Ekim ayının
son günleri...
Atatürk;
Nuri Conker, Salih Bozok, Recep Zühtü, Ruşen Eşref Günaydın ve Yusuf Kemal
Tengirşek ile sohbet ediyordu.
Atatürk,
Sofya Ataşemiliterliği günlerini anlatıyordu.Konu, Şakir Zümre’ye geldi.
Atatürk,
Fevzi Çakmak’ın akrabası Şakir Zümre ileSofya’da tanışmıştı.
Şakir
Zümre, ilköğrenimini Varna’da tamamladıktan sonra, lise ve hukuk fakültesini
Cenevre’de okumuştu. Varna Türk milletvekili olarak Bulgar Parlamentosu’ndaki
17 Türk’ten biriydi.
İstiklal
Savaşı döneminde yurtdışından Anadolu’ya silah ve cephane gönderdiği gibi savaş
sanayisinde değerlendirilmek üzere Türkiye’ye usta ve teknisyen bulunmasında da
yardımcı olmuştu. Bu üstün hizmetleri nedeniyle İstiklal Madalyası sahibiydi.
İstiklal
Savaşı’ndan sonra Türkiye’ye dönen Şakir Zümre, Atatürk’ün onayıyla Türkiye’nin
savunma sanayisinin ilk özel sektör fabrikasını kurmuştu...
Atatürk’ün
Sofya anılarını anlatmasının bir sebebi vardı; Şakir Zümre dün ziyaretine
gelmişti.“Avrupa’dan dönüyormuş, bana da güzel bir hediye getirmiş. Altın,
pırlantalı bir tabaka.”
Konuklarına
göstererek, “Pırlantadan da inisiyalleri var! Bayağı pahalı bir şey. İşleri iyi
gidiyor anlaşılan” dedi.
Tengirşek,
“Milli Savunma’nın taahhüt işlerini yapıyor” dedi. Ve bu söz üzerine Nuri
Conker yüzüne anlamlı bir teşebbüs yerleştirince, Atatürk kızdı: “Ne var, neye
gülüyorsun?”
Conker,
“Siz, ‘işleri iyi gidiyor’ dediniz de, ‘iyi gidiyor’ ne demek, karun oldu
karun” yanıtını verdi.
Atatürk
dedikodu sevmezdi. Sinirlendi. “Ne zamandan beri başkasının parasında gözün
var?”
Conker
“haşa” dedi, “başkasının parasında pulunda gözüm yok; yalnız milletin parasında
gözüm var.”
Atatürk
açık konuşmasını istedi. Conker, “Yusuf Kemal Bey söyledi, Milli Savunma
Bakanlığı’na çürük çarık şeyler sokuşturuyor, sonra da milyonlar vuruyor.”
Atatürk
masadakilere sorular yöneltti. Sonra...
“Ya demek,
eski arkadaşlarımız bize sırtını dayayıp hazineyi soyuyorlar, bize de rüşvet
veriyorlar,
öyle mi?”
Nuri Conker
araya girdi: “Size sırtını dayayan yok. Bir yere sırtını dayamış ise, Milli
Savunma Bakanı Recep Peker’in sırtına yaslanmıştır herhalde. Çünkü içtikleri su
bile ayrı gitmiyor.”
Atatürk’ün
Şakir Zümre ile anıları nereden nereye gelmişti...
Başyaveri
Rusuhi Savaşçı’dan Recep Peker’in nerede olduğunu öğrenmesini istedi.
Haber kısa
sürede geldi: Kılıç Ali’nin evindeydi.
Atatürk,
“Kalkınız Kılıç Ali’nin evine gidiyoruz” dedi.
Eve
vardılar; Atatürk sağ elinin başparmağıyla zile uzun süreli bastı.
Zil sesini
duyan Kılıç Ali heyecanlandı; “Atatürk geldi; bu onun kapı çalışı...”
Atatürk,
Recep Peker’i görünce habersizmiş gibi göründü; “Kılıç misafirin varmış” deyip
tokalaştı.
Atatürk
sohbet arasında, “Çocuklar size sansasyonel bir haberim var; dün rüşvet
aldım!”dedi.
İlk kez
Recep Peker’in yüzüne bakarak, “Aldığım rüşveti görmek ister misin Recep Bey?”
-
“Estağfurullah Paşam, şaka yapıyorsunuz herhalde.”
Atatürk
sesini sertleştirdi:
- “Şaka
falan değil. Rüşvet, bildiğin rüşvet.”
Pırlantalı
tabakayı getirtti. Peker’e uzattı.
- “Güzel
bir tabaka Paşam, güle güle kullanın.”
Atatürk
karşılık verdi:
- “Sana
‘rüşvet’ diyorum, sen bana ‘güle güle kullan’ diyorsun; sana gelse sen kullanır
mıydın?”
