- DÜŞÜNCE İKLİMİ - Prof. Dr. Ayşe İLKER
02 Temmuz 2013
“ Prof. Dr.
Ayşe İLKER Yazdı... „
Daha önceki
yazılarımdan birinin son cümlesinde “Sahi, Kerkük’te Türkmenler kime
emanet?“ diye sormuştum. Bazı okuyucularım da “Allah’a” diye ileti yazmışlardı. Gelinen nokta, Türkmenlerin o coğrafyada Allah’tan başka sahiplerinin olmadığını gösteriyor.
emanet?“ diye sormuştum. Bazı okuyucularım da “Allah’a” diye ileti yazmışlardı. Gelinen nokta, Türkmenlerin o coğrafyada Allah’tan başka sahiplerinin olmadığını gösteriyor.
25 Haziran
Çarşamba günü Tuzhurmatu’da meydana gelen canlı bomba saldırısında farklı
kaynaklar 13-17 arasında değişen ölü sayısından bahsediyorlar. Bombayı
patlatanlar dışında ölenlerin hepsi Türkmen. 2013 başlarında da benzer bir
saldırıyla Türkmenler canlarını vermişlerdi. Daha önceki zamanlarda da
Türkmenleri, Kerkük topraklarında güvensiz bırakmak için yapılan pek çok ölümlü
saldırı ve bombalı eylemler oldu. Bu defa, Selahaddin şehri ile Tuzhurmatı
ilçesi arasındaki yolda, Türkmenler güvenli hareket edemedikleri için protesto
yürüyüşü yapmak üzere toplanmışlardı. Yani, karayolunda Türkmenlerin can
güvenliği yok ve bunun için önlem alınmasını istiyorlar.
Irak
Devletini yıkmak, Irak Kürdistan özerk
bölgesini sabote etmek gibi bir düşünceleri yok, sadece karayolunda can
güvenliğinin sağlanması için gerekli önlemlerin alınmasını talep ediyorlar.
Bunu yüzlerce kez, Irak Devleti yetkililerinden istediler, keza diğer özerk
bölge yöneticileri de bunu biliyor. Ama, görüşmelerin ve siyasî temasların hiç
birisi fayda vermiyor ve Türkmenler protesto gösterilerine başlıyorlar. Yani,
çaresiz kalmanın son noktasındalar. Ve bu gösterinin arasına karışan bombalı
militanlar, Türkiye’de pkk’nın pek çok
defa yaptığı gibi Türkmen göstericilerin
çoğunu imha ediyor.
Şimdi geldiğimiz
bu noktada şu soruları sormak hakkımız değil mi:
Barzani ile
sarmaş dolaş fotoğraf kareleri verenler, Türkmenleri hiç görmüyorlar mı, onlar
soydaşlarımız değil mi?
Türkmenlerin,
sadece insanca yaşama talebinden başka istekleri olmadığını anlamıyorlar mı?
Türkmenlerin,
özerk Kürdistan bölgesinde Bir Türkmen Devleti kurma emelleri olmadığını
bilmiyorlar mı?
Bölücülüğün
ve ayrımcılığın daniskasının TC topraklarında yapıldığını fark etmiyorlar mı?
Evet, bütün
bu soruların cevabı elbette bilinmektedir. Ama, bunlara doğru cevaplar vermek
ve bu doğrular gereği hareket etmek çok zor görünüyor. Bir kere, özerk
Kürdistan bölgesine, TC Devletinin ve serbest girişimcilerin yaptıkları
yatırımlar ve karşılığında beklenen kâr çok tatlı. Bu kârdan vaz geçmek çok
zor. Bunu, öz yavrusunu güzel ve pahalı giyecekler, yiyecekler karşılığında
yaban ellere atan annenin durumuna benzetiyorum; bu anne aldığı bu karşılıkla
başka çocuklarla ilgileniyor; öz yavrusu çile ve gözyaşının yumağıyla sarılıp
gidiyor. Tam da Köktürk Anıtlarında anlatıldığı gibi! Tatlı sözlere, ipekli
kumaşlara aldanarak kırılıyoruz; soydaşlarımızın kırılmasına (genosit) seyirci
kalıyoruz.
Kucağımızda
her türlü ayrılık tohumuyla büyümüş/büyütülmüş yat-yaban eller var! O kucaklar,
öze, kendine ve mazluma açılmıyor! Ama asıl garip olan da bu zaten.
Filistin’in, Suriye’nin mazlumlarına sahip çıkıp da Türkmenler gibi
bulundukları coğrafyada yüzyıllar boyu zulme uğramış gerçek mazlumları
görmezden gelmek, onlara sahip çıkmamak neyle açıklanabilir?
Türkmen
obalarında, öz yavrularına sahip çıkan analar babalar ise, gökyüzünü sarsan
feryatlar yükseltiyor, yuvaların hanelerin yıkılması ama, kimsenin umurunda
değil.
Mehmet
Akif, Çanakkale Şehitlerine destanında Ah o yirminci asır yok mu, o mahluk-i
asil,/Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkıyle, sefil,/Kustu Mehmetciğin aylarca
durup karşısına;/Döktü karnındaki esrarı hayasızcasına diyordu. Yirminci asır
öyleydi, yirmi birinci asır da böyle: Karnındaki kurşunları, kahpelikleri,
vefasızlıkları, oyun içinde oyunları ve sırtlan gülüşlerini hayasızca kusmaya
devam ediyor.
Asıl esef
verici ise, hak/hukuk, din/iman, ümmet/beşer sözlerini nutuklarının en çarpıcı
cümleleri arasına yerleştirenlerin, Türkmenlerin haklarından, dinlerinden ve
ait oldukları ümmetden bihaber olmaları! Bihaber olmak, bir noktaya kadar mazur
görülebilir; göz göre göre ilgilenmemek ve onları bilerek gözardı etmek ve
kırılmalarına müsaade etmek ise mazur görülebilecek ve haklılık sebepleri
ileriye sürülebilecek bir durum değil!
Teselliyi
yine Mehmet Akif’in dizelerinde buluyorum: Beşerin azmini tevkif edemez sun’i
beşer! İstenildiği kadar Batı’nın ve ABD’nin yardımı ayrılmış, bölünmüş
özerkleşmiş olanlarla olsun, Türkmenlerin ruhu, inancı ve imanı o çelik
kaleleri yıkar bir gün! Ruha ve imana kelepçe geçirelemez çünkü!