Muammer
YILMAZ
Yakından
tanımak istediğiniz bir insanın önce fiziki yapısına; boy, pos ve endamına,
sonra da ahlak ve karakterine bakarsınız.
Milletler
ve devletler hakkında bilgi sahibi olmak için önce yaşadığı bölgeye, bölgenin
özelliklerine yani coğrafi konumuna bakılır.
Milletlerin
hâl ve geleceklerini etkileyen en önemli unsurlardan birisi de üzerinde özgürce
yaşadıkları yeryüzü parçası yani coğrafyadır.
Coğrafyalar
özelliklerine göre çeşit çeşittir; bir milletin tarihi, sosyoekonomik hayatı,
karakteri, geleceği, kaderi ile yakından ilgilidir.
Bazı kara
parçaları gerek stratejik, gerekse ekonomik bakımlardan fazla önem
taşımadıkları için bünyelerinde barındırdıkları milletlerden pek bahsedilmez.
Bunlar gerçek bir tarih yaratmamış ve dolayısıyla ekonomik ve siyasi bakımdan
baskı altında, güdük, yavan kalmamışlardır.
Bunların
yanında dünyamızda öyle kara parçaları vardır ki bir dakika boş kalmamış,
bulgur kazanı gibi kaynamışlardır. Üzerlerinde tarihi durdurmak bir yana,
tarihle âdeta yarışmışlardır. Yerküremizde bu özellikte coğrafya parçalarının
en başında Anadolu, Kafkaslar, Balkanlar, Orta Doğu ve Akdeniz ülkeleri gelir.
Anadolu’muzun
akciğerleri de olan Balkanlar ilk ve orta çağlardan beri Kafkaslar, Karadeniz
ve Anadolu üzerinden gelen kavimlere kucak açmakla kalmamış, Akdeniz’in tuzlu
ve sıcak suları ile de yıkanıp kucaklaşmıştır. Yunanlılara, Romalılara,
Makedonyalılara, Hunlara eşiklik ve beşiklik yapmıştır.
Tarihî,
dinî, siyasi ve sosyoekonomik açıdan hayati önem taşıyan Orta Doğu; üç semavi
dinin, nice uygarlıkların kültür merkezi ve dünyanın petrol (kara altın) deposu
(denizi)dur.
Her devirde
büyük siyasi olaylara, tarihî, kültürel ve dinî gelişmelere sahne olan
Peygamberler diyarı Orta Doğu’da İran-Irak-Katar-Suudi Arabistan ve Birleşik
Arap Emirlikleri dünya petrol tüketiminin yaklaşık %65’ini karşılamaktadır.
Bütün bu özellik ve güzellikleriyle dünyanın hiçbir bölgesi insanoğlunda Orta
Doğu kadar sahip olma arzusunu uyandırmamıştır. Öyle ki 1096’dan 1270’e kadar
süren Haçlı Seferleri’nin yapılış gayesi de dinî ve ekonomik sebeplerdir.
Cazibesini
hiçbir zaman yitirmeyen Orta Doğu’nun petrolü dünya devletlerinin arenası
hâline gelmiştir. Osmanlı’nın buradan gitmesiyle (gönderilmesiyle) öksüz ve
garip kalan bölge ve buranın devlet olamamış devletçikleri; tabiri caizse başta
ABD olmak üzere Batılıların bir bakıma sağmal ineği hâline gelmiş,
getirilmiştir.
Bu petrol
coğrafyasında enerji kaynaklarının büyük bir bölümünü (yüzdesini) eline geçiren
ABD; “Büyük Orta Doğu Projesi” ile de bu sağmal ineğin memelerini yara olana
kadar sağmak; Endenozya’dan, Orta Asya’ya, oradan Fas’a kadar İslâm ülkelerinde
hâkimiyetini kuvvetlendirmek emelindedir.
Bu projede,
demokratikleşmesi, medenileşmesi ve açık pazar hâline getirilmesi öngörülen
İslam ülkeleri üzerinde İsrail ve İngiltere ile birlikte ABD’in rakibi
Çin-Rusya ve Suudi Arabistan’dır.
Mackinder’e
göre dünyanın dörtte üçünü su ve dörtte birini de karalar kaplamaktadır. Bu
kara parçasının en büyük kısmı da “Eski Dünya” olarak adlandırılan
Asya-Avrupa-Afrika kıtalarının birleştiği bölgedir. Bu bölgeye “Dünya Adası”
diyoruz. Amerika ve Avusturalya keşfedilmeden önce dünya hâkimiyeti dendi mi bu
üçüz kardeşler anlaşılıyordu.
