Tiryaki Hasan Paşa Kanije
savunmasıyla meşhur, Osmanlı kumandanıdır.
Tiryaki Hasan Paşa 1530 senesinde
Ünye’de (bazı kaynaklarda kabrinin de Ünye’de olduğu yazmaktadır) doğdu.
Enderun'da yetiştikten sonra, Sultan
Üçüncü Murad’ın şehzâdeliğinde Manisa’ya gönderildi. Onun baş muhasipliğini
yaptı.
Sultan Üçüncü Murad Han, Osmanlı
tahtına çıkınca rikabdar (hükümdarın atıyla, çizmeleriyle ilgilenen hükümdarın
ata binerken üzengisini tutan kişi) oldu.
Saraydan çıktıktan sonra İzvornik
sancakbeyliğine tâyin edildi. Bu vazifedeyken Mekemorya, Kanar ve Meçud
kalelerini fethetti.
Bazı kaynaklarda kahve içmeyi çok
sevdiği için Hasan Paşa’ya "Tiryaki” denildiği yazmaktadır.
1583’te Göle, 1587’de Pojega
sancakbeyi oldu. Kısa bir süre sonra beylerbeylikle Zigetvar’a gönderildi.
1594’te Bosna beylerbeyi oldu.
1595 yılı Ekim ayında vukû bulan Vaç
Seferine katıldı.
Osmanlı Avusturya savaşları sırasında
Eflak ve Boğdan cephesinde bulunan Hasan Paşa, Osmanlı birliklerinin yenilmesi
üzerine yalnız kalmış, tek başına düşmana taarruz etmek istemişse de atının
dizginlerine yapışan kethüdası;
"Devletlü, siz tedbirli bir vezirsiniz.
Tek başınıza düşmana nasıl karşı çıkarsınız? Sizin vücûdunuz bu millete
lâzımdır” diyerek bırakmamıştır.
Bu durum Hasan Paşanın kahramanlığı
hakkında anlatılanlardan sâdece biridir.
Hasan Paşa, Kanije Zaferinden sonra,
1601 yılında Bosna, 1602 de Budin, 1603’te Rumeli beylerbeyliğine tâyin edildi.
Celâli isyanlarının bastırılmasında,
Kuyucu Murad Paşayla birlikte hareket etti.
1608 yılında tekrar Budin
Beylerbeyliğine tâyin edilen Hasan Paşa, 1611 yılında bu vazifedeyken
Budapeşte’de vefât etti.
Hasan Paşa; kahramanlığı, zekâsı,
askerî kurnazlığı ve vazifeye bağlılığıyla tanınmıştı.
İlme büyük değer verip, âlimleri sever
ve himâye ederdi.
Vefâtı, devlet erkânı ve halk arasında
büyük üzüntüye sebep olmuştur.
KANİJE
SAVUNMASI
Kanije Savunması, 1593-1606
Osmanlı-Avusturya Savaşı döneminde, 1601'de 73 gün boyunca Kanije Kalesini
kuşatan Habsburg ordusuna karşı Osmanlıların yaptığı savunma ve karşı
saldırıdır.
1600 yılında Kanije Kalesi
fethedilerek beylerbeylik hâline getirildi ve idâresi, Tiryaki Hasan Paşaya
verildi.
Ertesi sene (1601) Avusturya Arşidükü
Ferdinand, 50.000 kişilik kuvvet, 42
büyük topla Kanije önüne gelerek kaleyi kuşattı.
Orduda, başta Avusturya ve Almanlar
olmak üzere İtalya, İspanya, Papalıkla gönüllü Fransız ve Macar birlikleri
bulunmaktaydı.
Kaledeyse sâdece 5000 civârında asker
ve sınırlı sayıda cephane vardı.
9 Eylül günü kaleyi bombalamaya
başlayan müttefikler, günde ortalama 1500 gülle atıyorlardı. Açılan gedikler
geceleri bin bir müşkülatla mümkün mertebe kapatılıyordu.
Hasan Paşa, Vezir-i âzama haber
göndererek yardım talep ettiyse de bir netice elde edemedi. Ancak, Paşa, bu
durumu askere sezdirmedi.
Düşman kaleye girebilmek için varını
yoğunu ortaya koyuyordu. Kuşatma süresi uzadıkça kalede yiyecek-içecek ve barut
azalmıştı. Bu yüzden kaledekiler az yiyor, az içiyor ve her kurşunu dikkatle
atıyorlardı.
Ekim sonlarına doğru, düşman,
Kanije’ye girebilmek için varını yoğunu ortaya koyuyordu. Nehir üzerine köprü
kurdularsa da Hasan Paşa, geceleyin bu köprüyü yaktırdı. İkinci köprülerini de
çengellerle içeri çektirdiğinden, üzerindekiler nehre atlayıp boğuldular.
Hasan Paşa, kale sınırlarına yaklaşan
düşmana yalnız tüfek atışı yaptırıyordu.