Peker,
“Paşam sanırım şaka yapıyorsunuz; rüşvet olsa siz bunu alır mısınız?” deyince
Atatürk şu yanıtı verdi:
“Hiç kimse
insana ‘rüşvet’ diye vermiyor ki, ‘armağan’ diye veriyor.”
Kılıç Ali,
meselenin ardında neyin olduğunu merak etti ve dayanamayıp sordu: “Paşam bu
rüşveti kimden aldığınızı bize söyleyebilir misiniz?”
“Tabii...
Şakir getirdi.”
Peker,
“Paşam, şaka yapıyorsunuz. Şakir sizin bunca yıllık yakın arkadaşınız, hiç
rüşvet olur mu bu?”
Atatürk
kızdı, “Senin de arkadaşın, sana ne getirdi?”Yanıtını beklemeden devam etti:
“Şakir senin bakanlığa öte-beri satıyormuş; sana kim bilir neler neler
getirmiştir?”
Bu sözler
üzerine evin salonuna bomba düşmüş gibi oldu.
Kısa bir
süre sonra Atatürk ve misafirler çıkıp gitti.
Kılıç Ali
ile Recep Peker evde bir başlarına kaldı...
Hükümet
İstifa Etti
Kılıç Ali
misafirine “Kahve ister misin” diye sordu.
Recep
Peker, “Ne kahvesi bana bir viski ver” dedi. Çok üzgündü. Atatürk’ün böyle bir
davranışı kendine reva görmesini kabul edemiyordu. Rüşvet yemeyeceğini bilmez
miydi?
“Ne
yapmalıyım” diye sordu.
Kılıç Ali,
“istifa et” diye yanıtladı. “Atatürk’ü iyi tanırım, bu sana bir ihtar.”
Recep Peker
istifa etmeyeceğini belirtti. “Eğer istifa edersem kuşkuların haklı olduğunu
kabul etmiş olurum.”
Ertesi
gün...
Kılıç Ali,
Çankaya Köşkü’ne çıktı; Recep Peker’in kararını Atatürk’e bildirdi.
Atatürk,
“Bir Milli Savunma Bakanı da kolundan tutulup atılmaz ya, kendi bileceği bir
iş” dedi.
O akşam...
Atatürk ile
Başbakan İsmet İnönü yan yana geldi.
İnönü,
Peker’in istifa etmemesinin dedikoduları daha artıracağını söyledi. Sonra
bulduğu yöntemi söyledi:“Hükümet olarak istifa etmek.”
Atatürk öneriye
sıcak baktı.
İnönü
Hükümeti 1 Kasım 1927’de istifa etti.
Tarih: 2
Kasım 1927.
Başbakan
İsmet İnönü yeni hükümetini Çankaya Köşkü’ne sundu.
Yeni
kabinede Milli Savunma Bakanı Recep Peker yoktu....
Sonra Ne
Oldu
Recep Peker
rüşvet almış mıydı?
Tabii ki
hayır. Yoksa....
Bir sonraki
İnönü Hükümeti’nde Bayındırlık Bakanı yapılır mıydı?
CHP Genel
Sekreteri yapılır mıydı?
1931-1936
yılları arasında Atatürk ve İnönü ile birlikte dönemin “güçlü üçüncü adamı”
yapılır mıydı?
Ve en
sonunda başbakanlığa getirilir miydi?
Recep Peker
dürüst bir devlet adamıydı.
Keza....
Şakir Zümre
değerli bir işadamıydı.
TSK’nın
ihtiyacı olan ilk silah ve cephaneler, ilk Türk denizaltı su bombaları, Şakir
Zümre Fabrikası’nda üretildi. 1937’de Yunanistan, Bulgaristan, Polonya, Mısır
gibi ülkelere silah ve cephane ihraç etti. Ne yazık ki, İkinci Dünya Savaşı
sonunda ABD ile yapılan anlaşmalar gereği, yapılan silah yardımı nedeniyle
Şakir Zümre Fabrikaları, silah ve cephane üretimini terk etmek zorunda kaldı.
Soba üretmeye başladı!
Peki...
Atatürk neden bu kadar sert tepki gösterdi?
Üç nedeni
vardı; Atatürk laubalilikten hiç hoşlanmazdı; Sovyetler Birliği heyetine
Ankara’da verilen davet sırasında ev sahibi Milli Savunma Bakanı Recep Peker’in
davetlilerden Korgeneral İzzettin Çalışlar’ın çenesini kaşımasına çok kızmıştı.
Böyle laubali birinin bakan olmasını kabul edemiyordu.
İkincisi...
Doğru bile olmasa dedikodulara adı karışmış arkadaşından hediye almayı kabul
edememişti, kızgındı...
Üçüncüsü...
Halkın parasının soyulmasına büyük tepki gösteriyordu; bu konularda çok hassas
davranıyordu...
Teşekkürler Ömer Çağlayan