001'de OSCE himayesi altında "Bişkek'te "Orta Asya'da Güvenlik ve
İstikrarın Güçlendirilmesi: Teröre Karşı Her Türlü Çabaların Arttırılması"
konulu Uluslararası Konferans düzenlenmiştir. Kırgızistan bu konferansın öncüsü
olmuştur. 2002 yılı Kırgızistan hükümetinin önerisi üzerine BM tarafından
"Dağlar Yılı" olarak ilân edilmiştir.
Nüfus
2000 verilerine göre Kırgızistan'ın
nüfusu 4 milyon 907,6 bindir. Bunların arasında 3,2 milyon insan kırsal kesimde
yaşamaktadır. 2000 yılında ekonomik olarak aktif nüfus 1 milyon 911,4 bin olup,
bunların arasında 1 milyon 36 bini erkekler (dolayısıyla ekonomik olarak aktif
kadınların nüfusu 832,5 bindir). 1 Ocak 2000 itibarıyla erkek nüfusu 2 milyon
415,6 bin (%49,3) ve kadın nüfusu da 2 milyon 479 bin (%50,7) idi.
Etnik Yapı
XIX. yy.'ın 3. çeyreğinde Rus İmparatorluğu'na
dahil edilmesinden itibaren çok etnik grubun varlığı görülmektedir (fakat o
döneme kadar da Kırgızlar arasında Orta Asya halklarının küçük grupları da
yaşamakta idiler). Resmî bilgilere göre cumhuriyette halen 80 halkın
temsilcileri yaşamaktadır. En kabalık grup olan Kırgızlar, 1999 verilerine göre
nüfusun %65'i oluşturuyorlardı. İkinci sırada, genellikle Kırgızistan'ın
güneyinde yaşayan Özbekler %13,8 yer almaktadır. Ruslar, nüfusun %12,5'ini
oluşturuyorlar. Ruslar: Ukraynalılar, Almanlar, Yahudiler, Kuzey Kafkasya
halkları gibi azınlıkların temsilcileri Sovyet dönemi sonrası anavatanlarına
göç etmiş bulunmaktadırlar. Ülkede kalan tüm kalabalık etnik grupların millî ve
kültürel merkezleri bulunmakta, onlar da ülkedeki tüm millî ve kültürel merkez
ile kuruluşlarının faaliyetlerini düzenleyen yarı resmî örgüt olan Kırgızistan
Halkları Konseyine üyedirler.
DİN
Nüfusun büyük bir çoğunluğu Sünnî
Müslümanlardan oluşmaktadır. Onlar, yani Kırgızlar, Özbekler, Kazaklar ve
diğerleri geleneksel olarak Sofizmin Hanefî mezhebine ait ve diğer mezheplere
nazaran diğer din ve Türk halklarının İslâm öncesi birçok inanç ve
geleneklerine daha toleranslıdır. Diğer semavî din temsilcileri eski Rus
İmparatorluğu'ndan gelen Ortodoks Hıristiyanlardan oluşmaktadır. XIX. yy.'ın
sonralarında Menonitler gibi ve Sovyet döneminden itibaren Baptistler,
Yehova'ya inanlar gibi diğer küçük Hıristiyan mezhep ve akımları ile Budistler
vardı; fakat Sovyet dönemi sonrası daha önce yerel halk tarafından bilinmeyen
dinî akım ve mezheplerin sıkı çalışmaları başlamıştır. Bunların arasında
Bahaîler, Munistler, Falunggong inancı temsilcileri vd. yer almaktadır.
Devletin laik düzeni, Anayasal bir kural olarak Anayasada yer almakta ve Sovyet
ateist devlet sisteminin gelenekleri günümüzde yerel halkın dinî hoşgörü
ortamına etkisini yitirmiştir. Bunun yanı sıra Kırgızistan'da sadece iki büyük
semavî din İslam ve Ortodoks Hıristiyanlığın dini bayramları ve İslâm öncesine
dayanan yerel Yeni Gün ve Yeni Yıl Nevruz (gece gündüz eşitliği günlerinde)
Bayramları resmî bayram olarak kabul edilmiştir. Sovyet döneminde özellikle
Stalin yönetimi döneminde Müslüman din adamları baskıya maruz kalmış ve takibe
alınmış, camiler ve dinî okullar medreseler yıkılmıştı, bağımsızlık sonrası
Kırgızistan'da ise binlerce yeni cami inşa edilmiş, Müslümanlara ait yüksek
dinî okullar ve ilâhiyat fakülteleri açılmıştır. Hükümet sadece Müslümanlara
değil Kırgızistan Ortodoks kilisesine de yardım etmiştir. Yeni dinî gruplar
ise, diğer bir deyişle Bahaîler, Munistler, Batı Avrupa'dan gelen Hıristiyan
mezhepleri yurt dışından malî destek almaktadır. Hükümet resmî olarak değişik
yeni dinî akımlara karşı tarafsız olmasına karşın uygulamada geleneksel büyük
dinler temsilcilerinin yeni "moda olan" dinî akımlarına karşı çıkmaktadır.
Kırgızlar ve Kırgızistan'ınKısa
Tarihçesi
Kırgızlar, Kırgızistan'ın titüler
(esas, ana) halkı dil bakımından Türk lehçelerinin Kırgız-Kıpçak koluna aittir.
Türk lehçeleri ise içinde Moğol, Tunguz-Mançu, Kore ve Japon dillerinin de
bulunduğu Altay dilleri ailesinin bir alt koludur.
Kırgız Etnonimi ve KırgızlarınEtnik
Kökenleri
Kırgızlar Türk halklarından birisidir.
Çok eski zamanlardan beri onlar Kırgız etnonimini taşımaktadırlar. Bu terim ise
sadece Türkçe olarak açıklanabilir. Bu terimin açıklanmasında halk ve bilimsel
etimolojinin birçok yorumları mevcuttur.
Halk yorumlarında "Kırgız"
etnonimine ses bakımından birbirine uyan sözcüklere atıfta bulunmakta:
"kırk" sayısı ile "kız" sözcüğü arasında bağlantı
kurulmaktadır. Varyantların birisinde bu halkın kırk boydan oluştuğu ve soyu
kırk kızdan geldiği yönünde rivayetler anlatılmakta: Bunun yanında
"kırk" sayısı ile "Oğuz" etnoniminden bahsedilmekte (kırk
Oğuzlar boyu, bu boyların birliği), bazı durumlarda ise "kır" kelimesi
(Kırgızca'da dağ, dağ yamacı) ve Oğuz etnonimi dağlık, dağlarda yaşayan oğuzlar
olarak açıklanıyor.
Birçok şecerede, Ebu'l Gazi Bahadır
Han'ın (XVII. asır), Osmonalı Sıdık Uulu'nun şecerelerinde (1875-1940)
"Kırgız" kelimesi Oğuz Kağan'ın torununun adı olarak geçmektedir.
Halk etimolojisinin örnekleri Çin "Yuan Şi", yani "Yuan Hanedanı
Tarihi" (XIV. yy.') başlıklı kaynağında kaydedilmiş ve bu kaynağa göre
Kırgızların kırk Çin kızı ile Us ovası halkından (Us-Ugus-Oğuz mu?) geldiği
anlatılmaktadır. Fergana'lı Seyfettin Aksıkenti'nin verdiği bilgilere göre
(XVI. yy.') Sultan Sancar'ın Doğu Fergana'ya sefer düzenlediğinde kırık Özgönlü
Oğuzların Hodcent'e kaçarak (Kuzey Tacikistan) kurtuldukları ve Kırgız halkının
bunlardan geldiği ileri sürülmektedir.
"Kırgız" adının bilimsel
yöntem açısından etimolojik olarak açıklanmasının farkı halk efsane ve
rivayetleri ile ilgisi olmamasıdır. Özelliği de şu, "Kırgız" etnonimi
dil bilimi ve onomastik yöntemler sayesinde değişik unsurlara ayrılmaktadır.
Bazı varyantları şöyledir:
1. "Kırk" ve "yüz"
(yani "kırk yüz"-Radlov'un ileri sürdüğü varyant),
2. "kırk" ve "er",
yani "kırk er (ler) "-Ahmet Zeki Velidi TOGAN;
3. "kıra" ve
"gız"-"siyah saçlı halk", D. Aytmuratov;
4. "kırgu"-"kırıg"
ve bunlara çoğulu bildiren "ız" ekinin eklenmesi, yani
"Kızıldar"-"Kızıllar", K. Petrov;
5. "Kırık" ve
"oğuz", "Kızıl Oğuz", yani Güney Oğuzlar ve Batı Oğuzlar,
N. Baskakov;
6.
"Kırgın"-"kırgıt"-"Kırgız", yani "al yüzlü,
diğer bir deyişle genotip olarak açık renk saçlı, mavi gözlü, al yüzlü halk
mensupları, Andrey Kononov vd.
Kırgız etnoniminin açıklanmasında şunu
da dikkate almak lazım, bazı kardeş Türk halklarının adlarında "gız",
"guz", "gun", "gur", "gar",
"gaz", "ar", "aş", "as" ve diğerleri
gibi benzer unsurlar bulunmaktadır (Oğuz, Gagavuz, Kun, Uygur, Onogur, Bulgar,
Suvar, Hazar, Kızık, Cooray, Çuvaş, Tölös). Bu da "Kırgız" etnonimin
öz Türkçe kelimeler temelinde ortaya çıkan bir söz olduğu anlamına gelmektedir.
Kırgızlar sadece etnik adları ile değil genetik kökenleri itibarıyla da Türk
dünyasının parçasıdır. M.Ö. II. yy.'dan başlayarak Proto Türk dünyası beyaz ve
sarı ırklar özelliklerini taşıyan halklardan oluşmaya başlamıştı. Eski
zamanlarda Kırgızlar beyaz ırka ait özelliklerin baskın olduğu Türk boylarından
birisi idi.
Eski Kırgızlar
Kırgız etnik adı ilk defa M.Ö. 201
yılında Hunnuların Şanyüyü (Kağanı) Mode'nin Merkezi ve İç Asya'nın bazı komşu
halklarını fethettiği olaylarının anlatıldığı eski Çin vakayinamelerinde
geçmektedir. O eski zamanlarda Kırgızlar Hun İmparatorluğun kuzeybatı parçasını
oluşturmuşlardır.
Bazı bilim adamları Kırgızların eski
vatanları olarak Ene-Say (Ana Çay) (Yenisey) ovasını saymakta, bazıları
Kırgızların eski vatanlarının Moğolistan'ın kuzeydoğusunda günümüz Hırgıs-Nur
(Kırgız Gölü) bölgesinde olduğunu tahmin etmektedirler. Eski Çin tarihçisi Ban
Gu (M.Ö. I. yy.') "Han Şu"-"Han Hanedanı Tarihi" adlı eserinde
şöyle demektedir: "Kırgızlardan 7 bin li kadar doğuda Şanyüylerin
(Hunların) karargâhı bulunmaktadır". Arkeolog Prof. Dr. Y. Hudyakov,
Sinolog L.A. Borovkova ve günümüz Kırgız tarihçileri bu bilgilere dayanarak
M.Ö. I. yy.'da Kırgızların Doğu Tanrı Dağları (yani günümüz Tanrı Dağlarının
olduğu yer) bölgesinde yaşadıklarını savunmaya devam etmekteler. Bu halk
günümüzdeki Manas, Kara-Şaar şehirlerinin bulunduğu günümüz Doğu Türkistan'da
ve Boro-Horo sıra dağlarının kuzey yamaçlarında yaşamıştır. Eski zamanlardan
beri Kırgızlarla komşu yaşayan Türk halkları arasında Hunlar, Usunlar,
Dinlinler ve Hint-Avrupa Dillerinde konuşan Doğu Türkistan halkları arasında
yer alan Yueçileri, yani Toharları saymak mümkündür.
Çin tarihçisi Sıma Tsian'in (M.Ö.
145-86) "Şi Tzi" (Tarihi Notlar) adlı eserinde belirttiği gibi M.Ö.
201 yılında Hun Hükümdarı Mode Şanyüy (Maodun Şanyüy) kuzeye ve kuzeydoğuya
doğru sefere çıkmıştır. Bu sefer sonucunda daha önce bağımsız olan Hanuy,
Tsuyşe (Kuyşe), Dinlin, Kırgız ve Sinli boylarını fethetmiş ve devletine dahil
etmiştir.
Hunların kurduğu çok etnik gruplu
devlette eski Türk halkları arasında kültürel alış veriş süreci yaşanmış,
onların dil yakınlığı, gelenek ve örflerin yakınlığı daha da pekişmiştir. Eski
Kırgızlar Hunların siyasî yönetim ve askerlik sanatlarını öğrenmiş ve
benimsemiştir (Ortaçağlarda Kırgızların orduları Hunların orduları gibi sağ
kanat, sol kanat ve orta merkez kanattan (İçkiliklerden) oluşuyordu). Hunların
siyasî yönetimi altında oldukları için Kırgız orduları Hunların Çin
İmparatorluğu'na ve diğer devletlere karşı yürütülen savaşlara Hunların
birlikte katıldılar. Dolayısıyla Kırgız tarihi kahramanlık destanların kökünün
Hunlar dönemine uzandığı yönündeki düşüncelerin büyük bir haklılık payı olduğu
doğrudur.
Kırgızların İlk Bağımsız Devleti
M.Ö. 56 yılında Hun Devleti'nin siyasî
bölünmüşlüğü durumunda ve bu devletteki merkezi yönetimin zayıflaması sonucu
Kırgızlar bağımsızlığını elde ediyorlar ve egemenliklerini ilân ediyorlar.
Kırgızların merkezî bölgesi Doğu Tanrı Dağlarının kuzeyi ile Boro-Horo sıra
dağlarının ve Dzisotin Elisun bozkırların arasında bulunuyordu. Yazılı tarih
kaynaklarında işte bu yıldan itibaren Kırgız Devleti'nden bahsediliyor (eski
Çin tarihçisi Ban Gu Kırgız Devleti'ni "go" terimi ile, yani "Çarlık"
olarak adlandırıyor).
Coğrafî konum itibarıyla Kırgızların
bu küçük ülkesi birkaç sene Hunların dikkati dışında kalmış ve Kırgız devlet
geleneğinin ilk kaynağı olmuştur. Ancak M.Ö. 49 yılında Kuzey Hunların
hükümdarı Çjinçji Şanyüy günümüzdeki Manas şehri yakınlarında bulunan Utszi
Devleti'ni fethetmiş, ondan sonra da topraklarına Utczi Devleti'nin batısında
bulunan Kırgız Devleti'ni ve onların kuzeyindeki Dinlin ülkesini fethetmiştir.
Çjinçji Şanyüy Kırgızların ülkesinde uzun bir süre kalmamış ve Kangüy Devleti
ile ittifak kurulduğu için batıya doğru sefere çıkmıştır. Bazı araştırmacılar
Kırgız ordularının bazı kısımlarının Çjinçji Şanyüy'ün seferi sırasında M.Ö.
48-42 yıllarında Talas ovasına kadar gittiklerini belirtmektedir.
I-V. YY.'lar Arasında Kırgızlar
M.S. I. bin yılın ilk yarısında
Kırgızların yoğunlukla yaşadığı ana bölge Tanrı Dağlarının doğu tarafıdır. Çin
kaynakları Kırgızları Yantsinin, yani Kara Şehrin kuzeyinde Ak Dağların yanında
yaşayan ve Türk Tele (Töles) boyları konfederasyonunun komşuları olarak
tanımlamaktadır. Aynı kaynaklara göre Dinlinlerin bazıları Kırgızların arasında
asimile olup eriyip gitmişler ve bazı Hunlar da Kırgızlaşmışlardır. V. yy.'da
Kırgızlar Tölesler gibi Kuzey Çin'den gelen Juan-Juanlara, yani Avarlara karşı
savaşmışlar, fakat savaşı kaybederek bu devlete boyun eğmek zorunda
kalmışlardı. Çin kaynaklarına göre ana dişi kurt hakkında efsaneler
bilinmektedir. Bu efsaneye göre Kırgızların Türk Aşina (Arslan) sülâlesi ile
yakınlığını tahmin etmek mümkündür. Bu efsanede Türk halklarından birisi olan
Kırgızlar hakkında bilgi vermekte ve tüm bu boyların anasının dişi kurt olduğu
anlatılmaktadır. Dişi bozkurt, pars (vagda), geyik Kırgızlarda totemik
hayvanlar olarak kabul edilmektedir. Diğer Türk halkları gibi Kırgızlar
yukarıdakilerin yanında Tanrıya (Gök Tanrı'nın, yani Tanrısal Göğün sembolüdür)
ve eski zamanlardan kaynaklanan doğal olaylara, Venüs yıldızına, Aya, ateşe
inanıyorlardı.
M.S. V. yy.'da Aşina boyuna mensup
Türkler Hesi koridorundan Altay'a göç ettiğinde Kırgızlar doğu Tanrı
Dağlarından (Tien Şan dağlarından) Yenisey'e göç etmişlerdir. Burada onlar
Güney Sibirya'da VI. yy. ve XIII. yy.'da Kırgız Kağanlığı'nı kurdular, sonraki
dönemde bu kapanlık Merkezî ve İç Asya Türklerinin devletleri içine dahil
edilmişti (Büyük Türk Kağanlığı, Doğu Türk Kağanlığı, Uygur Kağanlığı).
Juanların hakimiyetinin zayıfladığı ve
onların Aşina boyunun kumandanlığı altındaki birleşik ordu birliklerinin
saldırılara maruz kaldığı sıralarda Kırgız devleti bağımsızdı (Çin
kaynaklarında "Aşina" bazen kurt bazen de aslan olarak
açıklanmaktadır). Şayet aynı Çin kaynaklarında Türk Kağanlığı'nı kuran Bumın
Muhan Kağan'ın (553-572 yıllar) oğullarından birisinin Sayan dağlarına doğru
sefere çıktığı ve 555 yılında "Kuzey Tsigulara" boyun eğdirdiği
anlatılmaktadır. Bundan kısa bir süre önce 553 yılında Bumın Kağan'ın cenaze
törenlerine Bağımsız Kırgız Devleti elçisi de katılmıştı. 568 yılında Büyük
Türk Kağanlığı'nın batı kanadı hükümdarı İstemi Kağan'ın Bizans elçisi Zemarh'a
"Herhiz" (Kırgız) halkı arasından alınan bir cariyeyi hediye olarak
vermiştir. Türk Kağanlığın fiilen ikiye batı ve doğu kanatlarına bölünmesinden,
yani 581 yılından itibaren Kırgız Devleti fiilen bağımsız devlet olarak
bulunuyordu, sadece belli bir aralıklarda Aşina boyunun topraklarına şeklen
giriyor, bazen de Seyanto Teles boyuna (629-646) tabii idi.
632 yılında Çin'in Tan hanedanından
gelen İmparatoru Taytszun Van Yihun'u Kırgızların devletine elçi olarak
göndermişti. Çin kaynaklarında 643 yılında Kırgız Kağanlığı elçisinin İmparator
Taytszun'un huzuruna geldiği ve kendisine ağaç sansarı kürkünü sunduğu bilgiler
muhafaza edilmiş, 648, 653 ve 675 yıllarında da Kırgız elçileri gelip
gitmişlerdir. 648 yılında Elteber-Hükümdar Işbara (Yenisey Kırgız Kağanlığı
Hükümdarı) Tan hanedanı sarayına gelmiş ve törenle karşılanmıştır.
VII. yy.'ın sonu ve VIII. yy.'ın
başları Kırgızların bağımsızlık için savaşan ünlü kağanı Bars-bek'in yaşadığı
zamanlardır. Onun hayatı ve yaptıkları Orhun Yenisey Runik Yazıtlarında
betimlenmiştir.
Yenisey Kırgızları VII-XII. yy.'larda
kendi millî yazısını Yenisey Runik yazılarını kullanıyorlardı. Büyük İpek
Yolu'nun Kırgız kolu Yenisey bölgesinin Çin, Tibet, Tanrı Dağları Türkleri,
İslâm dünyası ile irtibata geçmek için çok uygundu ve medeniyetler köprüsü gibi
gelişme için katkıda bulunuyordu.
Kırgızistan toprakları ise VI-IX.
yy.'larda Batı Türk Kağanlığı, Türgeş Kağanlığı, Karluk Devleti gibi Türk
devletlerinin merkezi bölgesi idi.
Uygur Kağanlığı (744-840) ve
Kırgızlar. Uygur Kağanı Bayan Çor (Moyun Çur), Ötüken'i fethederek Büyük bir
Türk devleti kurmaya başlamıştı. Pars yılında, yani 750 yılında Uygur Kağanlığı
yukarı Yenisey yakınlarında (günümüz Tuva'nın tamamında) yaşayan Çik boyuna
karşı sefer düzenlemiş ve Kırgızlara dost ve komşu olan bu halkı fethetmiştir.
