AZERBAYCAN TÜRKLERİNİN SAMİMİYETİ

YORUM - Prof. Dr. Cemalettin TAŞKIRAN
20 Mayıs 2014
“ Prof. Dr. Cemalettin TAŞKIRAN Yazdı... „

17 Mayıs 2014 günü, bazı basın organlarında şöyle bir haber
yayınlandı. 301 Madencimizin feci bir şekilde kaybı üzerine, konuya duyarsız kalmayan Azerbaycan parlamentosu milletvekilleri, Soma'ya ulaştırılmak üzere maaşlarının bir kısmını bağışlamışlar.


Türklerin sorunları hakkında bilgisini, cesaretini ve samimiyetini yakından bildiğimiz ve ülkemizde de iyi tanınan Azerbaycan Milletvekili Ganire Paşayeva öncülüğünde gerçekleştirilen bu kampanyaya, Azerbaycan’ın bütün milletvekilleri katılmış.

Paşayeva ülkenin milli yardım kuruluşu olan Kızıl Ay Cemiyeti tarafından organize edilen yardım kampanyasına maaşının büyük kısmını bağışladığını belirterek aynı duyarlılığı herkesin göstermesini istemiş.

Konuyla ilgili resmi internet sitesinde bir mesaj yayınlayan Paşayeva, "Soma'ya ulaştırılmak üzere maaşımın bir kısmını bağışladım…  Kısa sürede bütün milletvekili arkadaşlarım da bize katılacaklardır. Soma'ya destek için bütün dostlarımızı söz konusu kampanyaya katılmaya davet ediyorum.'' demiş.

Paşayeva ayrıca Azerbaycan'da her kesimin Soma faciasına duyarlı olduğunu ifade ederek, "Bu bizim ortak acımızdır. Başta Cumhurbaşkanı İlham Aliyev olmak üzere devletimiz ve halkımız kardeş Türkiye'nin acısını kendi acısı gibi paylaşmaktadır " diye ilave etmiş
.
Buna yürekten inanıyoruz. Çünkü bizim  kökümüz bir. Çünkü bizim dilimiz bir. Çünkü bizim dinimiz bir. Çünkü bizim ülkümüz bir. Şimdide bizim acımız bir…

Buna yürekten inanıyoruz. Çünkü biz biliyoruz ki yürek ağlamazsa göz de ağlamaz. Ama gördük, görüyoruz. Azerbaycan yürekten ağlıyor.

15 Mayıs 2014 günü  Manisa’nın Soma ilçesinde yaşanan maden kazasını anmak için Türkiye Bakü Büyükelçiliğinde düzenlenen tören sırasında konuşma yapan Azerbaycan Başbakan yardımcısı Abid Şerifov konuşma yaparken gözyaşlarını tutamadı. Hepimiz  izledik.

Abid Şerifov konuşmasında, "Bu bizim için büyük felakettir. Dünyasını değiştiren Türk kardeşlerimizin ailelerine başsağlığı veriyoruz. Allah ailelerine sabır versin. Bir daha Türk milletinin ülkesinde, böyle felaketlerden yaşanmasın. Ben bir daha her birinize sabır diliyorum. Allah onlara rahmet eylesin, kabirleri nurla dolsun" dedi ve göz yaşlarını daha fazla tutamadı.

Son yaşanan bu 2 olay, bana 1. dünya savaşında Azerbaycan Türklerinin Rusların esir aldığı ve Bakü’nün karşısındaki Nargin adasında tutulan binlerce esrimize yardımlarını hatırlattı.

Azerbaycan'a getirilen ve özellikle Hazar’da Nargin Adası'nda tutulan Türk esirlerinin durumu ve bunlara Azerbaycan Türklerinin yapmış olduğu yardımlar maalesef Türkiye’de çok az biliniyor. Türk Dünyası'nda çok önemli bir dayanışma örneği olan Azerbaycan Türklerinin kardeş Türk esirlerine yaptıkları yardımların bilinmesi kardeşliğimizin pekişmesine katkı sağlar.

1915 yılının başlarından itibaren Nargin adasına getirilen esirlerimizle Azerbaycan Türkleri çok yakından ilgilenmişlerdir. Azerbaycan gazeteleri Nargin adasına getirilen Türk esirlerinin sayısı ve durumları hakkında sık sık bilgi vermiş ve  Azerbaycan Türk halkı da Nargin adasındaki esirlerin durumuyla hep ilgilenmiş, ellerinden geldiğince maddi ve manevi yardımda bulunmaya çaba göstermişlerdir.

Burada mutlaka büyük hamiyetperver Zeynel Abidin Tagiyev ve Ayşe Hanım’ı anmalıyız. Bunlar esirlerimizin durumlarının iyileşmesi için büyük emek, çaba, mesai ve para harcamışlar, büyük sıkıntılar çekmişlerdir.

Ayrıca açlık, susuzluk ve hastalık yüzünden çok perişan durumda olan esirlerimize yardım faaliyetlerinde önemli rol alanlardan biri de Bakü Müslüman Cemiyet-i Hayriyesi’dir.

Cemiyet esirlerle daha yakından ilgilenmek ve daha serbest bir şekilde yardım yapmak amacıyla Rus yetkililerden Bakü'deki Türk esirlerinin resmi olarak  himayelerini üzerine almış ve yapmış olduğu girişimler sonucunda gerekli izinleri alarak esirlerin bulundukları yerlere rahatlıkla girip çıkma ve onları kontrol edebilme hakkına sahip olmuştur.