Dünya
Adasının Küçük Avrasya’sı Türkiye’miz; jeopolitik ve jeostratejik konumu ile
bir köprü, kavşak noktası, imparatorluk merkezidir. Brzezenski’nin ifadesiyle
de “pivot” ülkedir.
Milletimizi
Anadolu’ya çeken sihir (kuvvet), onun “cihan hâkimiyeti mefkûresi” olmuştur. Bu
mefkûre ile yola düşen Türk milleti; Malazgirt’te anahtarını, Miryakefalon
Zaferi ile de tapusunu almıştır. Dünyanın incisi ve şahdamarı olan ilk
“Kızılelma” İstanbul’u da fethederek Boğazlara hâkim olmuş; Avrupa tabiri ile
imparatorluk hâline gelmiştir. Anadolu’yu merkezkaç kuvvetin sıklet merkezi
yapan Cihan Devleti Osmanlı; Balkanlar-Kafkasya-Basra üçgenini de Birinci Dünya
Savaşı’nın sonuna kadar yüzyıllarca kontrol etmiştir.
Dünya
hâkimiyetinin kilit noktası olan Anadolu’muzun Avrasya’nın bir değil birkaç
sıcak denizine açılan anahtarları da İstanbul ve Çanakkale Boğazları olmuştur.
Bunlar, jeostratejistler tarafından “üç kıtanın kapıları” olarak
değerlendirilmiştir. Sanayi inkılabı ve coğrafi keşifler, bu kapı ve
anahtarların önemini bir kat daha artırmıştır.
Şu anda
dünyanın kalbi olan, dünya nüfusunun %75’ini barındıran, dünya gayri safi
hasılasının %60’ını üreten Avrasya’nın en önemli parçasını oluşturan Türkiye
Avrasya hâkimiyeti için büyük ehemmiyet arz etmektedir. Bu sebeple başta
sömürgeler kralı İngiltere olmak üzere Fransa, Rusya ve Almanya gibi büyük
devletler, yüzyıllardan beri Türkiye’yi kontrolleri altına almaya çaba
göstermişler; nazarlarını, bu mücadelenin odak noktası olan ve Türkiye’nin can
damarı niteliğindeki Boğazlara yöneltmişlerdir.
Dün
Hıristiyan âlemi ne ise bugün de aynıdır. Türkiye ne zaman kendine gelse içte
ve dışta önü kesilmeye çalışılmakta, neredeyse nefesleri bile sayılmaktadır. Bu
durumu büyük bir diplomat; pantürkist ve panislamist İkinci Abdülhamit
hatıralarında ibretle anlatır:
“Bizi her
şeyden fazla felakete iten, büyük devletlerin entrikalarıdır. Bu devletler,
tabiiyetimizdeki milletleri, arka arkaya isyana teşvik etmek suretiyle, bizi
her sene daha fazla sıkıntıya düşürmektedirler. Her sene, bu uğurda hiç
faydasız sarf ettiğimiz milyonlarla ne kadar lüzumlu işler yapılabilirdi. Fakat
büyük devletler, geniş teşkilatlı imparatorluğumuzu inşa edecek ne zaman,
bıraktılar, ne de sükûnet. Gene büyük
devletlerin entrikaları yüzünden halkımızı ileri götürmeye imkân bulamadık.
Bütün
bunlar bizim zayıf kalmamızın sebebi oldu. Bize de hiç olmazsa on senelik bir
sulh tanınsa Japonların o kadar methedilen terakkilerini yapabilirdik. Onlar,
Avrupalıların pençelerinden uzak olduklarından bize nazaran bahtiyardırlar;
emniyet içinde yaşamaktadırlar. Maalesef biz, tam Avrupalı sırtlanların geçiş
yerine çadırımızı kurmuşuz.”
Sözün
kısası; güneş gibi yer altı ve yerüstü kaynakları da bol bir Akdeniz, Orta
Doğu, Kafkasya ülkesi, bir dünya cenneti olan Türkiye’mizin hem sosyoekonomik,
hem de politik sancıları biraz da yaşadığımız coğrafyadan kaynaklanmıyor mu?
Ne
dersiniz?