Tavşan yılında (751'de) İrtiş ovalarındaki Karluklar ve bazı Orhun Türkleri
Kırgız Kağanlığı ile Uygurlara karşı siyasî ittifak oluşturdular. Çikler
Uygurlara karşı isyan etmeye hazırlanıyorlardı. Fakat Orhun'da Bayan Çor'a
dikilen anıttaki bilgilere göre Uygur ordusu Çiklere yardıma acele eden Kırgız
kağanının akıncılarını tutsak alarak atlı ordu birliklerine saldırmış, ondan
sonra İrtiş nehrine geçerek üç Karluk boyun birleşik ordularını da mağlubiyete
uğratmıştır. Bayan Çor düşmanlarının ortak ve uyumlu hareketlerini engellemiş
ve Çiklerin başında kendi temsilcisini bırakmıştır. 758 yılında Kırgız
kağanlığı Uygur kağanlığına bağlı duruma gelmiştir. Fakat Kırgız kağanı
Ordo-Balık karşısında şeklen boyun eğiyordu.
820 yılında Kırgız Aco'su (Aco, devlet
başkanının unvanı) kendini bağımsız bir kağan olarak ilân etmiş ve Kırgızlarla
Uygurlar arasında yaklaşık 20 yıl süren savaşı başlatmıştır. Çin kaynakları bu
olayı şöyle anlatmaktadır: "Uygurlar zayıflamaya başlayınca Aco kendini
kağan, Türgeş asıllı annesini Ana Hatun, Gedu Şehu'nun (Karluk Yabgusu) kızı
olan eşini de Hatun, yani kağanın eşi olarak ilân etti. Ondan sonra Aco bir
dizi başarılı seferler düzenledikten sonra Uygur kağanına yukarıdan şöyle
demiştir: "Senin kaderin bitmiştir ve benim ellerimdedir. Yakın zamanda
senin altın sarayını alacağım ve önünde benim atlarım bağlı olacak, binanın
tepesinde de benim bayrağım dalgalanacaktır. Eğer gücünü sınamak istiyorsan yüz
yüze meydan savaşına çık. Eğer çıkamıyorsan her şeyi bırakarak çekip git."
Devlet içindeki siyasî çalkantılar yüzünden zor duruma düştüğünden, ağır geçen
kış yüzünden çok sayıda kişilerin ve hayvanların ölmesinden dolayı Uygur
kağanlığı karşı koyamamış ve 840 yılında Kırgız Kağanı başkent Ordo-Balık'a 100
binlik ordusu ile girmiş, Çinliler tarafından Uygur kağanına eş olarak
gönderilen Prenses Tay He esir alınmış ve Uygur Kağanı'nın öldürülmesi emrini
vermiştir. Bazı Uygur aşiret liderleri kendi Kırgız tarafını destekleyerek
kağanına karşı isyan etmiştir.
Bilimler Akademisi üyesi V. Barthold
bu devri "Büyük Kırgız Devleti" olarak adlandırmış (1927), Prof. Dr.
Y.S. Hudyakov ise bu devri "Kırgız tarihinin doruk noktası" olarak
değerlendirmiştir.
1900 yılında Gustav Ramsted Hangay
Dağlarındaki Sujiyn-Davan Geçidi yakınlarına Runik yazılara benzer yazıları
olan bir taş sütun bulmuştur. Bu metinde şöyle yazılmıştır: "Ben Uygur
ülkesinden Yaglakar Hanlarını kovdum. Ben Kırgız oğluyum. Ben Boyla Kutlug
Yargan. Ben hükümdar Kutlug Baga Tarkan'ın yardımcısıyım. Benim hakkımda
rivayetler doğu ve batıya kadar yayılmıştır..." burada İç Asya'da
Kırgızların hüküm sürdüğü devirden bahsedilmektedir.
841-847 yılları arasındaki savaş
zamanında çelikleşen ve yeniden kurulan Kırgız ordusu Ötüken ve bugünkü
Moğolistan'ın bütün topraklarını işgal etmekle sınırlı kalmayıp, doğudan
Baykal'a ve Kuzey-Doğu Çin'e, güney taraftan Gansu bölgesine (Hesi geçeneğine
kadar), güneybatıdan Doğu Türkistan'a ve Tanrı Dağlarına (Tiyenşan'a),
kuzeybatı ve batıdan İrtış ve Tomski nehirleri boyunca uzananan vadilere, Altay
Dağlarına kadar bütün istikametlerde savaşarak ulaşmışlardır.
İktidarın merkezden idare etme
sisteminin zayıflamasından, aynı zamanda böyle bir muazzam yeri idare etmek
için çok sayıdaki kabile ve bölgesel yöneticilere sahip olma zaruretlerinden
dolayı İç Asya'daki Büyük Kırgız Devleti X. yüzyılın ilk çeyreğinde barış
yoluyla dağılmıştır ve nispeten birkaç küçük beyliğe ayrılmıştır.
Uygur Kağanlığı'nın yenilgiye uğradığı
zaman ve İç Asya'nın bazı bölgeleri ile Orta Asya'nın doğu kenarlarının kısa
süreli fethi sürecinde Kırgızların bir kısmı Yenisey'den Tanrı Dağlarına göç
etmişlerdir. Şimdiki Doğu Türkistan'daki bir kısım Kırgızlar X. yüzyılda
Karahanlı Kağanlığı'nın bünyesine girmişlerdir. Kağanlığın merkezi ilk başta
Balasagun şehri idi (şehrin harabeleri Kırgızsitan'ın kuzeyindedir, yeni şehir
olan Tokmok'un yanında Burana tarihî şehrinin harabelerinin bulunduğu
yerdedir), daha sonra Kaşgar şehri olmuştur. 960 yılında İslâm dini Karahanlı
Kağanlığı'nın devlet dini olarak ilân edilmiştir. XI. yüzyıl İslâm devleti olan
Karahanlıların kültür ve ilim bakmından yükseliş devri olmuştur. "Kutadgu
Bilig" (1069-1070) didaktik poeminin yazarı, şair ve filozof Balasagunlu
Yusuf ve "Divanu Lügat'it-Türk" (1072-1077) çalışmasının yazarı
dilbilimci ve Türkolog Mahmud Kaşgari bu devirde yaşamış ve adı geçen eserleri
yazmışlardır. Şair ve devlet adamı Balasagunlu Yusuf Has Hacib Balasagun (şu
anda Kuzey Kırgızistan'daki yeni şehir olan Tokmok'un güneybatısında Burana
tarihî şehrinin harabelerinin bulunduğu yer) şehrinde doğmuştur.
XIII. yüzyılda Cengiz Han'ın işgalleri
devrinde Kırgızlar Kıpçak, Karluk, Uygur ve diğer Türk halkları gibi Moğol
istilâlarına yaygın şekilde sürüklenmişlerdir. Bir de Kırgızların yeni grupları
Tanrı Dağlarına göç ettirilmişlerdir. XIII. ve XV. yüzyıllar arasındaki süre
içinde Kırgızlar yavaş yavaş Tanrı Dağlarının merkezi kısımlarındaki başka
Türk-Moğol boylarına benzeyerek asimile olmuşlardır.
Kırgızistan Haydu Devleti'nin bünyesi
içine dahil olmuştur (1269-1301). Haydu Han'ın ölümünden sonra onun kurduğu
devlet iç ihtilafların kollarına düşmüş ve devlet iktidar savaşı sahnesine
dönüşmüştür (XIV. yüzyılın birinci yarısı). Çağatay'ın oğullarından olan Kebek
Han'ın hükümdarlığı sırasında devletin merkezi Tanrı Dağları (Tiyenşan)
bölgesinden (Tiyenşan'dan) Maveraünnehir'e, yeni şehir Karşı'ya (Nesef şehrinin
yanında) nakledilmiştir. Çağatay'ın oğullarından olan ve 1346-1347 yıllarında
hükümdarlık yapan Kazan Han'ı deviren Emir Balha (Kuzey Aftanista'ın) Kazagan
Cengiz Han'ın oğullarından birini formalite gereği han ilân ederek, fakat
gerçekte onun adına devleti kendisi idare ederek, siyasî idarenin tatbikatına
yeni icatlar getirmiştir. Yönetimdeki bu değişiklikler hem Maveraünnehir'de,
hem de 1348 yılında Togluk Temir'in han ilân edildiği, fakat onun adına
Türkleşmiş Moğolların Duglat boyundan olan hükümdar Puladçı'nın yönettiği Tanrı
Dağalarında (Tiyenşan'da) kullanılmıştır.
On sekiz yaşındaki Togluk Temir'in
Cengiz Han'ın gerçek oğlu olup olmadığı henüz tespit edilmemiştir. Onun yanında
ulus hükümdarlığını bırakan Puladçı yeni Moğolistan Devleti'nin kurulması için
resmî koşullar oluşturmuştur. Devletin adının kökü "Moğol" kelimesinden
gelmektedir ve bu kelime Tanrı Dağlarındaki (Tiyenşan'daki) halkların
Türkleşmiş Moğol hanlarının-Cengizlilerin oğullarının idaresinin altında
bulunduklarına işaret etmektedir.
Devletin adı Moğolistan (İrtiş,
Barköl, Turfan, Kaşgar, Fergana, Taşkent, Orta Asya'nın doğu kısmıyla birlikte
Balkaş gölü, Doğu Türkistan'ın kuzey bölgeleri ve Güney Altay da bu devletin
içine girmiştir) aslında sadece meşrut olarak kullanılmıştır. Moğolistan
Devleti'ni ayrı ayrı uluslar teşkil etmiş, fakat onların hiç biri kendi
komşusunun hakimiyetini kabul etmemiştir. Ulusların başkanları da sadece
formalite gereği han peykleri olarak sayılmışlardır. Moğolistan merkezi
yönetimi "Mangalay-Sube" bölgesinden, yani Aksu şehrinin merkezî
şehri olduğu "Baş Bölgeden" (Doğu Türkistan) idare edilmiştir.
Mangalay-Sube'nin bünyesine Fergana vadisi, Taşkent bölgesi, Oş, At-Başı, Narın
bölgeleri, Aksu şehri, Kaşgar, Carkent, Hotan girmiştir. Bu bölge Duglat
boyunun önderi Puladçının idaresi altında bulunmuştur. Mangalay-Sube'ye göre doğu
tarafta olan, Sır Derya'dan İle'ye kadarki alanı içine alan büyük bir bölge
onun öz ağabeyi Kamaraddin'in idaresi altında bulunuyordu. Tanrı Dağlarının
(Tiyenşan'ın) doğu bölgeleri ve İle ile İrtış nehirlerinin arasındaki bölgeler
üçüncü ulus olan Bulgaçı'nın bünyesinde idiler. Bu ulusta esas iktidar Kırgız
boylarının önderlerine ait idi.
Suyurgatmış hanı olarak ilân edilen,
fakat gerçekte Maveraünnehir'e kendi iktidarını kuran hükümdar Timur (Timurlan
1370-1405 yıllarında yönetmiştir) Tanrı Dağları (Tiyanşan) ve Doğu
Türkistan'daki Moğol-Kırgız devletlerine karşı onları kendine tabi kılmak
amacıyla sürekli savaş açmıştır. 1371'de o, Kamaraddin'in ordusunu takip ederek
Isık-Göl'e kadar ulaşmış. 1375 yılında Sayram, Talas bölgeleri üzerinden yeni
sefer tertip etmiş ve yol üzerinde "Cete" (bu terim
"eşkıya" anlamında aşağılayıcı özellik ve "özgür göçebe"
anlamında tarafsız özellik taşımıştır.) kabilesinin köyüne katliam düzenleyerek
Moğolistan'ın kuzeyinden Doğu Tanrı Dağları'na (Doğu Tiyenşan'a) kadar ulaşmış
ve geri dönmüştür.
1377-1379 yılları arasında Moğolistan
topraklarına hükümdar Timur'un yeni seferleri gerçekleştirilmiştir. Tanrı
Dağlarındaki göçebe halk İle ve Tarbagatay nehirlerinin derelerine kadar göç
ederek canlarını kurtarmışlar ve kendilerinin savaş potensiyellerini
korumuşlardı. 1388 yılında Tanrı Dağlarının uluslarının önderleri hükümdar
Timur'un İran'da bulunmasından yararlanarak Ak Ordu'nun hükümdarı Toktomuş ile
birlikte ona karşı siyasî ittifak akdetmiş ve birlikte Maveraünnehir'e hücum
etmişler. Onların bu başarısız seferinden sonra 1389 yılında hükümdar Timur
"Cete ülkesine" (Moğolistan'a) karşı büyük istilâsını başlatmıştır.
Beş ekibe bölünmüş olan Timur'un ordusu Tanrı Dağlarındaki Kırgızların idare
ettiği iki ulus-Engre Törö (Baymurat Çerik'in) ulusu ve Bulgaçı ulusunda sert
mukavemet ile karşılaşmışlardır. Seyfeddin Aksıkendi'nin
"Mecmuatü't-Tevarih" adlı tarih kitabında Semerkant'a götürülen Tanrı
Dağlı (Tiyanşanlı) Kırgızların tutsak alınması ve kaçarak canlarını kurtaran
halkın bir kısmının Altay'a (yeni Moğol Altay'a kadar) çekilmesi gerçekleri
efsane şeklinde yansıtılmıştır. Tarihçi Mahmud İbn Vali belirtmektedir ki,
Kırgızlar hükümdar Timur'a karşı Şeybanîlerle ittifak içinde olmuşlardır.
"Manas" destanının daha
sonra dahil edilen konularının birinde Kırgızların Altay'a zorunlu olarak göç
ettirilmesi ve daha sonra onların Kırgızistan'daki tarihî vatanları şimdiki
Talas'a geri dönmeleri anlatılmaktadır. Herhalde burada Kırgızların Kalmuklarla
yaptıkları savaşın tarihi değil, hükümdar Timur'un istilâları devrinde
Kırgızların zorunlu olarak Altay'a göç etmesi yansıtılmıştır. Tarihçi Mırza
Muhammed Haydar (1499-1551) Farsça yazdığı "Tarih-i Raşidî" adlı
kitabında şiddetli şekilde savaşan Kırgızları "Moğolistan'ın vahşî
aslanları" olarak adlandırmaktadır. Timurcuların tarihçi-vakanüvisi
Abdür-Rezzak Semerkandi (XV. yüzyıl) bu savaş sırasında emirzade İskender'in
Doğu Türkistan'ı istilâ ettiğini ve hükümdar Timur'un haremine Almalık, Hotan,
Beşbalık şehirlerinden güzel kızları ve Tanrı Dağlarındaki Kırgız kızlarını
gönderdiğini bildirmektedir (1399-1400). Tanrı Dağları uluslarının
başkanlarından biri olan Kamaraddin XV. yüzyılın 90'lı yıllarında kendisinin
esas askerleriyle birlikte sürülerek İrtış, Altay'a kadar çekilmiştir ve yabancı
yerde hayatını kaybetmiştir.
Emir Timur ve onun oğullarının Kuzey
ve Merkezi Tanrı Dağlarına yaptığı istilâlarından sonra bu bölgelerde siyasî
iktidar Moğol yöneticilerinin elinden Kırgız boylarının önderlerinin eline
geçmeye başlamıştır. Moğolların bazı kısımları Kırgızların arasında
("Monoldor" boyu şeklinde oluşarak) asimile olmuştur, geriye kalan
Moğol liderleri Ala-Dağ'dan Kaşgar topraklarına kadar olan yerlerinden
edilmişlerdi. XV. yüzyılın 80'li yıllarında Kırgızlar Ala-Dağ'da kendi devletilerini
teşkil etmişlerdir. Kırgız Hanlığı 1484-1504 yıllarında Ahmet Han'ın (Alaça
Han) yönetimi altında bulunmuştur. Kırgız boylarının önderleri Moğolların
"genel hanı" olan Yunus Han'ın (1462-1487 yıllarında) ikinci oğlu
Ahmet'i formalite gereği hanlık tahtına oturtmuşlar ve bunun altında kendi
hanlıklarını kanunlaştırmayı elde etme amacını izlemişlerdi ve böylece de onun
hükümdarlığını başka komşu devletler de tanıyacaklardı. Babasının tahtını miras
olarak alan (1504-1508 yıllarında) Ahmet Han'ın oğlu Sultan Halil Sultan o
devrin tarihî kaynaklarında "Kırgızların padişahı" olarak
anılmaktadır. Bugünkü Ala-Dağ bölgesi kendisinin siyasî adı olan
"Kırgızistan"a XV. yüzyıldan itibaren sağlam şekilde sahip olmaya
başlamıştır.
XVI. yüzyılın başında Tanrı Dağları
(Tiyenşan) bölgesindeki Kırgızlar komşu hanlıklar ile eşit haklı ilişkiler
kurmuşlardır. Kırgız kabilelerinin siyasî birliğinin başında Bek (Hükümdar)
unvanına sahip olan Muhammed Kırgız bulunmuştur. Onun hakimiyeti altındaki
bölge "Kırgız ulusu" olarak adlandırılmıştır. Tarihçi Mırza Muhammed
Haydar'ın verdiği malümatlara göre Türkistan, Taşkent ve Sayram'daki Özbek
hükümdarlarının Muhammed Kırgızın "istilâ düzenlediği zaman ona karşılık
göstermeyi başarabilecek güçleri yoktu". Muhammed Kırgız'ın en tehlikeli rakipleri
Doğu Türkistan'a bundan az süre önce kovulan Moğollar idi. Moğolistan hanı
Sultan Said kabile asılzadelerinden oluşan kendi çevresindeki danışmanlarının
iknasına kulak verir ve Kırgız devletini yeniden işgal etmek için
hazırlıklarına başlar. 1517 yılında Moğollar Kırgız topraklarına girmişler ve
şiddetli bir savaş başlamıştır. Neticede Isık-Göl kıyısındaki Barskan
bölgesinde Muhammed Kırgız'ın ordusu hezimete uğrar, kendisi ise esir alınır.
Kırgızları kendisine bağımlı şekilde tutmayı isteyen Sultan Said Mhammed
Kırgız'ı Kaşgar hapishanesinde beş yıl süreyle tutmuş. Ondan sonra Muhammed
Kırgız'ı kendi tarafına çekmek için onu yeniden "Kırgız hükümdarı"
olarak tanıyarak hapishaneden çıkartır, kendi oğlu Raşid'in başında bulunduğu
saygın insanlarla birlikte onu vatanına gönderir.
Muhammed Kırgız vatanına geri
dönüşünün hemen arkasından gizli şekilde Moğollara karşı savaşa hazırlanmaya ve
kendisine savaş için onlara katılacak müttefikleri aramaya başlar. 1524 yılında
o, Kazak Sultanı Tahir ile bu ittifak üzerine görüşme yapar. Fakat bu gizli
görüşmenin içeriğini Sultan Said öğrenerek yeniden Muhammed Kırgız'ı esir alır
ve Kaşgar'a götürür. 1533 yılına kadar Muhammed Kırgız Kaşgar hapishanesinde
bulunur ve orada hayata veda eder. Bu olaylar Moğollara karşı Kırgız-Kazak
ittifakının kurulmaya başlamasına neden olmuştur. 1523-1524 yıllarında Kırgız
ve Kazak askerleri birlikte hareket etmişlerdir. 1526 yılındaki savaş sırasında
Kırgızlar Raşid ve Moğolları Kaşgar'a kadar kovmayı başarabilmişlerdir. Said
Han'ın yeniden Kırgızistan'da kendi iktidarını kurmaya yönelik yaptığı bütün
teşebbüsler Kırgızların faal şekildeki direnciyle karşılaşmıştır.
Moğollar Raşid Han'ın iktidarı
zamanında (1533-1559 yıllarında) Kırgızlara karşı istilâ harplerine devam
etmişlerdir. 1537 yılındaki seferlerin birinde Kırgızlar Raşid Han'ın oğlu
Abdullatif Sultan'ı öldürmüşlerdir. Raşid Han oğlunun ölümünün intikamını almak
için istilâ seferleri düzenlemiş, neticesinde Kırgız ve Kazak topraklarında
kanlı savaşlar sürmüştür. Raşid Han'ın varisi Abdulkerim Bey (1560-1591
yıllarında) Kırgız topraklarına göz dikmeye son vermiş ve onların egemenliğini
tanımak zorunda kalmıştır.
Sibirya Kırgızlarının Küçüküevletleri
XIV. yüzyılda Moğolistan topraklarında
tahta sahip olmak için Moğol kabilelerinin önderlerinin arasında iç savaşlar
sürüyordu. 1368 yılında Çin'de Yuan Moğol Hanedanlığı dağılmıştır. Bu durumlar
XV. yüzyıldan itibaren Sayan Altay'daki kabile önderlerinin birbirinden ayrı
olan Moğollara karşı baş kaldırmalarına ve birçok ulusların birleşmesiyle kendi
devletlerini kurmaya imkan yaratmıştır. Bu ulus birleşmeleri XVI. yüzyılın
sonundaki ve XVIII. yüzyılın başındaki Rus kaynaklarında "Kırgız Ulusu
(Devleti) " olarak adlandırılmaktadır. Burada "ulus" kelimesi "halk,
devlet" anlamlarını bildirmektedir.