Müttefik kuvvetler, Türklerde top veya
cephâne olmadığı hissine kapılmıştı. Bu sebeple kaleye toplu bir hücuma
kalktıkları anda, yüz topa birden ateş emrini veren Hasan Paşa, düşmana büyük
zayiat verdirdi.
Aldığı esirlereyse içi kum dolu, fakat
üstü un ve barutla örtülü çuvalları göstererek, düşmanın iâşe ve cephâneyi
bitirmek ümidini kırmıştı.
Ancak Belgrad’ın düşman eline
geçmesinden sonra, Arşidük Matyas da kuvvetleriyle gelip Kanije’yi muhâsara
edenlere katıldı. Ertesi gün ise, tâze kuvvetlerle yeniden hücuma geçildi.
Hasan Paşanın başını getirene kırk köy vaad ediliyordu.
Şiddetli ve korkunç hücumlar, Hasan
Paşanın tedbir ve direktifleri sâyesinde bertaraf ediliyordu.
Kalede kuşatma günleri ilerledikçe her
taraf yanmış, yıkılmış, kale harabeye dönmüştü fakat moraller hâlâ
yüksekti. Askerler çok güvendikleri ve
"Paşa Baba” dedikleri Tiryaki Hasan Paşa’nın etrafında kenetleniyorlar,
Tiryaki Hasan Paşa ise bir taraftan kaledeki askerlere güven ve moral verirken
bir taraftan da kaleyi kuşatanlara kale de sanki çok asker ve mühimmat varmış
havası veriyordu.
Hasan Paşa, vur-kaç taktiği ile aldığı
esirlere, yanındaki Macar asıllı bir paşa vasıtasıyla salıverdirtiyor, paşa
salıverilen esirlere iki taraflı oynuyormuş gibi "ben aslında sizdenim”
diyerek kale hakkında Hasan Paşa’nın düşmana gitmesini istediği bilgileri
verdirtiyor böylece salıverilen macar askerler düşman karargahına gidip az
kalmış asker sayısı ve mühimmat sayısını değil daha fazla rakamlar vererek
düşmanların direncini kırıyordu.
Daha sert saldırılara başlayan Haçlı
ordularına Tiryaki Hasan Paşa uzun müddet direnmiştir. İçerideki silahlarla
kalenin uzun müddet savunulamayacağını anlayan Hasan Paşa düşmanın moralini
bozacak çalışmalar yapmış, ölen askerlerin cebine mektup yerleştirmiştir. Bu
mektuplarda kalenin uzun süre savunulacağını ve Padişah ordusunun çok yakında
olduğunu bildiren ifadeler bulunmaktadır.
Bununla beraber Hasan Paşa kalede
sürekli mehter marşı çaldırarak, sanki kalenin içinde sürekli şenlik
yapılıyormuş gibi görüntü vermiş ve böylece kuşatma uzun sürdükçe düşman
askerlerinin moralleri iyice düşmeye başlamıştır.
Bu arada düşmanlar saldırıları
artırmış fakat kaleden gelen tüfek ve bazen top atışlarıyla 18.000 ölü vererek
hücumdan vazgeçmişlerdir. Bu saldırılarda Papanın kardeşi yaralanıp, kahrından
ölmüştür.
Kuşatmanın 2. ayına yaklaşılırken
kalede cephane ve erzak ciddi miktarda azalmıştı. Bunu gören Tiryaki Hasan Paşa
endişelenmiş fakat Yüzbaşı Ahmet Ağa imdadına yetişmiş ve gerekli malzemeler
verildiği takdirde barut üretebileceğini söylemiş ve imalata başlanmıştır.
Üretilen bu barut, 2-3 hafta kadar
idare etti. Ama bu barut da bitmek üzereydi. Erzaklar da artık ihtiyaçları
karşılayamıyordu. Bir de sert kış geliyordu. Bu şekilde kalenin müdafaası
imkânsızdı.
Bu Tiryaki Hasan Paşa'yı umutsuz bir
şekilde düşünmeye sevk etti. Ama aklına son bir çare geldi. O da olmazsa, bu
kale düşecekti. Gece baskını (huruç) yapılacaktı. Orduya haber salındı ve
düşmana farkettirilmeksizin gece baskını için hazırlıklara başlandı…
Kalede 4000 kişi kalmıştı. Kuşatmanın
73. gecesi, yani 18 Kasım 1601'de, açıkta ve çadırda kalan düşman askerlerinin
morallerinin bozulduğu bir sırada Osmanlı kuvvetleri, Hasan Paşa ve kurmayları
dahil 3000 kişilik kuvvetle kaleden dışarı çıkıp düşmana hücum etti. Aynı
zamanda kaledeki toplara da hep birden ateş ettirerek, düşman ordugâhını
alt-üst etti. Haçlılara gece baskınını düzenledi.
Birbirine giren ve Osmanlı’dan yardım
geldi zanneden düşman kuvvetleri, her şeyi bırakıp kaçmaya başladılar.
