TARİHİN
AYNASI - Prof. Dr. Saadettin Yağmur GÖMEÇ
"Saadettin
Yağmur GÖMEÇ Yazdı..."
“Sahipsiz
vatanın batması haktır”
Neredeyse
son 30 yıldır Türkiye’nin içine düştüğü terör batağı ve ekonomik buhranla
beraber, dış kaynaklı olarak gündeme getirilen Ermeni ve siyasal Kürtçülük
hareketleri sürekli olarak Türkiye Cumhuriyeti Devletinin başını ağrıtıyor.
Bundan otuz sene öncesine kadar görünürde ve ciddi düzeyde böyle bir problem
yokken, birdenbire eski Sevr’in hortlatılarak önümüze konması ilginçtir.
Bilindiği
üzere Türkiye’nin parçalanarak, dağıtılmasını amaçlayan ve Türkleri Anadolu
Yarımadasından sürüp, çıkarmayı hedefleyen Sevr Andlaşması İstanbul hükümetince
imzalanmasına rağmen, Türkiye Türkleri hiçbir zaman buna razı gelmemişler,
Mustafa Kemal’in önderliğindeki bir yükselişle, Sevr müsveddelerini tarihin
lağım çukurlarına atmışlar idi.
Türkiye’nin
son yıllarda iç ve dış birtakım problemlerle boğuşması, hem de kabuğunu
yırtarak, Sovyetler Birliğinin dağılmasının ardından Orta Doğu, Kafkasya ve
Asya coğrafyasında etkili bir konuma gelmesinin önünün alınması amacıyla,
Sevr’in eski hamileri yeniden bu andlaşmayı tuvalet çukurundan çıkararak, biraz
temizleyip, biraz da süsleyerek Türk milletine zorla da olsa kabul ettirmeye
çalışıyorlar.
Bunu
gerçekleştirmek için Türk milletinin ve devletinin çok daha kötü durumlara
düşürülmesi kararlaştırılmış ve bu yüzden de birtakım aracı etkenlerin
kullanılması yoluna gidilmiştir ki; bunlardan birisi Kürtçülüğü kaşımak (tıpkı
Musul’un elimizden koparılışı sırasında çıkarılan Şeyh Sait ayaklanması gibi),
biri Ermeni soy kırımı yaptıkları yolundaki iddialara Türklerin sahiplenmesini
sağlamak ki, (bunu biz birkaç yıl önceki bir yazımızda dile getirmiştik, keşke
haklı çıkmasaydık) ve büyük Ermenistan için Türklerden tazminat ve toprak
istemek (ki, büyük Ermenistan’ın yaratılmasında Azerbaycan ve Türkiye
taraflarında ancak yayılma gerçekleşebileceğini herkes bilmektedir), birisi de
bugün Anadolu’da çok az sayıda olan Ortodoks Hrıstiyan cemaatinin diriltilerek,
Türkiye içerisinde otonomik haklar vermektir.
Yıllardır
bu hususta her önüne gelen çıkıp bir şeyler söylüyor veya yazıyor. İşin aslına
bakılacak olursa, bu konularla ilgilenen kişilerin hiçbirisi tarihçi olmayıp,
genellikle siyaset bilimciler ve politikacılardır. Bunların da büyük bir
çoğunluğu bilgisiz ve önünü göremeyen şahıslardır. Onların bu yanlış
fikirlerine karşı çıkmak, Türkiye’nin gelecekte yaşayabileceği sorunları
göstermek isteyen bir avuç Türk milliyetçisi ise büyük düşünememek, barış ve
huzur ortamını bozmak, kardeşlik projelerini bombalamakla suçlanıyor. Yine
malum olduğu üzere Türkiye’deki basın denilen kurumun büyük bir çoğunluğunun
kime ve neye hizmet ettiği tescillenmiş olduğundan, ikinci gruptaki bu
insanların seslerine de pek yer verilmiyor.