XVII. yüzyılın başında Güney
Sibirya'da (şimdiki Hakasya ve onunla sınırdaş bölgeler) dört Kırgız Beyliği
yaşamıştır. Onların içinden birincisi olan Isar Beyliği Abakan ırmağının koluna
kadar uzayarak Izır-Suh (şimdiki Krasnoyarsk şehrinin Kızıl-Car ili) ırmağı
boyunca uzanan vadiye yayılmıştır. İkincisi, Altısar Beyliği Ak-Ulus,
Kara-Ulus, Çulım ırmakları boyunca uzanan dere kıyılarında ve Tanrı Göl'ünün
kenarında; üçüncüsü, Altır Beyliği Temirçi Ala Too (Kuznetskiy (Demirci) Ala
Dağ) sıradağlarının bölgesinde yaşamışlar ve kuzeyden Ak Uus dağı, güneyden
Batı Sayan sıradağı, batıdan başlangıcı Abakan vadisi ve Demirci Ala Dağ
dağları ile, doğudan Huba ırmağının kolu ile sınırdaş olmuştur. Dördüncü beylik
olan Tuba Beyliği Sıda, Tuba, Oya ırmaklarının dere kıyılarına yayılarak
Yenisey nehrinin sağ kıyısında yerleşmiştir. Bu beylikler federatif temelinde
önemli etnik gruplardan olan Sibirya Kırgızlarını birleştirmiş ve onların
ilişkilerini düzene koymuştur. Bu beyliklere onlarca Türk boyları, aynı zamanda
onlara haraç veren ve Türkleşmeye başlayan Ket, Samoyet kabileleri (onların
genel adı "Kıştım", yani "Peykler" idi) tabi idiler. Su
samurunun derisi şeklinde ödenen bu vergi türü "alban" olarak
adlandırılıyordu. Dört Kırgız Beyliği'nin de hükümdarları Kırgız kabilelerinden
gelmekteydi. Kırgız hükümdarları genellikle kendi kurultaylarında bir araya
geliyorlardı ve bu kurultaylarda dış politik meseleler ile kuzeybatıdan
Rusların ve güneyden Moğolların istilâlarına direnmenin sorunları ortak olarak
çözüme kavuşturuluyordu. Kurultay tek hükümdara bütün Sibirya Kırgız halkı
adına hareket etme ve yüksek hakim sıfatında anlaşma akdetme hakkı vermiştir.
Özellikle önemli aristrokrat Kırgız kabilelerinden gelenler esas kabileleri
idare etmişlerdir, diğer sıradan kabilelerden gelen hükümdarlar ise
"Kıştım-Peykler"le yaşayan boyları yönetmişlerdir.
Güney Sibirya'nın Kırgız hükümdarları
kendileri de ayrı ayrı periyotlarla Moğol Altın Hanlarına (Altan Hanlar
Devleti-Beyliği XVI. yüzyılın sonlarından XVIII. yüzyılın 60'lı yıllarına kadar
mevcut olmuştur) haraç veriyorlardı. XVII. yüzyılın başından itibaren Sibirya
Kırgızları daha iki düşmanına, güneybatıdan Cungarlara, kuzeybatıdan ise
Ruslara ayrı ayrı periotlarla haraç vermeye mecbur olmuşlardır. XVII. yüzyılın
başından itibaren Ruslar yavaş yavaş batıdan Isar Beyliği'nin topraklarını
işgal etmeye başlamışlardır. 1604'te "Tomskiy zindanı", 1618'de
"Kuznetskiy zindanı", 1628'de "Krasnoyarskiy zindanı"
adları altında Rus sömürgecilik iktidarının harp ihtiyaçlarına göre ayarlanan
köyler meydana gelmiştir. Bu meskun yerler yavaş yavaş büyük şehirler ve Rusya'nın
merkezî sömürgecilik iktidarının istinat noktaları haline gelmiştir. 1630
yılında Rus sömürgecileri Saha (Yakut) halkına kadar ulaşmışlardır.
Yenisey, Moğolistan ve Doğu
Türkistan'da oturmayı sürdüren Kırgız grupları yavaş yavaş başka halkların bünyesine
girmişlerdir. Günümüze kadar kendisini Mançurya'da (Çin Meyluntszyan
vilâyetinin Fu-yu kazasında) Kırgızların önemli küçük etnik grubu olarak
koruyan Yenisey Kırgızlarının sadece bir uzak grubu bilinmektedir. Fu-yu
Kırgızlarının kabile adları (Tabhın, Tabandır, Çigdır, Sandırdır, Bıltırdır,
Orttır) ve onların dilinin dialektik özellikleri onların şimdiki Hakaslarla
olan yakınlığını doğrulamaktadır.
Kırgızların Doğu TürkistanHükümdarları
ile Olan İlişkileri(XVI. Yüzyılın Sonu-XVII. Yüzyıl)
XVI. yüzyılın sonunda uzun müddet
devam eden Moğollar ile Şeybanîlerin ittifakı dağılmıştır. Varislerin arasında
taht kavgası alevlenmiş. Bütün bu durumlar Moğolistan'da (Doğu Türkistan'da)
yapılmaya başlayan Kırgızların hareketlerinin artmasına elverişli şartlar yaratmıştır.
Eğer XVI. yüzyılın sonunda ve XVII. yüzyılın başında Kırgızlar Doğu
Türkistan'daki Moğol beyliklerine açık, düz istilâlar tertip etmişlerse de,
Sultan Abdullatif'in ölümünden sonra değişik bir yönteme geçmişlerdir. Artık
onlar hanlık tahtının taliplerinin birine müzaheret göstermişler ve bunda zafer
elde ederek ona etki gösterme yoluyla hanlık sarayındaki kilit makamlara kendi
adamlarını koymaya çalışmışlardır. Sultan Mahmud Han Carkend'e sefer ile
gittiği zaman Kırgızların Kuşçu boyunun önderi Sokur Bey kendisinin 7.000
kişilik ordusuyla desteklemiştir. 1638 yılında iktidara gelmiş olan Abdullah
Han kendi kardeşleri İbrahim Sultan ve İsmail Sultan'ın Moğolistan
topraklarından kovulmasından sonra her zaman Kırgızların yardımına muhtaç
olmuştur. O Kırgızların yardımı ile öz oğlu Yulbars Han'ın isyanını
bastırmıştır. Gösterdikleri hizmet ve yardımlarının karşılığını han hanlık
sarayındaki yüksek görevlerle Kırgızlara cömertçe ödemiştir.
Abdullah Han'ın iki oğlu Yulbars Han
ve İsmail Han'ın ortasındaki iktidar kavgası sırasında Kırgızlar kendilerinin
önceki siyasetlerini devam ettirmeyi başarabilmişlerdir. Bu dönem içerisinde
Doğu Türkistan'daki siyasî oyunlara XVI. yüzyılın ilk yarısında meşhur
mutasavvıf Hoca Mahmud-i Azzam tarafından temeli atılan tasavvufun temsilcileri
de katılmışlardır. XVII. yüzyılın başında "Kara Türbanlar" veya
"Kara Dağlılar" olarak adlandırılan İshakiyye tasavvufunun (Hoca
Mahmud-i Azzam'ın küçük oğlu Hoca İshak tarafından temeli atılan) temsilcileri
ile "Beyaz Türbanlar" veya "Beyaz Dağlılar" olarak
adlandırılan Eşkiya akımının (Hoca Mahmud-i Azzam'ın büyük oğlu tarafından
kurulan) temsilcileri ortasındaki iktidar savaşı şiddetlenmiştir. 1670 yılında
Koysarı Bey'in önderliğinde Kırgızlar Hocaları ve "Beyaz dağlılar"ı
destekleyen Yulbars Han'ı Kargalık bölgesinde yok edici şekilde hezimete
uğratmış ve tahta kendi adamlarından olan İsmail Han'ı oturtmuşlar. Koysarı Bey
yeniden Kaşgar şehrinin hükümdar-hakimi olur, onun oğlu Küçük Bey ise şehir
emniyeti başkanlığı makamına sahip olur. Yerli hükümdarların hükümet darbesi
üzerine Koysarı Bey ve onun yakın adamlarının yok olmasından sonra inisiyatif
Kırgızların Kıpçak boyunun eline geçmiştir ve onların ileri gelenleri yüksek
görevlere sahip olmaya başlamışlardır.
Kırgızlar veCungar (Kalmuk) Hanlığı
XVII. yüzyılda ve XVIII. yüzyılın
ortalarında Kırgızlar kendi bağımsızlıkları için Cungar Hanlığını meydana
getiren ve Doğu'nun yeni fatihleri olan Oyratlara karşı mücadele etmişlerdir.
XVII. yüzyılın 30'lu yıllarında Oyratların Çoros boyunun lideri olan Hara-Hula
bütün Oyrat boylarını (Çoros, Hoyt, Derbet, Hoşout.) bir araya getirmeye
başlar. Onun oğlu Hoto-Hoçin babasını örnek alarak Oyrat boylarının tamamını
bir hanlık altında birleştirir. O, 1635 yılında Dalay-Lama'dan Erdene Batur Hontaycı
unvanını alır ve Cungar Hanlığı'nı kurar. Oyratların içinde kendi iktidarını
sağlam şekle getiren Batur Hontaycı Kırgız ve Kazak halklarına karşı seferine
başlar. Onun Sibirya Kırgızları ve Tanrı Dağ Kırgızlarına karşı
gerçekleştirdiği istilâ seferleri aralıksız olarak devam etmiştir.
1635-16431652 yıllarında Batur Hontaycı Kırgız ve Kazaklara karşı üç kez savaş
açar. Kırgızistan'ın bazı bölgelerinin tahribata uğramasına rağmen o, burada
kendi iktidarını kuramamıştır.
1653 yılında Batur Hontaycı vefat
eder. Cungar Hanlığı'ndaki taht için olan iç çekişmelerden yararlanarak 1658
yılında Aştarhanlılar Oyratlara karşı sefer tertip ederler. Başkomutan
Abdüşşükür'ün başkanlığında Talas'tan geçmekte olan Aştarhanlıların ordusuna
Kırgızlar da katılırlar. Fakat savaş sırasında Abdüşşükür hayatını kaybeder ve
başkomutansız kalan ordu geri çekilmeye mecbur olur. 1678 yılında Batur
Hontaycı'nın yerine han olan Galdan Boşoktu Doğu Türkistan ve Orta Asya'ya
yönelik yeni baskınlar düzenlemeye başlar. 1684 yılında istilâlarına tekrar
yeniden başlar. Oş şehrini yağma ederek Andican'a doğru yönelir. Fakat Kırgız,
Kıpçak ve Özbeklerin ortak haraketlerine karşı koymayı başaramayıp, yine geri
çekilmek mecburiyetinde kalır. Aynı yılın yaz aylarında o, Sayram şehrini ele geçirir
ve bu şehrin halkını esir alır. Onun 1685 yılında Andican'a gerçekleştirdiği
seferi en son ve başarısız seferi olmuştur. Henüz Galdan Boşoktu Hontaycı'nın
devrinde onun akrabası olan Tsevan Rabdan'ın itibarı artmıştır. Galdan
Boşoktu'nun ölümünden sonra 1697 yılında o, Kuzey Kırgızistan'ın bazı
bölgelerini hakimiyeti altına almıştır. Narın, Isık-Göl ve Talas bölgelerindeki
Kırgız boyları geçici olarak Fergana, Alay, Gissar taraflarına göç etmek
zorunda kalmışlardır. Fakat, bize bazı kaynaklardan malum olduğu üzere
Isık-Göl'ün kıyısında bu süreç içerisinde de göçmen hayat tarzlarını devam
ettiren 5000 civarındaki Kırgız kalmıştır.
"Manas" Destanı Hakkında İlk
BilgilerKırgız Epik Kültürü
Kırgız halkının epik menkıbeleri eski
devirleri başından itibaren kapsamaktadır. Göçmen olarak birçok devri başından
geçiren Kırgızlar kendi tarihi olaylarını sözlü epik menkıbeler haline getirmiş
ve nesilden nesile manevî miras olarak aktararak korumuşlardır. Bunun en açık
kanıtı da "Manas" destanıdır. "Manas" destanıyla ilgili ilk
tarihi bilgiler Tacik dilinde yazılmış olan "Mecmuatüt-Tevarih" adlı
eserde bulunmaktadır. Bu eser, Fergana vadisindeki Kasan şehrinin yakınlarında
bulunan Şirkent köyünün sakini ve şah Abbas Aksıkendi'nin oğlu molla Seyfeddin
tarafından yazılmıştır. Fakat, bu eser yazarın ölüm sebebi dolayısıyla
tamamlanmadan kalmıştır. Onun oğlu Nur (veya Nevruz) Muhammed XVI. yüzyılın ilk
yarısında yazılmaya başlayan bu esere 1550-1555 yıllarında ilâveler yaparak
tamamlamış. Manas Bahadır'la ilgili olaylar ise Kırgızların ozanları ve
secerecilerinin ağzından yazıya geçirilmiştir. Manas Bahadır hakkındaki vakalar
Tanrı Dağları, Yedi Su ve Maveraünnehir bölgelerinde geçmektedir. Seyfeddin
esere sanat açısından yaklaşım gösterir ve ayrı ayrı çağlarda yaşamış olan
insanları daha sonraki zamanlara taşıyarak eserde bir araya getirir. Özellikle
Manas'ın Oyratlara (Kalmuklara) karşı gerçekleştirdiği mücadelelere çok sık
rastlanmaktadır. Örneğin, Kalmukların başkomutanı Çongçi Talas vadisinde yer
alan Kara-Kıştak bölgesindeki Manas'ın babası Cakıp Bey'in topraklarına baskın
düzenler. Kalmuk başkomutanının oğlu Coloy ise devam eden zaman içerisinde
Manas ile savaşır. Cakıp Bey oğlu Manas ile birlikte Kalmuklara karşı olan
savaşa faal şekilde iştirak eder ve sonunda ölümü Coloy'un elinden olur. Bundan
sonra Manas'ın kendi halkını ve vatanını düşmanlardan korumak için gösterdiği
kahramanlıklarından söz edilir. XVI. yüzyılda yazılan bu eser destanın ta eski
çağlardan itibaren Fergana'daki Kırgızların arasında meşhur olduğunu
doğrulamaktadır. Kırgızların Oyratlarla (Kalmuklarla) olan savaşları başka
Kırgız kahramanlık destanlarında da ("Canış ve Bayış",
"Kurmanbek", "Cangıl Mırza", vb.) yansıtılmıştır.
"Cangıl Mırza" destanında Kırgızların Kalmuk istilâcılarına karşı
olan mücadeleleri açık şekilde verilmiş ve gösterdiği kahramanlıklarından
dolayı "Mırza" (Bey) unvanına sahip olan cesur Kırgız kızı Cangıl
anlatılmıştır. Yine bu devirde hayatî-felsefî, romantik içerikli "Olcobay
ile Kişimcan", "Sarinci-Bököy", "Mendirman" ve benzeri
epik poemler meydana getirilmiştir. Bu eserlerde halk geleneklerinin yüceliği,
ebedî değerler ve aşk ifade edilmiştir.
Ortaçağ sözlü halk poetik sanatı tarih
ilmi için paha biçilmez kaynaklardan sayılmaktadır. Hiç ardı arkası kesilmeyen
dış düşmanlara karşı yapılan savaşlar sırasında Kırgızlarda halkın sağlam ve
sarsılmaz ruhunu ortaya koyan pek çok sayıda yeni atasözleri meydana gelmiştir.
Örneğin, "Yiğit düşmanına doğru yürüyerek kendi halkını korur",
"Yiğit evde doğar, savaşta ölür", "Yatakta ölmek ayıptır,
savaşta ölmek şenliktir", "Sen silâhlıyken düşman gelmez", vs.
Sibirya Kırgızları
XVII. yüzyılın ikinci yarısından
itibaren Sibirya Kırgızları Ruslar ile Cungarların istilâlarına maruz
kalmışlardır. 1641 yılında Sibirya Kırgızları Yakov Tuhaçevskiy'ın başında
olduğu Rus askerî bölüklerine karşı mücadele vermişler ve hezimete
uğramışlardır. 1663 yılında Moğol Hanı Locan'ın istilâlarının devam ettiği
yıllarda Kırgızlar ağır kayıplar vermişlerdir. 1667 yılında Cungar Hanlığı
Kırgız topraklarının büyük kısmını işgal etmişlerdir. Bu zaman içinde
Kırgızları birkaç kez Cungarya'da bulunan ve Moğolca okuma yazmaya hakim olan
Altısarlı İşey'in oğlu İrenek Bey yönetmiştir. O, kendi hayatının son günlerine
kadar Ruslara karşı savaşmıştır. O, 1687 yılında Altay'daki Çuluşman nehrinin
doğduğu yerde savaş sırasında oğlu ile birlikte hayatını kaybetmiştir.
İki ateşin ortasına düşen Sibirya
Kırgızları 1701 yılında Rusların iki kez tekrarlanan seferinden sonra kendi
topraklarının büyük kısmından mahrum kalarak bozgunlara tahammül ederler. 1703
yılında Cungar Hontaycısı (lideri) Tsevan Rabdan Cungarya'ya üç bine yakın
Kırgızı götürür, üstelik onların arasında en seçkin siyaset adamları da vardır.
Bu olay Sibirya Kırgızlarının siyasî olarak yıkılmalarına ve parçalanmalarına
yol açar. Bundan sonra Sibirya Kırgızlarının Güney Sibirya'nın siyasî tarihinde
önemli rol oynaması kesilir. Onların kuşakları başka genel etnik adları
taşımaya başlarlar (Örneğin, Hakasya'da "Hooray" etnik adı.).
XVIII. yüzyılın 50'li yıllarından
itibaren Tanrı Dağlarındaki (Tiyenşan'daki) Kırgızlar Cungarlara karşı ve Doğu
Türkistan'ın topraklarında bulunan Kırgızistan sınırları için savaşmışlardır.
Bu yıllarda Cungar Hanlığı'nın kendi içerisinde iktidar için iç savaş
şiddetlenir, çünkü Tsevan-Dorçi'nin ölümünden sonra onun varisleri kendi
aralarında savaşmaya başlarlar. Çin İmparatorluğu bu fırsattan yararlanarak
kendilerinin 200.000 kişiden oluşan ordusuyla Cungar Hanlığı'nın topraklarını
işgal ederler. 1758 yılında ise Cungar Hanlığı tamamen yıkılır. Sıradan Oyrat
halkının büyük kısmı Çin-Mançu İmparatorluğu'nun baskıncı askerleri tarafından
öldürülür.
XVIII. yüzyılda Fergana Vadisi
veHokantHanlığı'ndaki Kırgızlar
XVII. yüzyılın sonlarında ve XVIII.
yüzyılın başında Kırgızların büyük bir kısmı Fergana Vadisi'ndeki Aksı,
Andican, Alay, Gisar, Hacjent bölgelerinde diğer yerli boylarla birlikte
yaşıyorlardı. Cungar Hanlığı'nın istilâları Çu, Isık-Göl, Narın, Talas
Vadisi'nde yaşayan Kırgız boylarının önemli kısmını Fergana Vadisi'ne göç etmek
mecburiyetinde bırakır. Bu olay kendi zamanında Fergana Vadisi'nde Kırgızların
çoğalmasına ve onların bu bölgedeki rollerinin artmasına vesile olur. Kırgızlar
komşu Özbek, Kıpçak, Sart ve Taciklerle birlikte Cungar Hanlığı'nın yok edici
istilâlarına karşı savaşırlar. Böylece Fergana Vadisi'nde birkaç tane bağımsız
beylikler meydana gelir. Hacjent bölgesinde Akboto Bey'in başında olduğu Kırgız
beyliği, Namangan ve Andican bölgesinde ise Kırgızlarla Kıpçakların küçük
beylikleri oluşur. Özbeklerin Ming boyundan olan Hokant hükümdarı Şahruh Bey
kendisinin tek kızını Akboto Bey ile evlendirir ve böylece onunla olan
ilişkilerini pekiştirir.
1721-1734 yılları arasında Şahruh
Bey'in oğlu Rahimhan'ın hükümdarlığı zamanında sınırları gün geçtikçe
genişlemekte olan Hokant Hanlığı'na Fergana Vadisi'nin büyük kısmı tabi
olmuştur. Bu süreç içerisinde sağ kanat, sol kanat Kırgızlar ve güneyden
İçkilikler (güneydeki Kırgız boyu) Hokant Hanlığı beyliklerinin kuvvetlenmesine
ve sınırlarının genişlemesine kendi emeklerini katarak siyasette Hanlığın
yöneticileriyle eşit haklara sahip olmuşlardır. Aksı, Andican, Alay, Leylek
bölgelerindeki Kırgızlar Cungar Hanlığı'nın zulmünden kurtularak XVIII.
yüzyılın 40'lı yıllarında ayrı ayrı önderlerin yönetimi altına girmişler. Kuşçu
boyundan çıkmış olan Kubat Bey "Tarih-i Rahim Han" adlı tarihî eserde
"Kırgız Hükümdarı" olarak belirtilmektedir. O, Ur-Töbö hükümdarına
karşı çıktığı seferinde Hokant Hanı İrdene ile eşit haklara sahip müttefik
olmuştur. Malum olduğu gibi, Kubat Bey'in dışında Acı Bey, Sadık Bey ve diğer
güney Kırgız hükümdarlarının adları da yaygın şekilde bilinmekteydi. Eğer
kabile hükümdarları açısından ele alacak olursak Kırgızlar Hokant Hanlığı'nın
yürüttüğü siyaseti beğenmemişler, hatta iş askerî çatışmaya kadar varmıştır.