Düşmandan 45 top, 14.000 tüfek, 50 otağ ve 10.000 çadırın yanında, Ferdinand’ın
otağı, tahtı, altın ve gümüş eşyâları, arabaları, Hasan Paşanın eline geçti.
Bozgundan kaçanlar, Arşidük’ün
etrâfında yeniden toplandılarsa da Hasan Paşa, düşmandan ele geçirdiği topları
bunların üzerine çevirerek perişan etti.
Tiryâki Hasan Paşa, düşman
karargâhının tamâmının temizlendiğini haber alınca, Arşidük’ün otağına doğru
gitti. Otağın içersinde etrâfı altın ve gümüş parmaklıklı, başları mücevherli
ve direklerinin başı elmaslı bir taht vardı. Tahtın iki yanında sırma saçaklı
on iki koltuk bulunuyordu. Tahtın önünde dört metre uzunluğunda süslü yemek
masası duruyordu.
Bunları gören Hasan Paşa, şükür namazı
kıldı ve tahta oturdu diğer beyler de derecelerine göre koltuklara oturdular.
Hasan Paşa, bu büyük muzafferiyeti dört
temel esasla kazandıklarını söyledi.
Bu esaslar sabır, sebat, birlikte
hareket ve kumandana itaattı.
Bu şekilde harekete devam ederlerse,
Allah-ü Teâlânın kendilerine daha nice zaferler vereceğini söyleyerek
emrindekilere nasihat etti.
Üç ay sürmüş olan Kanije
Muhâsarasından sonra Hasan Paşa, elde ettiği ganîmeti ancak iki ayda kaleye
nakledebildi. Muhâsara esnâsında hizmeti görülen beylere ve kumandanlara
hediyeler dağıtarak rütbelerini yükseltti.
Sultan Üçüncü Mehmed Han (1596-1603),
Avusturya ve müttefiklerinin bozgunuyla neticelenen bu zafer haberine çok
sevindi. İstanbul’da şenlikler yapılmasını emretti.
Tiryâki Hasan Paşaya vezir rütbesi
verilip, haslar, murassa kılıç, muhteşem şekilde donatılmış üç hilâlli sancak
ve bir de hatt-ı hümâyun gönderdi. (Bu
pek alışılmış bir durum değildir)
Pâdişâh, hatt-ı hümâyununda Hasan
Paşayı;
"Berhudar olasın, sana vezâret
verdim ve seninle mahsur olan asker kullarım ki, mânen oğullarımdır, yüzleri ak
ola. Makbûl-i hümâyunum olmuştur. Cümleyi Hak teâlâ hazretlerine ısmarladım”
diyerek methediyordu.
Pâdişâhın fermânını okuyan Hasan Paşa,
ağladı.
Sebebini soranlara:
"Kanije Müdafaası gibi küçük
hizmetlere de vezirlik verilmeye, pâdişâh mektubu yazılmaya başlandı. Bizim
gençliğimizde böyle küçük hizmetlere vezirlik verilmez, pâdişâh mektubu
yazılmazdı. Biz ne idik, neye kaldık diye ağlıyorum” cevâbını verdi.
Kanije savunmasını zafere dönüştürüp
destanlaştırırken, Tiryaki Hasan Paşa’nın yaşı 70’in üzerinde idi…
Kanije Savunması neredeyse düşman
kuvvetlerinin onda biri asker ile başarılı olmuş ve zafer haline gelmiştir.
Kanije’deki ruhun temelinde Tiryaki
Hasan Paşa’nın da dediği gibi, "sabır, sebat, birlikte hareket ve
kumandana itaat” önemlidir. Bu ruh Türk Milleti’ne has bir ruhtur ve günümüzde
soyunun büyüklüğünü unutanlar için Kanije Zaferi Türk Tarihi’nden önemli bir
örnektir.
Kanije Ruhu'nu milletimize hediye eden
strateji ve taktik dehası Tiryaki Hasan Paşa ve silah arkadaşlarını rahmet ve
minnetle anıyoruz…
Ruhları şad olsun.
Minnettarız…
Yararlanılan Kaynaklar;
İsmail Hâmi Danişmend, İzahlı Osmanlı
Tarihi Kronolojisi, c.III, s. 284-289, İstanbul, 2011.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Büyük
Osmanlı Tarihi, c. III, s.83-90, Ankara.
H. Ziya Ersever, (1986), Kanije
savunması ve Tiryaki Hasan Paşa, Ankara: Genel Kurmay Basımevi,
Namık Kemal, (1993), Kanije ,İstanbul:
Sebil Yayınevi
Kemal Erkan, (2008)Tiryaki Hasan Paşa
ve Kanije Müdafaası İstanbul: Çamlıca Basım Yayın
Mehmet Köseoğlu, (2013), Kanije
Zaferi, Babıali Kültür - BKY / Tarih Dizisi, İstanbul
M. Halistin Kukul, Kanije Destanı, ,
Türkiye Diyanet Vakfı
Ali Osman Atak Kanije Zaferi, Damla
Yayınevi
Osmanlılar Albümü 2. Kitap, Akit
13-12-20141524