Bilhassa
Ermeni meselesiyle alâkalı bütün devletlerin arşivlerinde (Türkiye, Rusya,
Ermenistan, Yunanistan, Bulgaristan, İran, İngiltere, Fransa, ABD vs) Türklerin
ne Ermenilere, ne Rumlara, ne de başka bir halka soy kırım yaptığına dair
hiçbir belge mevcut değildir. Zaten olsaydı şimdiye kadar milyonlarca defa
gündeme getirilirdi. Bugün bu hususta koparılan fırtınaların hepsi hamasi, iç
ve dış siyasete yönelik propagandalardır. İşin gerçeği, bundan maksat
Türkiye’nin zayıflatılarak, Anadolu topraklarının bölünmesine zemin
hazırlamaktadır.
Başta
Amerika ve Avrupa Birliği Orta Doğu, Kafkasya ve Asya’yı yüzlerce yıl hiçbir
sorun çıkmadan yönetebilmeyi düşünüyorlar. Bunun adımları yavaş yavaş
atılmaktadır. Afganistan’a nüfuz edilmesi, Irak’ın işgali, Suriye ve İran’ın da
dize getirilmesinden sonraki hedef Türkiye’dir. Ama Amerika Birleşik Devletleri
ne Dünya Savaşlarında ne de değişik bir yerde Türkiye ile birebir sıcak çatışma
içerisine girmediğinden dolayı halâ Türkiye’den ürküyor.
Zaman zaman
çuval hadisesinde olduğu üzere Türkiye’nin nabzına dokunuyor, sinir uçları
bilinçli bir şekilde zayıflatılarak, Türklerin milli meselelerde hissiyatsız
hale getirilmesine çalışıyor. Fakat her şeye rağmen Türkiye’deki azınlık bir
grup, milli bütünlük ve bağımsızlıktan ölümüne vazgeçmeyeceklerini açıkça dile
getiriyor. Bu yüzden de birtakım ülkeler tarafından Türkiye’nin kendi kendine
tasfiyesi hususunda bütün gizli planlar ve imkânların seferber edilmesi durumu
söz konusudur.
Amerika’nın
geçmiş yıllardan hatırlandığı üzere önce Taliban’ı desteklemesi, şimdi Kürtlere
siyasi bağımsızlık sözleri vermesi ve onları yönlendirmesi, Ermenistan’ın genişlemesine
ve ekonomik olarak rahatlamasına çalışması, Karadeniz, Adalar Denizi ve
Akdeniz’de Rum nüfuzunu artırma gayretiyle, Türkiye’nin elinin kolunun
bağlanarak, ABD’ye muhtaç duruma getirilmesinin altında başka ne olabilir?
Bütün bunlar Türkiye’nin kalbinin orta yerine yapılan manevralar değil midir?
Dolayısıyla
bütün bu sahnelenen oyunlar göz önünde iken Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ne
Ermeni, ne Kürt, ne de başka bir azınlık meselesi vardır. Biz bu topraklarda
bin yıldan fazla bir zamandır beraber yaşıyoruz. Ne geçmişte, ne bugün Türk
Devletinin vatandaşlarıyla bir kimlik problemi olmadı. Şimdi de, tarihte de
herkes dinini ve dilini gayet rahat yaşadı. Milliyetini de açıkça söyledi. Ama
dünyadaki her ülke ve devletin bir üst kimliği mevcuttur ve bu ülkenin adı
Türk, dili de Türkçedir.
Esasında bu
gün Türklerin karşı karşıya kaldığı bir soy kırım meselesi söz konusudur.
Anadolu’ya geldiğimiz tarihten itibaren çeşitli vesilelerle (Haçlı Seferleri,
I. Dünya Savaşı, şimdi Kürtçülük vasıtasıyla) Türkler katliamlara maruz
kalmıştır. Avrupa’da Viyana yenilgisinden, Asya’da Kazan Hanlığının düşmesinden
beridir bu milletin kökü kurutulmaya çalışılıyor.