1762 ve 1764 yıllarında Hokant hükümdarı Erdene ile Acı Bey'in ortasındaki
karşılıklar bunun en açık örneğidir. Bütün bu olumsuzluklara rağmen Fergana
Kırgızları Hokant Hanlığı'nı desteklemişlerdir.
Kırgızların Uluslararası İlişkileri
XVIII. yüzyılın ikinci yarısından
itibaren Kırgızların uluslararası ilişkileri üç yönde gelişmiştir. Kırgızistan
doğuda Doğu Türkistan, Çin İmparatorluğu, batıda ise Rus Çarlığı ve kendilerine
komşu olarak yaşayan halklarla farklı seviyelerde ilişkiler kurmuştur. 1754
yılında "Kara Dağlı Hocaların" önderi Yusuf Hoca Doğu Türkistan'ı
Cungar Hanlığı'ndan bağımsız ülke olarak ilân eder. Fakat, başında Kubat Bey'in
bulunduğu Kırgız ordusu yardıma yetişene kadar Yusuf Hoca hayatını kaybeder ve
yerine oğlu Abdullah Hoca geçer. Onun yürüttüğü siyaseti zayıf bulan Kırgızlar
Doğu Türkistan'da bağımsız beylik kuran "Eşkiya" (Beyaz Dağlılar)
tasavvufunun başında olan Burhaneddin'in tarafına geçerler. Bu savaşta Kırgız
boylarının hükümdarları Kubat Bey, Amir Mırza (Bey), Akim Mırza ve Sopu (Sufi)
Mırza önemli rol oynarlar. Fakat Doğu Türkistan'daki Türk halklarının bağımsız
beyliklerinin ömrü kısa sürmüştür.
1758 yılında Çin İmparatorluğu Cungar
Hanlığı'nı işgal etmiş ve Doğu Türkistan'a girmiştir. Çinliler işgal ettikleri
toprakları "Sincan", yani "Yeni Sınır" olarak yeniden
adlandırmışlar. Bu süreçte Kırgız, Kazak, Kıpçak ve Özbek halkları Doğu
Türkistan'daki yerli Uygurların kurtuluş hareketlerini desteklemişlerdir.
Çin İmparatorluğu Fergana ve
Kırgızistan'ı işgal etmeyi başaramamıştır. Çin İmparatorluğu'na karşı
Kırgızların verdikleri mücadeleler bu imparatorluğun Batı'ya doğru ilerlemesine
engel olamamıştır. 1814 ve 1816 yıllarında Kırgız Beyi Turdumamat ve Uygur
hükümdarı Ziyaüddin'in başkanlığında Kaşgar bölgesinin halkı Çinlilere karşı
iki kez ayaklanmıştır. Çin kaynaklarında verilen bilgilere göre bu
ayaklanmalara Uygurların dışında Kırgız boylarının hükümdarlarının içinden
Camanseyit boyundan Şergazı Bey, Kıpçak boyundan Boke Sıdık Bey, Çonbagış boyundan
Baymolot (Baymurat) Bey de katılmışlardır. 1820 yılının Ağustos ayında Kaşgar
Kırgızlarının diğer boyları Çin İmparatorluğu'na karşı yeniden isyan çıkartmaya
başlamışlardı. Doğu Türkistan üzerindeki Çin baskısına karşı gerçekleştirilen
kurtuluş hareketlerinde Kırgızların önemli rol oynadıkları Cihangir Hoca'nın
(1783-1826) önderliğindeki ayaklanmada açıkça ortaya çıkmıştır. Cihangir Hoca
Sarımsak Hoca'nın oğlu ve mutasavvıf Burhaneddin'in torunudur. 1820 yılının yaz
mevsiminde Cihangir Hoca kendi yakın adamlarının eşliğinde Hokant'tan çıkarak
Kırgızların Sayak boyunun yaşadığı Ak-Talaa bölgesine gitmiş ve Kırgızların
desteği ile Çin yönetimine karşı mücadelesine başlamıştır. Bu ayaklanmaya cevap
olarak Çin hükümdarları Kırgızlara karşı general Bayan-Batu'nun başkanlığındaki
tenkil müfrezesini göndermiş. Onlar ilk önce Sayak boyunun hükümdarları Taylak
ve Atantay'ın köylerine varmışlardı. Arpa vadisi ile Narın nehrinin arasında
bulunan Karoo dağ boğazında önemli meydan savaşı gerçekleşir. Çin müfrezesi Taylak
Bahadır'ın başkomutanlık yeteneği ve dağlı Kırgız halkının kahramanlıkları
sayesinde tamamıyla mağlup olur.
XVIII. yüzyılın son çeyreğinden
itibaren Kırgızlar Rus İmparatorluğu ile diplomatik ilişkiler kurmaya
başlarlar. Bunun yanında Rus İmparatorluğu ile Çin İmparatorluğu'na karşı
birlikte mücadele etme ve uluslararası ticarette değerli yere sahip olma amacı
izlenmiştir. Bu sebepten dolayı 1785 yılında Sarıbagış boyunun idarecilerinden
biri olan Atabek Bey'in teşebbüsü üzerine Rusya'ya Kırgız elçileri olarak
Abdurahman Kuçakoğlu ve Şergazı gönderilir ve İmparatoriçe I. Katerina'nın
huzuruna çıkarak Atabek Bey'in gizli mektubunu takdim ederler ve onunla özel
görüşme yaparlar. Fakat Kırgızların bu ilk elçi heyeti geri dönerken yolda
Rusya'nın sömürgesi altındaki Sibirya yöneticileri tarafından tutuklanırlar.
Abdurahman Kuçakoğlu oda hapsine mahkum edilir (Çok büyük yanlışlık yapılır,
çünkü Rusya ticaret kervanı belirsiz Kazak haydutları tarafından yağma edilir
ve onların Kırgız elçilerinin boyundan oldukları zannedilir). 1788 yılında ilk
elçi heyetinin kaderlerinden endişe duyan Atabek Bey bir başka elçi Satınbay
Abdarmanoğlu'nu yola gönderir ve o Omsk şehrinde kendi babasıyla karşılaşır,
onun tutuklanmasının sebepleri hakkında bilgi alarak geri döner. Abdurahman
Kuçakoğlu yabancı topraklarda kendisinin onurlu yargısı sırasında hayatını
kaybeder. Atake Bey kendi elçisine karşı yapılan böyle davranıştan dolayı
Rusya'ya karşı soğur ve bundan sonra Rusya ile diplomatik ilişkiler kurmak için
gösterdiği teşebbüsleri bir daha tekrar etmez.
Hokant Hanlığı veXIX. Yüzyılda
Kırgızlar
XIX. yüzyılda Hokant Hanlığı büyük bir
devlet haline gelmiştir. Hanlığın siyasî durumunun kuvvetlenmesi ve
sınırlarının genişlemesi Alim Han (1800-1809), Ömer Han (1809-1822) ve Madali
Han'ın hükümdarlıkları sırasında gerçekleşmiştir. Madali Han'ın hükümdarlığı
döneminde Güney Kırgızistan gibi Kuzey Kırgızistan da tamamen işgal edilmişti.
Narın nehrinin sol kıyısında ve Narın bölgesinin yüksek dağlı yaylalarında
yaşayan Kırgızlar Andican bölgesinin hükümdarına bağımlı idiler, fakat Kurtka,
Toguz-Toro ve Cumgal müstahkem mıntıkalarında bulunan yerli beyler tarafından
yönetiliyorlardı. Andican Beyliği'ne Alay ve Özgen bölgelerindeki Kırgızlar da
tabi olmuşlardı. Çu ve Talas vadisindeki Kırgızlar Taşkent hakimiyetine
(valiliğine) bağımlı idiler, fakat Çolok-Korgon, Oluya-Ata, Ak-Su, Merken,
Bişkek ve Tokmok müstahkem mıntıkalarının beyleri tarafından yönetiliyorlardı.
Dağlı bölgelerde yaşayan ve aynı
zamanda Kırgızistan'daki ticaret yollarının üzerinde oturan Kırgız kabilelerini
etkili denetim altına almak amacıyla Kırgızistan'ın çeşitli önemli stratejik
yerlerinde Sarbazların askerî kuvvetlerinin bulunduğu müstahkem mıntıkalar
kurulmuştur. Yönetim işinde Hanlık valilerinin sadece resmî anlamları vardı ve
Kırgız kabileleri gerçekte Kırgızların kendi boylarının zengin adamlarından
çıkan asılzadeleri, başka bir deyişle bey ve ağaları tarafından
yönetiliyorlardı. Bu sebepten Kırgızların nispeten küçük bir bağımsızlığı
muhafaza edilmişti. Ming (Bin) sülâlesinden çıkan hanlar Kırgızlarla olan
ilişkilerini sağlam şekilde geliştirmek amacı ile onlarla evlilik yoluyla
akrabalık ilişkilerine girmeye gayret etmişlerdi. Hokant hakimi Narboto Bey bir
Kırgız kızı ile evli idi, onun oğlu Alimhan ise annesinin erkek kardeşleri olan
Kırgız Momunbek ile Irıskulbek'i kendi ordusunun komutanları olarak tayin
etmiştir. Madali Han'ın hükümdarlığı zamanında Kırgızların temsilcisi Nusup
(Yusuf) binbaşılık görevine kadar yükselmiştir. Kırgızların Adigine boyundan Alımbek,
Kesek boyundan Seyitbek, Teyeles boyundan Polot, Avaat boyundan Satıbaldı,
Talas bölgesinden Acıbek ve diğer itibar sahibi Kırgız beyleri Datka (Paşa)
unvanına sahip olmuşlardır. Onlar hanlığın toplumsal ve siyasî hayatında önemli
rol oynamışlardır.
Hükümdarlığa Kırgızların gösterdikleri
yardımları sayesinde sahip olan Madali Han'ın halefi Şerali Han (1842-1845)
küçük yaşından itibaren Çatkal, Aksı ve Talas bölgesinde Kırgızların içinde
yaşamıştı. Onun iki eşi de-Sono Ayım (Ayım-soylu hanımlara verilen unvan,
Hanım) ve Carkın Ayım Kırgız ulusundan idiler. Şeralı Han'ın oğulları Kudayar
ve Malabek de han olmuşlardır, daha doğrusu Kırgız ve Kıpçakların siyasî
gruplarının başa getirdikleri göstermelik hanları olmuşlardır. Kudayar üç kez
(1845-1858, 1862-1863, 1865-1875) han olmuştur, Malabek ise bir kez (1858-1862)
hanlık görevine gelmiştir. Bu dönemde hanlık içinde Kırgızların etkisi hemen
yükselmiştir ve başvizörlük veya hükümdar vekilliği görevini Yusuf binbaşı
(1842-1844), Alımbek Datka (1858-1862), Alımkul (1863-1865) ve diğer Kırgız
önderleri yapmışlardır.
24 Şubat 1862'de Alımbek Datka,
Alımkul Eşik Ağa (Saray kapısından sorumlu olan ağa) ve onlara destek veren
Kırgızlar Malabek Han'ı öldürürler ve onun yerine tahta Şerali Han'ın
torunlarından biri olan Şahmurad'ı oturturlar. Bu dönemde Alımbek Datka resmî
olarak kısa süre baş vezirlik görevini yürütür ve Şahmurad Han'ın adına bütün
hanlığı yönetir. Fakat o yıl Alımbek Datka kendi düşmanları tarafından
öldürülür. Oş şehrinde onun yerine iktidar dizginini o sırada Alay bölgesini
yönetmekte olan eşi Kurmancan Datka kendi eline alır. O, Kırgız kadınlarının
içinden ilk olarak "Datka" unvanına sahip olmuştur (Buhara emirinin
elinden alır.). Alımbek Datka'nın ölümünden sonra Malabek Han'ın reşit olmayan
oğlu Sultan Seyit, han olarak ilân edilir ve bu dönemde o devrin başka bir
meşhur Kırgız siyaset adamı Alımkul hükümdar vekili olur. Hanlık sarayında
gerçek iktidar Alımkul'a ait idi. O, Taşkent şehrinin önünde Rus ordusuyla
kendi ordusunun meydan savaşı sırasında hayata veda eder.
Güney Kırgız beylerinin tersine Kuzey
Kırgızistan kabilelerinin önderlerinin birçok kısmı bağımsız olmak için her
zaman Hokant Hanlığı'na karşı mücadele etmişlerdir. Böylece XIX. yüzyılın 40'lı
yıllarında Kırgızların Sarıbagış, Bugu, Sayak, Solto, Saruu, Kuşçu, Çerik
boylarının temsilcileri Sarıbagış kabilesinin beyi Ormon'u kedilerine han
olarak seçerler. Burada belirtmek gerekir ki, bazı kabileler Ormon Han'a sadece
şartlı olarak itaat etmişler, faaliyette ise bağımsız şekilde siyaset
yapmışlardı. Yüksek derecedeki görevlere atama sırasında Ormon Han'ın
gösterdiği akrabalık yaklaşımı diğer Kırgız kabile beylerinin çoğunun hoşuna
gitmemiş. Yeniden kurulan Kırgız Hanlığı'nın yönetiminin zirvesinde sadece
Sarıbagış boyunun temsilcileri bulunmuştur.
Bahis konusu olan hanlığın hakimiyeti
sırasında gerçekleşen en büyük hadise 1846-1847 yılları arasındaki Kırgız-Kazak
savaşıdır. Rusya'ya karşı isyan eden ve Yedisu'dan kaçmak zorunda kalan Kazak
hanı Kenesarı Kasımoğlu'nun ordusu Kırgız topraklarına girerler ve Kırgız
boylarının içinden Çu vadisinde yaşayan Solto, Sarıbagış boylarını yağma ederek
zorbalık göstermeye başlarlar. Onlara karşı savaşmak için bütün kuzey Kırgız
boyları birleşirler. Kenesarı'nın ordusunu bozguna uğratma organizasyonunda
Ormon Han önemli rol oynamıştır. Kenesarı'nın başkanlığındaki birkaç Kazak
kumandanı Kırgızlara esir düşmüş ve idam edilmişler. Ormon Han bu zaferi kendi
iktidarını sağlamlaştırmak için kullanmaya çalışmış. Fakat onun bütün Kırgız
kabilelerini tamamen birleştirme ve bir birlik altında onları güçlü hale
getirme çabaları sonuç vermemiştir.
Kenesarı ile yapılan savaştan biraz
zaman geçtikten sonra Kırgız boylarının birliği yeniden çatlak vermiştir.
Özellikle kabileler arasındaki en büyük ihtilaf Ormon Han ile Bugu boyunun
hükümdarı Borombay'ın ortasında çıkan iktidar ve toprakların paylaşımındaki
anlaşmazlıklardan dolayı olmuştur. 1854 yılının yaz mevsiminde onların
ortasında çıkan çatışmada Ormon Han yaralanarak Bugu boyuna esir düşer ve
esareti sırasında hayata veda eder. Aradan bir sene geçtikten sonra Sarıbagış
boyu Ormon Han'ın intikamını almak amacıyla Bugu kabilesine karşı büyük bir
baskın düzenler. Bu şartlarda hayatta kalabilmek için Bugu boyunun birkaç
temsilcisi Rusya İmparatorluğu'nun yardımına müracaat ederler ve 17 Ocak
1855'te Rusya'nın uyrukluğuna geçerler. Henüz ayaklarının üstünde durmaya
fırsat bulamayan Kırgız Hanlığı'nın içinde cereyan eden iç ayrılık (parçalanma)
Rusya İmparatorluğu için Kırgız topraklarını fethetme sırasında gayet elverişli
koşullar yaratmıştır.
Kuzey Kırgızistan topraklarını ele
geçirme plânı gereğince Rusların ilk önce Hokant müstahkem mıntıkasını işgal
etmeleri gerekiyordu. 1859 senesinde Rus ordusu Kazakların Ulu Cüz'ü (Büyük
Boyu) ile Kuzey Kırgızistan'ın arasındaki sınıra Kasteks hudut karakolunu
kurmuşlardı. Aynı yıl Batı Sibirya'nın general-valisi Çu vadisindeki Bişkek
müstahkem mıntıkasını işgal etmeye müsade verilmesi için Çar'a rica ile
müracaat eder. 1860 senesinin Ağustos ayında Tokmok müstahkem mıntıkası Rus
ordusu tarafından işgal edilir. 4 Eylül'de de Bişkek müstahkem mıntıkası düşer.
1862 yılında Çu vadisinde yaşayan Kırgızlardan Baytik Bahadır'ın
başkanlığındaki Solto kabilesinin bir kısmı Rus ordusuna destek gösterir,
geride kalan kısmı ise Talas Vadisi'ne (Cangaraç Bey'e) göç ederler.
Albay Poltoratskiy'in Merkezi Tanrı
Dağlara (Merkezi Tiyenşan'a) düzenlediği askerî-istikşaf seferinin neticesinde
1867'de bu bölgenin Kırgız boyları Rusya yönetiminin altına girerler. Rus
istilâcılara karşı çok direnç gösteren Ormon Han'ın oğlu Ümötalı karşı gelmenin
faydasız olduğunu anlayarak Ruslara teslim olmak zorunda kalır. Diğer bir
isyancı Sayak boyunun başkanı Osmon Taylakoğlu da kendi silâhlarını bırakır.
Böylece 1855-1868 yılları arasında geçen sürede Kuzey Kırgızistan'daki Kırgız
kabileleri Rusya İmparatorluğu tarafından tamamen işgal edilmiştir.
Hokant Hanlığı'nın Yıkılması
Rusya İmparatorluğu 1865'te Taşkent
şehrini işgal ederek burada Türkistan Vilâyeti'ni kurmuştur, fakat 1868 yılında
vilâyet Türkistan Genel Valiliği olarak değiştirilmiştir. Genel Vali olarak
Hokant Hanlığı'nın bütün yeni topraklarını ele geçirmeye devam eden general K.
P. Kaufman tayin edilmiştir. O, 1868 yılında Hacjent şehrini işgal ederek
Hokant Hanlığı'nı Rusya İmparatorluğu'nun uydu beyliğine çevirmeye razı olan
Kudayar Han ile yeni bir anlaşma yapmıştır.
1873 yılından itibaren Kudayar Han'ın
yönetimine karşı halk isyanları çıkmaya başlar. Ayaklanmanın başında Mamır
Mergenoğlu adlı bir Kırgız yiğidi bulunmuştur. Onun kuvvetleri Celal-Abad ve
Han-Abad şehirlerini işgal etmişlerdi. Kudayar Han'ın tenkil müfrezesi
isyancıları çok acımasız şekilde cezalandırmışlar, Mamır Mergenoğlu ise dağlara
kaçarak saklanmıştı. Olayın üzerinden bir sene geçtikten sonra Rus askerleri
onu Toğuz-Toro dağlarından yakalayarak Lepsinskiy kazasına sürgüne gönderirler.
Kudayar Han'ın Rus yönetimi ile yaptığı suç ortaklığı bütün halkın
hoşnutsuzluğunu arttırmıştır.
1874 yılından itibaren Boston
kabilesinden çıkan Kırgız molla İshak Hasanoğlu ayaklanmanın önderi olmuştur. Onu
Pulat Han olarak ilân etmişlerdi (Hokonat hanı Alim Han'ın torununun adıyla).
Kısa süre içinde onun etrafında Kırgızlar, Kıpçaklar, Özbekler ve Tacikler bir
araya gelmişler ve isyancıların birkaç şehri ele geçirmesi sonucunda Hanlık
çökmüştür. 1875 yılında ayaklanmayı bastırmak üzere gönderilen Kudayar Han'ın
bazı itibar sahibi kumandanları İsa Oluya, Abdurahman Aptabaçı (testici),
Kalnazar ve Sarımsak Eşik Ağa (Saray kapısından sorumlu olan ağa) isyan eden
halkın tarafına geçmişlerdir. Kudayar Han Rus İmparatorluğu'nun hakimiyeti
altında topraklara kaçmaya mecbur olmuştur.
Pulat Han'ın ayaklanmasının en son
aşaması açıkça Rusya aleyhtarı bir şekil almıştır. Sömürgelerdeki ordular
istisnai bir sertlik ile halk hareketini bozguna uğratmıştır. 1 Şubat 1876
yılından itibaren Hokant Hanlığı'nın mevcudiyeti resmî olarak durmuştur. 19
Şubat'ta Pulat Han Rus ordusu tarafından Alay Dağlarında tutuklanmış ve 1 Mart
1876'da Margelan'da asılarak idam edilmiştir. O, ölüm cezasını kahramanca
karşılamıştır. İshak Molla'nın (Pulat Han) idam edilmesiyle beraber halkın
Fergana'daki kurtuluş savaşı ayrıca bir gaddarlık ile bastırılmıştır, fakat
dağlı bölgelerde yaşayan Kırgızlar 1876 yılının Ağustos ayına kadar kendi
dirençlerine devam etmişlerdir.