Cemiyet-i Hayriye bu izni aldıktan sonra, ilk iş olarak Nargin Adası 'nda bulunan Türk esirlerinin yiyecek ve giyim ihtiyaçlarını karşılamak için Bakü halkından yardım toplamaya başlamış, bu amaçla çeşitli çaylar, toplantılar ve oyunlar düzenlemiştir. Yine Cemiyetin girişimi sonucu Türk esirlerin haftada bir gün Bakü'ye çıkarılmaları ve Türk ailelerin yanlarında hafta sonlarını geçirmeleri sağlanmıştır.

Cemiyetin ve Cemiyette görevli Azerbaycan Türklerinin esirlerimiz için yapmış olduğu hizmetlerden birisi de, Rusya'ya nakledilirken vagonlarda veya getirildikleri yerlerde ölen esirlerimizin İslami usullere göre defnedilmesi, yaralı ve hasta olanların ise Bakü'de  bakımlarının yapılmasının sağlanması olmuştur.

Üstelik sadece Cemiyet-i Hayriye değil, Azerbaycan’lı Türk öğrenciler de  "Gence Gençlik Teşkilatı" adıyla kurmuş oldukları teşkilat ile esirlerin nakledilişleri esnasında Gence İstasyonu'ndan geçen trenlerdeki Türk esirlere yardımcı olabilmek için cesurca ve fedakarca çalışmalar yapmışlardır.

Azerbaycan Türkleri esir Türk kardeşlerinin durumlarını iyileştirmek ihtiyaçlarını karşılamaktan başka, kendi durumlarını tehlikeye atarak fırsat buldukça Nargin Adası'ndaki Türk esirlerinin adadan kaçmalarına yardımcı olmuş, onların Türkiye'ye ulaşmalarını sağlamışlardır.

Mesela, 1915 yılı Temmuz ve Ağustos aylarında "Türk Bayramı Günü" münasebetiyle  8 Türk esir subayı Bakü’ye çıkarma izni alınmış, ama subaylarımız bir daha geri dönmemişlerdir. Bu subaylarımıza Cemiyet üyeleri tarafından yardım edilerek, İran'a, oradan da Anadolu’ya kaçmaları sağlanmıştır.

Azerbaycan Türkleri zaman zaman gece kayıklarla adaya yaklaşmışlar,daha önceden kararlaştırdıkları gibi, fenerlerle işaretleşmişler ve adadan yüzerek gelen esirlerimizi kayıklarla Bakü’ye çıkarıp hemen evlerde gizlemişler ve oradan İran’a kaçırmışlardır. Ertesi sabah ada civarında ters dönmüş kayıkları gören Ruslar Türk esirlerin kaçarken boğulduklarını düşünmüşlerdir.

Nargin'den kaçırılan Türk esirler, genellikle Bakü'den İran'a geçiriliyor, Tebriz yolu ile Anadolu'ya gönderiliyorlardı. Bunun için her Azerbaycan Türk'ü üzerine düşen hiçbir fedakarlıktan kaçınmıyordu. Mesela kaçırılarak Karabağ'a getirilen Türk esirlere, burada güzel ve güçlü atlar hediye ediliyor, böylece daha rahat kaçmaları sağlanıyordu.

O dönemde Nargin adasındaki Türkleri ziyarete giden dönemin lideri  Dr. Neriman Nerimanov  bir heyetle “ölüm adası, yılanlı ada” denilen Nargin’e gitmiş ve Açık Söz gazetesinin 7 Aralık 1917 günkü nüshasında yayınladığı raporunda, gördüklerini şöyle yazmıştır:
“ Burası bir cezire (ada) değil, makber (mezar)dir. Öyle bir makberdir ki 1000 kadar adem kenarında oturup, növbesini(sırasını) bekliyor.”  Bu yılanlar yuvasında yaşamağa değil, ölmeye mahkûm olan zavallılar, susuzluktan göğermiş, kurumuş dillerini ağızlarından çıkarıp dudaklarını  kemiriyor, “su, su” diye ah vah ediyorlar…Keşke o Cezire’ye gitmeseydim…Keşke o kardeşlerimizi öyle görmeseydim…” 

Azerbaycan’lı Nerimanov ile Atatürk’ün hiç unutulmayacak bir anekdotu ile yazımızı bitirelim. Atilla İlhan 21.06.2004’de Cumhuriyet’de yazmıştı. Daha doğrusu Şamil Kurbanov’un, “Neriman Nerimanov - Ömrünün Son İlleri” adlı kitabından aktarmıştı:

“…Azerbaycan 'ın Bolşevik lideri Neriman Nerimanov'un, Türklere ve Ankara Hükümeti 'ne beslediği hayırhah duygular, münhasıran soyut mu kalıyordu? Yo hayır, bunu anlamak için sadece şu basit ama önemli olayı öğrenmek yeter; Azeri Türkçesinin tadı bozulmasın diye, Şamil Qurbanov 'dan aynen aktarıyorum:

-...Türkiye'nin sefiri Memduh Şövket Bey, 1921nci il, Mart’ın 17’ sinde Mustafa Kemal Paşa'nın mektubunu Nerimanov'a çatdırdı: Türkiye Hökümeti, Nerimanov'dan borç pul (para) isteyirdi. Nerimanov derhal bir milyon ruble deyerinde para gönderdi. Özü de yazdırdı: “Paşam, Eşk olsun bele dostluğa ve gardaşlığa! GARDAŞ GARDAŞA BORÇ VERMEZ, EL TUTAR !''

Görüyorsunuz ha 1915, ha 2014-2015… Arada 100 yıl var ama, yürek yine aynı yürek…

Merhum şairimiz Vahapzade’nin dediği gibi:

Dinimiz bir, dilimiz bir,
A(c)ımız bir, ilimiz bir,
Eşkimiz bir, yolumuz bir
Azerbaycan-Türkiye.

Azerbaycan’lı kardeşlerimize minnet ve şükran duygularımızla…