I. Dünya
Harbi esnasında Ermenilerin ve Rumların ekmeğini yedikleri ülkeye karşı
kimlerle işbirliği yaptığını bütün dünya bilmektedir. Özellikle Doğu, Güney-doğu
ve Karadeniz’in iç bölgelerinde Ermenilerin giriştiği katliamlar göz önündedir.
Batı Anadolu’da ise Yunanlıların yaptığı vahşet tescillenmiştir. Günümüzde bile
halâ bu durum sürmektedir. Azerbaycan topraklarının büyük bir kısmı Ermenistan
işgali altında olduğu gibi, başta Hocalı katliamı olmak üzere Türkler,
Ermeniler tarafından jenosite tabi tutulmuşlardır.
Irak’ın
kuzeyindeki Türk topraklarında Amerikan ve Kürt askerlerinin gözleri önünde
Türklere yapılmadık vahşilik kalmadı. Hâl böyle olunca, birilerinin cılız da
olsa ses çıkarmasına veya eleştirilerine kimse milliyetçilik veya faşistlik
demesin. Esas faşistliği kimlerin yaptığı biliniyor, ama herkes kafasını kuma
sokmuş, şu tehlikeli günlerde ne kendi başımıza, ne de millete bir zarar
gelmesin diye susuyor. Zavallı Türkler bin yıldır kardeşliği koruyan taraf, ama
2014’teki son yerel seçim öncesi ve sonrasında görüldü ki, artık bölücü Kürt
hareketini eyalet sistemi, özerklik vs. kesmiyor. Onlar açıkça Türkiye’den
ayrılacaklarını ve kendi devletlerini kuracaklarını söylemekten de
çekinmiyorlar.
Bugün
Amerika’nın Kızılderili problemi var mı? Yok tabiki. Onların soyunu kuruttular.
Afrika’dan getirdikleri milyonlarca zencinin kanına girdiler. Fransa, Kuzey
Afrika ve Korsika’da ırkçılık yapmadı mı? İngiltere, Avustralya yerlilerinin
kökünü kazıdı. Hindistan’a sahip olabilmek için binlerce insanı öldürdü. Rusya
ve Çin başta Türkler olmak üzere milyonlarca insanı ortadan kaldırdılar ve halâ
da bunu devam ettiriyorlar. Sonra da özür diliyoruz deyip, işin içinden
sıyrılıyorlar ve kimse de bu yapılanların peşine düşme cesaretini göstermiyor.
Niye
şimdiye kadar BM’den bu adı geçenlerin kınanmasına yönelik bir karar çıkmadı
veya çıkmıyor? Elbette ki böyle bir şey olamaz, çünkü dünyayı onlar
yönetiyorlar. Para, silah ve güç onların elinde. Türkiye Cumhuriyeti Büyük
Millet Meclisi’nde bize karşı kararlar alan devletlere misilleme olarak,
tarihte katliamları ispatlanmış ülkeleri kınayan ve öldürülen insanların
anısına oturumlar düzenleyip, anma günleri yapabildik mi? Bunlardan öte, bu
devletlerin sesini kısabilmemiz için her alanda Türk milleti olarak birlik
içinde hareket edip, daha güçlü hale gelmemiz gerekiyor.
Amerika ve
Avrupa’nın çeşitli ülkeleri ikide-bir Ermeni soy kırımı anma günleri
düzenliyor, bize de bunu tanıyın diye baskı yapıyorlar. Ama hiçbirisi önce
kendi çöplüklerini temizleme zahmetinde bulunmuyorlar. Bir kere daha
tekrarlıyoruz ki, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Ermeni, Kürt, Rum veya başka
bir etnik problemi söz konusu değildir. Bunlar maksatlı olarak çıkarılan ve
körüklenen şeylerdir. Kimse karışmadığı müddetçe bu topraklarda hangi ırktan
olursa-olsun insanlar kardeşçe yaşamayı bildiler. Başkalarının oyunlarına
gelmez isek yine de birlik ve beraberlik içinde yaşayabiliriz.