Kırgızistan'da Rusyaİmparatorluğu'nun
Hakimiyeti
Kırgızistan'ın bütün topraklarının
işgal edilmesinden sonra Rusya İmparatorluğu buraya kendi yönetim sistemini
getirmiştir. Kırgızistan'ın toprakları Türkistan Genel Valiliği'nin Yedi-Su
(Semireçye), Sır Derya ve Fergana vilâyetleri arasında payraltırılmıştır.
Kırgızlar Yedi-Su ilinin Bişkek, Prjevalskiy kazalarında, Sır Derya ilinin
Oluya-Ata kazasında, Fergana ilinin Namangan, Çust, Andican, Oş, Margelan,
Çimion, Hokant ve İsfaniy kazalarında yaşamışlardır. 1880 yılının başında Fergana
ilinin kazaları birleştirilmiş ve yeni beş kaza içinde (Hokant, Margelan,
Namangan, Andican ve Oş) yeniden teşkil edilmiştir. Böyle idarî taksimat
"Böl ve yönet" sömürgecilik prensibine tamamen uygun düşmüştür.
Sömürge altındaki yeni ülkelerin yönetilmesi için Rusya İmparatorluğu ayrı bir
kanun hazırlamıştır. Böylece Kuzey Kırgızistan 11 Temmuz 1867'de kabul edilen
"Vremennaya Polojeniya"nın (Geçici Ahval) esasında 1886'ya kadar
yönetilmiştir. Güney Kırgızistan ise 1873 yılında general-vali Kaufmann tarafından
hazırlanan "Polojeniya" (Ahval) esasında yönetilmiştir. 1886 yılında
sömürge altındaki halkların yönetimi için Türkistan Genel Valiliği tarafından
yeni "Polojeniye" (Ahval) hazırlanmıştır. Bölgeler üzerindeki idarî
yönetmelik askerî-koloniyal şekil taşımıştır.
Rus İmparatorluğu'nun koloniyal
siyaseti ile umutsuzluğa kadar getirilen Fergana Vadisi'nin halkı 1898'de
bağımsızlık için kendi mücadelelerine başlamışlardır. Bu mücadeleye Fergana
Vadisi'nin Kırgız, Özbek, Tacik ve diğer halkları katılım göstermişlerdir.
Ayaklanmanın lideri kırk beş yaşındaki Muhammed Ali Halif Muhammed Sabır
Sufiyev (Madali-çıkrıkçı, Madali Şeyh olarak bilinmektedir) olmuştur. 17 Mayıs
1898'de Andican'da Kırgız, Özbek, Sart, Tacik ve Kıpçaklardan oluşan 1500'den
fazla insan Rusların askerî garnizonuna saldırı düzenlemişler. Hemen bu olayın
arkasından savaş Fergana Vadisi'nin bütün kazalarına yayılmıştır. Fakat yerli
halkın hareketi kuvvet ile darmadağın edilmiştir. Madali Şeyh'in
başkanlığındaki ayaklanmanın liderleri asılarak idam edilmiştir, 500'e yakın
kişi de Sibirya'ya sürgün edilmiştir. Cezaya çarptırılan kişilerin içinden 257
kişi Kırgız idi. İsyancıların merkezi olan Ming-Töbö köyü (Madali Şeyh'in
doğduğu köy) yeryüzünden silinmiştir. Bazı Kırgızlar Sibirya'ya yalan suçlama
ile ayaklanmanın katılımcıları olarak sürgün edilmiştir. Onların arasında
Ketmen-Töbö vadisinde yaşayan tanınmış ozan Toktogul Satılganoğlu da
bulunmuştur. Onu yerli nahiyelerin yalan ihbarı üzerine suçlayarak Sibirya'ya
sürgün etmişlerdir, oradan o kendi vatanına ancak yedi sene sonra
dönebilmiştir.
Rusya İmparatorluğu'nun sömürgeci
siyasetine yönelik en büyük ayaklanma 1916 yılında gerçekleşmiştir.
Ayaklanmanın sebepleri olarak millî tahakküm, yerli halkın hayatındaki ağır
ekonomik şartlar, onlar için tahsis edilen yayla ve toprakların kısaltılması,
hepsinden de önemlisi onların topraklarının sömürgeci yönetim tarafından Rus
mülteciler için alınması olmuştur. Böylece 1916'da Prjevalskiy kazasının
nüfusunun %21.1'ini Ruslar oluşturmuştur, fakat sürülüp ekilebilir toprakların
genel alanından onların payına %67.3'ü düşmüştür. Bişkek kazasının nüfusunun
%38.1'ini Rus halkı oluşturmuştur ve onların elinde sürülüp ekilebilir
toprakların %57.3'ü bulunmuştur. Ayaklanmanın başlamasına 25 Haziran 1916'da çıkan
Çar'ın kararı neden olmuştur, bu kararı gereğince savaşan Rusya
İmparatorluğu'nun askerî ve cephe gerisi hizmeti için Türkistan yurdunun yerli
temsilcilerinin içinden 19-43 yaş arası erkeklerin çağırılması gerekiyordu.
Çalkantılar 4 Temmuz 1916'da Hacjent
şehrinde başlamış ve kısa süre içerisinde Türkistan bölgesinin hemen hemen
bütün topraklarına yayılmıştır. Silâhlı ayaklanmanın Kırgızistan'daki merkezi
Bişkek ve Prjevalskiy kazaları olmuştur. Bişkek kazasındaki Kırgızlar 7
Ağustos'ta ayaklanmışlardır. İki gün sonra isyancılara Suusamır, Koçkor, Cumgal
ve Narın bölgelerinde yaşayan Kırgızlar da katılmışlardır. 10-12 Ağustos'ta
Isık-Göl kıyısındaki köylerde de isyanlar çıkmıştır. Kanlı mücadele 1916
yılının Ağustos ayından Ekim ayına kadar sürmüştür.
Rus tenkil müfrezeleri zayıf silâhlı
isyancıların köylerini tamamen yakarak ayrı bir gaddarlıkla onları yenilgiye
uğratmışlardır. Kırgızların çoğu için kendi hayatlarını kurtarmaın en son
çaresi Çin'e toplu kaçış yolu olmuştur. Bağımsızlık savaşı sırasında ve Çin'e
kaçış sırasında toplam Prjevalskiy ve Bişkek kazasının yerli nüfusundan
100.000'e yakın kişi hayatını kaybetmiştir. 15 Ekim 1916'da ayaklanmanın sona
ermesinden sonra Tütkistan Genel Valiliği'nde Prjevalskiy ve Bişkek kazalarında
kalan Kırgızların dağlı ilçelere göç ettirilmesi plânı görüşülmüştür, boşalan
yerlerin ise sadece Rus göçmenlerinin ikamet ettikleri yerlere dönüştürülmesine
karar verilmiştir. Bu plân general-vali Kuropatkin tarafından tasvip edilmiş ve
pekiştirilmiştir. Sonuçta Kırgızlar ezelden beri onların vatanı olarak bilinen
Çu ve Isık Göl vadilerinde yaşama haklarından mahrum kalmak zorunda idiler.
Birçok Kırgız mülteci Çin'de hayatını kaybetmiştir. Çin'deki mültecilerin geri
kalanları bütün şiddetli ezintiler ve mahrumiyetleri başlarından geçirerek
kendi vatanlarına ancak 1917 yılındaki Şubat ihtilalinin neticesinde Rusya
Çarlığı rejiminin düşüşünden sonra dönmüşlerdir.
Koloniyal Devir
Sırasındaİktisadî-Medenî HayattaYeni Hadiseler
XIX. yüzyılın ikinci yarısında ve XX.
yüzyılın başındaki Rus sömürgeciliği devrinde Kırgız halkı kendi hayatlarında
çok ileri değişiklikleri başlarından geçirmişlerdir. Rusya yerli halka
askerî-sömürgecilik sistemini zorla kabul ettirmekle birlikte aynı şekilde
sömürge altındaki halkların maddî ve manevî medeniyetine, millî ekonomisine,
toplumsal hayatına olumlu değişiklikler de getirmiştir. Bu ilk önce Çarlık
rejiminin menfaatleri için uygun olmuştur. Diğer taraftan bütün bu
değişiklikler, Avrupalaşma yapısına uygun olarak yerli halkın hayatî düzeninin ve
hayat şartlarının yavaş yavaş değişmesine hizmet etmiştir.
Türkistan'daki sömürgecilik zamanında
ve özellikle Kırgızistan'da daha önceden meçhul olan sanayi dalları doğmaya
başlamıştır: Sanayi yöntemleri ile kömür madeni yataklarının işletilmesi, demir
yollarının inşaatı, manifaturanın gelişmesi, bununla birlikte
jeolojik-araştırma etütleri, büyük sulama sistemlerinin tasarısı ve inşaatı.
Askerî-stratejik bölgelere yollar inşa edilmiş ve o devrin teknolojik
başarılarının esasında sağlam köprüler tesis edilmiştir. Bölgeye giren mimarî
yenilik her bir yeni Rus köy ve şehrinde göze batacak derecede görülüyordu.
Kırgızistan'ın kuzeyinde Rus
mimarlığının modeline dayanan yeni şehrin inşaatı eski Bişkek müstahkem
mıntıkası (1878 yılında) bulunduğu yerde kurulmaya başlamıştır. Köy
çiftçiliğinde (ekonimisinde) ise ziraatın ve köylü işlerinden olan meyvecilik
ve arıcılığın yeni çeşitleri meydana gelmiştir. Hayvancılıkta yeni halis kanlı
cinslerin (özellikle cins atların) yetiştirilmesine esas ilgi verilmeye başlamıştır.
Medenî hayatla ilgili çalışmalar da canlanmıştır, fakat kültür müesseseleri,
aydınlatma ve sağlık güvenliği ilk sırada Rusya'dan göç eden mültecilerin
hizmeti için teşekkül etmiştir [kütüphaneler, tedavi tesisleri, Rus-tuzem
(yerli Rus) okulu]. Rus mülteciler Kırgızlara göre kendi davranışlarında kendi
eğitim seviyeleri, köylü zihin çevikliği ile çok değişik cinsten idiler. Onlar
çeşitli toplumsal grupları teşkil etmişlerdir, millî bileşimi bakımından ise
onların arasında Ukraynalılar, Beyaz Ruslar, (Hıristiyan dininin Mennonit
akımına mensup olan) Almanlar, Tatarlar, Başkurtlar ve diğer milletler
bulunuyorlardı. XIX. yüzyılın 70'li yıllarında Çin yönetimi ile olan Doğu
Türkistan'daki millî kurtuluş hareketinin şiddetli şekilde bastırılmasından sonra
Kırgızistan'a Uygur, Sart-Kalmuk, Dungan grupları göç etmişler ve kendileriyle
birlikte getirdikleri Doğu medeniyetine has bazı değerleri Kırgız toplumuna
katmışlardır. Rus mültecilerin arasında bütün kalbiyle Rusya'nın sömürgecilik
siyasetini destekleyen insanlar, liberal düşünceye sahip insanlar,
sosyal-demokratlar, toplumsal hayatın kökten değiştirilmesini düşünen ve bunun
yanı sıra Bolşeviklik İhtilâli'ne açıkça davet eden insanlar bulunuyordu. Ural
ve Volga'dan göç eden bazı Müslüman mülteciler İslâm'ın şartlarının kati
şekilde yerine getirilmesinin taraftarı idiler, onların içinden bazıları ise
Rus sömürgecilik rejimine boyun eğiyorlardı. Aynı zamanda Müslümanların
arasında yenileşme reformunu çok arzu eden ve Kırgızların arasında yürütülen
aydınlatma işlerine katılım göstermek isteyen insanlar da vardı. Bunların
dışında son sıralarda Alaş-Orda partisinin yandaşları da çıkmıştır.
Böylece Rusya sömürgecilik devri
Kırgız tarihinde çok anlamlı olarak değerlendirilir. İmparatorluk siyaseti ve
birçok milletlerden kurulu halkın hayatı çoğu zaman birbirine aykırı gelmiştir
ve sömürgeciliğin son yıllarında Kırgızistan'da gerçekleşen bütün bu ilerleyici
değişimler toplumun demokratlaşma ve sömürgeciliğin zulmü altında yaşayan
milletlerin haklarının genişletilmesi meselelerinin ortaya atılmasını gizli
şekilde hazırlamışlar ve toplumu buna yaklaştırmışlardır.
Sovyet Dönemi
Rusya İmparatorluğu'nun Türkistan
bölgesi üzerindeki eski sömürgecilik siyaseti Şubat ihtilalinden sonra da hiç
değişmeden aynı şekilde korunmuştur. Kırgızlar ve Orta Asya'daki diğer halklar
özerkliliği bile kazanamamış oldukları için, gerçek bağımsızlık hakkında söz
etmeye bile gerek yoktur. Çarlığın sıkı sömürgecilik siyasetini uygulayan eski
yüksek makam sahibi bürokratlar yönetimde kalmışlardır. 1916 yılında Çin'e
kaçan Kırgızlara genel af ilân edilmiştir. Kendi topraklarına geri dönen Kırgız
muhacirler Rus köy ağaları tarafından istisnaî bir gaddarlıkla
öldürülmüşlerdir.
25 Ekim (7 Kasım) 1917'de Bolşeviklik
Partisi tarafından Petrograd şehrinde gerçekleştirilen ihtilal proletarya
diktatörlüğünün kurulmasına neden olmuştur. O gün düzenlenen Rusya Yüksek
Şurası'nın II. kurultayı Sovyetler yönetimine geçişi ilân etmiş ve Halk
Komiserler Şurası'nı seçmiştir. Kurultayda "Yer hakkında" ve
"Barış hakkında" kararnameler kabul edilmiştir, Bolşevikler kendi
vaatlerinde "Rusya'da yaşayan bütün milletlere kendi millî mukadderatını
kendi tayin etme haklarının" sağlanacağını ilân etmişlerdir. 1 Kasım
1917'de Türkistan bölgesinin başkenti olan Taşkent şehrinde Sovyet iktidarının
kurulduğu bildirilmiştir. 15-22 Kasım'da Taşkent'te Halk Komiserler Şurası
tarafından düzenlenen Türkistan Konseylerinin III. bölgesel kurultayı olmuştur.
Kurultayda bölgelerdeki Sovyet iktidarı hakkında karar çıkarılmıştır. Kurulmuş
olan Halk Komitesi Kurulu'na 15 üye seçilmiştir, bunların yedi üyesi
Bolşeviklerdendi, sekiz üye ise henüz Türkistan'da kendi etkilerini kaybetmemiş
olan solcu Eserlerdendi ("Eser" partisinin üyeleri). Yeni iktidarın
emri gereğince Bolşevikler ve solcu Eserler tarafından Kırgızistan'ın çeşitli
bölgelerinde Sovyet iktidarı kurulmaya başlamıştır. Bu iktidarın başında Rus
milletinden olan Bolşevik, Menşevik ve Eser partilerinin az sayıdaki üyeleri
bulunmuşlardır. 1917 yılının Kasım ayının sonunda Kızıl-Kıya'da, Aralık ayında
Celal-Abad'da ve Oş'ta, 1918 yılının Şubat ayında Bişpek'te (Bişkek'te), Nisan
ayında Narın'da, Mayıs ayında Karakol'da Sovyet iktidarının kurulması ilân
edilmiştir. Bolşeviklik Partisi'nin üyeleri olmayan ve demokrasi fikirleri ile
değerlerini yayan Türkistan yerli halkının temsilcileri bütün halkların eşit
haklılığı ve egemenliği, onların kendi millî mukadderatını kendi tayin etme
hakları hakkında söz edilen ve 2 Kasım 1917'de kabul edilen "Rusya
haklarının hakları beyannamesi" maddesini hayata geçirmek için kesin
hareketlere girişmişlerdir. Yerli halkın ilerleyici temsilcileri (Kırgız,
Kazak, Özbek, Tacik, Tatar ve Başkurtların) Kazak asıllı Mustafa Çokayev gibi
tanınmış siyaset adamlarının başkanlığında 16-22 Kasım'da Bütün Müslümanların
Olağanüstü IV. Kurultayı'nda bir araya gelmişlerdir. Kurultayda Türkistan Özerk
Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla ilgili karar alınmıştır. Hokant Muhtariyeti'nin
iktidar yapısı Taşkent Halk Komitesi Yüksek Şurası'ndan kendi demokratik
mahiyeti ile farklılık gösteriyordu. Buna köklü halkların temsilcileri ile eşit
olarak Slav halkının temsilcileri de dahildi.
1918 yılının Şubat ayının sonunda
Bolşevik ve solcu Eserlerin başkanlığında Kızıl Ordu askerleri Hokand'ı silâh
yoluyla işgal etmişler ve toplu katliam düzenlemişlerdir. Hokand hükümetinin
üyeleri de şehri terk etmek zorunda kalmışlardır. Bu olay Fergana Vadisi'nde
yeni bir seviyedeki millî kurtuluş hareketinin başlamasına vesile olmuştur.
Fergana Vadisi'nin Celal-Abad, Oş,
eski Margelan, Andican şehirleri bolşevikliğe karşı koyma hareketinin merkezî
üsleri haline getirilmiştir. 1919 yılında Fergana Özerkliliği'nin geçici
hükümetinin kurulduğu Alay bölgesinin Erkeştam köyünde korbaşıların (Halk
Silâhlı Kuvvetlerinin Kumandaları) kurultayı düzenlenmiştir. Hükümetin başkanı
olarak hareketin tanınmış militanı Madaminbek seçilmiştir. 1920 yılında
Madaminbek'in ölümünden sonra onun yerine Şermuhamedbek gelmiştir ve aynı yılın
3 Mayıs'ında Türkistan'daki Türk halklarının İslâm Devleti ilân edilmiştir. Bu
devletin geçici hükümeti Fergana Vadisi'nin halkının arasında büyük nüfuza
sahip olmuştur. Fakat Bolşevikliğe karşı koyma hareketi ("basmacı
hareketi" 1918'den 1924'e kadar uzanan) Mihayil Vasilyeviç Frunze'nin
(1885-1925) liderliğindeki Türkistan cephesinin Bolşevik kuvvetleri tarafından
bastırılmıştır.
Bolşeviklere karşı silâhlı yol ile
mücadele etme gayretlerinin faydasız olduğunu anlayan millî liderlerden kurulu
olan birçok demokrat yavaş yavaş Bolşeviklik rejimi aracılığıyla millî
özerkliliği kuvvetlendirme yolunu tercih etmişlerdir. Onların arasında Eşenalı
Arabayoğlu, Abdıkerim Sıdıkoğlu ve "Alaş-Orda" partisinin diğer eski
üyeleri, sosyal-devrimciler, "Bukara (Fukara) " şurasının üyeleri ve
diğerleri bulunuyorlardı.
1918 yılının son aylarından itibaren şuralar
tamamen sadece Bolşeviklik Partisi'nin üyelerinden oluşan iktidara
dönüştürülmüştür. Onların eski müttefikleri Eserler (sosyalist-devrimciler),
Bolşeviklerin demokratik olmayan sistemi kurmak istediklerine kanaat
getirmişler ve muhalefet yoluna durmuşlardır. Tek partili Sovyet düzenine karşı
Rus ağaları ve Çu, Isık-Göl, Narın bölgelerinin köylüleri de karşı
çıkmışlardır. Fakat onların arasında bazı kuvvetler vardı ki, çarlık
sömürgecilik rejiminin yeniden kurulmasıyla canla başla ilgileniyorlardı ve 1916
yılında millî kurtuluş hareketi sırasında Çin'e kaçmış olan Kırgızların
vatanlarına dönmelerine her vesileye başvurarak karışı koyuyorlardı. Tarihî
belgelerin yeniden ortaya çıkarılması demokratik görüşlere sahip insanların
olduğunu da ortaya koymaktadır. 6 Aralık 1918 yılında Ak-Suu (Isık Göl'ün doğu
kısmında) ayaklanmasına katılan Rusların birçoğu Bolşeviklerden çok partili
demokratik düzenin kurulmasını talep etmişlerdir. Bu ayaklanmanın başında solcu
Eser Blagodarenko bulunmuştur. Onlar bu meseleyi görüşme yoluyla çözmeye
çalışmışlardır. Fakat bu ayaklanma 28 Aralık'ta Ya. N. Logvinenko'nun
Yedi-Su'dan getirdiği alay tarafından şiddetle bastırılmıştır.
Abdıkerim Sıdıkov ve Cusup
Abdurahmanov'un başkanlığındaki ilerici Kırgız aydınları Sovyet Rusya'nın
içinde özerklik yapısındaki Kırgız Devleti'ni teşkil etmek için mücadele
etmişlerdir. 1922 senesinin baharında onlar RSFSC'nin (Rusya Sovyet Federatif
Sosyalist Cumhuriyeti) bünyesindeki Dağlı Kırgız Vilâyeti'nin kurulması için
teşebbüste bulundular. Dağlı Kırgız Vilâyeti'nin kurulmasına ilişkin anayasa
kurultayı 1 Haziran 1922'de başlamıştır. Bazı yerli siyasetçilerin ve merkezden
İ. Stalin'in müdahalesiyle bu proje durdurulmuştur, projenin başkanları ve
öncüleri olan A. Sıdıkov, K. Tınıstanov, İ. Arabayev, İ. Aydarbekov ve diğer
aydınlar ise "millîyetçilik ve Panislâmizm" ile suçlanmışlardır.
31 Ağustos 1924'te Rusya Komünist
Partisinin (Bolşeviklerin) Orta Asya bürosu "Partisiz toplum arasında
parti tarafından çözülmemiş olan meselelerin görüşülmesinin yasaklanmasıyla
ilgili" karar almıştır, böylece millî sorunların halkın arasında
görüşülmesine açıkça yasak koyulmuştur. Buna rağmen Kırgız halkının tanınmış
temsilcileri millî özerkliliğin kurulmasıyla ilgili meseleyi tekrar tekrar
ileri sürmeye devam etmişlerdir.
16 Eylül 1924'te Türkistan Özerk
Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Yüksek Şurası Merkezî İcra Komitesi'nin olağanüstü
toplantı devresi Orta Asya'nın millet ve devlet olarak birbirinden ayrılmasıyla
ilgili karar almıştır. Bu karar gereğince 14 Ekim 1924'te Rusya Sovyet
Federatif Sosyalist Cumhuriyeti'nin bünyesinde Kara Kırgız Özerk Bölgesi
kurulmuştur. 27-30 Mart 1925'te Bişkek (Bişpek) şehrinde Kara Kırgız Özerk
Bölgesi'nin bölgesel meclisinin birinci anayasa kurultayı gerçekleşmiştir. Bu
kurultayda resmî addan "Kara" kelimesinin çıkarılması ve ülkeye bölge
değil, cumhuriyet statüsünün verilmesi önerilmiştir. 25 Mayıs 1925'te ülkenin
resmî adından "Kara" kelimesi çıkarılmıştır ve o Kırgız Özerk Bölgesi
resmî adını almıştır. 1 Şubat 1926'dan itibaren bu bölge Rusya Federasyonu'nun
(RSFSC) bünyesindeki Kırgız Özerk Cumhuriyeti (KÖSSC) olmuştur.
Kırgız halkının tanınmış siyaset
adamları (Cusup Abdurahmanov, vs.) daha sonraki yıllarda da resmî devlet
statüsünün yükseltilmesi için mücadele etmişlerdir. Onlar Rusya Federasyonu ve
diğer Sovyet Cumhuriyetleri ile aynı şartlar altında Kırgızistan'a Sovyetler
Birliği (SSCB) bünyesinde Birlik Cumhuriyeti statüsünün verilmesiyle ilgili
önerileriyle resmî olarak Moskova'ya teklifte bulunmaya devam etmişlerdir.
Devlet yapısının sağlamlaştırılmasına yönelik bu ısrarlı hareketler kendi
meyvesini vermiştir ve SSCB anayasası gereğince 5 Aralık 1936'da karar
çıkarılarak Kırgız Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kurulmuştur.
Totaliter Rejim veStalin Katliamına
Karşı Mücadele
1918 yılının sonundan itibaren
Kırgızistan Bolşeviklik Partisi'nin tek yöneticisi tarafından kurulan sıkı bir
rejim altında yaşamıştır. Bütün sosyal ve siyasî, ekonomik ve kültürel sorunlar
sadece merkezin emirlerine uygun şekilde çözülmüştür. Moskova'dan yönetim için
Kırgız millî anlayışına sahip olmayan ve Kırgızistan'ın tarihî şartlarını
bilmeyen insanlar gönderilmiş ve en yüksek makamlara tayin edilmişlerdir. 1925
yılından 1932 yılına kadar Moskova'dan yöneticilik görevi için 500'den fazla
insan gönderilmştir. Tanınmış Kırgız devlet adamları bu siyasete karşı
hoşnutsuzluğunu açıkça ifade etmişlerdir. 12 Haziran 1925'te Abdıkerim Sıdıkov,
Abdıkadır Orozbekov ve İmanaalı Aydarbekov'un öncülüğündeki 30 Kırgız tanınmış
siyasetçilerinin imzasıyla Moskova'ya idarî-komutanlık sistemini kınayan bir
yazı gönderilmiştir. Fakat bu mektubu imzalayan meşhur Kırgız vatanseverler
şiddetle cezalandırılmışlar ve iktidardan uzaklaştırılmışlardır.
1927-1932 yıllarında Kırgız Özerk
Cumhuriyeti (KÖSSC) Halk Komitesi Mecilisi'nin başkanı Cusup Abdrakmanov
totaliter rejimin baskısına karşı direnmek için elinden gelen herşeyi
yapmıştır. Fakat o, 1933 yılında yalan ihbar üzerine kendi makamından
alınmıştır. Birçok Kırgız siyaset ve bilim adamları Pantürkist, Panislâmist ve
burjuvazi devletlerin casusları şeklinde suçlanarak cezalandırılmıştır. Onların
arasında Abdıkerim Sıdıkov, Cusup Abdrakmanov, Abdıkadır Orozbekov, Törökul
Aytmatov, Tokçoro Coldoşev, İmanaalı Aydarbekov, Bayalı İsakeyev, Caynak
Saadayev, Prof. Kasım Tınıstanov gibi Kırgızistan'ın ilk devlet yöneticileri
bulunuyorlardı. Siyasetçi ve aydınların birçoğunun "sömürücü
sınıflara" mensup olması sürgün ve cezalandırma için "önemli"
nedenlerden biri olmuştur. Örneğin, cezalandırılmış olan insanların arasından Abdıkerim
Sıdıkov, İmanaalı Aydarbekov, Cusup Abdrakmanov, Acıyman Şabdanov, Satıbaldı
Mamatov tanınmış zengin beylerin çocukları ve kuşağı idiler, ayrıca Kamçıbek
Karabekov ise meşhur tarihî simalardan olan Alımbek Datka ve Kurmancan
Datka'nın torunu idi. Eşenaalı Arabayev Kazan ve Ufa şehrinde İslâmî eğitim
almıştı. İki kardeş İmaş ve Taş Kudaybergenovlar Çarlık polisinin mesai
arkadaşının oğulları idi, Belek Soltonoyev ise 1916 yılında Çarlık rejiminin
idare kuruluşunda nahiye sıfatında seçilmiştir, vs. Böylece 30'lu yıllarda Kırgız
halkı "halk aydınlarının" birçok üstün temsilcilerini kaybetmiştir.
Haziran 1991'de Bişkek şehrinin
yakınındaki Çon-Taş bölgesinde eski kerpiç fabrikasının ocağında 138 kişinin
cesedi bulunmuştur. Bu insanlar, 5-8 Kasım 1938 tarihinde kurşuna dizilmek
suretiyle ölüme mahkum edilmişlerdir. Onların arasında Stalin terörünün suçsuz
kurbanlarından olan Kırgız milletinin meşhur insanlarının cesetleri de
bulunmuştur. Şimdi onların hepsi şanlarına yaraşır bir şekilde tekrar
defnedilerek Ata-Beyit mezarlığında yatıyorlar. 2000 yılında burada 30'lu
yıllardaki katliamın kurbanları için ithaf edilen müze-anıt kompleksi inşa
edilmiştir. Tarihi bilgilere göre XX. yüzyılın 20-30'lu yıllarında ülkenin
30.000'e yakın vatandaşı hükmedilmiştir (cezalandırılmıştır). Onların arasında
Kırgızlarla yan yana yaşayan bütün büyük etnik gruplara mensup insanlar da
vardı.
Halk EkonomisindeSovyet Reformları
Şunu belirtmek gerekir ki, Sovyet
iktidarı döneminde Kırgızistan'da Kırgız toplumunun ilerleyici gelişmesinin
daha sonraki sürecinde etkili olan ciddî sosyal-ekonomik ve kültürel
değişiklikler gerçekleşmiştir. Bu devir gülme ve gözyaşının, hayallerin ve
ıstırapların, cesaretler ve umutsuzlukların zamanı olmuştur.
1921-22 yıllarında tarım-toprak
reformları yapılmıştır, sonucunda 5970 topraksız insan kendi tarlalarının
sahipleri olmuştur. 11.000 kişi yerleşik hayat tarzını sürdürme imkanına sahip
olmuşlardır. Kırgızların çoğu, onların içinden Çarlık iktidarı sırasında kendi
topraklarından mahrum kalan isyancılar ve 1916 yılında Çin'e kaçanlar yeniden
kendi vatanlarında toprak hisselerine hükmetme imkanını almışlardır.
Kırgızistan'ın güney bölgesinde toprak-su reformu 1927-28 yılları arasında
gerçekleştirilmiştir. Bu reform özellikle toprağın verimli işlenmesine çok
yardımcı olmuştur. Göçmen Kırgızlar, tarım reformu sırasında toplu şekilde
yerleşik hayat tarzına geçmişlerdir. Fakat pozitif yeniliklerle birlikte sağlam
ekonomiye sahip olan ve "zengin ağalar" lakabı takılan kuvvetli
yöneticiler-orta dereceli çiftçilerin cezalandırılması ve hiç suçsuz yere uzak
bölgelere sürgün edilmesi de yer almıştır.
Tarım reformları sulama (tesisleri)
sisteminin kuruluşuna ilişkin geniş çaptaki faaliyetlere geçiyordu. 1939
yılında genel alandan sulu ziraat için 732.000 hektar (dönüm) yer ayrılmıştır.
Her bir vadide büyük ve küçük arkların, kanalların inşaatı yapılmıştır,
uluslararası değere sahip olan (Çömüç barajı, 1934) barajlar kurulmuştur.
Mart 1940'ta Orto-Tokoy barajı ve
Büyük Çu kanalının inşaatıyla ilgili karar alınmıştır, 1941 yılında başlayan bu
büyük inşaat işlerine yerli halk topluca zorunlu bir şekilde çekilmiştir.
Bunların dışında bu inşaatlara binlercesini sayabileceğimiz Stalin katliamının
kurbanları da katılmışlardır.
Kırgızistan'da tarımın
kooperatifleştirilmesi (1920'li yıllarda) ve kolektifleştirilmesi (1929-35)
anlamsız ve birbirine çelişik sonuçlar vermiştir. Kooperatifleşme gerçekten de
Kırgız ziraatına dışarıdan ziraatın bilinmeyen kollarını getirmiştir. Yabancı
ortaklardan gelen o devire göre yepyeni olan teknolojik ve maddi yardımlar köy
ekonomisinin gelişmesi için epey önemli olmuştur ve Kırgız köylerini belli bir
derecede pazar ilişkilerine hazırlamıştır. Stalin kolektifleştirmesi ise tam
tersine temelinde özel teşebbüsleri durdurmuştur ve ortak sorumluluğa dayanan
kolektif mülkiyet sistemini kurmuştur.
Sovyet devri yılları içinde sanayide
köklü değişiklikler yapılmıştır ve sözün gerçek anlamıyla Kırgızistan
tarım-sanayi ülkesi (cumhuriyeti) olmuştur. Büyük Anayurt Savaşı'na kadar
alınmış olan beş yıllık 3 plânda Kırgızistan'ın sanayileşme üzerindeki plânları
mali araçların kıtlığından dolayı ancak kağıt üzerinde kalmıştır ve sanayi çok
yavaş şekilde gelişmiştir. Fakat buna rağmen ülkede yavaş yavaş ve azar azar
yeni inşaatlar, otomobil ve demiryolu dalları, ilk elektrik santralleri,
çimento ve diğer inşaat malzemelerini üreten fabrikalar, tarımsal ham maddeleri
(et, un, vs.) işleyen kombine fabrikalar meydana gelmiştir, yerli halkın
içinden işçi sınıfından çeşitli kadrolarının sayıca artmasına bağlı olarak yer
altı servetlerinin yeni maden yatakları keşfedilmiştir. Kırgızistan sanayisinin
hızlı inkişafı savaş ve savaş sonrası sürelerine ilişkindir. Kırgızistan'da pek
çok sayıda ağır endüstri, maden endüstrisi, hafif ve gıda endüstrisi
fabrikaları, hidroelektrik santralleri kaskadı, ülkenin çeşitli sularında
barajlar ve kanallar kurulmuştur. Kırgızistan'da altın, antimon, kömür, çimento
ve diğer maden yatakları açılmıştır. Kırgızistan'ın uranyum filizlerinin ham
maddesi uzayda ve ilk Sovyet nükleer silâhlarının imalinde kullanılmıştır.
Fakat maden endüstrisi bölgelerinin ekolojik güvenliği için gereken ilgi
ayrılmamıştır. Kırgızistan yabancı ülkelerle direkt temasa geçememiştir, o
Rusya, Ukrayna ve Beyaz Rusya gibi uluslararası teşkilâtların üyesi değildi.
Birçok sanayi dalının stratejik
gelişmesinin en zayıf anlarından biri o veya bu kuruluşların ham maddede olduğu
gibi tesisatı da elde etme esnasında cumhuriyetler arası bağlılık olmuştur.
Mevcut ekonomik sistemin negatif yanları SSCB'nin dağılmasından hemen sonra
eski ekonomik ilişkilerin kesilmesiyle, eski Birlik cumhuriyetlerinin arasında
gümrüğün koyulmasıyla, ulaşım masraflarının pahalılaşmasıyla, vs. ilişkili
olarak ortaya çıkmıştır.
Kırgızistan ve II. Dünya Savaşı
Kırgızistan SSC, II. Dünya Savaşında
(1941-45) faşizme karşı savaşta faal bir katılım göstermiştir. Bu savaşa
360.000'e yakın Kırgızistan vatandaşı iştirak etmiştir ve onların içinden
80.000'den fazlası cephede ölmüşlerdir. Bunların dışında 30.000'den fazla kişi
ülkenin sınırları dışındaki harp endüstrisi fabrikalarında çalıştırılmak için
gönderilmişlerdir. "İş cephesi"nin işçilerinin arasında birçok eski
"yüksek" sınıfların temsilcileri ve onların kuşağı bulunuyorlardı ki,
cephede savaşacaklarına inanmıyorlardı. Savaş yılları içinde ülkedeki kolhoz ve
sovhozlar, savaştan önceki beş yıllığa göre hububat ürünü toplamasında 4.5
milyon pud (Eskiden Ruslarda 16.3 kiloluk bir birim), patates ve sebzelerin
toplamasında 2.7 milyon pud, yünde 372.000 pud fazlasıyla yerine
getirmişlerdir. Bunun dışında kolhozcuarın savunma vakfına kolhoz ve sovhozlar
4.5 milyon pud hububat ürünü ve 500.000 pud et teslim etmişlerdir. Bu ürünlerin
büyük bir kısmı halktan zorunlu şekilde toplanmıştır. Köy halkı çoğu zaman kıt
kanaat geçinmiştir.
Savaş zamanında bölgelerde yer alan ve
faşistlerin işgal tehlikesi altında bulunan sanayi fabrikalarının birçoğu acil
bir şekilde doğuya tahliye edilmiştir, aynı şekilde Kırgızistan'a da tahliye
yapılmıştır. Bu ülkelerin merkezi bölgelerinde, örneğin, Bişkek, Tokmok, Ak-Suu
ve diğer bölgelerde çeşitli işletmeler inşa edilmiştir. Bunların dışında savaş
yıllarında Orta Asya'ya, aynı zamanda Kırgızistan'a da Kafkas, Kırım ve Volga
boyundan Alman, Çeçen, Ahıska Türkleri, Azerbaycan, Kumık, Balkar, Nogay ve
diğer milletlerin temsilcileri de sürülmüştür.
Savaş yıllarında Kırgızistanlı
askerler cesaretle ve yiğitçe savaşmışlardır, onların içinden 150.000'i nişan
ve madalya ile ödüllendirilmişlerdir. 72 askere Sovyetler Birliği Kahramanı
unvanı verilmiştir. Bunların içinde Düyşönkul Şopokov, Çolponbay Tüleberdiyev,
Dayır Asanov, Asanbek Otorbayev vb. vardı. Bu korkunç savaş Kırgız toplumunu
sosyal-siyasî tutumlarına göre yeni gruplara ayırmıştır. Bazı Kırgızlar başka
bir siyasî dünyanın yandaşları olmuşlardır. Bilinmektedir ki, esir düşen
Türkistanlıların arasında Almanya Nazisi ile iş birliği kuranlar da
bulunuyordu, onların içinden bazıları ise Türkistan lejyonunu kurmayı ve
gelecekte Rusya'dan bağımsız Türkistan devletini kurmayı hayal ediyorlardı. Hatta
Almanlara esir düşenleri ve antifaşist müttefikler tarafından toplama
kamplarından serbest bırakılanları idam olmasa da, Sibirya'daki kamplar ve
hapishaneler bekliyordu. Esir düşenlerin bazıları böyle bir perspektifi kabul
etmeyerek Batı ülkelerinde ve Türkiye'de kalmışlardır. Onların arasından Azamat
Altay (Kudaybergen Kocomberdiyev) ve Tölömüş Cakıpov (Münhen, 1953) Amerikan
"Azatlık" (özgürlük) radyosunun Kırgız servisinin kurucuları
olmuşlardır.
Sovyet Döneminde Kültür
Sovyet Kırgızistan toplumunda gerçekleşen
ekonomik ve sosyal gelişmelerle birlikte eğitim ve kültür sistemindeki
değişiklikler büyük başarılar getirmiştir. Ülkede ilk başta yetişkin insanların
arasındaki okuma yazma seferberliği düzenlenmiştir. 14 yaşına kadarki çocuklar
ise zorunlu olarak (1930-31 eğitim yılından itibaren) umumî tahsil sağlayan
ilkokullarda okumaya başlamışlardır. Eğer Çarlık döneminde Kırgızlar sadece
erkek çocuklarını okula göndermişlerse, artık anne-babalar kızlarını okutmayı
da taahhüt etmişlerdir. Bişkek kazasında 1924 yılı 200'e yakın Kırgız kızı
okullarda eğitim almışlardır.
7 Kasım 1924'te Taşkent şehrinde
"Erkin Too (Özgür Dağlar) " adında ilk Kırgız gazetesi
yayınlanmıştır. Bu günden itibaren millî basın-yayın işleri yoluna girmeye
başlamıştır. İlk yüksek eğitim kurumlarının temelleri atılmıştır. 1925'te
Bişpek'te (Bişkek'te) Kırgız Eğitim Enstitüsü açılmıştır, daha sonra 1928'de
Kırgız Pedagoji Lisesi olarak değiştirilmiştir. 1932'de Kırgız Devlet Pedagoji
Enstitüsü (1915'ten itibaren Kırgız Devlet Üniversitesi) kurulmuştur. İlk
meslek-teknik eğitimi kurumları açılmıştır, bunların bazılarında sadece kızlar
eğitim görmüşlerdir. 1926'dan 1980'e kadar Kırgızistan'ın çeşitli bölgelerinde
43 tane meslekî ortaokul, 10 yüksek eğitim kurumu açılmıştır, 1930'dan 1980'e kadar
bu okullarda orta ve yüksek tahsilli on binlerce uzman hazırlanmıştır. Bilimsel
araştırma merkezleri kurulmuştur. 13 Ağustos 1943'te Kırgızistan'da SSCB
Bilimler Akademisi'nin şubesi açılmıştır. Bu şube 1954 yılında Kırgız SSC
Bilimler Akademisi'ne dönüştürülmüştür. Bu akademinin ilk başkanı meşhur cerrah
İ. Ahunbayev olmuştur. Kırgız SSC Bilimler Akademisi'ne bağlı olarak çeşitli
dallarda onlarca Bilimsel Enstitüler açılmıştır.
Tiyatro ve artistik-tasviri sanat
adamlarının ilk kuşağı meydana çıkmıştır. Filarmoni, dram, opera ve bale
tiyatrosu, sirk, vb. açılmıştır. Millî müzik sanatı kendi içinde halk geleneği
ve Avrupa gelenekleri ve dünya müziğinin sentezini yaparak ileri derecede
gelişmiştir. Sahnenin üstün ustaları S. Kiyisbayeva, B. Kıdıkeyeva, D.
Küyükova, S. Kümüşaliyeva, M. Rıskulov, ayrıca opera sanatçısı B. Mincılkıyev,
bale sanatının yıldızları B. Beyşenaliyeva, A. Tokombayeva, komedyen artist
Şarşen, besteciler A. Maldıbayev, C. Şeraliyev, şarkıcı-besteciler R.
Abdıkadırov, T. Kazakov ve diğerler unutulumaz eserler bırakmışlardır. Müzikal
eserlerin çoğu senfoninin esasında yazılmış ve orkestre edilmiştir. Tasvirî
sanat ve heykelcilik (G. Aytiyev, T. Sadıkov vs.) aynı şekilde çok hızlı
gelişme göstermiştir. Kırgız filmcileri sinemanın şaheserlerini meydana
getirmişlerdir (yönetmenler Tölömüş Okeyev, Bolot Şamşiyev, Dinara Asanova,
Dooronbek Sadırbayev, vs; oyuncular Süymönkul Çokmorov, Tattıbübü Tursunbayeva,
Baken Kıdıkeyeva vs.). Kırgız yazarları (Tügölbay Sıdıkbekov, Cengiz Aytmatov,
Tölögön Kasımbekov, Keneş Cusupov vb.), şairler (Aalı Tokombayev, Alıkul
Osmonov, Süyünbay Eraliyev, vs.). "Manas" destanının anlatıcıları
(Sayakbay Karalayev, Sagımbay Orozbakov, vs.) yeni Kırgız kültürünün meydana
gelmesinde kendi emeklerini katmışlardır. Sovyet dönemindeki kültürel hayat
topyekûn komünist sansürünün şartlarında bile çağın yeni etkileriyle farklılık
göstermiştir.
Kültürel hayatta karanlık sayfalar da
olmuştur. 1940 yılına kadarki kısa süre içinde Kırgız alfabesi üç defa
değiştirilmiştir. Arap alfabesinden Latin alfabesine, arkasından da Kiril
alfabesini kullanılması dayatılmıştır. Eski alfabelerde yazma ve okumanın
yasaklanmasına bağlı olarak büyük kuşak insanların entelektüel birikimin büyük
kısmından Kırgızlar yoksun kalmışlar ve onların bir kısmı doğrudan doğruya
eğitimsiz hale gelmişlerdir. Eski kitapların çoğu yok edilmiştir. "Halk
düşmanı" listesine düşen yazarların kitapları ve eserleri tedavülden ve
kullanımdan çıkarılarak yok edilmiştir. Tiyatroların repertuvarında yer alan
opera veya dramaların yazarları bu insanlardan olduğu durumlarda bu
sahnelemeler yazarının adı belirtilmeden sahneye koyulmuştur.
1945-1990 Yılları ArasındaSiyasal ve
Sosyal Hayat
Sosyal, siyasal ve ekonomik yönden
ülkenin gelişmesi Komünist rejimin genel politikası ile çok yakından alakalı
olmuştur. 1946-53 yılları arasında Stalin'in totaliter rejimi korunmuştur,
takip ve cezaların ölçüleri daha da şiddetli hale gelerek artmıştır. On
binlerce Kırgızistan vatandaşı tutuklanarak uzun süreli hapis cezasına
çarptırılmıştır. Stalin'in ölümünün üzerinden fazla zaman geçmeden merkezi
yönetim zayıfmış ve merkezdeki bazı yönetim yetkileri doğrudan doğruya
bölgelere devredilmeye başlamıştır.
1956 yılından itibaren Kırgızistan'ın
sosyal ve siyasal hayatında ciddî değişiklikler gerçekleştirilmiştir. Stalin
rejimi resmî olarak kınanmış ve cezaya çarptırılanların çoğu aklanmıştır. Bu
yıllarda ülkenin Başkanı İshak Razzakov tarafından (1950-61 yıllarında
Kırgızistan Merkezi Komitesi Komünist Partisi'nin Birinci Sekreteri idi) Kırgızların
millî menfaatlerine hizmet eden birçok tedbir alınmıştır. Millî kadroların yeni
kuşaklarını yetiştirmeye, ülkenin Rus okullarında da okutulmaya başlayan Kırgız
dilinin statüsünü yükseltmeye yönelik iş faaliyetlerinin sayısını arttırmak
için Kırgız aydınlar sınıfına gereken ilgi ayrılmıştır. Fakat Razzakov, Moskova
tarafından görevinden alınmıştır ve 1961 yılından itibaren onun
inisiyatiflerinin birçoğu durdurulmuştur. Böylece Rus okullarında Kırgız
dilinin okutulması daha sonra resmî okul programından çıkarılmıştır.
Turdakun Usubaliyev (1961-1985) ve
Apsamat Masaliyev'in (1985-1990) Komünist Partisi Başkanlığı yıllarında Sovyet
merkezine karşı yalakalık politikası tekrar kuvvetlenmiştir. XIX. yüzyılda
Kırgızistan'ın Rusya tarafından fethedilme süreci resmî olarak
"Kırgızistan'ın Rusya bünyesine gönüllü olarak girme süreci" şeklinde
adlandırılmıştır. SSCB'nin bünyesinde ayrı bir devlet statüsünü alan Kırgız
SSC'nin anayasa hukukuyla ilgili hukukçu ve bilim adamı Kubanıç Nurbekov'un
(19281985) basında ayrı ayrı dönemlerde yayımlanan yazısındaki açık ifadeleri
ve Kırgız aydınları, yazarları, tarihçilerinin buna benzer hareketleri
"millîyetçiliğin tekrar oluşumu" olarak nitelendirilmiş ve takibe
alınmıştır. Yüksek matematik üzerine Kırgız dilinde ilk temel okul kitaplarını
yazan bilim adamı ve matematikçi Rakım Usubakunov (1929-83) Frunze Politeknik
Enstitüsü'nde Kırgız dilinde eğitim verilmesi ve Kırgız grubunun açılmasını
ileri sürdüğü için takibe alınmıştır (Kırgız Devlet Üniversitesi'nde Kırgız
grupları mevcuttu). Profesör Kuşbek Üsönbayev (1928-1999) 1916 yılındaki millî
kurtuluş ayaklanma tarihi üzerine yazdığı yayımlanmamış el yazısı için tenkit
edilmiştir (1983).
1978 yılında kabul edilen Kırgız SSC
anayasasında devlet dili ile ilgili özel madde bulunmuyordu (böyle maddeler
başka Birlik cumhuriyetlerinin bazılarının anayasasında mevcuttu).
Aralık 1986'da Almatı'daki millî
egemenliğe saygı gösterilmesi için Kazak gençlerinin hareketine katılanların
şiddetli şekilde cezalandırılmasından sonra 1987 yılının kış ve ilkbahar
aylarında Kırgızistan'da ideolojik temizlikle ilgili siyasî kampanya
gerçekleştirilmiştir. Anti-nasyonalistik şiarlar altında birçok Kırgız
profesörüne karşı takipler teşkil edilmiştir. Bununla birlikte sanat aydınları
1987 yılında kendi şiirlerinde ve eserlerinde, politik ve ekonomik konular
üzerine yazdıkları makalelerinde Kırgız ve Kazak halklarının dostluğunu
terennüm etmişlerdir, böylece onların Kazak millî hareketi ile olan dayanışması
meydana çıkmıştır. Bazı Kırgız ve diğer Türk boylarına mensup askerler Kazak
gençlerinin hareketini bozguna uğratma emrini yerine getirmekten vazgeçmişler
ve bu bölüklerin birçok askeri acil şekilde başka ülkelere nakledilmiştir.
Bağımsızlığa Sahip Olmadan ÖnceYer
Alan Olaylar
Mihail Gorbaçev tarafından ilân edilen
"glasnost (açıklık) " politikası Kırgızistanlılara sosyal-politik,
kültürel ve ekonomik hayatın bütün yönlerini tekrar gözden geçirme imkanını
vermiştir. Baltık boyundaki ve Kafkasya'daki santrifüj hareketler, aynı zamanda
Aralık 1986'da barışsever Almatılı nümayişçilerin kurşuna dizilmesinin manasını
kavrayan Kırgızistan halkının anti-Moskova düşüncesi kuvvetlenmiştir. Moskova,
Leningrad ve diğer liberal şehirlerde eğitim almakta olan ve yaşayan
Kırgızistanlılar da yeni demokratik fikirlerin faal yayıcıları olmuşlardır.
Bununla birlikte Gorbaçov döneminde de merkez kendi iktidarını kuvvetlendirmek
hedefleriyle Kırgızistan'a kendi adamlarını göndermeyi sürdürmüştür.
Kırgızistan Komünist Partisi Merkezi Komitesi'nin Sekreterliği ve Cumhuriyet
KGB Başkanlığı görevlerine her şeyi kendi kontrolleri altında tutmaya bütün
kuvvetleriyle çaba gösteren merkez tarafından tayin edilen insanlar
getirilmiştir. Bu Kırgızistan'da yönetimin idarî-komutanlık sistemini
pekiştirmek için gerçekleştirilen son teşebbüsü olmuştur. Kırgızistan Komünist
Partisi Merkezi Komitesi'nin üyesi A. Sultanov ile KGB Başkanı Ryabokon'un
ortasında çıkan karşılıklar gözetici sıfatında gönderilen Moskova'lı kadrolara
karşı iktidarın yüksek kademelerinde de bulunan insanların günden güne
şiddetlenen hoşnutsuzluğunu ortaya çıkarmıştır.
1988 yılında Kırgızistan toplumunun
ileri çevreleri iki dillilik meselesini geniş bir tarzda tartışmışlardır. İlk
önce Kırgız bilim adamları ülkede Kırgız dilinin Sovyetler Birliği'nin
tamamında hakim olan Rus dili ile birlikte eşit haklara sahip olarak yaşaması
meselesini ileri sürmüşlerdir. Yazarlar Cengiz Aytmatov, Tügölbüy Sıdıkbekov ve
diğer siyaset ve bilim adamları Kırgız dilinin eşit haklılığı için mücadele
etmişlerdir. Bazı insanlar, özellikle dışarıdan gelen kadrolar da sadece Rus
diline vakıf idiler ve bu fikre karşı çıkmışlardır. Fakat Kırgız
parlamentosunun (Kırgız SSC Yüksek Şurası) çıkardığı dil kanunu bütün
tahminlerin üstünde bir gelişme olmuştur. Parlamentodakilerin hemen hemen hepsi
komünistlerden olmasına rağmen 23 Eylül 1989 yılında parlamento "Kırgız
SSC'nin devlet dili kanunu"nu çıkarmıştır ve bu kanunda Kırgız dili tek
devlet dili olarak ilân edilmiştir. Kanuna göre dil özelliklerine zulüm yapmak yasaklanmıştır.
Bu fikirlerin toleranslı sistemi gibi Kırgız millîyetçiliğinin ideolojik olarak
yeniden doğuşunda atılan büyük adım olmuştur.
Kırgızistan'da bağımsızlık için
mücadele fikirleri kendi ülkesinde şahsi arsalarını edinme fikirlerine de ilk
dürtücü etken olmuştur. XX. yüzyılın 60'lı yıllarından itibaren köylü Kırgız
gençlerinin şehirlere göç etmesi çoğalmıştır. Fakat Frunze (Bişkek) ve Oş gibi
büyük şehirlerde Kırgız gençlerinin konut meselelerine gereken ilgi
gösterilmemiştir. Yöneticiler şahsî evlerini kurmak için onlara arsaların
sağlanması üzerine verdikleri Kırgız gençlerinin isteklerine kayıtsız
davranmışlardır. Hem mesken, hem ev kurmak için arsa sahibi olmayan Kırgız
gençlerinin sabrı sonunda taştı ve Nisan-Haziran 1989'da onları izinsiz olarak
başkentin etrafındaki boş toprakları zapt etmeye başladılar.
İktidar tarafından yapılan baskının
büyümesi üzerine Kırgız gençleri Haziran'da "Aşar (Karşılıklı yardım)
" sosyal ve siyasal teşkilâtını kurmaya mecbur kalmışlardır. Bu topluluğun
takibi büyüdüğü zaman da 1990 yılının Ocak ve Şubat aylarında onun üyeleri ilk
antikomünist kalabalık mitinginin organizatörleri olmuşlardır. "Aşar"
topluluğunun üyeleri Baltık boyundaki devletlerin sosyal ve demokratik
teşkilâtları ile bağlantı kurmuşlardır. Öğrenciler, genç okutmanlar, bilim
adamları, mühendisler, işçiler siyasî bakımdan faal bir hale gelmişlerdir. 1990
yılının Şubat-Nisan ayları arasında başkent gençlerinin temsilcileri birkaç kez
Kırgız SSC Komünist Partisinin Başkanı A. Masaliyev ile açık tartışmaya çıkmışlardır.
Bu tartışmalarda onlar siyasî hayatın demokratikleşme, ekonomik reformların
gerçekleşmesi, ekolojik şartların iyileşmesi ve diğer güncel meseleler üzerine
kendi siyasî taleplerini ifade etmişlerdir. Sakin şekilde geçen bu
tartışmaların sonucunda Kırgızistan'da Komünist rejime karşı açık mücadele için
kuvvet doğmuştur.
1990 yılının ilkbaharında ülkenin bazı
bölgelerinde gizli ve kanunsuz siyasî kurumları kurma teşebbüsleri yapılmıştır.
Böyle gizli siyasî teşkilâtlardan biri "Asaba" sosyal hareketidir. Bu
hareketin üyeleri 1 Mayıs 1990'da bayram gösterisi sırasında iki kol halinde
ellerinde alışkanlık haline gelmiş olan Sovyet kızıl bayrağının yerine
"Yaşasın demokrasi!" şiarlarının yazılı olduğu mavi pankartları
tutarak başkentin sokaklarına çıkmışlardır. 25-26 Mayıs 1990'da Bişkek'te
birkaç küçük sosyal-siyasal ve sosyal teşkilâtlar büyük siyasî birlik olan
Kırgızistan Demokratik Hareketi altında birleşmişlerdir. Bu harekete daha
önceden kurulmuş olan 24 sosyal ve siyasal teşkilât girmiştir. Hareketin
programında şu amaçlar gösterilmiştir: Kırgızistan'ın bağımsızlığının
kuvvetlendirilmesi, demokratik çok partili siyasî sistemin koyulması, çeşitli
mülkiyet biçimlerinin konulması, özel sektörün serbest çalışması, vs.
Kırgızistan Demokratik Hareketi'nin kurucular kurultayında hareketin yönetim
kurulu için beş ortak başkan seçilmiştir (K. Akmatov, T. Dıykanbayev, C.
Cekşeyev, K. Matkaziyev, T. Turgunaliyev). İlginçtir ki, çoğunluğunu demokratik
fikirlere sahip olan Kırgızlar oluştursa da adı geçen harekete Kırgızistan'da
yaşayan birçok milletin temsilcileri de katılmıştır.
1990 yılının Haziran ayında
Kırgızistan'ın güney bölgesindeki etnik grupların arasında tarihe "Oş
hadiseleri" olarak geçen çatışma çıkmıştır. Bu olayların belirtileri
toplumsal ve millî karakterlerin çelişmesi olmuştur. Bu yılın Nisan ve Mayıs
aylarında Oş şehrinde yaşayan Kırgız gençleri Bişkek'te de olduğu gibi aynı
sıkıntılı şartlarda iktidarın temsilcilerine kendi evlerinin kuruluşu için
onlara arsaların tahsis edilmesi üzerine rica ile müracaat etmişlerdir.
Gençlerin baskısı şiddetlendiği zaman vilâyetin yöneticileri onlara Özbek
halkının çoğunlukta yaşadığı bölgeden arsa tahsis etmişlerdir.
Şehrin etrafında kendi evlerini inşa
etmeye yönelik olan Kırgız gençlerinin hareketleri gelecekte Özbek Özerkliliği
meselesini kaldırma fikrini besleyen Özbek halkının bazı aşırı derecede
ayrılmaya niyetlenen temsilcileri tarafından sert bir mukavemetle
karşılanmıştır ve küçük grupların arasındaki kendiliğinden olan çatışmalar
kışkırtılmıştır ve daha sonra bu çatışmalar milletler arası ihtilaflar şeklinde
büyümüştür. Haziran ayının başında Kırgızistan'ın güneyinde-Oş'ta, Özgen'de ve
diğer bölgelerin bazılarında, 7 Haziran'da ise Bişkek'te yasak saati
koyulmuştur. Silâhlı Kuvvetlerin müdahalesi ve Kırgız ve Özbek aydınlarının,
Kırgızsitan Demokratik Hareketi'nin temsilcilerinin ve diğer sosyal kurumların
hiç vakit geçirmeden anlaşmazlığa son verme üzerine yaptığı çağrılar kendi
sonuçlarını vermiştir. 200'den fazla kişinin hayatına mal olan çatışma
durdurulmuştur.
1990 yılının yaz ayında Kırgızistan
komünistleri de muhafazakâr ve reformcu kanatlara ayrılmaya başlamışlardır.
Aynı yılın Ekim ayında demokratik şekilde düşünen milletvekilleri kendi
fikirlerini reforma göre çıkarma teşebbüsünde bulunmuşlardır; fakat parlamento
başkanı, aynı zamanda Kırgızistan Komünist Partisi'nin Başkanı olan A.
Masaliyev onların muhalif hareketini önlemeyi başarabilmiştir. Yüksek Şura'nın
350 milletvekilinin hepsinin içinden sadece 114 milletvekili reform yaparak iyileştirme
fikrine taraftar olmuşlardır. Böyle şartlarda Kırgızistan Demokratik
Hareketi'nin üyeleri siyasî açlık grevini ilân etme kararı almışlardır. 22
Ekimde başlayan 11. toplantıda siyasî açlık grevine katılanlar aşağıdaki
taleplerini ortaya atmışlardır: Yüksek Şura Başkanı A. Masaliyev'in kendi
makamından istifa etmesi, Cumhurbaşkanlığı yönetim kurulu sisteminin
getirilmesi, çok partili sistem için imkanların verilmesi, Komünist partisinin
yönetici parti statüsünün kaldırılması, Oş hadiselerinin siyasî açıdan
değerlendirilmesinin zarureti vb. Bu politik tedbirleri reformcu
milletvekilleri parlamentonun içinden desteklemişlerdir. Böyle tedbir halkın
siyasî faaliyetini de, parlamento içi iktidar kavgasını da canlandırmıştır.
Kırgızistan Cumhurbaşkanlığı görevi için yeniden teşkil edilen seçimler
zamanında Komünistlerin lideri A. Masaliyev'in adaylığı seçimden geçmemiştir.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin son
turunda demokratik fikirlere sahip milletvekilleri kendi adaylarını desteklemek
için milletvekillerinin çoğunluğunu ikna etmeyi başarabildiler. 27 Ekim 1990'da
gerçekleştirilen seçimlerde parlamento oy çoğunluğuyla Kırgızistan Bilimler
Akademisi'nin Başkanı, fizikçi, bilim adamı, akademik Askar Akayev'i
Kırgızistan'ın ilk cumhurbaşkanı olarak seçmiştir. Bundan sonra Kırgızistan
Demokratik Hareketi parlamento binasında siyasî açlık grevi tedbirini
durdurmuştur. Ülke yönetimi gelişmenin demokratik yolunu tercih edince
Kırgızistan'da siyasî durum daha iyi yönde değişmiştir. Kasım 1990'da
Kırgızistan "Sovyet, Sosyalist" kelimelerinden kurtulmuştur ve Kırgız
Cumhuriyeti olmuştur. 15 Aralık 1990'da Kırgızistan Yüksek Şurası
"Egemenlik" beyannamesini kabul etmiştir.
Kırgızistan'da çok partili sistem için
şartlar sağlanmıştır. Kırgızistan'ın bağımsızlığı için mücadele veren liderler
ve siyasî teşkilâtlara yönelik iktidar tarafından yapılan takipler sona
erdirilmiştir. Kırgızistan Demokratik Hareketi'nin ortak başkanlarından biri
1991'de Cumhurbaşkanlığı Kurulu-İstişare Teşkilâtı'nın üyesi olmuştur. 5 Şubat
1991'de başkentin tarihî ismi yeniden kazandırılmıştır ve Frunze şehrinin ismi
Bişkek olarak değiştirilmiştir.
17 Mart'ta SSCB'nin bütün ülkelerinde
referandum yapılmıştır, bu referandumda esas itibarıyla yeni nitelikte
Sovyetler Birliği'nin korunması meselesi sunulmuştur. Kırgızistan'ın %94'ü
yenilenmiş Birliğin korunması için oy vermişlerdir. O zaman bu davranışı A.
Akayev de desteklemiştir. Fakat aynı zamanda Moskova tarafından bir merkezden
idare eden kati yönetime meyilli olan federasyon temelinden farklılık gösteren
konfederasyon hakkında fikirler geniş olarak yayılmıştır. Nisan 1991'de A.
Masaliyev'in yerine Kırgızistan Komünist Partisi Merkezi Komitesi Birinci
Sekreteri olarak D. Amanbayev seçilmiştir. Yönetim kurulunun değişmesine rağmen
komünistler Moskova'nın bir merkezde idare eden iktidarın yönüne koyma
politikasını yapmayı sürdürmüşlerdir. Onlar 1916 yılındaki millî-kurtuluş
hareketinin 75. yıldönümüne ithaf edilen faaliyetlerin yapılmasına karşı
çıkmışlardır. 3 Haziran 1991'de Sokuluk ilinin Asılbaş köyünde Kırgızistan
Demokratik Hareketi ve "Aşar" Hareketi'nin girişimleriyle 1916
yılındaki Kırgız halkının millî-kurtuluş kahramanları anma mitingi
düzenlenmiştir, arkasından mitingin katılımcıları Bişkek-Balıkçı-Karakol ve
Bişkek-Narın-Torugart istikametiyle mülteci-isyancıların Çin'e gittikleri yolda
yürüyüş yapmışlardır.
19-23 Ağustos 1991'de Kırgızistan
Komünist yöneticileri Moskova'daki anayasaya aykırı hükümet darbesine destek
vermişlerdir. Fakat Cumhurbaşkanının önderliğindeki Kırgızistan'ın yeni yönetimi,
demokratik teşkilâtlar ve kamuoyu anayasaya aykırı şekilde teşkil edilen
"Devlet Komitesinin Sıkı Yönetimine" açıkça karşı çıkmışlardır.
Ülkenin ilk yöneticilerinden biri olan Meclis Başkanı Medetkan Şerimkulov
anayasaya aykırı kuruluşa karşı çağrıda bulunmuştur. 23 Ağustos'ta
Cumhurbaşkanı A. Akayev resmî olarak Birleşmiş Milletler Teşkilâtı'na müracaat
etmiş ve hükümet darbecilerine karşı direnmek için uluslararası yardım
istemiştir. Fakat o zaman Kırgızistan Sovyetler Birliği'nin bir parçası olan dünya
topluluğu şeklinde tanınıyordu.
Bağımsız Kırgızistan
31 Ağustos 1991'de Kırgızistan Yüksek
Şurası "Devlet Bağımsızlığı Hakkında" beyanname çıkarmıştır ve bu
beyanname gereğince Kırgızistan resmî olarak bağımsız devlet ilân edilmiştir.
Bu gün şimdi "Bağımsızlık günü" olarak kutlanmaktadır. 1991 yılının
Eylül ayında totaliter ideoloji ve anayasaya aykırı hükümet dairesi yapma
teşebbüsünü biraz erkenden destekleyen ve eski resmî politik teşkilât olan
Kırgızistan Komünist Partisi meclisin kararıyla kendi faaliyetlerini
durdurmuştur, onun mülkiyeti ise tamamen devlet mülkiyetine geçmiştir.
Cumhurbaşkanı A. Akayev'in önderliğindeki demokratik şekilde düşünen siyaset
adamları resmî olarak Komünist Partisi üyeliğinden ayrıldıklarını ilân etmiş ve
parti kimliklerini iade etmişlerdir.
12 Ekim 1991'de Cumhurbaşkanı A. Akayev
genel ve Cumhurbaşkanlığı için (alternatifsiz) tek dereceli genel seçime çıkmış
ve seçmenlerin oylarının çoğunu almıştır. 29 Kasım 1991'de Kırgızistan'ın
Sovyet dönemi sonrası ilk Başbakanı Nasirdin İsanov trafik kazasında hayatını
kaybetmiştir. Başbakan olarak Tursunbek Çıngışev seçilmiştir.
8 Aralık 1991'de Rusya, Ukrayna ve
Beyaz Rusya Başkanları Belovej anlaşmasını imzalamışlardır ve SSCB bünyesinden
çıkmalarını beyan etmişlerdir. 22 Aralık 1991 yılında Kırgızistan Bağımsız
Devletler Topluluğu'nun (BDT) kurulmasıyla ilgili antlaşmayı imzalamıştır. 25
Aralık'ta SSCB Başkanı Mihail
Vasiliyeviç Gorbaçev kendi görevinden istifa ettiğini açıklamak zorunda
kalmıştır. SSCB'nin fiili dağılması barış yoluyla gerçekleştirilmiştir. 1991
yılının Aralık ayı sonunda birçok ülke (ABD, Türkiye, vb.) Kırgızistan'ın
devlet bağımsızlığını tanımıştır.
Uluslararası İlişkiler
1 Şubat 1992'de Bişkek şehrinde ABD
kendi Büyükelçiliğini ilk kez açmıştır. 28 Şubat'ta Türkiye Büyükelçiliği
açılmış, daha sonra Çin, Rusya, Almanya Büyükelçilikleri açılmıştır. 2 Mart
1992'de Birleşmiş Milletler Teşkilâtı Genel Asamblesinin IV. Toplantısında
Kırgızistan oy birliğiyle bu teşkilâtın üyeliğine kabul edilmiştir.
Kırgızistan'ın bağımsızlık yılları içinde onun egemenliğini dünyanın 135'ten
fazla devleti tanımıştır. 100'e yakın devlet Kırgızistan ile diplomatik
ilşikiler kurmuştur. Bişkek'te 20'ye yakın ülkenin Büyükelçilikleri ve
temsilcilikleri açılmıştır (88 tane diplomatik misyonlar ve uluslararası
teşkilâtların temsilcilikleri). Günümüzde dünyanın 20'den fazla ülkesinde
Kırgızistan'ın Büyükelçilik ve temsilcilikleri faaliyet göstermektedir. 1992
yılında Kırgızistan Ekonomik İşbirliği Teşkilâtı, UNESKO ve diğer uluslararası
kuruluşların üyesi olmuştur. 1998 yılında ülke Dünya Ticaret Teşkilâtı'na
girmiştir. 1996 yılından itibaren "Şanhay Forumu"nun üyesi olmuştur
(şimdi-Şanhay İş birliği Teşkilâtı).
UNESCO'nun desteğiyle Kırgızistan'da
ve başka ülkelerde "Manas" destanının 1000. yıldönümü (1995) ve Oş
şehrinin 3000. yıldönümü gibi büyük çaptaki kültürel faaliyetler
düzenlenmiştir.
Birleşmiş Milletler Teşkilâtı Genel
Asamblesi'nin 52. Toplantısı'nda Kırgızistan'ın önerisi ile 2002 yılının Dağlar
Yılı olarak ilân edilmesiyle ilgili karar alınmıştır. Aralık 2001 yılında New
York'ta Kırgızistan Başbakanı K. Bakiyev'in de katılımıyla Dağlar Yılı
faaliyetleri üzerine resmî tanıtım gerçekleştirilmiştir.
Bağımsızlık Yıllarında Siyasî Tarih
Sovyet Dönemi sonrası Kırgızistan
anayasasının kabul edilmesi için Cumhurbaşkanının başkanlığında özel komisyon
kurulmuştur. 1992 yılında siyasî partilerin ("Erkin (Özgür)
Kırgızistan" "Ata Meken (Atayurt)" partileri) temsilcileri ve
partisiz bilim adamları tarafından incelenerek hazırlanan anayasanın çeşitli
alternatif projeleri yayımlanmıştır. Anayasanın resmî projesi ilk alternatif
projelere göre hazırlanmış ve kamu müzakeresine sunulmuştur. Müzakereye on
binlerce insan katılmıştır ve onların görüşleri dikkate alınarak proje
tamamlamış ve bundan sonra özel toplantının müzakeresine sunulmuştur. 5 Mayıs 1993'te
Kırgız Cumhuriyeti'nin yeni anayasası kabul edilmiştir ve bu anayasada
Kırgızistan bağımsız demokratik cumhuriyet olarak ilân edilmiştir. 30 Ocak
1994'te Kırgızistan'da 1991 yılının Ekim ayında seçilmiş olan Cumhurbaşkanının
yetkilerinin yeni anayasanın şartlarına uygun olarak kanunileştirilmesi için
referandum düzenlenmiştir. Referandumun sonuçlarına göre halk 1996 yılına kadar
birinci süre için seçilmiş olan Cumhurbaşkanı A. Akayev'e destek vermiştir.
Yeni sembollerin kabul edilmesiyle
ilgili konular çözüme kavuşmuştur. 3 Mart 1992'de Cumhuriyet Yüksek Şurası
verilen oyların çoğunluğu oluşturması üzerine bugünkü kızıl bayrağı (yüze yakın
örneğin içinden) tasvip etmişlerdir (bayrak projesinin sahipleri; bilim adamı
S. İptarov, ressamlar B. Cayçibekov, C. Matayev, mimarlar M. Sıdıkov, E.
Aydrbekov). 18 Aralık 1992'de Yüksek Şura'nın toplantısında Kırgızistan'ın yeni
millî marşı kabul edilmiştir. Millî marşın metnini Kırgız Cumhuriyetinin halk
şairi C. Sadıkov ve Ş. Kuluyev yazmışlardır, müziğini ise besteciler K.
Moldobasanov ile N. Davlesov bestelemişlerdir. Kırgızistan'ın arması 14 Ocak
1994'te (projenin sahipleri A. Abdrayev ve S. Dubanayev'dir) kabul edilmiştir.
Bütün bu devlet sembollerinde eski komünist sembollerinin karakteristikleri
(orak çekiç, beş yıldız, Markist-proletar şiarlar) bulunmamaktadır.
1993-1994 yılları arasında hükümet ile
muhalif grupların ortasında mecliste üretimin malî sorunları, altının satılması
ve diğer meseleler üzerine sürekli sebepli sebepsiz tartışmalar çıkmıştır. 13 Aralık
1993'te T. Çıngışev'in hükümeti Yüksek Şura'nın başbakana verdiği güvensizlik
oyundan sonra istifa etmek zorunda kalmıştır. 1994 yılının Eylül ayında Yüksek
Şura Toplantısı'nın işlerine katılmayı 140'a yakın milletvekilinin toplu
reddetmesinin neticesinde ülkede meclis krizi kaçınılmaz olmuştur. 5 Eylül'de
Apas Cumagulov hükümeti politik krizi neden göstererek istifasını vermiştir.
Yeter görülen çoğunluğun bulunmamasından dolayı Yüksek Şura Prezidyumu 13 Eylül
1994'te olağanüstü toplantıyı gerçekleştirmemiştir. Cumhurbaşkanı kararı
gereğince 22 Ekim 1994'te anayasada gösterilen bir meclis sisteminin yerine
parlamentoda iki meclis sistemini kurmayla ilgili meseleler kamu müzakeresine
sunularak ikinci referandum yapılmıştır. Referendumda parlamentodaki bir meclis
sisteminin iki meclis sistemine değiştirmesiyle ilgili mesele oy verenlerin
çoğu tarafından desteklenmiştir. Yasama Meclisi için milletvekillerinin sayı
oranı 35 kişi, Halk Temsilcileri Meclisi için 70 kişi olarak (17 Ekim 1998'de
yapılan referandumdan sonra başka dağıtım şekli olmuştur: Halk Temsilcileri
Meclisi için 45 milletvekili, Yasama Meclisi için 60 milletvekili, bunun içine
parti listesinden seçilen 15 milletvekili de dahildir) tespit edilmiştir.
Yüksek Şura 12. Toplantısı'nda
kendisini resmî olarak dağıtmasa da, 5 Şubat 1995 tarihi için yeni parlamento
seçimleri belirlenmiştir. O gün yeni iki meclis sistemi için seçimlerin ilk
turu gerçekleştirilmiştir. Aynı zamanda ilçe ve il şuraları için seçim
yapılmıştır. 1995 yılının Mart ayının sonunda bağımsız Kırgızistan'ın çok
partili koşullarında ilk kez seçilen Yüksek Şuranın Yasama Meclisi ve Halk
Temsilcileri Meclisi kendi işlerine başlamışlardır. Halk Temsilcileri
Meclisi'nin ilk Başkanı olarak A. Matubrayimov, Yasama Meclisi'nin Başkanı olarak
M. Çolponbayev seçilmiştir. Eski muhalif milletvekillerinin birçoğu yeni
parlamentoya girememişlerdir, bunda yürütme kuvvetleri tarafından yapılan
çeşitli engeller büyük rol oynamıştır.
24 Aralık 1995'te ülkede alternatifli
temele dayanan erken Cumhurbaşkanlığı seçimleri gerçekleşmiştir. Bu seçimlere
Cumhurbaşkanı A. Akayev, Komünistlerin önderi A. Masaliyev, herhangi bir
partiye üye olmayan eski Meclis Başkanı M. Şerimkulov katılmıştır. Sıcak
politik tartışmalar ve müzakereler ve yürütme kuvvetlerinin seçmenlerin
üzerinde yaptığı baskı ortamında geçen seçimlerin seyrinde A. Akayev'in
adaylığı seçmenlerin oylarının çoğunu almıştır ve o, müteakip süre için
Cumhurbaşkanı seçilmiştir.
Cumhurbaşkanın teşebbüsüyle 10 Şubat
1996'da Kırgızistan'ı güçlü Başkanlık idaresine dayanan ülke haline getirmek
için anayasaya biçok esaslı değişlikler sunulmasının neticesinde bir referandum
daha yapılmıştır. Eğer 1996 yılının Şubat ayında devlet Başkanı yeni hükümetin
kuruluş projesini parlamentonun onaylamasına sunmak zorunda olup, artık Başkan
parlamentonun onayı olmadan hükümetin bünyesini kendisi belirleyebilir.
Parlamentonun diğer yetkileri de sınırlandırılmıştır.
1998 yılının Mart ayında Başbakan Apas
Cumagulov'un başında olduğu hükümet istifasını vermiştir ve yerine fizik
bilgini akademik Kubanıçbek Cumaliyev'in başkanlığı altında yeni hükümet
gelmiştir. Bu hükümet ancak birkaç ay çalışmış ve Rusya'daki Ağustos krizinin
da neden olduğu mali kriz yaşanmıştır. Aralık 1998'de C. İbrayimov'un
başkanlığında yeni hükümet kurulmuştur. Bu hükümet ülke ekonomisini
kalkındırmak ve teşkilâtlı cinayetleri azaltmak için birçok kesin tedbirler
almıştır. Fakat gelecek için hazırlanan hareketler ve plânlar onun ölümünden
dolayı uygulanmamıştır. Yarım sene sonra başbakan olarak "Birimdik
(Birlik) " Partisinin başkanı A. Muraliyev tayin edilmiştir. Aralık
2000'de bu süreye kadar Çu vilâyetinin valisi olarak çalışan K. Bakiyev hükümet
başkanı olmuştur. Bağımsızlığın 10 yıl içinde (1991-2001) hükümet 8 kez el
değiştirmiştir.
1998 yılının Mayıs ayında
Cumhurbaşkanı A. Akayev anayasada yeni değişikliklerin yapılması üzerine
teşebbüslerde bulunmuştur. 2 Eylül 1998'de o, beş mesele üzerine Ekim ayında
referandum gerçekleştirme teklifini halka açmıştır. Bu meseleler gelecekteki
iki meclis sistemli parlamentonun yapısal değişiklikleriyle ile ilgili
meseleler idi. Milletvekilliği dokunulmazlığını sadece milletvekilliği
çerçevesinde sınırlama, toprakların özel mülkiyet haline getirilmesi, kanunun
onaylanmasının yasaklanması, yanı sıra bütçe popülizminin gayricaüz olması. Bir
de Yüksek Şura Yasama Meclisi'nin 60 milletvekilinden parti listesine göre 15
milletvekilinin seçilmesi teklif edilmiştir. Bütün resmî öneriler toprakların
özel mülkiyet haline getirilmesiyle ilgili ve diğer açılardan muhalif
görüşlerin olmasına rağmen 17 Ekim 1998'de gerçekleşen referandumda seçmenler
tarafından desteklenmiştir.
20 Şubat 2000'de Yüksek Şuranın iki
meclisinde de bölge ve parti listesine göre seçimler yapılmıştır. Parti
listesine göre yapılan seçimlere 9 parti ve 2 seçim koalisyonu katılmıştır.
Seçim bölgelerindeki seçimlerin seyri 2000'den fazla yerli ve yaklaşık 250
yabancı gözlemci tarafından kontrol edilmiştir. AGİT'in temsilcileri seçimlerin
çeşitli bölgelerde kaba aksaklıklarla geçtiğini belirtmişlerdir. Meclislerin 1.
oturumlarında onların Başkanları belirlenmiştir. A. Erkebayev Yasama Meclisi
Başkanı, A. Börübayev ise Halk Temsilcileri Meclisi Başkanı olarak seçilmiştir.
Kırgız Cumhuriyeti'nin anayasası
gereğince 20 Ekim 2000 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılmıştır. Birçok
muhalif liderler A. Akayev'in Cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılmasını
eleştirmişlerdir ki, onun anayasaya göre sadece iki kez üst üste seçilme
hakkına sahip olduğunu ileri sürmüşlerdir. Fakat bu mesele üzerine devlet
anayasa mahkemesi daha seçim kampanyasından önce şöyle karar almıştır: Bu
hükümde Cumhurbaşkanı A. Akayev'in ülkenin Sovyet dönemi sonrası ilk
anayasasının kabul edilmesinden sonra sadece bir kez seçildiği ve
Cumhurbaşkanlığına talip olarak katılma hakkına sahip olduğu
kararlaştırılmıştır. 19 kişi alternatifli seçimlere adaylığını koyma arzusunu
bildirmişlerdir, onların içinden 6 talip kanunlar göz önünde bulundurularak
bütün denetleme ve sınamalardan geçmişlerdir. Ayrıca Merkezi Seçim Komisyonu
tarafından kurulan Dil Bilimi Komisyonu tarafından da sınav yapılmıştır (Devlet
dili, yani Kırgız dili üzerine adayların eğitimiyle ilgili sınav) ve adayların
ismi seçim listesine geçirilmiştir. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin gidişatında
12639 kişi gözetmenlik yapmıştır, bunların içinden 6748 kişiyi adayların
vekilleri oluşturmuştur, 5287 kişi hükümet teşkilâtlarından olmayan insanlardı,
268 kişi yabancı ülkelerin temsilcileri, 266 kişi de parti ve sosyal kurumların
temsilcileri, 10 kişi basın-yayın temsilcileri idi. Seçimin sonuçlarına göre A.
Akayev'in adaylığı katılan seçmenlerin oylarının %74.4'ünü almıştır ve o, yeni
bir süre için Kırgızistan Cumhurbaşkanı olarak seçilmiştir. "Ata Meken
(Atayurt)" Partisi'nin Başkanı O. Tekebayev seçmenlerini oyunun %13.9'unu
almıştır, iş adamı A. Atambayev %6.02'ini, Halk Partisi'nin Başkanı M.
Eşimkanov %1.09'unu, Yasama Meclisi milletvekili T. Bakiroğlu %0.97'sini,
avukat T. Akunov %0.68'ini almıştır.
2001 yılından itibaren yerli Köy
Şurası'nın hakları genişletilmiştir (Şehir tipindeki kasaba ve köylerin idare
muhtariyeti kuruluşları). Aralık 2001'de alternatifli yerli idare muhtariyeti
başkanlığı seçimleri yapılmıştır.
Güvenlik Sorunları
Kırgızistan 1992 yılında kendi Silâhlı
Kuvvetlerini kurmuştur. 29 Mayıs 1992 yılında "Kırgızistan'ın
topraklarında yer alan eski Sovyetler Birliği'nin askerî birlikleri, şubeleri
ve müesseselerini yargı yetkisi altında ele geçirme hakkında" Cumhurbaşkanının
kararı çıkmıştır. Bugün Kırgızistan Silâhlı Kuvvetlerinin kuruluş günü olarak
sayılmaktadır. Savunma işleriyle ilgilenen Kırgız Cumhuriyeti'nin Devlet
Komitesi 1993 yılında Savunma Bakanlığı olarak yeniden teşkil edilmiştir.
Silâhlı Kuvvetlerinin Başkomutanı ülkenin Cumhurbaşkanıdır. Genel Kurmay
Başkanlığı aynı zamanda ülkenin Cumhurbaşkanı tarafından organize edilen ve
yönetilen devlet güvenliğinin ana meseleleri koordinasyonu üzerine Emniyet
Kurumu vazifesini görmektedir.
15 Mayıs 1992 yılından itibaren
Kırgızistan Ortak Güvenlik Anlaşması'nın üyesi bulunmaktadır (şu anda BDT'nin 6
ülkesi onun üyesidir). 1992 yılından itibaren AGİT'nin üyesidir. 1992 yılından
itibaren NATO ile iş birliği yapmaktadır (daha detaylı olarak "Dünya Barış
Uğrunda Ortaklıklar"' programının çerçevesinde). 1999 yılının başlarında
ülkenin içinden Rusya'nın sınır birliklerinin son bölükleri çıkarılmıştır.
Bağımsızlığın sekizinci yılında, 1999
yılının Temmuz-Ekim ayları arasında kendilerini "Özbekistan'daki İslâmi
Hareket'in üyeleri" olarak ilân eden, fakat çeşitli milletlere mensup
Müslüman askerlerin temsilcilerinden oluşan ve Afganistan'ın Taliban rejimi ve
"El-Kaide" teşkilâtı tarafından desteklenen uluslararası teröristler
Kırgızistan'ın güneyindeki Batken'in dağlık bölgelerine sızmışlardır. Onlar
ülkeyi ağır manevî ve maddî kayıplara uğratmışlardır. Bu silâhlı çatışmalarda
28 Kırgızistan vatandaşı ölmüştür ve devlet hazinesinden ise 400 milyona yakın
som (Kırgız para birimi) harcanmıştır. Bu şekildeki askeri çatışmalar 2000 yılı
içerisinde de yer almıştır. Batken ve Celal-Abad vilâyetlerinde uluslararası
teröristlere karşı mücadelelerde Kırgızistanlı 34 ordu mensubu yok olmuştur.
Kırgızistan devleti silâhlı terörizme karşı savaşta toplam 833 milyon som sarf
etmiştir.
2001 sonbaharında Kırgızistan
uluslararası terörizme karşı savaşta dünya toplulukları ile faal şekilde iş
birliği kurmuştur. Aralık ayında Kırgızistan'ın teşebbüsleriyle Bişkek'te
uluslararası terörizme karşı savaşmanın sorunları ve bölgesel güvenlik üzerine
uluslararası konferans gerçekleştirilmiştir (AGİT'in himayesi altında). 2001
yılının Aralık ayından itibaren Kırgızistan Afganistan'a anti-terörist
operasyonlar teşkil etme hedefiyle ABD ve başka müttefiklerine
"Manas" havaalanın ve Kırgızistan java sahasının kullanmalarına izin
vermiştir.
.